25 Şubat 2024

Bana bıyığını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim!

"Doğan Gürpınar: Erkekliğin sıkıştırıldığını hisseden yeni kuşakta, bıyıklar erkekliği yeniden kazanmak üzere geri döndü"

"Bıyık erkeğin süsüdür" denir. Bu süs, bizim coğrafyamızda toplumsal ve ideolojik yükü ağır bir süstür. Son dönemde sevdiğim alternatif tarih kitaplarından Türk'ün Bıyıklı Tarihi, 19. yüzyılın pos bıyıklarından ulus devlete geçişte kırpılan, gürleşen, sarkan ve tarihin sonunda kesilen bıyıkların hikâyesini anlatıyor. Yazarın esprili üslubu kitabı daha da çekici hale getiriyor. Doç. Dr. Doğan Gürpınar'la buluştuk ve Osmanlı'dan cumhuriyete, günümüze bıyıklı tarihimiz hakkında sohbet ettik.

- "Türk'ün Bıyıklı Tarihi" bıyığın olduğu kadar bıyıksızlığında kültürel tarihini içeriyor. Estetik gözüken ancak toplumsal bir olgu olan bıyığın hikâyesini yazma fikri nasıl doğdu? 

Türkiye'de Özel İsimlerin Tarihi kitabımda, her ismin, aslında bakmasına bilene bir hikâye anlattığını ortaya koymaya çalışmıştım. Yazarken de çok sevmiş ve daha da keyiflenmiştim. Bu kitap da aslında kültürel imgelere bir mesafeden bakma önerisi. Bıyığın da ne kadar çok, düşündüğüm çok daha fazla, hikâye anlattığını ben de yazarken keşfettim işin gerçeği. Yazmaya başladığımda çoğu aklıma gelmemişti. Birtakım bağlantıları, anlam yüklerini sağda solda aranırken bazılarını da epey tesadüfle keşfettim ve keşfederken de heyecanlandım. Milli kimlik, modernleşme arzusu, sınıfsal ayrımları çizme ihtiyacı bıyığa dair ilk akla gelen itkiler ama çok daha ötesi de var. Bıyık tabii Türkiye'de hep anlam yükleriyle yüklenmiş, onları omuzlamış. Bırakana da kesene de adeta sosyal görevler yüklenmiş. Kitapta da bahsettiğim Tahsin Yücel'in Bıyık Söylencesi romanı aslında tam bunun üzerine. Onu da okumanızı tavsiye ederim.

- Hemen okuyacağım! Peki Osmanlı'da sakalın inceleştirilmesi Batılılaşmayla eşzamanlı mı? Bu bedensel değişikliği modernleşmenin başlangıcı sayılabilir mi?

Sakallar da her devirde başka anlamlar kazanıyorlar. Sakal bir haşmet gösterisi ve ne kadar gür, ne kadar salınmış o kadar ihtişam gösteriyor. Sakalın incelmesi, biçimlendirilmesi yeni bir çehre rejiminin geldiğinin en aleni temsillerinden. Yüzüne, bedenine hakim, onu terbiye etmiş, doğaya yenildiği aşırılıklarını törpülemiş ve erkekliğini kendi hakimiyetine almış yeni tür bir irade sahibi kişiliğin çehredeki sureti. Osmanlı'da da yeni bir beden rejiminin zuhuru. "Medeni insan" ilkel arzularına yenilmeyen, aksine onları kontrol ederek bastıran "olgun" ve "vakur" insan. Çehresini de denetleyen, onu zarif kılan. Başka tür bir iktidar teknolojisi.

- Bu durumda Osmanlı'da dış görünüşün ve rejimin keskin değişimi II. Mahmut ile mi başladı? İmparatorluğun verdiği mesaj "hâlâ ayaktayız, modernleşiyoruz ve Batılılaşıyoruz" mu?

Batılılaşma denen şeyi daha yerli yerine oturtmak gerekiyor. Yani şöyle, 19. yüzyılda kimse aman özenelim diye Batılı görünüm ve biçim kodlarını benimsemiyor. Sakal, bıyık ve kıyafet rejimlerinde de böyle. Dönemin birtakım değer yargılarına, kodlarına, beden, estetik ve kişilik temsillerine uygun geldiği için benimseniyor. Bunlar böyle çok iradi tercihler de değil. Bıyık, sakal modaları da oldukça böyle. Daha erkeksilik, kudretlilik, bedeninine hakimiyet için benimsenen yeni çehre mühendisliği. Belli mesajların iletilmesi, sinyallenmesi ve güçlendirilmesi için çehreler de değişiyor. Yoksa kimse aman modernleşelim, Batılılaşalım demiyor. Birgün biri böyle bir karar almıyor. Bugün de genç kız ve erkekler Kore dizilerinden ve popüler kültüründen etkilenerek saç kesimini, giyimini, tarzını onlara benzettiklerinden dolayı Uzakdoğulaşıyoruz demiyor. Çünkü niye desin? Bugün kırk-elli yıl önce İslamcılar, hatta sosyalistler kot giymezken, ancak şimdi giyerken, kot giymenin artık o zamanki ideolojik anlamları yoksa, ya da bugün İslamcılar pekala artık bıyık bırakmayabiliyor ve bu durum o insanları bambaşka hele getirmiyorsa, II. Mahmud'u ya da paşaları birden Batılı kıyafet içinde görünce artık illa bu insanların bambaşka, "yeni" ve "Batılı" oldukları anlamına gelmiyor. Zihinlerinin bir kırılma yaşadığı demek olmuyor. Entarili-sarıklı ve redingotlu-fesli insan aynı insan. Bugün insanların kıyafetleri ve bıyık-sakallarına o kadar derin anlamlar yüklemiyorken iki yüz yıl önceninkilere bunu yüklüyoruz. 1990'larda aslında bıyıksızlığa da benzer manasız bir övgü vardı.

II. Mahmud

"Cumhuriyet, I. Dünya Savaşı sonrasının Avrupa trendi"

- 1925 yılında geldiğimizde, Mustafa Kemal de bıyıklarını seyreltir ve bıyıklı fotoğrafları bu tarih itibariyle son bulur. Onu takiben tüm bürokratlar da bıyığını keser ve bıyıksızlık modern, çağdaş görünmek anlamına gelir. Bu duruma bıyığın altın çağının bitişi ve sonunun başlangıcı diyebilir miyiz?

Bıyığın hızlı sönüşü. Aslında ben bayağı bayağı Mustafa Kemal'in bıyığı kesmede, en azından devlet ricalinde, öncü olduğunu varsayıyordum. Ancak sağdan soldan toplayabildiğim fotoğraflarda bu trendin önceden başladığını görüm. Refet Bele, Hüsrev Gerede, Refik Saydam Mustafa Kemal'den önce ya da bir ihtimal eşzamanlı bıyığını kesen bazı isimler. Bu geçiş evresi çok keskin oluyor. Zaten bu zaman aralığında erken yirmilerindeki kuşak hemen hemen tamamen bıyıksızlığı benimsemiş. Tüm fotoğraflarda yirmi yaşında bıyıklı genç yok gibi; diyelim daha 1922 yılında. Belli yaşından sonra bıyık kesmeler ise trendin karşı konulmazlığını ve cazibesini ortaya koyuyor. I. Dünya Savaşı bitişi bıyıksızlaşmanın eşiği ki Avrupa'da da kronoloji aynı. Bu trend düşünüldüğünün aksine küresel bir trendin de yansıması ulusal modernleşme-cumhuriyet hikâyesine uymasının yanı sıra zaten cumhuriyet de pekala I. Dünya Savaşı sonrasının Avrupa trendi. Birden kıtada dört imparatorluk dağılıyor ve yepyeni genç ulus-devletler ortaya çıkıyor.

- İsmet İnönü'nün Hasan Âli Yücel'e bıyığı kestirme hikâyesini anlatır mısınız? Bu durum savaş zamanında ırkçılığın önünü açan, varlık vergilerini koyan Türkiye rejiminin savaş bitince Nazilerle tüm bağlantıyı koparmak istemesinin göstergesi miydi?

Bahsettiğiniz olay Hasan Ali Yücel'in II. Dünya Savaşı'nın ortasında birden bıyıksız olarak arz-ı endam etmesi ve iki başka hatıratta da çok komik anlatıldığı üzere (Yunus Nadi, Niyazi Berkes) bunun istihzayla karşılanması. Mahcup Yücel'in izahatıyla öğrendiğimize göre Milli Şef birden tüm bakanlarından bıyıklarını kesmesini istemiş. Kendi buna yeltenmemişse de. O kadar da değil! Ancak "çağdaşlaşma" değil mevzu. Tam savaşta güç dengesinin Mihver'den Müttefikler'e kaydığı zaman aralığında. Asla Hitler bıyığının kesilmesi anlamında da değil. Öyle bir Hitler bıyığı modası da yok zaten. Nokta bıyık Hitler öncesi dönemin modası. Ancak bıyık militarist değerlerle öyle ya da böyle irtibatlı bir damga. Muzaffer Amerika ve İngiltere'nin muzaffer liberal demokrasisi ticaretin, kapitalizmin kutsandığı, militarist değerlerin hakir görüldüğü rasyonel, işinde gücünde insanların övüldüğü bir evren ve burada bıyık gibi fazlalıklara, hantallıklara, sıkıcılıklara yer yok. Devlet memurlarına yakışır belki ama piyasada, üretim ve ticaret çarkının içinde işinde gücünde çalışanlara değil. Ortam, savaşta değişen dengeler bıyığın da makus kaderi oluyor.

- Tek anlamadığım İsmet İnönü herkese bıyığını kestirirken kendisininkileri kesmemiş. Neden? Büyük Bıyık İnkılabı şekilciliği ile ilgisi var mı?

Yaşı gereği artık bıyığını bırakacak, on yılların alışkanlığını bir kenara koyacak kadar cesur değil demek ki. Olmak zorunda da değil. Kendini bildiği bileli öyle alışmış ve haliyle alışkanlığını bozacak değil. Ancak bu bıyıktan hoşlandığı, ya da gençlere bıyığı yakıştırdığı anlamına gelmez. Doğum yılı birçok kişinin tüm ömürlerinde geri bırakamayacakları hayat alışkanlıklarını belirler. Ancak alışkanlıklarla zihinlerindeki dönüşen değer yargıları bire bir örtüşmek durumunda değil. At başı gitmeyebilir. Hitler de bıyıklı ancak onun ırkçı dünyasında mükemmel Nordik bedenler bıyıksız, tüysüz, sinekkaydı olmalı. Saf tanrısal erkek mükemmelliği için bu elzem. Ancak kendi çehresinde öyle bir dönüşümü öngördüğü halde kendi çehresinde buna cesaret demiyor. Zira büyüdüğü erken 20. yüzyıl Avusturya'sında bıyık hâlâ erkekliğin alameti. Bir yandan hâlâ bıyığını kesmek erkekliğini teslim etmek gibi.

"Türkiye'de de o devirde Nazizme öykünen kimse bıyık bırakmaz"

- Nazizmin etkisi yok mu?

Türkiye'de de o devirde Nazizme öykünen kimse bıyık bırakmaz. Hitler gibi saçlarını ortadan tararlarsa da, bakışlarını benzetseler de zihin dünyalarında mükemmel beden ve çehre bıyıksızdır. Saf ve pak bir çehre. İnönü nasıl ki kültürel-ideolojik olarak başka ve daha devletçi-muhafazakâr bir zihinsel dünyadan kopmadan başka bir kuşak ve düşünsel dünyadan Bülent Ecevit'in önünü açmışsa kendisi de bıyıklılığın temsil ettiği patriarkal ethos içinden bıyıklı olarak bıyıksızlığın da önünü açmış olabilir.

"Kadir İnanır feminist kadın dergilerinde artık çağın dışında kalmış bir erkekliğin timsali"

- 90'lardan 2000'lere doğru bıyık taşralılığın sembolü haline geliyor. Aziz Nesin'in bıyıklı, taşralı Zübük karakteri gibi. Bıyık şehrin dışında anlam kazandıkça bıyıksızlık modern, eğitimli, şehirli erkeğin sembolü. 90'lar da ise siyasetinin başat figürleri, bıyıksızlığıyla ön plana çıkıp modern Türkiye'nin yüzleri olarak sunuluyor. 2000'ler de ise bıyık magandalık sembolü haline geliyor. Bu dönemde nasıl göründüğümüzle başlayan algı yönetimi siyasetin de odağına mı yerleşiyor?

90'lar zamanın ruhu biraz pürüzsüzlük, sterillik. Erkeklik ve erkeksiliğin de yeniden tanımlanması. Çağdaş erkek zamanın ruhunu kavramış olmalıdır. Yeni bir makbuliyet rejimi var ve kadın dergilerinden yaşam dergilerine bıyık hakir görülüyor, yaftalanıyor. Kadir İnanır feminist kadın dergilerinde hep artık çağın dışında kalmış bir erkekliğin timsali. Kadirizmin negatif anlam yüküyle sürekli kullanıma girdiği bir zaman. Oysa yeni bıyıksız erkekler öyle mi?! İşte onlar kadına şefkat göstermesini bilen, kadını dinleyen, anlayışlı, kibar erkeklermiş. Sırf bıyıksız olduğu için vehmedilen birtakım hasletler! Yine 90'ların mizah ve karikatür dergilerinde bu kültürel ırkçı çizimler çok revaçta. Ve bıyık bu dergilerin beslendiği ve beslediği imgelemde çok merkezi. Bıyık-bıyıksızlık adeta çağdaşlık alemine girişin pasaportu muamelesi görüyor.

- 28 Şubat hareketinden sonra Gülenciler bıyıklarını keserek ve eşlerinin başını açtırarak kendilerini sakladılar. Bu dönemde laikliğe karşı olmak "badem bıyık"la ifade edildi. Badem Bıyık başka hangi eğilimleri gösteriyordu?

Badem bıyık esasen sünnete uygun bıyık. Dudaklardan taşmayacak kısalıkta bıyık. Daha sünnete uygun ve İslami normlara katı riayetle yaşayan mütedeyyinlerin bir ortak özelliği. Ancak bu damgalayıcı badem bıyık söylemi yakın zamanlı, zira bıyık daha önce çok daha toplumun geniş kesimlerini ortadan kesen bir ortak özellikti. Bıyığın 1990'lardan sonra toplumun bir kesiminden çekilmesinin ardından çok daha kolay muhafazakârlığa atfedilebilir oldu. Bir de badem bıyık denen biçim çok daha mülayim, silik, tevazulu, mahcup bir bıyık. Çehreyi domine etmeyen. Yani mesela ülkücü ya da solcu bıyıkları düşünün. Çok daha özgüvenli, bedenden taşan, sert erkeklik imleyen biçimler. Belirgin bir çehreye nakşetmiş farklı anlatım dili var.

"Bıyık dünyevilik, dinamiklik, hayatın içinde olmak; sert erkekliğin alameti"

- 2010 Referandumu'ndan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bütün estetik zevklerini bina çeperlerinden insanların suretine kadar her yerde uyguladı. Bu zevklere göre bıyık bırakılması istenirken sakal neden başkalarının deyimiyle pejmürdelik haline geldi?

Bıyık dünyevilik, dinamiklik, hayatın içinde olmak. Sert erkekliğin alameti. Sakal çok daha eski zamanların, ihtiyarlığın, salmışlığın alameti. Sakal hantallığı ve değişmemezliği çağrıştırmaya başlıyor. Yine modern hayatın içinde ona sıkı sıkıya tutunarak maddi hırsla avukat olarak, doktor olarak, mühendis olarak çalışan dindarın değil bu alanlara hiç girmeyen tevekkül içindeki Müslümanın bu boş vermişliğinin alameti.

- Çok fazla anlam yükleri atfetmiyor musunuz?

Hayat, bu simgesel takaslarla dönüyor.

"Alper Gezeravcı bir tür tekno-muhafazakarlığın fantezi objesi yapılmaya çalışıldı"

- İnsanların uzaya ışınlandığı çağda (hatta tekno-muhafazakârlığın simgesi Alper Gezeravcı bıyıksız) bıyık hâlâ kültürel sermayede yer alacak mı?

Tabii orduda arada gündeme yansıyan tartışmalara rağmen bıyık yasağı devam ediyor. Bu sebeple başka türlü olamazdı. Bununla beraber evet Gezeravcı'nın imajı bir yandan çok 90'lara uygun. Yüzü, görünümü vs. Tam o dönemin bir ikonu olmaya müsait. Ancak bir yandan ona muhafazakâr bir taraf da eklendi. Bolca gösterilen anne-babası, orada güveci özlemesi, diğer alaturkalık gösterileri vs. Bir tür tekno-muhafazakârlığın fantezi objesi yapılmaya çalışıldı. Bir tür aslında iki tip milliyetçiliğin bulamacı bence.

- Popüler kültüre baktığımızda 90'lardan itibaren köyden gelen erkek şehre inince bıyıklarını keser. 1994'de ise metroseksüel erkek tabiriyle birlikte erkeğin feminenleşmeden bakımlı görünmesinin önemi üzerinde durulur. Bıyık tüm ihtişamını kaybeder. Bu durum sadece moda olamaz değil mi? Simgesel bir açıklaması var mı?

Dünyada da 1990'larda benzer bir trend var. Yuppie'lik ideali de böyle. Yuppie her sabah çalan alarmıyla erkenden kalkıp pürüzsüz traşını olan ve sonrasında gökdelendeki işine giden "Bay Mükemmel Erkek". Bedeni disiplin altında. Tıpkı hayatı, iş disiplini gibi. Ne 80'lerin şehir çöküntü alanlarında uyuşturucu batağına bulaşmış, ne isyankârlık rüzgarlarına kapılmış. 68' kuşağına da bir reddiye. Tam traşlılığı iradesinin gücünün gösterisi. Tarihin Sonu'nda bıyık ideolojilerin, büyük davaların, mücadelelerin sonu. Kutlanan kapitalizmin, muzaffer "medeni" Batı'nın ebedi barışı var. İşte erkek çehresi de her türlü yükten arınmış, erkeksi kavgacılıktan arınmış şekilde pürüzsüz. O Tarihin Sonu'nun çehresi. Ancak Tarihin Sonu'nun da sonu geldi, bıyıksızlığın kalıcı olduğu zannedilen zaferinin de.

- Kitabınızda, Burak Özçivit'in önce Muhteşem Yüzyıl'la daha sonra AKP'nin kültürel hegemonya üretme projesi olan TRT'nin tarihî dizilerinde, bıyığıyla nam saldığını belirtiyorsunuz. Bıyık, erkeksi bir vurguyu yükseltmeye çalışsa da 90'lar kadar kategorize edici bir anlam içeriyor mu?

Son zamanlarda yeni bir maçoluk yükselişe geçti. Bu sadece İslami-muhafazakâr anlamda değil. Solda da, gençlik altkültürlerinde de, alternatif sağ evreninde de böyle. Erkekliğin sıkıştırıldığını hisseden yeni bir kuşakta, bıyıklar erkekliği yeniden kazanmak üzere geri döndü. Stalinizm de sanal evrende döndü pekala. Ayrı düşünülemez. Maçoluk kültürü aynı zamanda sağ-sol bitti, herkes merkezde buluşacak anlatısının da çöküşü demek. Artık o standart makbul insan var olmayacak. Burak Özçivit'in çehresi, tıpkı onun da oynadığı Osmanlı'dan Selçuklulara Türklük-tarih dizilerinde olduğu gibi, İslami olmayan, belki onu kısmen kapsayan ama çok daha ötesine giden milliyetçi-sağcı bir duruşun yansıması. Feministlere, LGBTİ+ görünürlülüğe, "yumuşak şehirlilere" karşı sert çehreli erkek bir geniş sağcılık çehresi. Milliyetçiliği bolca kullanan ama onun ötesine giden, bir hayat pratiği olarak sağcılık. Bunun içinse bu tür devşirme kahramanlara ve çehrelerine ihtiyaç var.

"Sakal ve bıyığın toplumsallık ve toplumsal ilişkiler ağı içinde kazandıkları ve sürekli dönüşen anlamları var"

- Günümüz kırılgan erkek çağında sakal ve bıyık yükselişte. Sakal ve bıyığa modern hipsterslar sahip çıkarken, yaşadığımız gösteri çağında bu durum gerçeklikten uzak bir algı yönetim mi? Dinciler bıyıklı, modern insan bıyıksız. Yaşadığımız dönemde simgesel bir çelişki ve kavram karmaşası yaşamıyor muyuz?

Yani aslında tarih boyunca hep böyle olmuş. Bıyık-bıyıksızlık bir ikili evren. Sınırsız ihtimaller ve geniş bir skala yok. Bu sebeple bir-sıfır ikiliğinde farklı zamanlarda farklı anlam yükleri kazanmış bıyık ve sakal. Bu bir-sıfır oyununda ise bir uçtan diğer uca zaman içinde tepkisel salınmalar hep oluyor. 1960'lar da bıyıklar ve sakallar bir noktada ana akım normları, konformizme tepki olarak bırakılıyor. 1990'larda ise bu sefer tam aksi bıyıksız-sakalsızlık aykırılık, gençlik, meydan okuma anlamını kazanıyor. 2010'larda hipsterlar içinse tekrar başa dönüş. Bu bir döngü. Yani bıyığın, sakalın kendi başlarına bir anlamı yok. Mutlak, değişmez, şaşmaz anlamları. Bir toplumsallık ve toplumsal ilişkiler ağı içinde kazandıkları ve sürekli dönüşen anlamları var. Aynı şekilde dönüşen bıyık ve sakal modalarının da. Aynı bıyık Türkiye'de ülkücülük anlamına gelebiliyor, Batı'da başka. Çünkü her ulusallığın kendi içindeki göndermeler matrisi içinde değer ve anlam yükü kazanıyorlar.

Ebru D. Dedeoğlu kimdir?

Ebru D. Dedeoğlu, işletme-ekonomi bölümünden mezun oldu. Executive MBA alanında yüksek lisansını tamamladı. İktisat Bankası'nda MT olarak başladığı iş hayatını 13 yıl süresince portföy yönetim şirketlerinin pazarlama biriminde yönetici olarak tamamladı.

Bir yıllık Uzak Doğu serüveninden sonra hayatına yeni bir yön vererek yayıncılık hayatına adım attı ve Doğan Kitap pazarlama biriminde yeniden başladı.

Türkiye'nin çok sayıda yazarlarıyla birebir geleneksel ve digital medya pazarlama stratejeleri üzerine çalıştı.

Cumhuriyet'de Türk/yabancı yazarlarla söyleşiler yaptı.Oksijen gazetesinde de röpörtajları devam etmektedir.

Yeni yazarlar keşfetti. Doğan Kitap'ta uzun yıllar süren yayıncılık hayatından sonra Ajans Letra'yı kurdu.

Halen Ajans Letra'da çalışıyor ve yazarlara danışmanlık hizmeti veriyor. Aralık 2023'ten itibaren kitaplar, yazarlar, yayın hayatı üzerine T24'te söyleşi yapmaya başladı.

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Bozkurt: Tanpınar edebiyatımızın hastalıklı "baba" figürlerindendir

"Hep acemi kalmış, sürekli öğrenme arzusuyla yanıp tutuşan, hep yeni sesler ve dünyalar arayan bir şairin dünyası için "ustalık" ne kadar köhne bir sözcük. Turgut Uyar hep acemi kaldığı için ve usta olamadığı için hep büyük şairimiz olarak kalacak"

Fem Güçlütürk: Bitkilerle ilgilenmek, ne almaya hazırsan onu veriyor sana; hayat gibi

"Bitki, dekor parçası değil bir canlı. Sadece görüntüyü kurtarmak, ya da gösteriş için bitki alma"

Erkeğin çileli yolu: Gece hayatı

Pavyonlar ve gazinolar, AKP’nin Türkiye’ye yaşattığı neo-liberal dönüşümle birlikte altın çağını yaşadı