14 Ağustos 2022

Dünyadaki en derin yalnızlık

Keşke dilim Koko'nunki kadar dönse de anlatabilsem. Hepimiz yalnız değil miyiz kafamızın içinde kendimizi tutsak ettiğimiz camdan tanklarda?

İnsanlar ikiye ayrılır: Yalandan gülümseyenler ve bunu inkâr edenler.

Yıl 1979… İzlanda'da yaşadığı derin dünyadan insanlar onu kaçırdığında iki yaşındaydı. O artık yaşamının geri kalanında bir esir olacaktı. Kanada'ya satıldı, bir tema parkına; insanları eğlendirsin diye. Adını Kiska koydular. Kırk beş yıllık yaşamının kırk üç yılı tutsaklıkla geçti. Onunla birlikte esir olan bütün arkadaşları öldü. Esaret altında dünyaya getirdiği beş yavrusu da bu dünyanın zalimliğine dayanamayıp göçüp gitti. On yıldır derin bir yalnızlık içinde Kiska… Kanada'da bir tema parkta, sığ bir havuzda tutuluyor Kiska. Kiska, dünyanın en yalnız balinası… Sığ bir havuzda dünyanın en derin yalnızlığını çekiyor Kiska…

Yıllardır hayvan hakları savunucuları, orka türünün son esir üyesi Kiska'nın özgür bırakılması için mücadele veriyordu. Seslerini duyan da oldu, hiç duymayan da. Geçen yıl eylül ayının başlarında cinnet geçiren Kiska, esir tutulduğu havuzun cam duvarına başını vura vura intihar etmeye kalktı. Çocukları için iyi niyetlerle bir hafta sonu etkinliği tertipleyen ama parçası oldukları zulümden bihaber aileler, tema parkının içinden görüntüledi o acı dolu anları. Hayvan hakları savunucuları da çaresizce kendini öldürmeye çalışan Kiska'yı drone ile havadan görüntüledi. Artık sağır sultan duymuş, kör sultan görmüştü o sonsuz yalnızlığı, o derin acıyı ve o bol alkışlı zulmü.

"Muhtemelen Kanada'nın 'aşırı' sevimli ve 'süper' doğrucu Başbakanı Justin Trudeau, önce tek kamerayla çekilmiş eski filmlerdeki gibi yüzünde 'tarifli' bir kederle Kiska'nın mağduriyetini anlatacak" demiştim, "Sonra diş macunu reklamından yeni çıkmış gibi geniş geniş yalandan gülümsemesiyle Kiska'nın özgür kaldığını müjdeleyecek. Önünde tüylü mikrofonlar, yüzünde patlayan flaşlar eşliğinde ya tema parkın ikna edildiğini söyleyecek ya da Kiska'yı satın alıp özgürlüğüne kavuşturduklarını." Öyle olmadı. 

Şimdi sen bu yazıyı okurken, ey sevgili okur, bunlar çoktan 'çok geçmişte' kaldı. Umduğum gibi olmadı; Kiska özgür kalmadı. Koparıldığı gerçek dünyasına geri dönebilse hayatta kalabilir mi, adapte olabilir mi, arkadaşları olabilir mi, yalnızlığı geçer mi bilinmez. Bunların hiçbiri olmasa/olamasa da okyanusun derin serin suları Kiska'nın vatanı… Varsın mutlu olmasın ama özgür olsun yurdunda.

* * *

Ne zaman kendi duygumun adını koyamasam Koko'yu düşünürüm. "Koko bunu nasıl ifade ederdi" diye düşünürüm. Koko benim iletişimde kendime örnek aldığım rehberim. Koko kim mi? 1971'de San Francisco Hayvanat Bahçesi'nde doğan bir dişi goril. Kolaylıkla işaret dilini öğrendi. İngilizce 2000 kelime biliyordu ki bu pek çoğumuzun günlük yaşamda kullandığından daha fazla kelime sayısı demek. Yedi yaşındayken National Geographic dergisine de kapak oldu Koko. Üstelik dört yaşındayken eş olarak yanına gelen Michael'a da işaret dilini de öğretti.

Doğanın sesi isimli videoda insanlara şu mesajları vermişti Koko: "Ben gorilim. Ben doğayım. Koko insanı seviyor. Koko dünyayı seviyor. Ama insan aptal. Koko üzgün, Koko ağlıyor. Zaman akıyor. Dünyayı düzelt." 

Koko, on iki yaşına geldiğinde Noel hediyesi olarak bir kedi istemişti. Kedisine 'All Ball' ismini vermiş, onu bir evlat gibi bağrına basmıştı. Bir araba çarpıp All Ball öldüğünde günlerce ağlayıp yas tutmuştu. Acısını işaret dilinde şöyle anlatmıştı: "Kötü. Üzgün. Kötü. Kızgın. Ağlamak. Kızgın. Üzgün. Sorun." 

* * *

Ülkenin ve dünyanın gündemi her birimizi itinayla tüketirken, beyaz bir güvercinin gözlerinde hiçbir kaynağın üretemeyeceği bir enerji/ışık gördüğünü söyleyen Tesla'ya imrenmemek mümkün mü? Belki de en iyisi delirip bir güvercine âşık olmak… 

Bir sabah faytoncunun kırbaçladığı atı görüp perişan olan, ata sarılıp özür dileyen, ağlamaya başlayıp aklını yitiren Nietzsche gibiyim. Hiç durmadan ağlasam yeryüzündeki acıları dindiremem. Kimsenin gözyaşı bitmez ahali. Acıları bölüşelim. Kimi kırbacın altındaki insana, hayvana ağlasın; kimi sokakta yatan canlara; kimi haksızlıklara, adaletsizliklere; kimi yanan ormanlara; kimi bu dünyadan ayrılanlara; kimi tutsak edilen balinalara, yunuslara, gorillere… Bir kişiye fazla… Bir kişiye fazla…

Keşke dilim Koko'nunki kadar dönse de anlatabilsem. Hepimiz yalnız değil miyiz kafamızın içinde kendimizi tutsak ettiğimiz camdan tanklarda?

Demet Cengiz kimdir?

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni 1999'da bitirdikten sonra Londra Westminster Üniversitesi'nde 'British Journalism Studies' eğitimi aldı.

1996'da gazeteciliğe başladı. Yeni Günaydın, Global, BusinessWeek, Hürriyet, Sözcü gibi çok sayıda gazetede ve dergilde çalıştı. Ekonomi haberlerinin ve yazılarının yanı sıra yaşama dair de kalem oynattı.

Patronların DNA'sını çıkaran kitabı Patron Çıplak ilgiyle karşılandı. Hayata dair denemelerden oluşan ikinci kitabı Turuncu Yazılar ise 2014 yılında yayımlandı. Patronlardan kulağa küpe önerileri, başarının sırlarını, pişmanlık ve şans faktörünün etkisini derlediği kitabı PATRONCA ise Ocak 2016'da okurlarla buluştu. Yayımlanmış beş kitabı bulunuyor. Altıncı kitabı ve ilk romanı olan Adımı Deniz Koydular -Kuşlar boynumuza dolandığında Temmuz 2021'de yayımlandı.

Yazarın Diğer Yazıları

Sokak hayvanlarını öldürmeli mi?

Köpeklerin parçaladığı çocuklara da içim yanıyor, sokakta tekmelenen/kötü muamele gören canlara da. İnsan sağlığını, can güvenliğini tehlikeye atmadan, tüm canlıların yaşam hakkına saygı göstererek bir orta yol bulmak mümkün

Herkesin mafyası kendine güzel

Çocuklara, gençlere, kadınlara tabut darlığında hayatlar mı reva? Ölen canından oluyor, kalan canı burnunda yaşıyor. Canı sıkkın olan sokak ortasında bir kadın seçip yumrukluyor, dişlerini kırıyor sırf rahatlamak için

Yoksulluk insan hakları ihlalidir

Evrensel temel gelir kavramını dile getiren filozoflar, ekonomistler, politikacılar komünist veya 'gizli komünist' olmakla itham edildiler. İnsanlığı, en aşağılandığı yerinden çekip çıkartmak için bu kavramı şimdi konuşmayacağız da ne zaman konuşacağız?