06 Temmuz 2025
Faruk Sade Ali Güreli ve Mehmet Nâzım Normandiya yollarında (Fotoğraflar: Sade ailesi koleksiyonu)
Ve bir Fransa Turu (Tour de France) daha geldi çattı sevgili okur.
Memleketin her manada yangın yerine döndüğü şu Temmuz’da, yüreğimize biraz olsun ferahlık verir mi ola?
İnşallah!
* * *
Bisiklet sporuyla ilgisi olmayanların bile kulak kabarttığı bir hadisedir Fransa Turu.
Bu yıl da öyle olacağı kesin.
2025’in en önemli sorusu geçen yılkinden farklı değil: Tadej Pogacar’ı yenebilecek bir ademoğlu çıkacak mı?
26 yaşındaki Sloven süper yetenek, bir zamanların The Cannibal (Yamyam) lakaplı Eddy Merckx’in tahtına aday gösteriliyor. O da kısaca GOAT diye bir kısaltma ile tarif ediliyor: “Greatest Of All Time”, yani bütün zamanların en büyüğü...
Bir kanıya varmak için henüz erken. Ama Pogacar’ın başarı grafiğinin o yöne doğru gittiğini kabul etmek lazım.
Neyse... Zaten meraklısı üç hafta boyunca, bu konuda çok sayıda muhabbete tanık olacaktır.
Ben bu yıl Fransa Turu’nu başka bir hikâyeye bağlamak istiyorum.
Bilenler çıkacaktır: Geçen yıl bu günlerde Nâzım Hikmet’in Bisikleti adında bir kitabım yayınlandı. Kitabın yazılma vesilesi, şairin ölüm yıl dönümü olan 3 Haziran 2018’de Dünya Bisiklet Günü ilan edilmesiydi. Orada şairin hem kendisi, hem yakınları hem de eserlerinde bisiklete dair hikâyeler anlatmaya çalıştım.
Onlardan bir tanesi bu yıl Fransa Turu’nun başladığı coğrafya ile ilgiliydi.
Tur, dün (5 Temmuz) ülkenin en kuzeyinde, “Hauts-de-France” denilen bölgede, Fransa- Belçika sınırındaki Lille’den başladı.
Bisikletçiler, filmlere konu olan Dunkerque kıyıları dahil olmak üzere çok sayıda etkileyici yerden geçip, dördüncü gün Normandiya’nın başkenti Rouen’a gelecekler.
* * *
Bizim hikâyemiz de Normandiya’da geçiyor.
Yıl 1981. Mayıs ayının 14. günü... Paris’te okuyan üç Türk genci, otomobil kiralayıp, Normandiya kıyılarına gitmek istiyor. Lakin hiçbir kiralama şirketi onlara araba vermiyor.
Meğer bir gün evvel Mehmet Ali Ağca, Papa 2. Jean Paul’e suikast girişiminde bulunmuş; o yüzden Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu gören kiralama şirketleri “arabamız yok” diye üç arkadaşı geri çevirmiş!
Ekibin içinden Ali Güreli “o zaman bisikletle gidelim” diye bir fikir ortaya atmış. Faruk Sade bu fikri anında benimsemiş. Ancak Mehmet Nâzım tereddüt etmiş. Onu da ikna etmişler ve gidip bisiklet kiralamışlar.
Devamını Ali Güreli’den aktaralım:[1]
“Faruk’la ben ince lastikli yarış bisikleti seçtik. Mehmet de hani “kız bisikleti” diye bir tür var ya, ortasında boru olmayan, onlardan seçti. Ama o da vitesliydi. Üç vitesi vardı.
Ondan sonra çantalarımızı filan yerleştirip, metroya bindik, Paris’in dışına çıktık. Köy yollarından inişli çıkışlı nefis rotalardan geçtik. Köy kahvelerinde mola verdik, geceleri çok güzel küçük otellerde kaldık. Yol boyunca sürekli şeker eklenmiş sodalı limon suyu içtik.
Böyle böyle Normandiya kıyılarındaki Honfleur’a geldik. Çok güzel bir kasaba. Med-ceziriyle ünlü. Deniz çekilmiş, tekneler aynı balıklar gibi kumun üstüne yatmış. Çok etkileyici bir görüntüydü.
Akşam bir lokantaya gittik (...) Lokantanın sahibi geldi: “Gençler nereden geliyorsunuz?” dedi. Paris’ten geldiğimizi öğrenince teknemizin nerede olduğunu sordu. Tekneyle gelmediğimizi öğrenince “motosikletle mi geldiniz?” diye sordu. Biz bisikletle geldiğimizi söyleyince dalga geçiyoruz sandı ve sinirlendi. Adamın hayal gücüne sığmadı ve gitti. Ben de peşinden gittim. Dışarı çıkartıp geldiğimiz bisikletleri gösterdim. Çok şaşırdı. “Hayatımda ilk defa Paris’ten bisikletleriyle gelen birilerini görüyorum” dedi. Ben de “Niye kimse bisikletle gelmiyor?” diye şaşırdım.”
* * *
Ali Güreli’nin kırk yıl sonra bile heyecanla anlattığı bu yolculuk, yaklaşık 5 gün sürmüş, üç arkadaş bu süre zarfında yaklaşık 352 kilometre yol kat etmişti. (Meraklısı için oluşturduğum rotanın linkini şuraya bırakayım.)
Bu yıl aynı yerlerden geçen bisikletçiler, Paris’e ulaşmak için bu yolun neredeyse 10 katını kat edecekler: 3 haftada 3338.8 kilometre... Ülkenin en yukarısından en aşağısına, İspanya sınırına kadar inecekler, ondan sonra da doğu tarafından tekrar yukarı çıkacaklar.
Tam bir kulağı tersten gösterme hikâyesi yani.
Bakalım o hikâyede gökten düşen üç elma kimin başına konacak?
[1] Aydan Çelik, Nâzım Hikmet’in Bisikleti, Nota Bene Yayınları, Nisan 2024, s. 76. (Ali Güreli bu hikayeyi, Sibel Oral’ın 2021’de yayınlanan İşitiyor musun Memet? kitabında anlatmıştı. Kitap adından da anlaşılacağı üzere Nâzım Hikmet’in uzun yıllar gölgede kalmayı tercih eden oğlu Mehmet’i anlatıyordu. Ali Güreli’nin anlattığı yolculuk hikayesini okuduktan sonra kendisine ulaştım ve seyahate dair daha geniş bilgi aldım. Okuduğunuz yazıda görüşmenin sadece bir kısmını aktarıyorum.)
Aydan Çelik kimdir?Aydan Çelik 1966 yılında Gürün'de doğdu. İstanbul Ünivesitesi'nde İşletme ve İktisat Tarihi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Heykel okudu. Çizgi film stüdyolarında, reklam ajanslarında, gazetelerde, dergilerde, yayınevlerinde çalıştı. Erken yaşta bağlandığı bisiklet sporu vesilesiyle Eurosport Türkiye'de konuk yorumcu oldu. Açık Radyo'da Esra Ertan'la birlikte Şeytan Arabası adında bisiklet programı yaptı. 2006'da Tarih Vakfı Yurt Yayınları'ndan Mişli Geçmiş Zaman adını taşıyan karikatür albümü yayımlandı. Devam eden yıllarda Bi Tur Versene, İstanbul Bisiklet Rehberi ve Bisiklet Manifestosu adında bisiklet temalı üç kitabı okurla buluştu. 2013'te Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun 50. yaşı için "Pardus" adında bir maskot tasarladı. Toplumsal Tarih, Cyclist Türkiye, Socrates dergileri yayın kurulu üyesi. Halen çiziyor, yazıyor, bisiklet üstünde çocukluğunu arıyor. |
Çağlayan’daki Âbide-i Hürriyet, yine demir parmaklıların arkasında. 1911’de dikilen özgürlük anıtı ancak uzaktan görülebiliyor. Bu da insanın aklına hürriyetle olan inişli çıkışlı ilişkimizi getiriyor
Bugün Kurban Bayramı’nın ilk günü... Dün (5 Haziran) “kasaplara karşı ölümüne direnen Canavar Koyun Orhan” karakterinin yaratıcı Latif Demirci’nin ölüm yıl dönümüydü
© Tüm hakları saklıdır.