29 Aralık 2019

Yılbaşı için cezaevi mönüsü

Gardiyanlar ellerinde uzun kornişler avludan yetişmeye, düşürmeye, tatlı naklini engellemeye çalışırlar ama nafile. Yeni yıl gelir cezalı koğuşa da

Bu yılsonu İstanbul'da tam bir Noel çılgınlığı yaşanıyor. Daha doğrusu bir kısım medyanın İstanbul olarak görüp, göstermek istediği kısmında İstanbul'un.

Severim aslında ben bu ağaçları. Okuma kitaplarımızda olurdu resimleri ve kendi hayatlarımız da güzel olsa da, annemiz babamız kavga etmese de, en azından bizim yanımızda, özenirdik o resimlerdeki hayatlara, o ağaçlara.

Okuma kitaplarından, o resimlerden tuhaf, davetkâr bir sıcak vurur çünkü çocukların yüzüne. İlla o hayatı ister her çocuk.

Ütopyayı, başka bir dünyanın olabilirliğini, kendi hayatının neredeyse aynısı olan bu çerçevelenmiş evlere, sokaklara bakarak hisseder çocuk. Ya da nedensiz, nedenini bulamadığı bir tatminsizlik duygusu, kendi hayatından bir türlü memnun kalamama durumu kalıcı olur içerisinde, derininde.

Bizim, hepimizin bu Noel ağaçlarıyla, bu çam ağaçlarıyla ilişkimiz de böylesi bir kendi hayatından memnun olamama halidir sanki.

Dallarındaki yıldızlar ve meleklerle, parlak, renkli süslerle, dibindeki o bir dolu sürpriz paketi ile böyle şenlikli, böyle heyecan verici bir şeyi bir yerlerden, okuma kitabından, bir çocuk filminden, tanıyıp, bilip de, ondan bir tane de kendi evinde olmaması, babanın kapıp getirmemesi nasıl yaralar Müslüman evlerin çocuklarını. Nasıl büyür gizli gizli o yara da çocuk büyüdükçe.

Bu toplumda yılbaşı, sonrada parayla, parasarayların köşesine bucağına promosyon çamları dikmekle telafi edilemeyen bir iç sıkıntısıyla gelir, bir an önce bitsin diye şapur şupur, tatminsizlik duygusu unutulsun diye tıka basa kutlanır.

Günümüzün dünyasında ülkelerin zenginliği kaç kişi başına bir süslenmiş çam ağacı düştüğüyle ölçülür gibidir neredeyse. Böyle bir istatistik göstergedir artık çam ağacı. Ve bu yüzden sanki, kendimizi ve başkalarını inandırmak için, bazı semtlerinde İstanbul'un, çamlara tutunduk bu yıl, dallarına, düşmemek için.

Oysa yılbaşı herkes için. Herkes geçecek matematiğin zoruyla 2003'ten 2004'e. Ve bazı çamsız evlerde 2003 mesela sevdiklerini, mesela işlerini, aşlarını, aşklarını kaybettikleri yıl olarak gönderilecek. Kapanmış ve kapatılmış fabrikaların ıssızlığına da vuracak 2004, kapatıldığımız hapishanelerin mazgallarına da.

Hapishanede yılbaşı aynı anda hem kötü haber hem de müjdedir. Üç yılbaşı geçirdim içeride. Hem burada geçen zamana yanarsınız hem de yeni yılın sizi özgürlüğünüze yaklaştırdığını düşünüp sevinirsiniz.

Cezaevinde yılbaşına özgü, alternatif üretim süreçleri geliştirilmiştir. Özel pratikler.

Yılbaşı gelirken karavanadaki üzüm hoşafı içilmez, bidonlarda biriktirilir. Bozulmaya bırakılır. Sonra temiz, giyilmemiş çoraplarda süzülerek posaları ayrılır. İçine maya niyetine bir parça ekmek atıldıktan sonra bidonlar sımsıkı kapatılır. Bir süre sonra cezaevi şarabı, özel kav, ruhların kavı şarap hazırdır. Plastik su şişelerine doldurulup camın kenarına dizilir. Bazen şişelerde oluşan basınç fazla gelir, birbiri ardına infilak etmeye başlar yılbaşını beklemeden şaraplar. Çatapat seslerine güler mahkumlar, askerler, gardiyanlar, koşarlar "ne oluyor" diye. Yılbaşının hüznü ve müjdesi erken inmiştir hapishaneye.

Bazı koğuşlar disiplin cezası almıştır. Ve yılbaşı için dışarıdan pasta, tatlı siparişi verme lüksünden yoksun bırakılmıştır. O zaman karşı koğuş bir ekmeğin içini top gibi yuvarlar, bir naylon parçasına sarar, uzun bir ipin ucuna bağlayıp karşı koğuşun içine fırlatır. Karşıdakiler ipi iyice içeri aldıktan sonra, topu bağlı olarak tekrar geri fırlatırlar ve böylece bir teleferik kurulur. Ve cezasız koğuştan cezalı koğuşa gecenin karanlığında kütük pastalar, kabak tatlıları yolculuğa çıkar. Gardiyanlar ellerinde uzun kornişler avludan yetişmeye, düşürmeye, tatlı naklini engellemeye çalışırlar ama nafile. Yeni yıl gelir cezalı koğuşa da.

Bu aynı ekmek topları ki, cezaevi jargonunda ismi "funda"dır, içine konulan tebrik notlarını, el yapımı yılbaşı kartlarını cezaevinin bir bloğundan diğerine göndermeye de yarar. Özel atıcılar, hangi şiddetle fırlatırsa, fundanın hangi bloğun avlusuna düşeceğini bilirler.

Ben de siz bunları bilin istedim. Yılbaşı her yere geliyor çünkü. Kutlu olsun.

(Bu yazım ilk kez 2003 yılında Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır ve 2004 yılında yayımlanan 'Tam Yakalandığımız Yerden' adlı kitabımda yer almaktadır.)

Yazarın Diğer Yazıları

Çiçek almak

Çiçek alanların çiçek alırken yüzlerine bir bakın. O çiçekleri kime aldıklarından ya da birine mi, kendilerine mi aldıklarından bağımsız olarak bir özgüven, bir kendinden, hayatından memnuniyet ifadesi olur bu çehrelerde

1949’da, müziğin ve aşkın bir gecesinde

Zemin tahta, masalar tahta, iskemleler tahta. Plastiğin mekan düzenlemelerini amansız bir hastalık gibi sarmadığı bir dönem bu. Duvarlar ahşap lambriyle kapalı. Ahşap lambri ile amerikan barın birbirini çağrıştıracağı dönemin başında dekore edilmiş olmalı kulüp

Kulübün yayıncı kuruluş boykotu

CHP'nin adalet dediği şey, bu haliyle devletin kurucu partisi olarak kendisinin dokunulmazlığının dost düşman herkes tarafından ve her durumda kalıcı olması kabulüdür