23 Mart 2024

Küresel asgari kurumlar vergisi (III): Türkiye'ye olası etkileri

Türkiye'de üretim yapan, faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin vergi mükellefiyeti nasıl olacak?

Uluslararası vergi alanında son zamanların en önemli düzenlemelerinden olan küresel asgari kurumlar vergisi ile ilgili yazı dizisinin üçüncüsü ve sonuncusunda, bu uygulamanın Türkiye'ye olası etkilerini değerlendireceğim.

OECD/G20 BEPS Kapsayıcı Çerçevesindeki iki sütunlu yaklaşımda yer alan İkinci Sütunun küresel asgari kurumlar vergisinin ilkelerini belirlediğini önceki yazılarımda belirtmiştim. Amaç, kârların ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirildiği, üretimin yapıldığı yerde vergilendirilmesini sağlamak. Buna göre çok uluslu şirketlerin faaliyet gösterdikleri ülkelerdeki kurumlar vergisi oranıyla küresel asgari kurumlar vergisi oranı (yüzde 15) arasındaki fark kadar ek vergiyi, Gelire Dahil Etme Kuralına istinaden nihai olarak ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirildiği, üretimin yapıldığı ülkede ödemeleri gerekiyor. Uygulamanın 1 Ocak 2024 ve sonrası vergilendirme dönemleri kapsayacak şekilde başlaması bekleniyor.  

Anlaşıldığı üzere küresel asgari kurumlar vergisi çok uluslu şirketler için yurt dışı kârlara uygulanacak bir vergi. Böylece asgari yüzde 15'lik kurumlar vergisi oranından daha düşük vergi uygulayan ülkelerde çok uluslu şirketler için bir ek vergi uygulaması olacak ve kârları vergi cennetlerine kaydırma avantajı ortadan kalkabilecek.

Örneğin çok uluslu bir şirket kazancını sağladığı ülkede yüzde 10'luk kurumlar vergisine tabiyse, ana ülkede yüzde 15'e ulaşmak için 5 puan ek vergi uygulanacak. Ek vergi sayesinde vergi gelirlerinde artış ortaya çıkacak.

Türkiye'de üretim yapan, faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin vergi mükellefiyeti nasıl olacak?

Türkiye'de kurumlar vergisinde iki ayrı mükellefiyet şekli var. Kurumların kanuni merkezi ya da iş merkezinden biri ya da ikisi Türkiye'de ise tam mükellef, ikisi de Türkiye'de değil ise dar mükellef kurumdur. Dolayısıyla bir kurumun tam mükellefiyete tabi olması için kanuni ve iş merkezlerinden birinin Türkiye'de olması yeterlidir. Tam mükellef kurumlar gerek Türkiye içinde gerekse Türkiye dışında elde ettikleri kazançların tamamı üzerinden vergilendirilirler. Türkiye'de büro-acente bazında hizmet veren dar mükellefler, sadece Türkiye'de elde ettikleri kazançları üzerinden vergilendirilirler.

Çok uluslu şirketler birden fazla ülkede yönetimini ve merkezlerini dağıtarak faaliyet gösteriyor. O nedenle asgari kurumlar vergisinin mükellefi olacak çok uluslu şirketler bu iki mükellefiyetten birine girecek. Kanuni merkezi ya da iş merkezi Türkiye'de olmadığı için vergilendirilemeyen çok uluslu bir şirketin Türkiye'deki faaliyetinden elde ettiği kâr vergilendirilip vergi gelirlerini arttırabilir.

Türkiye'de kurumlar vergisi oranı kurum kazancı üzerinden 2004 yılında yüzde 33 iken 2006 yılı sonrasında vergi rekabeti ve ekonomik büyüme gerekçeleriyle yüzde 20'ye kadar indirildi. 2018-2020 yılları arasında yüzde 22 oldu. 2024 yılı için yüzde 25 oranında uygulanacak. Ayrıca elektronik ödeme ve para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetim şirketleri, sermaye piyasası kurumları ile sigorta ve reasürans şirketleri ve emeklilik şirketleri için oran yüzde 30 olacak. 

Uygulanan bu oranlar sonucunda kurumlar vergisi gelirinin genel bütçe vergi gelirleri içindeki payı 2006'da oran indirimi sonucu önceki yıllardaki yüzde 10-11'lik seviyelerinden yüzde 8,4'e kadar geriledi. 2008-2015 arasında ortalama yüzde 10 olarak gerçekleşti. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkemizi tercih ettiği yıllarda kurumlar vergisi hasılatında artış görüldü. 2016-2019 yılları arasında yüzde 10-11'di. Ancak son yıllarda yaşanan yüksek enflasyonun şirketlerin fiktif kârlarını arttırıcı etkisiyle 2021'de yüzde 15,3, 2022'de yüzde 21,6 ve 2023'te de yüzde 17,5 civarına yükseldi.

OECD üyesi ülke olan Türkiye de OECD/G20 Kapsayıcı Çerçeve kararlarını kabul ettiği için yakın zamanda iç hukukta düzenlemelere gitmek durumunda. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Kapsayıcı Çerçeve kapsamının Türkiye ve ABD arasındaki son ortak beyanları uygulama konusunda siyasi uzlaşı zaman çizelgesinin revize edildiğini ve haziran ayı sonuna kadar uzatıldığını 12 Mart günü duyurdu (Türkiye ve ABD'nin 1. sütun yürürlüğe girmeden önceki geçiş sürecinde mevcut tek taraflı önlemlere yönelik geçici yaklaşım uzlaşısına ilişkin güncellenmiş ortak beyanına göre). Bu durumda küresel asgari kurumlar vergisinin yürürlüğe girmesi ile birlikte uygulamadaki Dijital Hizmet Vergisi benzeri uygulamaların sona ermesi bekleniyor. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu Dijital Hizmet Vergisi uygulayan ülkeler bu vergiden vazgeçecek. 2023 yılında bu vergiden 10,3 milyar TL vergi geliri tahsil edilmişti. Vergi gelirlerinin küçük bir kısmı ama yine de önemli bir gelirden vazgeçilmesi anlamına geliyor.

Türkiye'nin kurumlar vergisi hâlihazırda asgari kurumlar vergisi oranı olan yüzde 15'in üzerinde. Her ne kadar kurumlar vergisi oranı yüzde 15'in üzerinde olsa da belirli sektörlere, yatırımcılara veya bölgelere yönelik önemli vergi teşvikleri sağlanınca efektif vergi oranı diğer gelişmekte olan ülkelerden daha düşük hale gelebiliyor. Bu yeni durum bazı kazançları vergileme imkânı tanıdığından vergi gelirlerinin artması mümkün gözüküyor.

Teşvikler; genellikle çevre ve iklim değişikliği odaklı olup; örneğin elektrikli araçları geliştirme, yenilenebilir enerjiye yönelme, tarımı sürdürülebilir kılma, sıfır karbon, enerji dostu şehirler tasarlamaya yönelik kurumlara özel sübvansiyonlar, istisnalar, devlet kredileri, hibeler gibi teşvikler olabilir.

Ancak, vergi teşviki ya da istisnalar ile beraber efektif vergi oranı küresel asgari kurumlar vergisi oranının altına inerse ek vergi uygulanabilecek. Bu durumda teşvikin şirket için bir avantajı kalmayacak, çünkü vergi teşvikinin faydası, asgari kurumlar vergisi nedeniyle azalacak. Öte yandan şirkete tanınan vergi teşvikine rağmen efektif vergi oranı asgari kurumlar vergisi oranının üstünde kalıyorsa, bu durumda ek vergi uygulanmayacak.

Vergi teşvikleri bu vergi reformunda önemli bir yol ayrımı. Çok uluslu şirketler merkezlerini ya da şubelerini konumlandıracakları yerleri yeniden planlayabilir. O nedenle küresel asgari kurumlar vergisi oranını benimseyen ülke sayısı arttıkça, teşviklerin etkinliği azalabilir.

OECD/G20 Kapsayıcı Çerçevesi yine de vergi teşvikleriyle ilgili hedefler ne olursa olsun, şirketlerin yayıldıkları ülkelerde uygulanan kurumlar vergisi oranına dayalı vergi rekabetini ortadan kaldırmak için tasarlandığı konusunda iddialı…

Küresel asgari kurumlar vergisinin kapsamını belirlemek için kullanılan gelir eşiği, ülke bazlı raporlama için kullanılan ile eşdeğerdir. Asgari küresel kurumlar vergisi uygulaması, cirosu en az 750 milyon Euro olan şirketler için geçerli olacak. O nedenle bu gelir eşiğinin tespiti verginin uygulanmasında önemli bir konu. 2023 yılı itibariyle bu eşiğin üstünde Türkiye'de binin üzerinde çok uluslu şirket olduğu tahmin ediliyor, tabi raporlanmışsa. O nedenle vergiye tabi şirketleri belirleyen sınırlar çok yüksek olduğu için kısa vadede beklenen gelir artışı pek fazla olmayabilir.

Türkiye'de KVK m.32/A, indirimli kurumlar vergisini düzenliyor. Teşvik belgesi olan yatırımlardan elde edilen kazançlara uygulanan indirimli kurumlar vergisi bağlamında efektif vergi oranı yüzde 15'in altına indirilmiş oluyor. Bu durumda küresel asgari kurumlar vergisi uygulaması başladığında çok uluslu şirketin Türkiye'deki iştirak/şubelerinin indirimli kurumlar vergisi oranı küresel asgari vergi oranının altında kalacağından Türkiye yatırım avantajını yitirebilir. Ama normal şartlarda efektif vergi oranı yüzde 15'in altında kaldığından Türkiye'de alınmak üzere ek vergi getirilebilir.  

Türkiye, kurumlar vergisindeki teşvik düzenlemelerini gözden geçirerek küresel asgari kurumlar vergisine hazırlık yapmalıdır. Hatta diğer vergilerin (KDV, BSMV gibi) yüklerinin hafifletilmesine yönelik düzenlemeler yapılabilir.

Sonuçta dünyada mali, ekonomik ve çevresel adaletsizlikler artarak devam ediyor. Küreselde pandemi sonrasında servetin yaklaşık üçte ikisini en zengin yüzde 1'lik kesim elinde tutmaya başladı. Haliyle yoksulluk da arttı.

Emek üretim faktörü enflasyon altında ezilirken büyümeden aldığı pay sınırlı kaldı. Ama küreselde vergi reformları sermaye üretim faktörüyle, dolayısıyla dev çok uluslu şirketler ilgili yapılıyor.

Çok uluslu şirketlerin vergilendirilmesiyle başlanan sürecin bundan sonra zenginler için de devamının gelmesi dileğiyle.

Binhan Elif Yılmaz kimdir?

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında tamamladı.

Akademik hayatına 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak başlayan Binhan Elif Yılmaz, aynı Ana Bilim Dalında 2003 yılında Yardımcı Doçent, 2008 yılında Doçent, 2014 yılında Profesör oldu.

"Devlet Borçları ve Türkiye'de Borç Çıkmazı", "Türk Vergi Sistemi", "Maliye", "Küresel Kriz ve Avrupa'da Borç Çıkmazı", "Sosyal Güvenlik Ekonomisi", "Kamu Maliyesi" isimli başlıca kitaplarının yanında 100'ü aşkın akademik çalışması ve ulusal/uluslararası kongrelerde sunduğu bildirileri bulunmaktadır.

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz Kamu Maliyesi, Maliye Politikası, Türk Vergi Sistemi, Devlet Borçları, Kamu Borç Yönetimi ve Uluslararası Borç Krizleri derslerini vermekte, TÜBİTAK, BAP destekli projeler yürütmektedir.

Çeşitli TV kanallarının ekonomi programlarına yorumlarıyla katılmakta olan Binhan Elif Yılmaz, halen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde profesör olarak görev yapmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Gündem, TCMB faiz kararı

Yerel seçimin ardından kurdaki hareketlilik yerini sakinliğe bıraktı, net döviz rezervlerinde iyileşme başladı

Mart ayı bütçe görünümü

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı. İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili.

Bretton Woods ikizleri (IMF ve Dünya Bankası) ve Türkiye

Dünya Bankası'nın Türkiye'ye açtığı krediler ve iş birlikleri ile ilgili örnekler çoğaltılabilir. Ancak projenin onaylanması tamamlanacağı anlamına gelmez. Beş yıl süreyle banka tüm süreci takip ediyor, projenin aşamalarında bir sorun yoksa devam eden projenin bütçesini kullandırtıyor. Haliyle hem kamu hem de özel sektörün borçluluğu artıyor, brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaştı. Özel sektör dış borç stoku 250 milyar iken kamu sektörününki 202,5 milyar dolar