28 Ocak 2024

Sen Farklısın. İmza Kübra.

Bizi ölümlü dünyada ayakta tutan, özel olduğumuz sanrısıdır. "Allah beni yarattığına göre bir amacı olmalı. Öylesine var etmiş olamaz." sözleriyle başlar Gökhan hikâyesine...

Bizi ölümlü dünyada ayakta tutan, özel olduğumuz sanrısıdır. "Allah beni yarattığına göre bir amacı olmalı. Öylesine var etmiş olamaz." sözleriyle başlar Gökhan hikâyesine. Yağmur Taylan ve Durul Taylan'ın yönettiği Netflix dizisi, bizi kâinatta eşsiz bir yıldız olduğumuza dair inancımızla sınıyor. Tornacıda çalışan Gökhan'ın hayatı, SoulTouch adlı bir sanal arkadaşlık uygulamasında hiç tanımadığı Kübra'dan "SEN FARKLISIN" mesajı geldiğinde değişir. Ailemiz, sevgilimiz ya da patronumuzdan duymak istediğimiz bu sihirli cümleye hangimiz kanmayız ki?

Kübra'nın mesajlarıyla Gökhan, Allah'ın onunla konuştuğuna inanır. İsmi "en büyük" ve "çok olan" anlamındaki Kübra'nın uyarıları sayesinde bir çocuğu hem kazadan hem de hastanede konulan yanlış teşhisten kurtarır. Çocuğun hayatını iki kere bahşetmek üzere Allah tarafından görevlendirildiğini düşünür. "Allah benimle konuşuyor… Bana mucizesini gösterdi. Beni sınamak için. Beni seçti." diyen Gökhan'a bir an biz de inanırız. Kurduğu yardım vakfıyla birlikte mahallenin baş tacı Semavi'ye dönüşür.

[Spoiler içerir]

Gökhan'ın "evliya" ya da "Allah'ın elçisi" olma ihtimali, nişanlısı Merve'nin (Aslıhan Malbora) de işine gelir. Ne de olsa bir tornacının değil, ayaklarına kapanılan Semavi'nin karısı olacaktır. Görülmeyen bir tezgâhtarken bir anda gazetecilerin peşinden koştuğu bir ünlü olma yolunda ilerler. Sadece Gökhan'ın sözünü dinleyenlerin yaklaşan bir felaketten korunacağına inandığı dünyada huzur bulur.

Dizinin en sevdiğim özelliği, bilge bir cami hocasının (Erdem Şenocak) gözünden Gökhan'ın ulvi kimliğini sorgulaması. Gökhan'ın "Kazadan ve kaderden kaçılmaz" mesajından hemen sonra bir kazaya tanık olmasını tesadüf, algıda seçicilik ya da kameralı bir güvenlik sistemiyle açıklar. Hoca'nın, "Allah telefondan mesaj atarak söyledi sana öyle mi? sorusuna, "Ne önemi var nasıl ulaştığının?" cevabını veren Gökhan, "seçilmiş" olduğu inancına sımsıkı tutunur.

Kübra'dan gelen mesajlar kesildiğinde Gökhan yalnız ve çaresizdir:

"Vazgeçti benden. Doğru kişi değilim ben. Haddimi aştım. Allah'a saygısızlık ettim. Onun bana görünmesini istedim. Sesini duydum onun. 'Sen beni göremezsin.' dedi. Sonra sustu. Terk etti beni."

Kibrine yenildiği için cezalandırıldığını düşünür. Kübra sayesinde ailesinde yaşanan acıların ve hiç gerçekleşmeyecek ortaklık hayalinin üstesinden gelen Gökhan, nişanlısı terk etse bu kadar mahvolmazdı. "Ben onsuz bir hiçim" diye ağladığında ben Çağatay Ulusoy'un belki de en iyi performansını gördüm. Ne Terzi'yi ne de Gaddar'ı hatırlattı.

Hoca "zihin oyunu" dese de polis şarlatanlıkla suçlasa da Gökhan halkın gönlüne taht kurar. Komiser Kara (Ahmet Mümtaz Taylan), eski karısına bile mucizelerin sahteliğini ispatlayamaz. Çocuklarını kaybettikten sonra huzuru ilk defa Gökhan'ın telkinlerinde bulan kadın, hayata yeniden bağlanır. Kahramanına, "Bütün ülke senin için ayakta. Sen devam edeceksin ki mucize de devam etsin." dediğinde ne kadar eksik ve kimsesiz olduğumuzu hissederiz. "Her zaman her yerde" bizi sarıp sarmalayacak bir güven çemberine ne çok ihtiyacımız var.

Fakat dizide bu illüzyona kapılanlar sadece yoksul Ormancılar halkı olmamalıydı. Zenginler ve tahsilliler de Kübra'ya muhtaç değil mi? Bir işçi kadar holding çalışanın da ruhuna dokunacak SoulTouch uygulamasına ihtiyacı yok mu? Örneğin, Emin Alper'in Arayış dizisinde laik, eğitimli ve zengin İstanbullular, yakışıklı bir tarikat lideri uğruna mal varlıklarından vazgeçip bir adaya taşınıyor. Kübra, takkeyi andıran bir bere takan inançlı Gökhan yerine bir ateisti seçebilirdi. Yaratılan ironi ile hikâye güçlenirdi. Sadece arka sokaklar değil, İstanbul'un göbeği bir yangın yerine dönmeliydi.

Gökhan ve Kübra arasındaki ulvi aşk çok daha iyi işlenebilirdi. Joaquin Phoenix ve Scarlett Johansson'un oynadığı Her (2013) filminde, yalnız bir erkeğin yapay zekâ programı tarafından üretilen bir kadın sesine tutulması ne kadar etkileyiciydi. Eşinden ayrılmış Theodore ile birlikte biz de Samantha'ya aşık olmuştuk. Fiziksel olarak görmediğimiz Samantha, filmin her saniyesinde var oldu. Fakat tüm kehanet ya da mucizelerine rağmen ben Kübra'yı bir karakter olarak hissedemedim.

Hikâyenin sonunu Kübra'nın ilk mesajıyla öngördüğümüz dizi, belki de final sahnesiyle başlamalıydı. Murat Uyurkulak, Rana Mamatlıoğlu ve Bekir Baran Sıtkı'nın senaryosunu yazdığı dizinin ikinci sezonunda, umarım Kübra'nın dönüp dolaşıp kendi yaratanlarını nasıl yok ettiğini görürüz.

Naz Bulamur kimdir?

Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.

Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.

Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Anneliğin kutsallığını sorgulayan diziler

Kadınların cinsel kimliğini yok sayan kutsallık mitine tutunmak yerine hayallerimiz, arzularımız ve hedeflerimiz olan bireyler olduğumuzun farkına varalım. Aşklarımızdan, kariyerimizden ve daha da önemlisi kendimizden vazgeçmeden coşkuyla yaşayabileceğimiz anneler günümüz kutlu olsun

Düğüm, polisiye türünde ruh ve matematik 

Polisiye türünde iyi bir matematik kadar ruh da lazım

Origin, kast sisteminde ezilen bir film

Pulitzer ödüllü Afrikalı-Amerikalı yazar Isabel Wilkerson’ın kast sistemi üzerine yazdığı The Origins adlı kitaba odaklanan filmde, geçmişin rüzgarına kapılırız. Ava DuVernay’ın yönettiği filmin açılış sahnesinde savrulan yapraklar; Yahudi soykırımını, Amerika’da 1865’te kaldırılan kölelik sistemini ve Hindistan’da Dalitlerin uğradığı zulmü yüzümüze vurur