04 Şubat 2024

Ne Gemiler Yaktım neden final yaptı?

Dizi, sözde itibarlı ve köklü bir aile içindeki şiddeti cesurca ekrana getirse de bizi anneden oğluna geçen tehlike zincirine hapsedemedi. Gemiyi yakan, klişeler oldu

"Kadınlar kendi hikâyelerini kendileri yazsınlar. Kalemi başkasının eline vermesinler." mesajını veren Ne Gemiler Yaktım'da, kadınlar kadınların dertlerine derman oldu. Altan Dönmez'in yönettiği ve Banu Kiremitçi Bozkurt'un senaryosunu yazdığı dizide, evini zor geçindiren bekar anne Yasemin ve zorba kocasından kaçıp kızıyla parklarda uyuyan Fidan, birbirlerine nefes verdi.

Dizinin açılış sahnesi, senaryo kitaplarına örnek olacak nitelikteydi. Issız, puslu ve karanlık bir ormandaki arabada tanıştığımız iki kadının endişeli gözlerine kapıldık. Stres seviyemizi arttıran jenerik müziği eşliğinde; üstündeki kan lekelerini, Fidan'ın yanağındaki morlukları ve her şeyden habersiz arka koltukta uyuyan küçük kızlarını fark ettik. Hikâyenin en can alıcı noktasından üç gün öncesine döndüğümüzde ise onları bir gece ormana sürükleyen sebepleri öğrendik.

Ansızın yolları kesişen Yasemin (Deniz Baysal) ve Fidan (Devrim Özkan), kadın dayanışmasına örnek oldu. Bir alışveriş merkezinde kızını kaybeden Yasemin, hepimizin kabusunu yaşadı. Sokakta "Anne" diye haykıran Rengin'i ezilmekten kurtaran Fidan'a içimiz ısındı. Genç, yalnız ama güçlü iki anneyi sevdik. Kızlarını korumak adına işledikleri suçları da haklı gördük. 

Hiç tanımadığı Fidan ve kızına kapısını açan Yasemin, "Ben bu zamana kadar hiçbir kadından kötülük görmedim." der. Kibirli kayınvalidesinin hor gördüğü Fidan, "Kadın kadının kurdudur." dediğinde Yasemin onu düzeltir: "Kadın kadının yurdudur." İlk tanıştıklarında birbirlerine kenetlenirler. Zorluklara Yasemin sayesinde göğüs geren Fidan, "Biz kadınız. Yan yana durmalıyız." mesajını verir.

Fakat çok iyi başlayan kurgu, daha ilk bölümden aksamaya başladı. Geçmişe dönüş tekniğinin, bazen çok zorlama olduğunu hissettim. Örneğin, Fidan, Yasemin'in salonunda, yatak odasında ya da mutfağında otururken birdenbire hizmetçisi olduğu Rutkay ile ilişkilerinin nasıl evliliğe doğru evrildiğini ve ilk nikah gecesi gördüğü şiddeti hatırlar. Karakterin bugünü ve geçmişi arasındaki geçişler daha iyi kurgulanabilirdi.

Fidan'ın kocası Rutkay (Berk Hakman), o kadar kötü ki travmatik çocukluğuna üzülemiyoruz. Kontrolcü annesini odaya kilitleyerek evin kimsesiz hizmetçisi Fidan ile evlenmesi, annesi gibi inci küpe takan karısını pataklaması, kızının oyuncaklarını gözünün önünde yakarak "Ben seni sevemiyorum Zeynep." diye haykırması fazla dramatik.

"Canavar" lakaplı babanın karikatürize edilmesine gerek var mıydı? Her mimiği her bakışından psikopatlık aktığı yetmiyormuş gibi bir de evinde içi doldurulmuş hayvanlar var. Annesinin Fidan'a iyi davranmasını istediğinde anne oğluna, "Sen kimi evcilleştirmeye çalışıyorsun? Beni mi kendini mi? Seni de biliyoruz." der. Karakterin kontrolsüzlüğü bu kadar belliyken bir de onu ehlileştirilmesi gereken vahşi bir hayvana benzetilmesine gerek var mı?

Derin ve çelişkili karakterlerin peşlerinden belki iki sezon sürüklenirdik. En kötünün bile içinde barındırabileceği iyilik kırıntısını görebilmeliydik. Yasemin'in babası (Macit Koper), "İyice Yeşilçam filmlerine döndük." derken dizinin neden tutmadığını da itiraf ediyor. Ne Rutkay'ı ne de masallardaki cadıları andıran annesini önemsiyoruz.

Para aklayan Rutkay ne kadar kötüyse peşindeki Komiser Toprak (Erkan Kolçak Köstendil) o kadar iyi. Show TV'nin dizi tanıtımında, Toprak'ın "grisi yoktur"[1] yazıyor. İşte sorun da bazı karakterlerin siyah ya da beyaz olması. Bir şiddet mağdurunu koruması ve hatta ona evini açması örnek davranışlar olsa da Toprak'ı çok yönlü kılmıyor. Her daim anlayışlı ve sevecen polisin derinliğini görebilmeliydik. 

Dizideki cevher, Yasemin ve Fidan'ın bizi bilinmeze sürükleyebilecek fiziksel benzerliğiydi. Kumral, uzun saçlı ve neredeyse aynı boyda, kiloda, yaşta olan iki kadını ayırt etmekte zorlanabileceğimiz cüretkâr bir yolculuğa çıkabilirdik.

Bir de Yasemin, kızına neden sürekli "bücürüğüm" der? Kısa boyunun ve ufaklığının vurgulanması hangi çocuğun hoşuna gider?

Dizi, sözde itibarlı ve köklü bir aile içindeki şiddeti cesurca ekrana getirse de bizi anneden oğluna geçen tehlike zincirine hapsedemedi. Gemiyi yakan, klişeler oldu. En affedilmez karakterleri bile gri sularda yüzdürebilirdi dizi. Çetrefilli rollerin üstesinden gelecek oyuncuları ile gemi yürürdü. İşte o zaman dizinin "Kadına karşı şiddete hayır." mesajıyla derinden yaralanırdık.


[1] https://www.showtv.com.tr/oyuncu/erkan-kolcak-kostendil/8095

Naz Bulamur kimdir?

Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.

Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.

Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Anneliğin kutsallığını sorgulayan diziler

Kadınların cinsel kimliğini yok sayan kutsallık mitine tutunmak yerine hayallerimiz, arzularımız ve hedeflerimiz olan bireyler olduğumuzun farkına varalım. Aşklarımızdan, kariyerimizden ve daha da önemlisi kendimizden vazgeçmeden coşkuyla yaşayabileceğimiz anneler günümüz kutlu olsun

Düğüm, polisiye türünde ruh ve matematik 

Polisiye türünde iyi bir matematik kadar ruh da lazım

Origin, kast sisteminde ezilen bir film

Pulitzer ödüllü Afrikalı-Amerikalı yazar Isabel Wilkerson’ın kast sistemi üzerine yazdığı The Origins adlı kitaba odaklanan filmde, geçmişin rüzgarına kapılırız. Ava DuVernay’ın yönettiği filmin açılış sahnesinde savrulan yapraklar; Yahudi soykırımını, Amerika’da 1865’te kaldırılan kölelik sistemini ve Hindistan’da Dalitlerin uğradığı zulmü yüzümüze vurur