01 Eylül 2023

‘İnşaat iskelesi’ mi heykel mi; AKM heykel yarışmasının jüri başkanı Prof. Dr. Hüsamettin Koçan anlatıyor

“Türkiye’de solcu sanatçılar gerici sanat yapar, daha liberal olanlar daha deneysel sanat yapar.”

Bir ölüm ilanı, bir heykel, bir müşteri…

Geçen hafta Gümüşsuyu İnönü Caddesi ile Taksim Meydanı’nın öpüştüğü köşede daha önce hiç görmediğim büyüklükte bir “ölüm” ilanı gördüm.

Gezi Pastanesi kapanmış, 35 yıllık kısacık ama bir o kadar da uzun ve tarih dolu yaşam bir anda yok olmuştu…

- Gördünüz mü? Gezi Pastanesi kapanmış.
- Yok ya, tadilattır.
- Yok yok, kapanmış.
- Çok üzüldüm.
- Hayır, ben hiç üzülmedim. Son zamanlarda fahiş fiyatları vardı.
- Orası benim için özeldi, çok üzüldüm.
- Neden kapandı acaba?

Üstelik giderken arkasında sitem dolu bir veda mektubu bırakmış. Biz aramızda bu konuşmaları yaparken sosyal medyada yayımladıkları veda mektubu önümüze düştü. Gezi Pastanesi’nin kendi ölümünden sorumlu tuttuğu kişiler mektubun sonuna doğru ortaya çıkıyordu:

“… Ne oluyor derken yıllardır kullandığımız teras alanımıza ve yeşil alana derin betonlar dökülmeye başlandı.Bunun bir "Sanat Eseri" adı altında, üstelik yarışma ile yapılmış bir heykel olduğunu öğrendik.

AKM’nin projesi sırasında yer aldığı dev alana yapılması unutulmuş ve üstelik bu dev alanda yer bulamayıp 35 yıldır kullandığımız kültür terasımızın yanındaki, İBB’ye ait bir kenara sıkıştırılmış “Yarı Mamulün” bir “Heykel” olduğunu öğrendik."

“Yaşadığımız hiçbir zorlukta yanımızda olmayan ve onlar için var olduğumuzu zannettiğimiz kitlemizin bizi bizimle baş başa bıraktığını görünce ayrılma zamanımızın geldiğiniz anladık


Bej rengi trençkotumu çekip hafiyelik şapkamı taktığımda bu mektuptan üç potansiyel katilin profilini çıkardım.

  1. AKM
  2. AKM heykel yarışması sonucu Gezi Pastanesi’nin yanına konulan heykel
  3. Müşteriler

Üçüncü şıkkı ışık hızıyla eledim. Geriye kalan şüpheliler için gerekli görüşmeleri yapmaya başladım.

Her gün önünden geçtiğim bu heykel bir katil olabilir miydi? Doğduğu günden bu yana pek hoşlanmıyordum zaten kendisinden. Ne yalan söyleyeyim bir tarafımla katilin o çıkmasını içten içe diliyordum.

Önyargılarımı bir kenara bırakıp, soruşturmamı tamamlamak ve doğru yanıtları bulmak için, aday olan 80 proje arasından seçilen bu heykelin seçici kuruluna, yani ressam, Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’ın jüri başkanlığını yaptığı Celaleddin Çelik, Günseli Kato, Murat Tabanlıoğlu, Osman Dinç, Seçkin Pirim ve Şakir Gökçebağ’dan oluşan jüriye ulaşmam gerekiyordu.

 Jüri başkanı Hüsamettin Koçan, dinlemekten her zaman keyif aldığım birisi. Gezi Pastanesi’nin kapanmasını bahane edip, hocanın bu heykel ile ilgili fikirlerini almanın tam sırasıydı. Zira kimi beğeniyor, kimi dövüyordu heykeli. Semih Eskicioğlu’nun yarattığı bu heykel, İstanbul’a bir hakaret mi yoksa beğenmeyenler tarafından henüz anlaşılamamış çağın ötesinde bir eser miydi?

Bu soruları sorduktan sonra ertesi gün beni kırmayan Hüsamettin Koçan ile heykelin önünde buluştuk ve oturup konuşmaya başladık. Atatürk Kültür Merkezi Sanat Yönetmeni Remzi Buharalı da bir kahve molası için sohbetimize katıldı. Şimdi önce Hüsamettin Koçan, sonrasında da Remzi Buharalı’nın heykelle ilgili fikirleriyle sizi baş başa bırakıyorum…


Hüsamettin Koçan: Atatürk Kültür Merkezi’nden başlayalım. Burası yapılırken hepimizin endişeleri vardı; otel mi yapacaklar ne yapacaklar diye hepimizde bir tepki oluştu. İnanmadık da kültür merkezi olacağına. AKM’nin mimarı Murat Tabanlıoğlu ile konuştum, baktım bunlar ciddi ciddi burayı kültür merkezi yapıyorlar. Ana konsepte de uyuyorlar. Binanın üzerindeki yazısı da eski yazısı…

Bu şu demektir; devlet modernist kültür politikasını burada devam ettiriyor… Eskiden otopark vardı, değnekçiler vardı, rezaletti. AKM şimdi bu meydana daha da oturdu. Onun için bu iyi bir proje artık. Ben bu projeyi desteklerim tabii. Bizimkiler hemen vay efendim nasıl desteklersin sen bu projeyi, AKP’li mi oldun dediler.  AKP MEKAPE bana ne. Doğruyu destekleyelim.

- Sanırım bazı muhalif kesimlerde şöyle bir fikir oluştu; iktidar yapıyorsa kesin kötüdür…

Evet. Ve onlara iyi hiçbir şey yakışmaz fikri var. Bazı gerçeklikler, yerellikler var. Biz bunları topyekûn yok sayıyoruz. Bu yaşadığımız çağdaşlarımıza da haksızlık. Çağımızda birçok farklı düşünen insanlar var. Onlar bu ülkenin rengidir. Tabii ki politik haksızlıklara, doğa karşıtlarına, barışa karşı çıkana bizim de söyleyeceklerimiz var. Zaten niye varız ki? Sanatçı niye var? Sanat niye var?

Ama biz tokmağın ucunu çok fazla kaçırıyoruz. Bunlar baskıcı şeyler. Gazeteci Nilay Örnek’in bir kitabında “İnsan aceleye gelmez” diye bir bölüm var. Evet, insan aceleye gelmez! İnsan maymun da değil, kimse kusura bakmasın.

Önce insana farklı olma şansını vereceğiz. Sonra o insana diyeceğiz ki; ahlaklı düzgün bir biçimde şu ürettiğini bir üret bakalım. Sonra da düzgün bir şekilde oturup seninle yine bunları tartışalım. Asıl mesele. Topyekûn ret işi, üstten bakmaktır. Bu toplumun gerici kalması için büyük katkı veriyoruz diye düşünüyorum.

Şimdi bana diyorlar ki biz Bayburt’a, Baksı’ya artık gitmeyiz, gelmeyiz. Niye? Cumhurbaşkanı gelmiş çünkü. Ben siyasi parti filan kurmuş değilim ki.

“Fazıl’ın müziğinin insana ulaşan kanadını kesmek kadar yanlış ve gerici bir tutum yoktur”

- Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fazıl Say’ın konserine gittiğinde de Fazıl Say’a benzer eleştiriler yapılmıştı

Fazıl’ın müziği insana gitsin de kime giderse gitsin. Bütün mesele bu. Fazıl’ın müziğinin insana ulaşan kanadını kesmek kadar yanlış ve gerici bir tutum yoktur. Slogandan bana ne. İnsan beni ilgilendiriyor. Özne ilgilendiriyor.

Mesele şu, her şeyi belli bir ölçüde hayata geçirmek için çaba gösteririz. Bu bizim sorumluluğumuz. Ha, bir işin sonuçlanmasından başka kişisel çıkarlar bekleyen insanlar çok mu, çok. Bu insanlar bu alana çok zarar veriyor. Kültür alanı, sanat alanı öyle maddi çıkar alanı değildir. Orada ayrı bir adanmışlık vardır. Adanmış insanlar bu işi yapar, ötekiler business yapıyor.

Şimdi küratörlük diye başımıza bir şey çıktı, herkes küratör. Bu heykeli küratör koymuş olsaydı sanatçı yerine onu döveceklerdi (gülüyor).

- Gezi Pastanesi kapanınca heykel tekrar gündeme geldi çünkü sosyal medya hesaplarından bir açıklama yaptılar. Kapanmalarında AKM ve heykelin etkisi olduğundan bahsediyorlar.

Geçen gün Asu Maro da yazmış, Hüsamettin Koçan’ın başkanlığını yaptığı bilmem ne diye. Sanki günah işlemişiz gibi. Ben bu iş için ne kadar mücadeleler verdim biliyor musun?

- Gezi Pastanesi’nin yaptığı yorumlara ne diyorsunuz?

Heykelle hiç kimsenin önü kesilmiş değil. Onların meşru alanlarına kimse girmiş değil. Muhalefet göstermenin yöntemlerinden birini arıyorlar.

- Heykeli nasıl buldunuz peki, siz de bugün gördünüz uygulanmış halini?

Şimdi gördüm daha çok beğendim. Tüm samimiyetimle söylüyorum, ben beğendim. Sadece altına koydukları betonda bir sorun var. Nispeti filan iyi de, oradaki teknoloji kalıcı bir şey değil, şişirilmiş orası. Tek gördüğüm sorun o beton. Bir de aşağıya koyulan aydınlatma daha düzgün konabilir. Onun dışında işi ben beğendim. Efendi, düzgün, Semih Eskicioğlu’nun söylediğini yapan bir iş.

Bir kere hiç bencil değil bu heykel, son derece saygılı, efendi ve terbiyeli. Bütün o dalgalanmayı filan o kadar terbiyeli yapmış ki… O iş diyor ki, bunu yapan adam düzgün. Bencillikle hiçbir ilgisi olmayan bir iş. Kuşlar da onun arasından geçsin diye, hava da geçsin diye bakan ve öteki tarafı görsün diye yapmış. Burası bir demokrasi meydanı diye düşünüyor bu çocuk.

Buraya gelirken tartışmaları da göz önüne alarak geldim, bir sorun var niyetiyle geldim ama inan kente saldıran, arkadaki binaya saldıran bir şey görmedim. Tam aksine gayet efendi bir şekilde, “ben de burada durabilir miyim” diyor.

- ‘İnşaat iskelesi’ benzetmeleri için ne diyorsunuz?

Yenilik her zaman tepki uyandırır. Bu da bir yenilik ve bu da bir tepki uyandırıyor bence.

Sakıp Sabancı’nın bir koleksiyonu vardı, dedim ki “Sakıp Bey siz çok güzel halk dilinden konuşuyorsunuz, daha geleneksel şeylere gitseniz…

Dedi ki; “Bizim bu Altın Harfleri astılar Amerika’daki sergide, çok da beğenildi evet (Sakıp Sabancı Koleksiyonu'ndaki Osmanlı Hat Sanatı Sergisi’nden bahsediyor, 1999) ama çağın sanatı diye bir şey de var, onu da bilmemiz lazım. Biz bu çağda yaşamıyor muyuz? Ben anlamıyorum bunlardan ama benim çocuklarım bunların içerisinde büyüyecek ve bundan anlayacak.”

Ah Türkiye’nin bir Raffaelle Carra’sı olsa mesela” diyordu. Meğer İtalyan bir şarkıcıymış o (gülüyor).O olsa, bu olsa dedi ve sonunda o müzeyi açtı Sakıp Sabancı. Bu topluma öyle bir ortam yaratmak gelecekçi bir toplum için son derece kıymetli. Ve bunu sanat aracılığı ile yapması.

Bizim devlet son zamanlarda muhafazakârlığa daha büyük alan açıyor, o yüzden bunu bu dönemde yapıyor olmak ayrıca kıymetli. Bunu okurken biraz da o bakışla okumak gerekli. Anlamayanı da çok fazla yargılayamayız. Ama entelektüel insanların bu tür yenilikler karşısında içe kapanmaları bana çok tartışılabilir geliyor.

Ben ilk AKM binasını yapılırken de gördüm. Bizim hocalarımız buradaki yarışmaya iş hazırladılar, onu da biliyorum. Sonra AKM yandığı zaman, burada üzülerek binanın yanışını burada seyrettim. Onu da biliyorum.

1970 AKM yangını sonrası – Tabanlıoğlu Arşivi

Bu binanın kendine dair bir tarihi var. Bu bina bizim modernist kültür açısından sürdürülebilirliği temsil eden bir bina. Bu binaya öyle bir gelecekçi yapıt ilave edilince bunun etki ve algı alanlarını genişletiyor diye düşünüyorum.

Ha oradan geçen adam ondan hoşlanır hoşlanmaz. Onun da bir zamana ihtiyacı var.  Ayrıca inşaat iskelesine benzemesinin de kötü bir yanı yok. Halk diliyle bunu düşününce, ölçüleri belli bir yüzey üstünde kurmayınca şuna benziyor buna benziyor deniyor. Biz seninle heykele bakarken oradaki polis memuru ne dedi bize; Ben zannediyordum ki bunun içine beton dökecekler.Kültürel algı bu.

- Neden bu kadar büyük bir alanda küçücük bir çimenliğin üstündeki ağacın önü seçildi? Başka bir yer olamaz mıydı?

 Onu mimarlar önerdi. Bu tip şeylerde mimarinin kente bakan yüzüyle ilgili bir tasarım yapıyor mimarlar. Orayı uygun bulmuşlar. Hatta bu yapılırken o ağaca zarar mı veririz acaba tartışması da yapıldı. Onunla ilgili görüşler alındı. Ağaca yönelik herhangi bir müdahale söz konusu değil. Ağacın yaşamını sürdürebilirliği ile ilgili bir sorun yok.

- Ağaçlar kesilmesin diye bu kadar uğraş verilen Gezi Parkı’nın tam karşısındaki bir ağacın önüne metal bir iş koymak doğru muydu?

 Ağacın önünü kapatmıyor ki. Başka bir açıdan bak duruma; ağacı bir sanatsal ortama taşıyor. Bu ağaç kesilseydi evet, ölümlü bir ortama taşınsaydı evet. Elbette buna karşıyız. Ama ağacın yanına getirip heykel koymak günahtır diye bir şey de yok, kusura bakmayın. Bu heykel muhalif ve mekâna saygılı bir şey.

“Türkiye’de solcu sanatçılar gerici sanat yapar, daha liberal olanlar daha deneysel sanat yapar.”

-  İş yapıldıktan sonra çıkan bu tartışmalar üzerine, jüriden aranızda “keşke bu işi seçmeseydik” diyen oldu mu hiç?

Murat Tabanlıoğlu demiş olabilir belki (kahkaha atıyor). Heykelin uygulamasından o sorumlu, hatta çok heyecanlanmıştı ve ben bunun boyasını şöyle yaptırırım, statiğini şöyle yaptırırım dedi ama sonra bu tartışmalar çıkınca ortadan kayboldu.

Zaten sözleşmeye göre de onun takip etmesi lazım, sonra Mahir Bey (Polat) Twitter’dan “bunlar AKP dayatması” gibi şeyler yazmıştı.

Bunun AKP ile ne ilişkisi var Allah aşkına. Son derece şeffaf, çok iyi bir jüri. Türkiye’nin en önemli insanları burada. Kamuoyundan kaçırma gibi bir şey yok. Herkes de böyle bir jüri kurmaz, söyleyeyim.

Polisler bu meydanı işçilere yasaklıyor, siz de şimdi sanatı mı yasaklayacaksınız? Teorik olarak bak, günümüz sanatı, jüri tarafından seçilmiş bir şeyi karşınıza alarak ne yapmak istiyorsunuz? Tarihe böyle mi geçmek istiyorsunuz?

Türkiye’de solcu sanatçılar gerici sanat yaparlar, çünkü çok fazla ekspresyonun, ifadenin peşindedir, denemezler. Daha liberal olanlar daha deneysel sanat yaparlar. Politik baskısı ağır olan arkadaşlar maalesef böyle yapıyor

Osman Dinç ile görüştüm dün, o da “Tertemiz bir iş” diyor. Hatta Seçkin Pirim de “Bu büyük bir iş” diyor. Bu iddiası olan, tutumu olan bir iş. Etrafın sesine, görseline alan açmış bir iş. Zaten biz dedik ki buraya bir sanat eseri konsun, anıt konsun demedik. Bu kadar basit. Ben çok beğendim. Bu işi şu anlamda da tartışıyorlar; bunu bir heykeltıraş yapmamış efendim. Bu çocuk bir tasarımcıymış. Kim olursa olsun. Sanatın hiçbir alanında diplomanı getir de öyle yap diyemeyiz. Sanat buna müsaade etmez.

- Bu heykel yarışması için ben de bir şey çizip getirsem değerlendirmeye alınır mıydı yani?

 Tabii, neden alınmasın? Edebiyat tarihine bakın, kaç tanesi edebiyat fakültesinden bunların mezun olmuş da yazıyor çiziyor? Yakın zamanda öyle birileri var mı? Onun için diplomanı getir sonra bu işi yap diye bir şey yok.

- Halk oylamasıyla seçilseydi bu heykel, olmaz mıydı?

Olmaz. Demokrasi değil o (gülüyor). Yani buraya bir sanat koyalım mı koymayalım mı diye bir oylama yapılabilir tabii ki ama buraya ne koyalım bir uzmanlık işidir.

- Finale kalan son üç işi halk oylamasına sunsak?

Olmaz. Popülizmdir bu. Onu yapmamak lazım. Bence yapmamak lazım. Ben çok uğraşıyorum, açık olsun, sorgulanabilir olsun, şeffaf olsun istiyorum ama ne koyacağımız meselesi kesinlikle uzmanlık işi.

- Sonsuza kadar burada duracak mı kendisi?

 Bence dursun. Bence ona dokunurlarsa çok ayıp ederler. Çok yazık olur, yüz karası olur. Dursun, ne zararı var? Bu binaları sorgulamıyoruz (eliyle biraz ilerideki yarım bırakılmış bir inşaatı göstererek) ama bu masum şeyi sorguluyoruz.

Burada tabii bizim mimarımızın piyasada gözükmemesi enteresan geliyor bize. Normalde bu tür cevapları onun vermesi lazım kimseye bırakmadan. Bu tartışmayı açtığı için ben bu işin Türkiye için bir kazanç olduğunu da düşünüyorum aslında.  Vasat bir iş yapsanız kimse bir şey demiyor. Bu iddiali ve son derece saygın bir iş ve de Taksim’e katkıda bulunan bir şey. Bu işi speküle etmek büyük bir saçmalıktır. Zannediyorum ki o kanallar da artık tıkandı.

- Kamusal alanda sanat konusunda ne durumdayız?

 Şimdi onu tartışıyoruz zaten, Contemporary Istanbul’da ‘kamusal alanda sanat’ diye bir düzen tartışılsın istiyoruz. Biraz şeffaflaşsın bu işler. Öyle arkadan o ona bir şey diyecek bu buna diyecek… Oraya Murat Tabanlıoğlu’nu da çağırmak istiyoruz. Bana sen katıl diyorlar ama ben doğrudan tarafım artık bu işte. Bu işi savunduğumu herkes biliyor. Onun için muhalif kim varsa o gelsin, sanatçı Semih Eskicioğlu’nu da çağıralım. Bunları çok geçiştirmemek de lazım.

Sanat alanı çok fazla bir ticari alan oldu artık. Sanatçılar bir ticaret adamı gibi davranmaya başladılar. Ondan çok şey beklememek lazım. Ben Yaşar Abi (Kemal) tarafındayım. O para pul bilmezdi. Orhan Pamuk bir entelektüel ama daha ticari bakabiliyor mesela. Ha kötü bir adam mı hayır, kötü bir yazar mı hayır. Ama Yaşar Abi kendisini maddi dünyanın sınırlarının dışına iterek var olmayı seçmiş bir adam. Bana daha dünyevi olandan vazgeçmiş gibi geliyor. Şimdi herkes para nereden gelecek diye bakıyor.

İKSV çok güzel bir araştırma yapmıştı “kamusal alanda sanat” diye. Bir türlü onu yürürlüğe koymadılar. Türkiye bu aşamaya gelemedi.

AKM Sanat Yönetmeni Remzi Buharalı: Opera bas bas bağırılan bir şey değil, bu heykel de bir inşaat iskelesi değil

Benim heykelle ilgili yorumum şöyle; dünya değişkenlikler üzerine hızla yürüyen bir yapı. Ben sanatın bugün tadının çıkartılması gerektiğini düşünüyorum. Biz ise 150 yıl sonra tadını çıkarmayı tercih ediyoruz.

Türkiye’nin en seçkin kültür merkezi için yapılmış olan bir yarışmanın bu kadar seçkin üyesi o değerlendirmeyi yapamayacak insanlar mıydı da böyle olumsuz bir eser çıktı. Böyle bir şey söz konusu değil.

Bugün Taksim Meydanı’na baktığımız zaman yapısal olarak çok tarihsel değerlere sahip unsurları barındırmanın yanı sıra meydan kendi içerisinde de bir moderniteyi barındırıyor ve o nedenle bu heykelin buraya çok yakıştığını düşünüyorum.

Zaten AKM 1970’li yılların başında yapılırken bile modern mimariden etkilenerek yapılmış bir bina. Bunun yanına da Orta Çağ Avrupası’nın heykelleri gibi bir heykel yapılıp buraya kondurulmasının anlamı yoktu.

Gezi Pastanesi meselesinde de ilk günden beri hep paylaşımcı ve yapıcı olarak bu ilişki kurgulandı. İlk günlerde -benim olmadığım dönemde özellikle- arkadaşlarımın anlattıkları gerçekten onlarla yapıcı ve yönlendirici bir ilişki içerisinde olunduğuydu

Kendilerinin yapmış olduğu açıklama sadece içinde barındırdığı nedenden değil kendi içlerinde gelişen, tamamen ticaretin bugün içinde bulunduğu yönetiliş şekliyle yok oluşa sebebiyet vermiştir.

Güçlü olan her yerde güçlüdür. Hiçbir neden hiçbir unsur onun kalitesini yok etmez. Orada muhakkak kendi içlerinde bir güç eksilmesi var ki bunun gibi bir sonuca ulaşıyor. Yoksa Gezi Pastanesi’nin yıllardır vermiş olduğu kaliteli hizmetten bizler de istifade ettik. Bizlerin de keyifle içinde yer almaktan mutlu olduğumuz bir yerdi. Kapanması karşısında biz de mutlu olmadık.

 Heykeli inşaat iskelesine benzetenler için de klasik müzik tandanslı biri olarak şunları söylemek isterim; sanatı çok küçümsemeye çalışan bir insanın “opera bas bas bağırılan şey değil miydi” demesiyle eşdeğer buluyorum. Hayır, opera böyle bir şey değil, bu da bir inşaat iskelesi değil.

Jüri tarafından ödüle layık görülen diğer eserler

Hüsamettin Koçan Kimdir?

1946 yılında Bayburt’ta doğdu. 1970 yılında Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. 1975 yılında, mezun olduğu okulda asistan olarak göreve başladı. Akademik hayatının erken dönemlerinden itibaren halk resimleri üzerine araştırmalar yaptı ve 1980 yılında “Türk Halk Resimleri” konulu araştırmasını tamamladı.Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde uzun yıllar öğretim üyesi olarak görev yaptı ve 1997-2005 yılları arasında fakültenin dekanlığını üstlendi.

Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin (UNESCO-AIAP Türkiye Ulusal Komitesi) kurucuları arasında yer aldı ve 1990 - 1995 yılları arasında Derneğin Yönetim Kurulu Başkanlığını üstlendi. Bu sürede sanatçı hakları, kamusal alanda sanat, sanatın yaygınlaşması konularında etkinliklere öncülük etti ve çok sayıda yayının üretiminde katkıda bulundu. 


1991’de İstanbul Sanat Fuarı’nı ve 1993’te Genç Etkinliği kurdu. “Sanat Tır” ve Sanat Çadır” gibi projelerle sanatı merkezin dışına taşıma çalışmalarını gerçekleştirdi.
Avusturya Salzburg Şehir Onur Ödülü, Dakka’da Asya Sanat Bienali Resim Büyük Ödülü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Onur Ödülü’nün içinde yer aldığı toplam 35 ödüle sahip.

2005 yılında kurduğu vakıfla, 2010 Temmuz ayında Baksı Müzesi’ne hayat verdi. Baksı Müzesi 2014 yılında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından Yılın Müzesi Ödülü’nü ve 2017’de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Yılın Kurum Ödülü” nü aldı.

Anadolu’nun Görsel Tarihi Fasikül 2 Osmanlı (1994 , Yıldız Sarayı Silahhane Binası) Anadolu’nun Görsel Tarihi Fasikül 3 Selçuklu (1995 Alanya Tersanesi), Tuz Tadı (2007, Çankırı Tuz Madeni), 41 Adım ( 2013, İş Sanat) Ayağımdaki Diken (2017, Baksı Müzesi), Geleneğin Şifreleri-Geleceğin Şifreleri (Kazlıçeşme Sanat 2022) sergilerinin de aralarında olduğu 45 kişisel sergi açtı ve çok sayıda ulusal ve uluslararası grup sergisine katıldı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Adnan Oktar mağduru baba Elvan Koçak’ın ‘Katarsis’i üzerinden sorular...

Bir çocuğun cinsel istismara uğramasını pornografik bir soruya dönüştürmekle hangi ‘Katarsis’ sağlanıyor? 

Deprem çocuğunun 'şah ve mat'ı: Hena, enkaz altında kalan satranç kupasına nasıl kavuştu?

"Enkaz altında kaldığına üzüldüğün, manevi değeri en fazla olan şey senin için neydi?”

‘Türkiyeli kadınlarda porno’, ‘Müstehcen’ belgeseli gibi yapımların yaratıcısı olan ve artık porno yönetmeni olarak anılmak istemeyen Mihriban Tandoğan anlatıyor

'Müstehcen' belgeselinin yönetmeni Mihriban Tandoğan'ın kapısını çaldım; belgeseli, son görüşmemizden bu yana neler yaşadıklarını, OnlyFans'te neler olduğunu ve sansürü konuştuk.