18 Aralık 2021

Bir gangsterlik efsanesine yeni bakış

Bu yeni film 1931 yılında 'vergi kaçırdığı için' tutuklanıp cezaevine giren bu adamın öyküsünü anlatıyor

CAPONE

X X X

Yönetim ve senaryo: Josh Trank
Görüntü: Peter Deming
Müzik: El P
Oyuncular: Tom Hardy, Linda Cardellini, Matt Dillon, Al Sapienza, Noel Fisher, Kathrine Narducci, Gino Cafarelli, Kyle MacLachlan, Jack Lowden, Mason Guccione

Amerikan filmi, 2020.

Al Capone bizim bile çocukluğumuzdan başlayarak, Amerikan usulü (neredeyse icadı) gangster kimliğinin önde gelen adı olarak işitip bellediğimiz bir efsane... 1899 - 1947 arasında yaşayan İtalyan kökenli (elbette Mafyacılığı oradan geliyor) Alfonso Capone, sinemada çok işlenmişti: 1933'deki Howard Hawks klasiği Scarface'den başlayarak... Scarface adı elbette yüzünde ömür boyu bir damga gibi taşıdığı derin yaradan geliyordu. O ilk filmde ünlü oyuncu Paul Muni'nin canlandırdığı karakteri daha sonra Little Caesar'da Edward G. Robinson, Al Capone'de Rod Steiger, The Scarface Mob'da Neville Brand, The St. Valentine's Day'da Jason Robards, The Untouchables'da Robert de Niro gibi oyuncular canlandırmışlar ve efsaneyi iyice olgunlaştırmışlardı.

Bu yeni film 1931 yılında 'vergi kaçırdığı için' tutuklanıp cezaevine giren bu adamın öyküsünü anlatıyor. Onca suça karışan, eli iyice kanlanmış bu haydudun başka suçlardan değil de vergiden tutuklanması Amerikan sisteminin zaaflarından birini gösteren, hem acı hem de komik bir olay elbette... Ancak 10 yıl sonra serbest kalmış olan adamın son yıllarına yoğunlaşıyor film. Yine mafya usülü bir "İt's Family" kafasıyla ailesine sığınan, etrafındaki çocuklarla oynayıp duran, bir lakabı 'Fonse' olan bir baba... Ama öte yandan artık altına kaçıran, sürekli yardıma muhtaç bir zavallı. Durmadan terleyen, hep bir kabusun içinde yaşayan biri.

Florida'nın güneşli ikliminde, geniş bahçeli en lüksünden villasını çeviren değerli heykeller, onun -kendisinden kaynaklanarak yayılan- bir yerlerde saklı 10 bin dolarlık serveti yanında pek önemli değil. Ama o paraya -hem devlet, hem yakınları- bir türlü erişemedikleri için, kimileri o devasa heykellere göz dikiyor, onları paket edip almaya kalkışıyor!... Doktoru Karlock felç geçirmesini önlemeye çabalarken, aile sandaldan timsah vurmak, Judy Garland'ın ünlü klasik filmi The Wizard of Oz - Billur Köşk'ü evde izlemek gibi işlerle oyalanıyor. Sürekli, hatta -affedersiniz- kenefte bile puro içen Capone'ye, doktoru onun yerine ağzına bir havuç veriyor!...

Uzaktaki oğlu, 18 yaşlarındaki Tony'yle ilişki kurmayı deniyor. Ancak onun gizli telefonlarıyla... Öyle bir dönem ki sokaklarda insanlar vuruluyor, silahlı adamlarla sokak çocukları karışıyor, Louis Armstrong bile birleştirici olmayı başaramıyor!...

Ve sonunda bir yanı iyice felç olan Capone, daha 48 yaşında hayata veda etmeye hazırlanıyor. O öldürdüğü kişileri sık sık rüyasında görerek... Yani ünlü Amerikan Rüyası'nı kendi çerçevesinde bir Amerikan Kabusu'na çevirerek...

Digiturk'de gösterilen bu film doğrusu bana ilginç geldi. Onca önemli filmden sonra, böyle bir efsaneyi bir trajediyle anlatmak... Sizce özgün bir iş değil mi? Hele o trajedi kimi yerlerde bir komediye dönüşmeyi de başarıyorsa!... Gerçi bu kişiliği tanımaktan sonuç olarak ne tam bir keyif alıyor, ne dönemi üzerine çok şey öğreniyor, ne de sinema karakterleri koleksiyonumuza değerli bir parça ekliyoruz.

Ama bunları yapamasak da, ilginç bir yönetmeni ve daha önemlisi kendine özgü bir oyuncuyu tanıyoruz. Oyuncularda yan kişilerden başlarsak, eşi Mae'de Linda Cardellini, kızkardeşi Rosie'de Kathrine Narducci çok iyiler. Yan rollerde unutulmuş iki büyük oyuncuyu anıyoruz: sağ kolu Johnny'de Matt Dillon ve doktorunda Kyle MacLachlan. MacLachlan'ı 80'lerden başlayarak Mavi Kadife, Dune (o ünlü ilk çevirim) gibi filmlerden veya Twin Peaks - İkiz Tepeler ya da Sex and the City gibi fetiş TV dizilerinden hatırlıyoruz. Kendi adıma, onu bunca yıl sonra bulmaktan hayli hoşlandım.

Ama filmin yükünü elbette Tom Hardy taşıyor. 1977 doğumlu oyuncu 2000'lerde başlamış; aralarında Rocknrolla, Bronson, Köstebek, Efsane, Dunkirk, Mad Max, en son Venom serisinin son iki filmi gibi filmlerde öne çıkmıştı. Burada, son derece zor ve antipatik bir rolde karşımıza geliyor. Ve zaman zaman Marlon Brando veya Orson Welles'i hatırlatıyor. Ama onların filmlerindeki kadar dört başı mamur bir karaktere düşmemiş, ne yazık ki... Yine de kendine özgü bir oyuncu olduğu kesin...

Yazarın Diğer Yazıları

İstanbul'da yaşamanın artı ve eksileri üzerine

Bu yazıyı yazmamın baş nedeni İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çıkardığı aylık derginin Nisan sayısı oldu. İstanbul Bülteni adını taşıyan ve AVM'ler ya da metro istasyonlarında bulunan bu dergide, İmamoğlu'nun sevgili kentimize kattığı güzellikler öylesine iyi anlatılmıştı ki...

Kaderin elinde sönüp giden bir şarkıcının dramı

Özellikle müzikseverler için kaçırılmaması gereken filmlerden...