28 Haziran 2025

Hangisi mutlak, hangisi butlan!

Gerçekler kendisine uymayan sözcüklerle dillendirilmeyi istemiyor; mutlağı mutlak gerçeklik olarak kendine hapsediyordu. Ancak butlan mutlaktan çıkarıldığında sorun çözülmüş oldu

Hangisi mutlak, hangisi butlan!

Haftalar önce dile gelen bir terimdi. İlk başlarda önemsenmese de ilgi çekiyordu. Zira işiten tarafından komik bulunmuştu. Şundan dolayı ki konuştuğumuz dile parazit yapan Arapça, Farsça kökenli kelimeler vardı ve bu da onlardan biri olmalıydı.

Ama hey hat! Sesi hiç kesilmiyordu; her yerden, medyanın her gözeneğinden adeta fışkırırcasına mutlak butlan, mutlak butlan… fısıltıları gelmeye devam ediyordu ve son günlerde de fısıltı olmaktan çıkıp tüm söylemlerin üzerine oturarak egemenliğini ilan ediyordu. Kaçmak ne mümkündü! Artık anlamını öğrenmenin zamanı gelmişti.

Sahi, nasıl bir şeydi bu mutlak butlan?

Kudreti neydi?

Gerçeğin yönünü manipüle etmeyle ilgili temsil işlevi görenler, zaman zaman dillerinden düşürmedikleri bilinmeyen sıfat ve sözcükleri kullanmadan önce bir açıklamasını yapsalardı ya.

Neyse ki Wikipedia vardı; sağ olsun ama onun bildiğini bizim bilmememiz ayıp kaçıyordu gerçekten. Yani Wikipedia bile bir dönemin ve toplumun kaderini belirleyecek o tuzaklı sözcüğün anlamını biliyordu ama biz bilmiyorduk.

Arama motoruna mutlak butlan sözcüğü yazıldı hemen ve Wikipedia göz kırparcasına ışıklarını yakıp söndürerek bir paragraf boyutunda “ahan da mutlak butlan budur” dercesine bir paragraf boyutundaki dökümünü sundu:

Mutlak butlan; borçlar hukuku, ticaret hukuku, idare hukuku, medeni hukuk gibi alanlarda sıkça kullanılan bir terim olmakla birlikte bir işlem veya olayın gerçek dünyada gerçekleşmiş olsa bile taşıdığı şartlar gereği hukuken hiç gerçekleşmediğini ifade eder…”

Bir gizemi çözercesine Wikipedia’nın açıklamasına bodoslama dalındı hemen. Ve okundu, tekrar okundu. Birkaç tekrarın zararı yoktu, yine okundu. Ama anlaşılmıyordu.

Ya da okuyan taraf anlamıyordu.

Ve halen anlamıyor…

Hemen güncele iliştirip birtakım olayların üzerine giydirildi.

Yok, olmuyordu, uymuyordu.

Bazı hukuki kavramlar nasıl da soyuttu ve yoruma açıktı. Ama aynı kavramlar olaylardan soyutlandığında havalarda uçuşan önemsiz toz zerreciklerine dönüşüp yok oluyordu.

Yalnız şu mutlak butlan öyle değildi. Bazen bir toz zerreciği olup bazen de takıntılı bazı zihinlerin ille de bir şey yapmak için kendini zorladığı ayar mekanizmasına dönüşüyordu.

Wikipedia’ya tekrar sorulsa mıydı?

Gerekeni söyleyen Wikipedia sonrasını nereden bilsindi. Zaten al sana içine birçok olayı yerleştireceğin sınırsız genişlikte bir çerçeve der gibiydi. 

“Ben yapacağımı yaptım, gerisi sana kalmış” diyordu yani.

Fazla bocalamaya zaman bırakmadan ardı ardına yoğunluklu yapılan yorumlardan anlaşılmıştı ki mutlağın butlanı yoktu (butlanın mutlağı da olabilir bu arada).

Anlaşılmıştı ki, mutlak butlan kendi başına bir şey olmayıp, bir şeyi gerçekleştirmeye çalışanların elinde oyuncak olmuştu. Ama yine de sorunun cevabı tam yerine oturmamıştı. Öyle ki, mutlak butlan bile kendisinin niye seçildiğini merak edip dururken, bu sorunun derinliklerine inmek kaçınılmaz olmuştu.

Fakat derine indikçe soru ve yanıt anlamını yitiriyor, gereksiz çabalamanın yarattığı boşluk kalıyordu geride.

Önemi yoktu sözcüklerin, öyle anlaşılıyordu.

Ha butlan olmuş, ha mutlak! Ne fark ederdi!?

Ne kadar bilinse de bir gerçeğin yönünü saptırmanın bin türlü yolu olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekiyordu demek ki.  

Şimdilik mutlak butlana çıkmıştı piyango.

Ama yine de zihin biri mutlakken diğeri nasıl butlan oluyor diye sorup duruyordu.

Hem mutlak, mutlak olanı işaret ederken, butlan havada kalıyordu.

Alavere dalavere işler için kelime ve sıfatlar bir araçtı sadece.

Öyle ki gerçek son derece basit ve yalındı.

Gerçekler kendisine uymayan sözcüklerle dillendirilmeyi istemiyor; mutlağı mutlak gerçeklik olarak kendine hapsediyordu.

Ancak butlan mutlaktan çıkarıldığında sorun çözülmüş oldu.

Yani, basit ve yalın olan bir şey vardı ve o da gerçeği çarpıtmanın mutlaklığıydı.

Yazarın Diğer Yazıları

Küçülen hayatların gölgesi Nekropolis’e düşer

Nerede şaşaa, baskı, gereksinimleri ezip geçen abartı varsa orada derbederleştirilmiş, isteklerinden bile vazgeçmiş, ölmüş ama soluk alıp veren yığınların ülkesi (Nekropolis) olması karşısında afallıyor insan

Bir ölü yıkayıcısının anıları diye bakınca, biraz hafifliyor!

Söz konusu dizi, sürekli taarruz altındaki yaşamlarımıza ölüme yaklaşım tarzıyla yeni bir taarruzda bulunuyor sanki. Öte yandan bir yapıtın korku, sevinç, aşk, nefret, son duygusu gibi tüm insanlarda ortak olan temel duygu durumlarını olaylar ve hikayelerle görünür ve hissedilir kılması gerekmez mi(?)

Şanssızlar, çaresizler, değersizler ya da cilve loy nanayda!

Konu, değersizlik/çaresizlik duygusunun yanı sıra üstüne bir de şanssızlığın eklendiği “hayat işte”nin gazabına uğrayanlar…

"
"