09 Temmuz 2023

Louis Armstrong İstanbul konserinde sahneyi neden terk etmişti?

"Salon buz kesmişti. Armstrong'u yeniden sahneye döndürmek için büyük çaba gösterildiyse de başarılı olunamadı…"

6 Temmuz Perşembe akşamı bir arkadaşımın daveti ile Hilton İstanbul Bosphorus'un Gün Bahçesi'ndeki bir caz konseri etkinliğine gittim. Konser, caz devi Louis Armstrong'un yine 1959 yılının "şeker bayramı münasebeti ile" burada verdiği konsere ithafen pek çok caz efsanesinin önemli eserlerinden oluşan bir repertuvardan oluşuyordu.

Sahnede Sibel Köse'nin solistliğini üstlendiği, piyanoda Uraz Kıvaner, kontrbasta Ozan Musluoğlu ve davulda Berke Özgümüş'ten oluşan ekip vardı.


'Alfresco Tunes' isimli etkinliğin devamı da gelecekmiş, beklemedeyiz. Zira ortam şahane. Gecenin sonunda İstanbul Hilton'un 60. yılı için hazırladıkları (otel şu an 68 yaşında) bir anı anlatı albümü hediye edildi. Albümde otelde kalan ya da vakit geçiren birçok dünya starının yanı sıra Türk siyasetçiler ve sanatçıların hikâyesi var. Marlon Brando, Brigitte Bardot, Julio Iglesias, Charles de Gaulle, İsmet- Mehvibe İnönü çifti, Salih Güney, Süleyman - Nazmiye Demirel çifti ve daha fazlası. Hatta gazeteci Altan Öymen'in Hilton'un Türkiye'deki gazetecilik üzerine olan etkilerini anlattığı bir bölüm bile var.

'Alfresco Tunes' etkinliğinin yapılma sebebi olan kişi Louis Armstrong'un da bu albümde bir hikâyesi olduğunu görünce ilgimi çekti. Üstelik hikâyeyi 2019 yılında 79 yaşında hayatını kaybeden, gastronomi uzmanı Mehmet Yalçın'ın tabiriyle, "barmenlerin filozofu" Vefa Zat anlatıyordu.

Zat'ın anılarını anlattığı kendi kitabından alınan bu bölümde Louis Armstrong'un Hilton'da verdiği bir konserde sahneyi terk ettiği söyleniyor. Peki, neden? Devamını Vefa Zat'tan dinleyin…

Hilton'un başbarmeni Vefa Zat

"1959 yılının 12 Nisan akşamı Hilton'un Balo Salonu'nu birbirinden şık hanımlar ve beyler doldurmuştu. Herkes sabırsızlıkla, efsanevi bir caz sanatçısının sahneye çıkmasını bekliyordu. Bekledikleri bu kişi 'Altın Trompetli' Louis Armstrong'du.

All Stars orkestrasıyla gerçekleştirdiği Avrupa turu kapsamında 1959'da İstanbul'a gelen Armstrong, kentte üç büyük konser vermişti. Son konser, 12 Nisan günü saat 21.00'de Hilton'un Balo Salonu'nda düzenlenecekti. Bu özel konsere gelenler, dünyanın en büyük trompetçisini canlı izleme şansı bulacakları için heyecan içindeydi.

Louis Armstrong, arkadaşlarıyla sahneye çıktığında, müthiş bir alkış koptu. Müzik, bu mükemmel atmosferde başladı. Fakat, Vefa Zat'a göre kabul edilemez bir zamanlama hatası yüzünden aynı anda yemek servisi de başlayınca, çatal bıçak sesleri yüzünden ünlü trompetçi kızgınlıkla sahneyi terk etti. Salon buz kesmişti. Otel müdürü Rudy Basler, Armstrong'u yeniden sahneye döndürmek için büyük çaba gösterdiyse de başarılı olamadı. Sonunda konuklar arasında bulunan ABD'nin Türkiye Büyükelçisi devreye girerek durumu tatlıya bağladı. Gecenin kalanı sabahın ilk ışıklarına kadar süren eşsiz bir müzik ziyafetine dönüştü."

Hilton çalışanları ve Louis Armstrong, 1962

Ankara Cezaevine neden Ankara Hilton deniyordu?

Türkiye'nin modernleşme serüveninde yer almış olan Hilton'un Türkiye'deki gazetecilik üzerine olan etkilerini Altan Öymen şöyle anlatıyor:

"… Hilton adının getirdiği başka şeyler de var. Bir tanesi biz gazetecileri yakından ilgilendiriyordu. 1950'li yıllarda, 1955'ten sonra özellikle, gazetecilerin bir kısmı haklarında açılan basın davaları dolayısıyla hapsediliyorlardı.

Hapsedilenlerin Ankara'da olanlarını, Ankara Cezaevi'nin daha iyice bir odasına koymuşlardı. Öteki odalarda olmayan yazı masası gibi şeyler vardı. Yatakları daha iyiydi galiba. Oraya 'Ankara Hilton' adı verildi. Sohbetlerde 'Ne zaman çıkacak Hilton'dan?' veya 'Hilton'a ne zaman gidiyorsun?' dendiği zaman bunun hapse gidiş veya hapisten geliş olduğu anlaşılırdı. Çok yaygın oldu bu. Gazetelerde 'Hilton'da kalıyorlar' gibi haber başlıklarında da görülür bu.

T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın ve 91 yaşındaki Altan Öymen, T24 ofisinde
30 Aralık 2022

İstanbul'da ise 'Hilton muhabirliği' diye bir şey vardı. Şehre gidip gelenler izlenir tabii gazeteciler tarafından. Birçok gazetenin matbaaları zaten burada. Hilton açıldıktan sonra bu çeşit muhabirliğin merkezi Hilton Oteli oldu. O gazetecilerin adı da 'Hilton muhabiri'ne çıktı. Beni de burada misafir ederlerdi. 'Hilton birliği' adı altında hem gelene gidene ait haberleri toplayan muhabirler gelir, aynı zamanda bir siyasi muhabirlik de olurdu. Çünkü gelenlerin bir kısmı siyasi demeçler de verirdi."

Süleymaniye Camii'nde cuma namazı kıldı ve açıklama yaptı: Boksu bırakıyorum!

Altan Öymen'in bahsettiği 'Hilton muhabirliği'ni tam olarak anlatacak bir hikâye de efsane boksör Muhammed Ali tarafından yaşatılıyor. Hikâye şöyle:

"…Muhammed Ali'nin asıl adı köle olan dedesinin ismi olan Cassius Marcellus Clayd'di. Genç boksör henüz 22 yaşında dünya ağır sıklet boks şampiyonu olunca 'Artık köle değilim, adım bundan böyle Muhammed Ali' diyerek İslam dinini seçmişti. Bu, onu tüm dünyada ezilen halkların ve Müslümanların sevgilisi haline getirmişti."

Necmettin Erbakan ve Muhammed Ali, Süleymaniye Camii'nde cuma namazında

Türkiye'de maçlarını seyretmek için kadın erkek herkesin sabaha karşı yataktan kalkıp ekran karşısına geçtiği Muhammed Ali, 1976 Ekim'inde dönemin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan'ın davetiyle İstanbul'a geldi. Önce Süleymaniye Camii'nde cuma namazını kılan Muhammed Ali, sonra büyük bir kalabalığın toplandığı Sultanahmet Meydanı'nda hayranlarına seslendi. Türkiye'deki tüm gazeteler, Muhammed Ali'nin gelişine geniş yer ayırmıştı. Ancak onun İstanbul'da yaptığı açıklama, ertesi gün tüm dünyadaki gazetelere manşet olacaktı:

Boksu bırakıyorum!

Henüz birkaç gün önce Ken Norton ile zorlu bir maç yapan Muhammed Ali, İstanbul'da sadece bir gece kaldı. Ünlü boksörün tercihi, elbette Hilton olmuştu."

Sözü uzatmayayım; Perşembe akşamı Sibel Köse'nin eşsiz yorumu ve sesiyle Gün Bahçesi'nden Hilton albümünün bin bir hatırayla dolu sayfalarıyla eski günlere gitmek güzeldi.

Berna Abik kimdir?

1988 yılında İstanbul'da doğdu. Editörlük hayatına dünyanın önemli şehir dergilerinden biri olan Time Out'ta başladı. Daha sonra Doğan Burda dergi grubu bünyesindeki İstanbul Life dergisinde çalıştı. 

Son olarak T24 ekibine katıldı; burada editörlük ve video röportajlar yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Adnan Oktar mağduru baba Elvan Koçak’ın ‘Katarsis’i üzerinden sorular...

Bir çocuğun cinsel istismara uğramasını pornografik bir soruya dönüştürmekle hangi ‘Katarsis’ sağlanıyor? 

Deprem çocuğunun 'şah ve mat'ı: Hena, enkaz altında kalan satranç kupasına nasıl kavuştu?

"Enkaz altında kaldığına üzüldüğün, manevi değeri en fazla olan şey senin için neydi?”

‘Türkiyeli kadınlarda porno’, ‘Müstehcen’ belgeseli gibi yapımların yaratıcısı olan ve artık porno yönetmeni olarak anılmak istemeyen Mihriban Tandoğan anlatıyor

'Müstehcen' belgeselinin yönetmeni Mihriban Tandoğan'ın kapısını çaldım; belgeseli, son görüşmemizden bu yana neler yaşadıklarını, OnlyFans'te neler olduğunu ve sansürü konuştuk.