12 Ocak 2020

Gözlerini kıs ve fısılda

Herkesin konuşurken aslında sustuğu, konuşarak kendisini susturduğu azgın bir monolog ve teşhir formunda işleyen yeni bir tür manipülasyon ve dezenformasyonun, sokaktan bilgisayar ekranına kadar en geniş maddi ve sanal buluşma alanlarını işgal ettiği bir dönemdeyiz

Sansür, bütün o sığlaştırma, düzayaklaştırma, 'genel ahlâk'a ve nötralize edici adabı muaşerete hemzemin etme, kısıtlama, engelleme, aptallaştırma teknikleri ve mekanizmalarıyla gündelik hayatın ortasında dev bir gürültü makinesi olarak işliyor.

İnsani ve derin olanın fısıltısını bastıran bu makine, bir taciz ve saldırı durumu olarak hemen yanı başımızda bize yönelmiş; sadece kullanıcısını sınırlamak ve zayıf düşürmekle kalmıyor, etkiyen işleyişi ve sirayet eden gürültüsüyle bizi de, biraz keskin bir bakış, biraz kulak verme, biraz empati, biraz refleksiyon ile ulaşacağımız o pınardan, gündelik hayatın orta yerindeki o membadan mahrum ediyor.

Bu, siyasi iktidarların, devlet kurumlarının, resmî eğitim ve resmî bilgi türlerinin sansüründen çok daha güçlü, çok daha geniş, çok daha sinsi, üstesinden gelinmesi ve mücadele edilmesi çok daha zor bir sansür.

Herkesin konuşurken aslında sustuğu, konuşarak kendisini susturduğu, sansür edilmiş  azgın bir monolog ve teşhir formunda işleyen yeni bir tür manipülasyon ve dezenformasyonun, sokaktan bilgisayar ekranına kadar en geniş maddi ve sanal buluşma alanlarını işgal ettiği yeni bir açık sözlülük ve umursamazlık tiyatrosunda doğaçlama tiratların sahnelendiği bir dönemdeyiz.

Hikâyenin bütünselliğinin ve gerçekliğinin yerine, üstünü çizmenin, dışarıda bırakmanın, kendine saklamanın, noksan enformasyonun topallayan, aksayan kurgusu geçiyor.

Edebiyatçının işi her zamankinden daha zor.

Sessizliğe kulak verdiğinde; bir çift yaşlı göze, titreyen bir ele, ağızdan kaçırılan bir lafa, ani bir suskunluğa biraz eğildiğinde duyduğu o biteviye fısıltıdan, o duraksız mırıltıdan çıkarsayacağı ya da tahmin edeceği ya da tasarlayacağı uzak ya da yakın geçmiş ve uzak ya da yakın gelecek ve bu ikisinin çarpıştığı, sürtündüğü yerde ışıyacak bir şimdiki zaman kıvılcımını kaybedebilir her an. Bu zorlayıcı tehlike ile karşı karşıya edebiyatçı.

Yeni iletişim teknolojilerinin, yeni medyanın sansür makinesi bizi beraber dünyada olduğumuz insanlar hakkında yanlış bilgilendiriyor ve bu yanlış bilgiyi devasa bir gürültü olarak estetik fısıltının, gerçekçi mırıltının üstüne bastırıyor.

Özel durumların, ortaklaştırıcı dertlerin, hayati arzuların ve hayat hikâyelerinin en fazla ortaya dökülürmüş gibi göründüğü bir dönemde, çarpıtılmış bir monolog ve sınırlanmış bir teşhir, insani mahremiyeti adaletsizce gözlerden saklıyor, sakınıyor.

Cep telefonundan sevgilisiyle ya da kocası ile kavga eden genç kadın, kızına ya da gelinine dişçinin dişini takmayıp eline verdiğinden, şimdi çantasında olduğundan yakınan yaşlı kadın, ofis çalışanlarına direktif veren adam, çocuğunu azarlayan anne, bir otobüs ya da kafedeki: Bir özel hayatlar korosu ya da kakofonisi değil bu. Elindeki aletin provoke ettiği bir özgürlük, umursamazlık ya da küstahlık durumunun yol açtığı bir ağızdan kaçırmalar, itiraf etmeler, kendini kaybetmeler zinciri değil; bir kontrol, denetim, sansür, otosansür, daha da ötesinde kendini olduğundan farklılaştırma, relanse etme, reprezante etmek üzere bir yeniden üretme zinciridir bu. Sahnedeki oyuncunun text'e sadakati.

Cep telefonlarına dökülen kelimler, Twitter ya da Facebook gibi sosyal sunum ortamlarına yerleştirilen söylem ve fotoğraflar, 'poseur' bir sansür, otosansür eyleminin dışavurumundan başka bir şey değil çoğunca. Kullanıcıların kendilerine dair kurgulanmış imgelerinin, noksan görüntülerinin yoğun kaplaması, kontrollü monolog ve prezantabl sunumlarının gürültüsü, mahremiyetin perdesi gündelik hayatın titreşimleri ve heyecanının esintileriyle havalandığında görülecek ve edebiyatçıya kaynaklık eden sırları aynı gündelik hayatın hayli ırak bir noktasına taşıyor.

Edebiyatçının en fazla iç sesini dinlemesinin, bu gürültüde konsantre olmak için olur olmaz her yerde tutturduğu kendi fısıltısına kulak vermesinin, toplu taşıma araçlarında, kafelerde, kamusal alanlarda gözlerini kapamasa da kısması gerektiği bir dönemdeyiz.

Gerçek monolog ve teşhir, bu sansür çağında artık sadece edebiyatta, içtenliği ve dürüstlüğü ile var olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Çiçek almak

Çiçek alanların çiçek alırken yüzlerine bir bakın. O çiçekleri kime aldıklarından ya da birine mi, kendilerine mi aldıklarından bağımsız olarak bir özgüven, bir kendinden, hayatından memnuniyet ifadesi olur bu çehrelerde

1949’da, müziğin ve aşkın bir gecesinde

Zemin tahta, masalar tahta, iskemleler tahta. Plastiğin mekan düzenlemelerini amansız bir hastalık gibi sarmadığı bir dönem bu. Duvarlar ahşap lambriyle kapalı. Ahşap lambri ile amerikan barın birbirini çağrıştıracağı dönemin başında dekore edilmiş olmalı kulüp

Kulübün yayıncı kuruluş boykotu

CHP'nin adalet dediği şey, bu haliyle devletin kurucu partisi olarak kendisinin dokunulmazlığının dost düşman herkes tarafından ve her durumda kalıcı olması kabulüdür