11 Ocak 2021

Elitlerin değişkenliği

Pierre Bourdieu tüm kariyeri boyunca yaptığı araştırmalarda "skholé" olarak adlandırmaktaydı imtiyazlı çıkar ilişkilerini. Üniversite, bu anlamda, her şeyden başkadır ve özerk bir alan olarak durmaktadır. Bu alanda; yani okulda profesyoneller, hocalar ve bu konuma gelecek olan öğrenciler yola çıktıkları sermaye bagajları eşit olmasa bile mücadelede eşitlenmiş rakip duruma geleceklerdir. Bu alan, toplumun yansıdığı bir yer değil özerk bir yer olarak işlemektedir. Okul özerk alan olduğunda ancak, yükselme ilişkilerinde rekabet imkânı ile eşitlenme imkanları doğmaktadır

Modern sosyolojinin en önemli isimlerinden biri olan sosyolog Pierre Bourdieu Fransa'da yaptığı sosyolojik araştırmalarda "akademinin" toplumsal mücadeleleri üzerine yıllar boyunca çalıştı. Bu bakımdan hakimiyet ilişkilerinin analizini yaptığında, mücadele alanı içinde sermayenin her halini ele alarak bu mücadele alanını sorunsallaştırmıştı. Bu alan içindeki aktörlerin birbirleriyle girdikleri hakimiyet ilişkilerinde sermayenin hem ekonomik kuvvetinin hem de kültürel sermayenin aileden gelen etkisinin önemini ortaya koyarak bu analizi öne sürmekteydi.

Sosyal bilimler bu anlamda "alanların" (champs) araştırması üzerine odaklanmaktaydı. Alan ve alanlar kavramının; sadece pratik bir araştırma olarak anlaşılmadığını, aynı zamanda sosyal alan içinde yapılaşmakta olan aktörlerin, bireylerin yer aldıkları ve mücadele ettikleri ve sermayenin "sembolik" veya "gerçek" olarak işlediği bir yer olduğunu düşünmeliyiz. Buradan da anlayabileceğimiz gibi, bu alanda yükselenler, belirli zamanlarda belirli bölümlerin öne çıktığı mücadele etrafında ortaya çıkmaktadırlar. Bir zamanlar işletme ve ekonomi ağırlıklı olan söz konusu mücadele gittikçe başka bölümlere doğru evirilmektedir. Bugün; kültürel alan, bilgisayarlaşmanın yapay zekanın ve sosyal ağların öne çıkmaya başladığını söyleyebiliriz demokratik toplumlarda. Daha hiyerarşik toplumlarda ise siyasi iktidar kendi gücünü bu alanda var ettiğinden özerkleşen alanlardan değil de kontrol alanlarından bahsedilmektedir. Sermaye sembolik değil daha çok gerçek olarak işlemektedir bu ikinci siyasi rejimlerde. Gerçek gücün ekonomik ve siyasi sermayesi ve sembolik sermaye arasındaki mücadele alanı gerçek gücü daha kuvvetli kılar gözükmektedir.

Burada sözü geçen miras olarak aileden gelen kültürel sermaye yerine iktidarın sermayesinin gerçeği güç kazanmaktadır. Mücadele alanı, demokratik toplumlarda, sembolik sermaye ve kültürel sermayeyi ön palana taşımaktayken, diğer durumda siyaseti belirleyici kılmaktadır. Eğer siyasi güç ekonomik sermayeyi de kapsamışsa, bu siyasi gücün nesiller boyunca elinde tutmakta olduğu süreçte gücü yerleşik hale getirmektedir. Yerleşen siyasi güç alana oturduğunda, hakimiyeti ele geçirdiği gibi egemenliğini de sürdürmeye başlamaktadır. Bu şekilde, kuvvet olarak siyasi güç, kültürel ve sembolik sermayeyi formel olmaktan çıkarak, gerçek boyunduruk altına almaya başlar. Bu durumda alandaki karşıt güçler arasındaki mücadele pozisyonlar arası gerçekleşen ilişkilerde a-simetrik ilişkiler baş göstermeye başlayacaktır. Aralarındaki rekabet ilişkisi a-simetrik hale gelecektir. Rekabet ancak eşit şartlarda gelişeceğinden şartların eşitsizliği yer değiştirmeye başlayacaktır.

Demokratik toplumlarda burjuvazinin gücü ekonomik sermayeyi elinde tuttuğu oranda eşitsizlik alanı yaratmaktadır tabii. Demokratik olmayan toplumlarda ise, bu alan siyasi güce doğru yüzünü dönmüş olur. Alan, bir rekabet veya mücadele alanı olarak durmaktadır. Her iki durumda da sembolik ve gerçek sermaye arasında bir güç mücadelesi mevcuttur. Direnme, siyasi güce karşı bir direnme olarak ortaya çıkmaktadır. Halbuki ekonomik sermayenin hakimiyetinde bu alan sembolik ve kültürel sermaye arasında paylaşım imkânı bulmaktadır. Direnme bu yollardan geliştirilmektedir. Günümüz şartlarında, bu alanın sabit olmadığını vurgulamak ve sabit yerleri olan aktörlerin veya eyleyenlerin mücadelesi olmadığının altını çizmek gerekmektedir. Bireylerin kendi hayatlarında aldıkları yollar bu alanın içinde yer bulmaktadır. Bu alanda güç ilişkilerinde hiçbir yer sabit değildir. Her an değişebilecek güç ilişkileri mevcuttur. Doğal bir şekilde verili olan bir güç hiçbir tarafa ait olarak durmamaktadır. Daha çok oluşmakta olan aktivitelerin çoğulluğu öne çıkmaya başlamıştır. Bu oluşumlar bireylere hem aktör hem de eyleyen statüsünü vermektedir. Alan bu tip ilişkilerde belirleyicilik kazanacaktır. Ve alışkanlıklar ancak belirli bir süre boyunca sabit kaldığında sermaye biçimleri yer değiştirmeye başlayacaktır.

Sosyal alanlarda en dikkat çeken durum: Günümüzde, daha farklılaşmış ve daha çok çoğullaşmış sınıf fraksiyonlarının veya sosyal katmanların mobil olduğu bir dönemin modernliğinde, en başta hâkim ve hakimiyet altına girmiş statülerin, olduğu gibi sabit bir şekilde saklanması zordur. Miras alınan hakimiyet etkisinin saklanması zor hale girmiştir. Dolayısıyla her an her şeyin ters yüz edilebileceği bir oynaklık hakimdir. Bunun için zaten, eğitim önemli bir yere sahiptir.

Pierre Bourdieu tüm kariyeri boyunca yaptığı araştırmalarda "skholé" olarak adlandırmaktaydı imtiyazlı çıkar ilişkilerini. Üniversite, bu anlamda, her şeyden başkadır ve özerk bir alan olarak durmaktadır. Bu alanda; yani okulda profesyoneller, hocalar ve bu konuma gelecek olan öğrenciler yola çıktıkları sermaye bagajları eşit olmasa bile mücadelede eşitlenmiş rakip duruma geleceklerdir. Bu alan, toplumun yansıdığı bir yer değil özerk bir yer olarak işlemektedir. Okul özerk alan olduğunda ancak, yükselme ilişkilerinde rekabet imkânı ile eşitlenme imkanları doğmaktadır. Üniversite, o halde, özerk bir alan olarak toplumsal alanda diğer alanlara doğru gidecek şekilde (ekonomik, kültürel, sembolik, dini vb.) bir araçtır; amaç değildir. Bireyler buradan geçip giderler. Dolayısıyla "gelecek elitlerin" yetiştiği bir alandır okul, ama "elit alanı" değildir. Toplumun yeniden üretimi için bir araç olarak durmaktadır. Ama bu da oynak bir şekilde ilerlemektedir. Okul/üniversite sonrasında başarının baştan kurulu hiçbir garantisi olmadığından dolayı, bu yerlerde elit bir pozisyon mevcut olamaz. Bu durumda "çok iyi" okullar veya üniversiteler vardır; ama buraları "elit" olarak adlandırılamaz. Elitlerin gittiği bir yer de değildir kamu okulları veya üniversiteleri. Hayat bireylere daha sonra başka stratejiler ve pozisyonlar sunduğunda, her biri başka bir şekilde toplumsal alan içinde kendilerine yer edinebileceklerdir. Bu yerler siyasi veya bireysel veya liyakat üzerinden değerlendirilmektedir. Sosyal alanın yanında o halde ekonomik alan, dini alan, siyasi alan, sanatsal alan gibi başka alanlar mevcuttur. Okul ve eğitim, sosyal pozisyon almak üzere yükselen öğrencilerin hayat yolundaki bir alan olarak araçtır.

Elitler olarak adlandırılanların, böyle bir oynak vaziyette, kimler olduğu da soru işareti olarak durmaktadır. Siyasi gücü elinde tutanların alanında mı (devlet elitleri) yoksa aileden gelen mirasın, ekonomik veya kültürel ve sembolik sermayenin alanında mı belirlenmektedir? Bu oynaklık sabit vaziyetin dışında durmaktadır. Bu oynaklık "elitler" diye nitelenenlerin kimler olduğunu müphem bir duruma sokmaktadır. Elit günümüzde artık müphem midir? Galiba öyle oluyor!

Yazarın Diğer Yazıları

Vietnam-Gazze

Bugün 1968 ile kıyaslamalar yapılmakta. Vietnam Savaşı’na karşı çıkan bağımsızlık ve barış yanlısı göstericiler dünyada “Amerikan Emperyalizmine” karşı tavrı belirliyordu.  Ama bugün bu durum sanki “epsitemolojik bir kopuşun" göz ardı edilmemesi gerektiğini düşündürtüyor insana.

Dostluk üzerine

Siyasi partilerin seçim sonuçlarında aldıkları seçmen oyları, mümkün olabildiği kadar, oyların eşit dağılımı üzerine kuruludur. O halde, neden hâlâ bazı düşmanlık sözleri toplumun içinde yer bulabilmekte ve hak arama imkanları kısıtlanabilmektedir?

Seçimlerde toplumsalın vektörleri

İstanbul odaklı söylemlerin içinden geçen ve Türkiye bütününde siyasilerin ve devlet aygıtlarının medya ve kamusal alandaki aktörlerin sahada boy gösterdiklerini izledi