31 Mart 2024

Kral Şakir ve Ördeklerin Göçü: Çocuk filmlerini nasıl seçelim?

Kral Şakir'de bir tema kargaşası var. Hikâye anlatmak yerine çocukları görsel bir bombardımana tutuyor. Bu savaş alanında her resmin içi boşaltılmış

The Zone of Interest'i izledikten sonra yedi yaşındaki oğlumun isteğiyle Kral Şakir: Devler Uyandı filmine maruz kaldım. Baktım sinemadaki çocuklar çok mutlu. Ellerinde patlamış mısırla heyecanla çığlık atıp müziklere eşlik ediyorlar. Filmden sonra oğlum ve sınıf arkadaşına sordum, "Bu filmin konusu ne?" Bana merakla bakan iki çocuk, hikâyeyi özetleyemedi. Biz anneler de filmin ne anlatmaya çalıştığını pek çözemedik. Oysa Ördeklerin Göçü, çocuk filmi olmasına rağmen bende iz bıraktı. Bir göç masalının başardığı neydi? 

Ördeklerin Göçü'nün senaryosu, ana temanın çevresinde döner. Filmin asıl ders verdiği çocuklar değil, ebeveynler. Baba ördek Mack, Amerika'nın New England bölgesinde yaşadıkları küçük, güvenli ve şirin göletten ayrılmak istemez. Çocukları üşür, düşer, yorulur kaygısıyla ailesinin Jamaika'ya göç etme isteğine ısrarla karşı çıkar. Ailesini bir fanusta yaşatmaya çalışırken kendi korkularına hapsolur. Oysa çocuklarının yeni yerler keşfetmesini isteyen anne Page, âdeta yaşamaya korkan babayı ikna eder. New York'ta kaybolan ve yol boyunca tehlikelere göğüs geren aile, birbirlerine kenetlenir. Bu macera sayesinde baba kaygılarıyla başa çıkmayı öğrenir. Jamaika'ya vardıktan sonra ailesine kutuplara uçmayı bile önerir. Korkularıyla savaşabilen babalarıyla birlikte çocuklar da hayallerinin peşinden koşma cesareti gösterir.

Film, ailelere aşırı korumacı tavırlarıyla çocuklarını boğmamalarını öğretirken ana temasından hiç şaşmaz. Her sahne her diyalog hayattaki zorluklarla ya da beklenmedik değişikliklerle mücadele edebileceğimizi gösterir. Renkler ve mevsimler de karakterlerin duygularına eşlik eder. Film, izleyiciye başlarda korkutucu gelebilecek yeni bir okula başlama, şehre taşınma ya da yeni bir arkadaş ortamına katılmanın ne kadar heyecanlı ve mutluluk verici olabileceğini resmeder.

Oysa Kral Şakir'de bir tema kargaşası var. Hikâye anlatmak yerine çocukları görsel bir bombardımana tutuyor. Bu savaş alanında her resmin içi boşaltılmış. Örneğin, Nemrut Dağı'nın hangi kültürel bağlamda seçildiği belli değil. "Canlansana heykel kafası, canlan!" diyerek elindeki sopayla defalarca heykele vuran karakter, çocuklara nasıl örnek oluyor? Nemrut'ta canlanan heykellere mi yoksa yolda yürüyen çamaşır makinelerine mi odaklanmalıyız? Devasa bir dürüm, saldırgan bir tost makinesi ya da halay çeken şövalyeler gibi birbirleriyle ilişkisi olmayan görseller üstümüze geliyor. Çocuklarda neden konsantrasyon sorunu olduğuna şaşmamalı. İmge silsilesine kapılan çocukların seyrettiğini algılaması ya da yorumlaması için alan verilmiyor.

Kral Şakir, güya karşı çıktığı ekran bağımlılığını da teşvik ediyor. Bir karakter, bilgisayar oyunlarına kendini öyle bir kaptırmış ki anne babası ancak oyuna dahil olarak oğullarıyla iletişim kurar. Filmin sonunda tableti kırılan oğlan, yenisini istemediğini ve artık ailesiyle daha çok vakit geçireceğini söylese de senaryo çocukların teknoloji ile olan bağını kuvvetlendirir. Asker gibi yürüyen telefonlar başrolde. Birçok çocuğun filmden tek hatırladığı da kopamadıkları ekranların karakterleştirilmesi. 

Bu gürültülü filmde avaz avaz konuşan karakterlere mi yoksa bangır bangır çalan müziğe mi kulak vereceğimizi şaşırıyoruz. Hâlbuki biz ne kadar alçak sesle konuşsak çocuklar bizi o kadar iyi anlar. Öfke nöbeti geçiren bir çocuğa bağırmak yerine kulağına fısıldamayı deneyin. Görün, sizi duymak için nasıl da sesini alçaltacak. Bağırarak iletişim kurulan filmde ne karakterler birbirlerini duyuyor ne de biz karakterleri.

Oysa karakterlerin tek kelime etmediği kısa çizgi film Napo (2020), dede torun sevgisini nasıl da güzel anlatır. Senaryo bizi sessiz sedasız içine çeker. Bir fotoğraf albümü üzerinden bastonlu dedenin gençlik hatıralarına şahit oluruz. Onlar ne kadar sessizse biz o kadar hüzünleniriz. Film bitince biz gözleri yaşlı anne-oğul birbirimize sarıldık. Duyguları sakinlikle anlatan bu ödüllü filmle ilgili sohbetimiz hiç bitmedi. 

Oğluma sordum, "Kral Şakir'i mi yoksa Ördeklerin Göçü'nü mü daha çok sevdin?" "Kral Şakir" cevabını verdi! Çocukların güzel vakit geçirmesi önemli olsa da sadece kargaşa ve gürültüden beslenen filmler pek tercih edilmemeli. Filmler, çocuklara zorlu hayat yolculuklarıyla dinginlikle baş edebileceklerini de göstermeli.

Naz Bulamur kimdir?

Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.

Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.

Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Anneliğin kutsallığını sorgulayan diziler

Kadınların cinsel kimliğini yok sayan kutsallık mitine tutunmak yerine hayallerimiz, arzularımız ve hedeflerimiz olan bireyler olduğumuzun farkına varalım. Aşklarımızdan, kariyerimizden ve daha da önemlisi kendimizden vazgeçmeden coşkuyla yaşayabileceğimiz anneler günümüz kutlu olsun

Düğüm, polisiye türünde ruh ve matematik 

Polisiye türünde iyi bir matematik kadar ruh da lazım

Origin, kast sisteminde ezilen bir film

Pulitzer ödüllü Afrikalı-Amerikalı yazar Isabel Wilkerson’ın kast sistemi üzerine yazdığı The Origins adlı kitaba odaklanan filmde, geçmişin rüzgarına kapılırız. Ava DuVernay’ın yönettiği filmin açılış sahnesinde savrulan yapraklar; Yahudi soykırımını, Amerika’da 1865’te kaldırılan kölelik sistemini ve Hindistan’da Dalitlerin uğradığı zulmü yüzümüze vurur