13 Ocak 2019

Yeni Sinema Tasarısı, sansür ve bizim büyük çaresizliğimiz

Bir grup “seçilmiş insan” yine bize hangi filmleri izleyip izleyemeyeceğimizi söylüyor

Oyunların hızla yasaklanmaya, sanatçıların birtakım nedenlerle gözaltına alınmaya devam edildiği; konuşmak, sanat üzerine üretmek, film yapmanın iyice zorlaştığı sert ve cepheleşmiş iklimde derdi sadece sinema olanın ayakta kalması daha da zorlaştı. Bu noktada sözü, derdi sadece sinema yapmak olanlara bıraktık.

Yapımcılar ile Güney Koreli CJ Group'a bağlı olan Mars Cinema Group arasındaki “promosyonlu bilet uygulaması” tartışmasında biz, müthiş bir yanılsamayla gerçekten sinemamızın ana sorunlarına çözüm odaklı öneriler olabileceğine inanırken, büyük balıklar daha küçük balıkları yemeye devam ediyor. Ve bir şeylerin, “sansür” gibi tehlikeli şeylerin altı tekrar tekrar çiziliyor. Herkes kendi ekmeğinin peşinde sorarsanız… O “ekmek” ise “biletten pardon mısırdan düşen pay derdi gerçekten… Biz ise “sinema sanatı”, “bağımsız sinemacıların da salon bulması”, “izleyicinin daha iyi filmlerle en kolay ve ucuz şekilde buluşması”, “ülkede daha iyi filmler üretilebilmesi” gibi hayalleri olan bir azınlığız sadece sanırım…

Yeni Sinema Tasarısı, mısırlı bilet sorununa çözüm olacak diye hızla “Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu”ndan geçti! Ancak özellikle 7’nci maddenin, eski tasarıdan kalsa da tekrar yer almasıyla, nasıl da bir meşruiyet kazandığını, yani sansürün devamının açıkça tasdiklendiğini de görmüş oluyoruz. Tıpkı RTÜK üyelerinin siyasi üstünlükleri ile aldıkları kararları tartışmaya açıkken; bir grup “seçilmiş insan” yine bize hangi filmleri izleyip izleyemeyeceğimizi söylüyor. “Uygun görmediğimiz filmlerin istersek dolaşımını da engelleriz, 18+ ile de her türlü sınırlamayı getirebiliriz” diyor.

Film Yönetmenleri Derneği’nden (Film-Yön) 75 yönetmen de bu hafta, tasarıdaki sansür maddelerine tepkilerini bir çağrı metni ile dile getirdiler.

Oyunların hızla yasaklanmaya, sanatçıların birtakım nedenlerle gözaltına alınmaya devam edildiği; konuşmak, sanat üzerine üretmek, film yapmanın iyice zorlaştığı bu sert ve cepheleşmiş iklimde derdi sadece sinema olanın ayakta kalması daha da zorlaşıyor… Bu noktada sözü; derdi sadece sinema yapmak olan kıymetli sinemacılara bırakmak istiyorum:

Yönetmen-senarist Ümit Ünal: 
Oto sansür daha çok korkutuyor

Behiç Ak'ın Sansür belgeselini izlemenizi tavsiye ederim. Yüz yıldır memleket ve memleket sinemacıları aynı konularla uğraşıyor. Yeni yasayı açıkçası çok dikkatli incelemedim, hukuktan da anlamıyorum, şöyle bir göz gezdirdiğim kadarıyla mevcut durumdan daha farklı bir şey görmedim. Zaten bu ülkede gelmiş geçmiş iktidarlar, zaman zaman daha serbest bir tavır takınıyor, fakat istedikleri zaman da filmleri yasaklıyordu. Eser İşletme Belgesi denen ve Kültür Bakanlığı tarafından verilen belge bir tür sansür aracı olarak kullanıldı. 2002'de ilk filmim ‘9’ için az kalsın Eser İşletme Belgesi alamıyorduk. Aynı günlerde Handan İpekçi'nin bakanlık destekli filmi ‘Büyük Adam Küçük Aşk'ı böyle yasakladılar. Ayrıca yerel yetkililer, valiler, kaymakamlar da kendi bölgelerinde yasaklayabiliyordu filmleri. Şu an kısa filmlerin gösterimi için bile Eser İşletme Belgesi şartı var. Bu yasanın getirdiği tek yenilik, filmlerin denetimini bakanlıktaki kurul yerine, yine iktidarın seçeceği özel bir kurula devretmiş olması. Ha Ali Veli, ha Veli Ali gibi bir durum, bence sansür konusunda değişen bir şey yok. Ama dünyanın her yerinde, tarihin her döneminde sansür denen şey hiçbir işe yaramadı, sanatçılar sansürü aşacak akıllı yollar buldular ve söylemek istediklerini yine bir şekilde söylediler. Açıkçası beni devletin sansüründen çok, yönetmenlerin, yapımcıların, finansal kaynakların, sinema dağıtımcılarının oto sansürü daha çok korkutuyor. Gerçek sözler söylemeye çalışan yönetmenlerin önündeki asıl engel bu bence. Korku iklimi yaratma cesaretini, şevkini yok ediyor. Suya sabuna dokunmayan sinemacılarınsa zaten çekinecek bir şeyi yok.

Yönetmen-senarist: Kıvanç Sezer:
Bağımsız sinemanın önünü daha da tıkayan yeni bir döneme giriyoruz

Gündeme Mars ve yapımcıların arasındaki tartışmayla gelen ve hızla meclisten geçen yeni yasa tasarısının bu soruna çözüm olacağı ve yapımcı paylarında sinemadaki reklam sürelerinde olumlu bir değişime yol açacağı görünmektedir. Bunu olumlu bir değişim olarak görüyorum. Ancak satır aralarında bizlerin es geçemeyeceği iki madde var. Birisi filmleri değerlendirme kurulunun filmin gösterimini yasaklayabileceği veya festivalde dahi doğrudan +18 vereceği yönündeki madde. Bu madde bağımsız ve eleştirel filmlerin keyfi olarak yasaklanabileceğini gösteriyor. İkincisi de bakanlığın destek kurulunun 7 kişiye düşürülerek bunun 3 sektör temsilcisine karşın 4 bakanlık temsilcisiyle yapılması. Benim bu konuda fikir beyan etmem dahi yeni filmime destek almamam anlamına gelebilir örneğin. İşte böyle bir baskı ortamında bağımsız sinemanın önünü birkaç ayrı yerden daha tıkayan yeni bir döneme giriyoruz. Fakat şunu da belirtmek isterim ki eğer bir yönetmen bir filmi yapmayı gerçekten aklına koymuşsa hiçbir yasa bunun önüne geçemez. 

Yönetmen-oyuncu-senarist Müfit Can Saçıntı:
Yeni sinema yasaKsı!

Yasa değil yasak. Yasanın içine yasak saklamışlar… Bu yaşımda ilk defa yumuşak K diye bir harfin olduğunu hissettim. Nasıl ki yumuşak g diye bir harf var ve okuyamıyorsun. Bundan tam tersi, yumuşak k yok ama okuyabiliyorsun. Yasa diye yazılıyor yasaK diye okunuyor. Şöyle bir madde var: “Komisyonun uygun bulmadığı filmler ticari dolaşıma ve gösterime sokulamaz.” Böyle bir maddenin varlığı tek başına bu yasaya karşı çıkmama yeter. Çünkü bu madde açık bir sansürdür. Yasanın bütün maddeleri iyi olabilir bilemem ama bu madde bol malzemeli bir pizzanın içindeki zehirli mantar gibi. Bu madde, tüm sinemamızı da tam ve çağdaş demokrasi umudumuzu da çağdaş hukuk devleti umudumuzu da zehirleyecek. Ülkemize, halkımıza, halkımızın sinema seyretme özgürlüğüne zarar verecek. Sırf bu madde yüzünden, en hafif tabirle söylüyorum, hiçbirimiz bu yasayla gurur duymayacağız. Komisyonmuş! Ne komisyonu?! Komisyonun misyonu ne? Misyon: Sansürü hortlatmak.

SEYAP: “Bir filmin ticari hayatını sınırlayacak yasaklama yetkisi, çağdaş uygulamalarla bağdaşmıyor”

Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği (SEYAP) Başkanı Sevil Demirci, aşağıda komisyona sundukları metni paylaştı (sektör olarak tane tane okumalıyız, o nedenle hepsine yer vermeliyim) ve genel kurula kadar değişiklik yaptırabilmek için çalıştıklarını belirtti:

1- Madde 4: Filmlerin Sınıflandırma ve Değerlendirmesi Yeni taslakta, mevcut yasanın 8. maddesinde yer aldığı şekliyle, Sınıflandırma Kurulları’nın filmlerin ticari gösterime girmesini yasaklama yetkisi devam etmektedir. Meslek birliğimiz, filmlerin sınıflandırılması amacıyla oluşturulmuş bir kurulun bir filmin ticari hayatını sınırlayacak şekilde yasaklama yetkisine sahip olmasını çağdaş uygulamalarla bağdaşmadığı görüşündedir. Ayrıca taslakta festivallerin filmleri “+18 yaş” ibaresi koyarak eser işletme belgesi olmaksızın gösterilebilmesine ilişkin yeni bir düzenleme de yer almaktadır. Meslek birliğimiz yerli ve yabancı tüm filmlerin festival gösterimlerinin eser işletme belgesi olmaksızın yapılabilmesi gerektiği görüşündedir.

2- Madde 2: Destekleme Kurulları ve Komisyonu Yeni yasada sinema filmlerinin destekleme kurullarının oluşturulması anlamında mevcut yasanın 6. maddesindeki düzenlemeye göre bir geriye gidiş mevcuttur ve kurullardaki sektör temsiliyeti azaltılmaktadır. Yeni taslakta Destekleme Kurulları’nın sayısı arttırılmış ancak oluşumu “Sinema Genel Müdürlüğü başkanlığında, bakanlığın seçtiği üç temsilci ve sektörden üç temsilci” olacak şekilde revize edilmiştir. Halen geçerli olan yasada ise Destekleme Kurulu “Sinema Genel Müdürlüğü başkanlığında, meslek birliklerinden birer temsilci, bakanlığın seçtiği üç temsilci”den oluşmaktadır. Sinema meslek birliklerinin sayısı (10 adet) düşünüldüğünde yeni yasa tasarısında sektör temsiliyeti azınlığa düşürülmektedir. Sektör temsiliyetini azınlığa düşüren bu durumun desteklerin sektör dışı dinamiklerle belirlendiği algısını yaratabileceğini ve kurul kararlarının meşruluğunun sorgulanmasına yol açabileceğini düşünmekteyiz. Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği olarak bu yasayı Türkiye Sinema Kurumu’nu kurma hedefindeki sinema endüstrimiz için bir geçiş yasası olarak değerlendirmekteyiz.

SEYAP tarafından yeni yasada bulunmasını talep edilen bazı unsurların yer almadığını görmekteyiz: Ülke olarak üyesi olduğumuz tek uluslararası sinema kuruluşu olan Avrupa Birliği Ortak Yapım Fonu “Eurimages” konusunda herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Yasa tasarısında yeni destek mekanizmaları tanımlanmakta ancak bu destekleri finanse edecek yapıyla ilgili hükümler bulunmamaktadır. Sinema desteklerinin finans kaynaklarının çeşitlendirilmesi, özellikle RTÜK paylarından ve başta TRT olmak üzere televizyon kuruluşlarından destekleme fonuna kaynak ayrılması, böylelikle fonun finansmanının sadece rüsum ve devlet kaynaklarına olan bağımlılığının azaltılması konusunda bir perspektif sağlanması gerektiğini düşünmekteyiz. *Hızla dijitalleşen sinema endüstrisinde gittikçe büyüyen dağıtım ve gösterim sorunlarının çözümüne yönelik gösterim ve dağıtım konularını kapsayan bir yönetmelik düzenlemesine ihtiyaç bulunmaktadır. Yasa tasarısında sinema gösterimlerini ilgilendiren bazı hükümler bulunmakla birlikte sinema gösterimlerini düzenleyecek yönetmelikle ilgili bir atıf yapılmamıştır.

SEYAP Başkan Yardımcısı Serkan Çakarer’in şu önemli sektörel yazısını da paylaşmalıyım: TIKLAYIN

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Genel ahlak ne ayol: Netflix vs sansür

Seversiniz sevmezsiniz ama bundan 8 yıl önce töre dizilerinin, zengin adam fakir kız dizilerinin arasında, televizyon programında eşcinsellik üzerine konuklarıyla uzun uzun konuşabilen sadece Okan Bayülgen vardı. Bayülgen de RTÜK’ün gazabına çok kez uğradı maalesef

Cumartesi İnsanları: Umut biziz, biz vazgeçmedikçe umut hep olacak!

“Meydanı da yasaklasalar, sokakları da kapatsalar mücadele sürecek. Başladığımızdan beri, 17 hükümet değişti; onlar değişiyor ama biz hala mücadeleye devam ediyoruz” diyor 1995’te gözaltında “kaybedilen” Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun…

Serenad Bağcan: Gerçek sanatçıların hiçbir şeye ihtiyacı olmuyor

Serenad Bağcan, ilk solo albümü “Serenad” ile dinleyicileriyle buluşmanın heyecanını yaşıyor