07 Ağustos 2019

Umur Bugay da gitti. Azaldım...

Önce Tuncer Necmioğlu gitti. Sonra Tuncel Kurtiz ve dün Umur Bugay. Bir Müjdat, bir de ben kaldık

AKP sözcüsü olan zat televizyon kameraları önünde konuştu babam konuştu. Daldan dala her konuya ucundan kıyısından değindi. Hepsini ele almak günler sürer. Ama savurduğu bazı incileri atlamak mümkün değil.

Meselâ "Maden sahası Kaz Dağları'nda değildir arada 40 kilometre mesafe vardır" buyurdu.  Kendi mi uydurdu, onu böyle bir zırvaya mı yönlendirdiler bilemem. Bilmiyor. Kaz Dağları bir tepe değil; Çanakkale'nin güneyinden Edremit Körfezine kadar uzanan  bir sıra dağdır. . Adı üstünde "dağı" değil "dağları"... AKP sözcüsü neyi, neresinden ölçüp de 40 kilometre mesafe vardır yutturmacasını gözlerimizin içine baka baka savurdu acep?

Meselâ "siyanürle arama söz konusu değildir" buyurdu. Bilmiyor. Bari benden öğrensin. Siyanürle altın aranmaz. Yeterli oranda altın olduğu saptanan bölgenin ağaçları kesilir, taşı toprağı kazılır, kamyonlara yüklenir ve "fırın" tabir edilen dev boyutlu kazanlarda siyanürle yıkanarak içindeki altın ayrıştırılır. Geri kalan siyanürlü su da bitişikte atık göletini akıtılır. O gölet ölüm saçar...

Meselâ...

*   *   *

Bugün okuyacağınız Tırmık böyle başlamıştı ve sonuncu "meselâ" geldiğinde telefon çaldı...

- Abi... Şey... Umur abi öldü...

Güngör (Siz tanımazsınız. Güngör işte) devam edemedi. Hıçkırıkları engel oldu. Telefonu sessizce kapattı...

Kaz Dağları, siyaset, Fırat'ın doğusu, kulak tırmalayan, yürek yakan savaş tamtamları... Hepsi, hepsi bir başka güne atıldı...

Kadim ve çok yakın arkadaşım Umur Bugay öldü.

*   *   *

Hayır, gözyaşlarına boğulmuş bir yazı okumayacaksınız. Keder bile olmayacak... Gözyaşı da, keder de yazı bittikten sonra, ben başbaşa kaldığım zaman...

Telefonda "Hangi Umur" diye sormamıştım. Oysa bu bizim hiç bitmeyen, çocuksu şakamızdı.

- Merhaba. Ben Umur.

Telefon ekranında adı çıktı zaten. Olsun. İlle sorulacak:

- Hangi Umur?

- Aydın'ın arkadaşı Umur?

- Hangi Aydın ?

- Umur'un arkadaşı Aydın...

Biz hep güldük.

*   *   *

Size bir öykü, bir keyifli anı dilimciği aktaracağım...

1967 sonbaharında, Tuncel Kurtiz, Müjdat Gezen ve Aydın Engin çalıştıkları profesyonel tiyatroda, sahneye konacak yeni oyunu beğenmediler, onlar "devrimci tiyatro" yapmak istiyorlardı. Çok gençtiler. Duraksamadan istifayı bastılar. Galatasaray'dan Taksim yönüne güle oynaya yürüyorlardı. Daha beş on adım atmışken Tuncer Necmioğlu ile karşılaştılar.

- Nereye böyle abicim, böyle kıkır kıkır?

- Hiç... Biz, biraz önce tiyatrodan istifa ettik de ondan kıkır kıkır. Tatlı İrma'da oynamayı kendimize yakıştıramadık.

- Çok iyi abicim.  Öyleyse artık kendi tiyatromuzu kurarız...

Biraz durup düşünün değil mi? Hayır.

- Kuralım abicim...

Biraz daha yürüdüler. Parmakkapı Sokağının ağzında, karşı yönden gelen Umur Bugay'la karşılaştılar.

- Nereye ?

- Pasaja... Çeçek Pasajı'na gidiyorum...

- Boş ver şimdi içmeyi... Tiyatro kuruyoruz... Kendi tiyatromuzu...

-. Tamam. Kuralım... Kendi tiyatromuzu...

Beş genç, başlarında kavak yelleri esen beş genç tiyatrocu "Onbir Osman'ın Kahvesi"nde bir masaya oturdular. Az konuştular. Önce tiyatronun adı kondu:

Halk Oyuncuları...

Sonra olmayan para ve olmayan salonu ile kurulan Halk Oyuncuları Tiyatrosu'nun henüz yazılmamış ilk oyunu karara bağlandı. Bir politik taşlama:

Devri Süleyman...

Aydın Engin yazacak, Tuncer Necmioğlu ilk oyunda rol almayacak, tiyatronun idari işlerini kotaracak; Tuncel Kurtiz, Müjdat Gezen ve Umur Bugay da oynayacaklar.

 

Başlarında kavak yelleri esen beş genç tiyatrocu Türkiye'nin siyasal tiyatro, tarihine damga vuracak bir adım attıklarının ve harikulade bir tiyatro serüvenine başladıklarının farkında bile değildiler.

Önemli bir karar almışlardı ve kutlanmalıydı. Çiçek Pasajı'na gidip, "Entellektül Cavit"in meyhanesinde Halk Oyuncuları Tiyatrosu için  kadeh kaldırdılar...

Önce Devri Süleyman patladı. Ardından Teneke, Pir sultan Abdal...

İstanbul, Ankara, İzmir, neredeyse bütün Anadoluyu kapsayan turneler...

*   *   *

Anlatmaya kalksam günler, belki haftalar sürer. Belki bir başka gün...

Önce Tuncer Necmioğlu gitti. Sonra Tuncel Kurtiz ve dün Umur Bugay. Bir Müjdat, bir de ben kaldık.

Azaldım...

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim