22 Mart 2020

Korona günlerinde beslenme hurafeleri; aşı karşıtlığı ve ambalajlı gıda karalaması ile hesaplaşmanın zamanı

Konu gıda güvenliği olduğunda, moda ve trendlerin değil, gıda teknolojisinin değerinin anlaşılması ve ambalajlı gıdanın talep edilmesi gerekir

İnsanlık, tarihinin başından bu yana her zaman salgınlarla mücadele etmiştir. Bugün ise yeni Koronavirüs salgını (Kovid-19) dünyayı sarsıyor. Belki de bu zamana kadarki birçok virüsün sarsmadığı anlamlarda. Bazılarımız hala konunun ciddiyetini anlamamışken, bazılarımız ise yüzümüze soğuk su çarpılmışçasına, aslında fark etmeden dalmış olduğumuz uykumuzdan uyanmaya ve bu yeni duruma adapte olmaya çalışıyoruz. Dışarı çıkabilme özgürlüğü, sağlığımız, sevdiklerimizi ziyaret edebilmek gibi değerini yeterince bilmediğimiz lükslerimizden; hayat koşuşturması esnasında en basit şeylerin tadını çıkartabilme yeteneğimizin körelmesine, dünün dünyasında çok önemli olarak algıladığımız problemlerin bir anda nasıl önemsizleşebileceğine kadar pek çok konuda farkındalığımızın arttığı bir süreçten geçiyoruz.

Oyunun kuralları yeniden yazılıyor. Neredeyse her alanda duygularımızı harekete geçiren hurafelerin farkında olarak veya olmayarak peşinde koşan avcılardan; sıkıcı, yalın ve soğuk bilimsel gerçeklerin izini süren birer dedektife dönüşüyoruz. Bir yandan da bu salgın, kanal kanal dolaşarak uzmanlık alanları dışında asılsız bilgi ve önerilerle popüler olmaya çalışan komplo teorisi yanlılarının, toplumu ya aşırı duyarlı ya da umursamaz uçlara itmesine zemin hazırlayabiliyor. Her iki durum da toplum sağlığını tehdit ediyor. Bu durum insanın varlığını sürdürebilmesi için olduğu kadar, keyif alma ve sosyalleşmesi için de vazgeçilmez olan popüler gıda ve beslenme alanında da yoğun olarak karşımıza çıkıyor. Şimdiden turşunun, kelle paçanın, sirkenin Kovid-19'un çözümü olduğundan; tuzlu su ile gargaranın virüsü etkisiz hale getireceğine, rakı içenlerin salgından korunacağına kadar birçok hurafeyle burun buruna geldik.

Bilgi kirliliği insan sağlığı için her zaman önemli bir tehdittir. Ancak böylesine hassas dönemlerde daha da zarar verici ve endişe uyandırıcı olabiliyor. Koronavirüs'ün hayatın her alanına farklı etkileri var. Bilgi kirliliğiyle mücadeleyi çok önemseyen bir gıda mühendisi olarak ben gıda ilişkili alanlara açıklık getirmek istiyorum.

Yediğim içtiğimden Kovid-19 kapar mıyım?

Koronavirüsler soğuk algınlığından, Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS – CoV) ve Ağır Akut Solunum Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara kadar farklı rahatsızlıklara neden olan bir virüs ailesidir. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (European Food Safety Authority - EFSA), Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organisation - WHO), Amerika Gıda ve İlaç Otoritesi (U.S. Food and Drug Administration - FDA) ve Amerika  Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı (U.S. Department of Agriculture - USDA) gibi uluslararası otoriteler, hem daha önceki salgınlardaki tecrübelerde, hem de bugüne kadarki bulgularda gıda tüketimi kaynaklı bulaşmaya dair bir kanıt olmadığı konusunda hem fikirler.

Ayrıca Almanya Risk Değerlendirme Kuruluşu (Federal Institute for Risk Assesment – BfR) yeni tip Koronavirüs'ün bulaştığı gıdaların tüketimi dolayısıyla insanların hastalığa yakalanma olasılığı üzerine yaptığı araştırmaların sonucunda, henüz bu ilişkiyi gösteren hiçbir vaka ve gıda kaynaklı enfeksiyon bulunmadığını işaret ediyor.

Ancak bunun yeni bir virüs olması nedeniyle, araştırma ve gözlemlerin devam ettiği de not ediliyor.

Olası gıda bulaşmalarına karşı kendimizi nasıl koruyabiliriz?

İşte bu soru bizi aslında bugün değil, her gün için geçerli olan "gıda güvenliği" noktasına getiriyor.  Her zaman olduğu gibi, bu süreçte de gıda seçimimizi bilinen markaların, güvenli satış noktalarında satılan, ambalajlı ürünlerinden yana yapmalıyız. Çünkü ancak bu ürünlerin kalite kontrol sistemleri ve iyi hijyen uygulamaları kapsamında üretilmiş olmalarını bekleyebiliriz.

Güvenilir gıda her türlü bozulma ve bulaşma riskini ortadan kaldıracak hammadde kabulü, işleme, muhafaza ve dağıtım kurallarına uygun şekilde üretilmiş ve olası tüm risklere karşı önlemlerin alındığı gıdadır. Dolayısıyla gıdanın kendisi kadar üretiminde görev alanların hijyenini de kapsar ve hastalık şüphesi olan biri kalite kontrol sistemi kuralları gereği üretim alanına giremez. Merdiven altı diye adlandırılan, kayıt dışı ve açıkta satılan ürünler ise tüm bu koşullar bakımından kontrol dışıdır ve çeşitli riskler barındırır.

Açıkta satılan ürünler ne kadar güvenli?

Daha önce bahsettiğim gibi bilim dünyası Kovid-19'un gıda kaynaklı bir bulaşmasına ilişkin şimdiye kadar hiçbir kanıt olmadığını kaydediyor. Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü, yeni Koronavirüs'ün yüzeylerde ne kadar süre aktif kalabildiğinin henüz bilinmediğini, fakat yeni Koronavirüs'ün de diğerleri gibi (SARS, MERS) birkaç saat ila birkaç gün aralığında yüzeyde aktif kalabileceğini ifade ediyor. Yapılan araştırmalar, Kovid-19'un yüzeyde dayanabilme sürelerinin ortam koşullarına bağlı olarak (temas yüzeyinin türü, nem oranı, ortam sıcaklığı vb. gibi) birkaç saatten birkaç güne kadar olabileceğini gösteriyor.

Bu bilgi cepteyken açıkta satılan ürünlere ilişkin zihnimizde bir resim oluşturalım. Farz edelim açıkta satılan X ürünü, olması gereken kalite ve hijyen kriterlerine göre üretildi ve saklandı; ki doğrusu bu romantik bir beklenti olabilir. Bu ürün satış noktasındayken, yanından geçen birinin hapşırması, öksürmesi, konuşması veya solunumu sırasında salınabilecek damlacıklar gıdanın üzerine yapışabilir. Bir başka senaryoda tüketicilerin ürünü elleyerek kontrolü ve/veya satıcının ürünü elleyerek yerleştirmesi, paketlemesi, uzatması gibi durumlarda, ellerinin üzerinde virüs içeren bir bulaşı olması durumunda bunun gıdaya geçmesi sürpriz olmayacaktır. Bu ürünü aldığımızda virüs hala oradaysa gerek gıdanın ağzımıza teması, gerekse gıdaya dokunduktan sonra elimizi yüzümüze sürmemiz ile virüs bünyemize girebilir. Bunun bir olasılık olduğunu kabul ediyorum. Ancak virüsün bulaşması zaten olasılıklara bağlıdır ve hiç birimizin bu Rus ruletini oynamaya istekli olacağını zannetmiyorum.

Koronavirüs-19'dan koruyacak mucize gıdalar var mı?

Basitçe söylemek gerekirse, bağışıklık sisteminizi "güçlendirmenizi" sağlayacak tek bir gıda veya takviye olmadığı gibi, Kovid-19'a karşı koruma kalkanı görevi görecek mucize gıda veya diyet de yoktur; enfeksiyondan kaçınmanın en iyi yolunun iyi hijyen uygulamalarının olduğunun altı çizilmektedir. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi, EFSA bugüne kadar herhangi bir gıda veya bileşeni için enfeksiyona karşı koruma beyanı yapılmasına da izin vermemiştir. Öte yandan otoriteler pandemi (çok sayıda insanı etkileyen, birçok ülkeye veya kıtaya yayılmış salgın) gibi durumlarda kötü ve yetersiz beslenme riskine dikkat çekmektedir. Bu da bizi henüz Koronavirüs salgını çerçevesinde çok da dikkate almadığımız "gıda güvencesi" konusuna getirir. 

Yeterli gıdamız olacak mı?

Gıda güvencesi, sağlıklı ve faal bir yaşam sürdürebilmek için, herkesin ekonomik ve fiziki açıdan yeterli ve sağlıklı gıdaya ulaşabilmesi olarak tanımlanır. Evden çalışma ve hatta bazı ülkelerde karantina uygulamalarının olduğu bu gibi dönemlerde kuşkusuz en önemli sorumluluk ve en zor görev sağlık çalışanlarına düşmektedir. Ancak yine önemli bir sorumluluk da güvenilir gıda üretimi ve gıda tedarikini güvence altında tutmaya çalışan gıda endüstrisindedir. Zaman zaman haksız taşlamalara maruz kalan gıda endüstrisinin önemi ve değeri böyle zamanlarda daha iyi anlaşılır.

Ancak konu sadece üretimi sürdürmek değil, tüketimi de dengede tutmaktır. Evlerimize, daha az sıklıkla alışverişe çıkmamızı sağlayacak kadar stoklama yaparken, madalyonun diğer yüzünü de görmemiz gerekir. Gereğinden fazla stoklama yapılması, gıda güvencesinde dengesizliği tetikler. Bundan en çok etkilenenler de maddi alım gücü düşük, hareket imkanları kısıtlı, hasta, yaşlı vb. gibi daha yüksek risk grubunda bulunan insanlar olur. Fazla stoklama yapmamız durumunda evlerimizde bekleyen paketlerce gıda, asıl ihtiyacı bulunanın ulaşamayacağı bir yerde hapis kalacaktır. Dolayısıyla toplumunuzdaki başka insanların yeterli gıdaya ulaşmasının önündeki engelleri arttırabilir; hem psikolojik, hem de bağışık sistemine yönelik hassasiyetleri dolayısıyla onların virüs kapma riskini arttırabilirsiniz. Unutmayın ki hasta olan her bir yeni insan, sadece kendisi için değil, siz ve sevdikleriniz için de risk taşımaktadır. Bu nedenle ihtiyacımız kadar satın almanın önemini unutmamız gerekir.

Neye inanmalıyız?

Gerek sosyal gerekse geleneksel medyada Koronavirüs pandemisiyle ilgili seyreden bir "info-demik" yani ‘bilgi salgını' var ve doğru yolda olmak için bu salgından da kendimizi korumalıyız. Belki de dünyayı sarsan böylesine bir salgından korunmanın en etkili yöntemlerinin başında, elleri yıkama, hijyen ve sosyal-izolasyon/evde kalmanın yer alması, daha mucizevi ve eksantrik çözümler arayan biz insanlara yeterince inandırıcı gelmiyor. Halbuki yapılacak şey konunun uzmanı kurumsal görüşleri takip etmek, önerileri esnetmeden uygulamak, panikle karar vermemek olmalı. Gıda ve beslenme konusuna gelince, yine çözüm basit; olası risklerden uzak olmak için ambalajlı güvenilir gıda ve dengeli beslenme…

Gıdalarla olan ilişkimizi yeniden ve daha gerçekçi bir şekilde düzenlememiz gereken bir dönemdeyiz. Sevdiklerimizle ve ailemizle bile tokalaşmadığınız bu günlerde, gıdamıza "el sürdürmemenin" önemini daha iyi anlayacağız. Beslenmede öncelik her zaman gıda güvenliği ve hijyen olmadır. Ancak bunların sağlandığı durumlarda ne tarz beslenme olacağı konuşulabilir. Dolayısıyla konu gıda güvenliği olduğunda, moda ve trendlerin değil, gıda teknolojisinin değerinin anlaşılması ve ambalajlı gıdanın talep edilmesi gerekir.

Kovid-19 salgınından tüm dünyanın çıkaracağı çok ders olduğu şimdiden belli. Ülkemizde de bilimin ışığından ayrılmamak, bugün çare için olduğu kadar salgınla mücadelede yaptıkları büyük fedakarlıklar karşısında da minnet duyduğumuz tıp dünyasına yönelik haksız taşlamalar, aşı karşıtlığı, ambalajlı gıda karalaması gibi hurafelerle hesaplaşmanın da bunların arasında olacağına inanıyorum.