18 Nisan 2023

İnsanlık tarihinin en komik tahliye davasının trajik hikâyesi

Hayatı boyunca hiç kiracı olmamış insanlar bile, mahkemenin kararını çok adaletsiz bulmuşlardır. Ev sahipleri ise, bu karar nedeniyle kendilerini bir miktar mahcup hissetmiş olabilirler

Türkiye’de kiracıların hukukla olan ilişkisi, kira sözleşmelerini imzalamalarıyla başlar sonra onu katlayıp cebine koymalarıyla sona erer. Sözleşme imzalandığı sırada ev sahibi ile kiracı arasındaki ilişki, genellikle can ciğer/kuzu sarması samimiyeti içinde gelişir.  İmzadan önce yoğun bir muhabbet içine girilir, çift şekerli çaylar karıştırılır, sigara ikram edilir, askerliğin nerede yapıldığı sorulur ve içten bir tokalaşma ile son bulur. Hele aynı memleketli veya aynı futbol takımına sempati duyuluyorsa kucaklaşma da yaşanır. Neredeyse kırk yıllık dost kıvamına gelmiş ilişkiden sonra imzalanan sözleşmenin artık bir kağıt parçasından öte bir anlamı kalmamıştır.

 Bu derin muhabbet, kiracılık ilişkisinin birinci yılı boyunca aynı sıcaklık içinde devam eder. Eğer aynı binada yaşıyorlarsa kandillerde birbirlerine aşure, kurban bayramlarında et ikram etme ritüelleri ile pekişir. Ancak yıllar ilerledikçe bu sıcak ilişki soğuma emareleri göstermeye başlar. Öyle ki, asansörde karşılaştıkların da bile selam vermeyecek kadar küskünlüklere dönüşebilir.

 ***

 NTV’nin “11 lira eksik kira için tahliye kararı” başlıklı haberi, memleket insanlarımız arasında görülen bu kadim çelişkiyi anlatıyordu.

 Haberi okuyan bir ev sahipleri  “ Kiracı kim bilir ne haltlar karıştırmıştır” diye söylenmiş olabilir.

 Kiracılar ise “ Bu ülkede kanunlar zaten hep zalimlerden yanadır” diye iç geçirmişlerdir.

 Haberde konu edilen olay,  İzmir’in Bornova ilçesi Erzene Mahallesi'nde geçiyordu. Ev sahibi, beş yıldır evinde 1774 TL’ye kiracısı hakkında, bir ay 7 lira, diğer ay ise 4 lira eksik yatırdı diye tahliye davası açmıştı. Mahkeme kiracıyı kusurlu bulmuş ve evi tahliye etmesine karar vermişti.

Hayatı boyunca hiç kiracı olmamış insanlar bile, mahkemenin kararını çok adaletsiz bulmuşlardır.

Ev sahipleri ise, bu karar nedeniyle kendilerini bir miktar mahcup hissetmiş olabilirler.

***

Tahliye kararının artında yatan nedenin sadece eksik yatırılmış kira bedeli olmayacağını tahmin etmek zor değildi.

Yine de, tahliye davasıyla ilgili bilgilere ulaştım. İnsanlığın göçebe toplumdan yerleşik düzene geçmesiyle birlikte peyda olan bu kadim ev sahibi/kiracı çekişmesinin bir örneğine daha tanıklık etmiş oldum.

Olayın aslı şöyleydi:

Kiracı, son yıllık artış nedeniyle 1.774 lira olan kira bedelini ısrarla 1770 lira olarak yatırmakta ısrar ediyordu. Ev sahibi kiracının bu davranışını kaba ve küstah buluyordu. Sözlü uyarılara rağmen kiracı tutumunda ısrar ediyordu. Bu nedenle ev sahibi icra dairesinden ihtarda bulunmuştu. Kiracıya yapılan ihtarnamede, eksik ödemeyi bir kira döneminde ikinci kez tekrarlar ise yasal olarak evden tahliye edileceği konusunda uyarılıyordu. Kiracı muhtemelen ihtarnamede yer alan bu uyarıyı okumamıştı ya da umursamamıştı. Kirasını ikinci kez eksik yatırmış ve ev sahibi de yasal hakkını kullanarak “ İki haklı ihtar” nedeniyle tahliye davası açmıştı. Mahkeme de ihtarların usulüne göre yapıldığını kontrol etmiş ve evden tahliye edilmesine karar vermişti.

Görüldüğü gibi tahliye kararı, hukuki olduğu kadar, yine insanlık tarihinde eski bir gelenek olan komik bir inatlaşmanın  sonucuydu.

Ancak, olayın bir de trajik boyutu da vardı.

Merak ettim, İzmir’in Bornova ilçesi Erzene Mahallesi'ndeki evlerin kiralık ilanlarına baktım.

Çok garipti, 2 odalı evlerin kiraları bile 8.000 TL’den başlıyordu.

***

 Boşanmadan mal kaçırmanın nafile röveşatası

 Evrensel bir kuraldır bu… Biyolojiktir ve neredeyse dünyanın tüm kocaları için geçerlidir. Boşanma öncesinde eşinden mal kaçırma düşüncesi, bir öfkenin dışa vurumu olarak kendini gösterir. Böyle durumlarda erkek zihni, refleks olarak ‘yangın sırasında eşya kurtarma’ modunda geçer. Bu konuda her koca teşebbüste bulunmaz, ama en azından aklının ucundan teğet olarak geçer.

Bu nedenle, boşanma davası öncesi mallarını annesinin adına kaydettirmiş olması,  Paris Saint-Germain’li futbolcu Achraf Hakimi’ye, futbol topuna röveşata çekmek kadar doğal gelmiş olmalı.

PSG’nin acar futbolcusu Achraf Hakimi

 Ancak ünlü sağbek futbolcu Achraf Hakimi, bu eylemde bulunurken avukatlarına değil de, menajeri veya takım arkadaşlarına danışmış olmalı.

Çünkü, dünyanın hiçbir hukuk sistemi boşanmadan mal kaçırma işlemini görmezlikten gelmez. Kaldı ki, röveşata çekmenin bile kuralı var, yüksekten gelen her topa sıçrayarak vuramazsın. Karşı takım futbolcusunun beden tamlığını tehlikeye düşürmek, en azından sarı kart nedenidir.

Bizim hukukumuz da, boşanmadan mal kaçırmaya ilişkin eylemlere izin vermiyor.

Boşanma davası açılmadan önce ev, dükkan veya arsa vb. gayrimenkulün anneye veya bir yakına devredilme işlemlerin iptal edilmesi için dava açılabileceğini öngörüyor.

Hatta, banka hesaplarının boşaltılmış olması halinde bile çekilen paranın soruşturulması mümkün olabiliyor.

İspanyol Achraf Hakimi’nin piyasa değerini merak ettim. Futbol dünyasının ıncığını cıncığını bilen Transfermarket’ten araştırdım, 70 milyon Euro olarak gösteriyordu.

Aklımda “ Demek ki, avukata ne diye boş yere para vereyim, ben kendim hallederim” özgüveni sadece bize özgü değil, evrensel bir akıl yürütme biçimi” diye bir önerme şekillendi.

Sonra Hakimi’nin Fas kökenli olduğu öğrenince de, bu davranış biçiminin klişe bir şark kurnaz olabileceğini düşündüm.

Çünkü şark kurnazları, her şeyi bildiğini sandığı gibi, avukatın ne söyleyeceğini de tahmin eder.

PSG’li futbolcu bir avukata danışmamasının nedeni belki de, anneye mal devretme çözümünün eşiyle yasal paylaşmadan daha ağır sonuçlara neden olacağı konusunda uyaracağını bilmesinden kaynaklanıyordu.

 ***

 Kral Charles'a yumurta atmak suç ama cezası hapislik değil

 İngiltere Kralı 3. Charles'a, Kasım 2022'de York kentine yaptığı ziyaret sırasında yumurta fırlatan 23 yaşındaki Patrick Thelwell, İngiliz Sulh Ceza Mahkemesi tarafından suçlu bulundu.

23 yaşındaki eylemcinin, Kral’a beş yumurta attığı ve cebinde altıncı bir yumurta olduğu belirlenmişti.

Duruşmada, yumurta fırlattığını kabul eden Thelwell,  eyleminin ceza gerektirmemesi gerektiğini söyledi.

Patrick Thelwell, York Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi

 Ancak mahkeme, yumurta atmanın kamu düzenini bozduğu ve tehditkâr davranış olarak belirleyerek sanığın suçlu olduğuna karar verdi.

Kral'a yumurta fırlatan Thelwell'İn ne ceza aldığını merak edenlere söyleyelim:  

Sadece, 100 saat ücretsiz çalışma ve 12 ay toplum hizmetinde çalışma cezasının yanı sıra para cezası da verildi.

Benzer bir eylem, 11 Şubat 2006’da Mersin’i ziyaret eden Başbakan Tayyip Erdoğan’a karşı yapılmıştı. Başbakan Erdoğan'ın dikkatini "Parasız Eğitim/Parasız Sağlık" eylemine çekmek için yumurta atan öğrenciler yargılandı.

 Mahkeme, iki öğrenci için 1 yıl 2 ay hapis cezası verdi. Sanıkların “pişman olmaması” ve “suç işlemeyeceklerine dair kanaat oluşmadığı” gerekçesiyle cezalarını ertelemedi.

 Bu karşılaştırmayı, “İngilizler ne kadar müsamahakar/oysa biz ne kadar katıyız” vurgusunu yapmak için göstermek istemedim.

 Yeri gelmişken, ‘suç ve ceza arasındaki orantı’ ilkesinin evrensel hukuk mukayesesi açısından ülkeler arası anlayış farklılığını göstermek istedim.

 Eminim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de bu konuda bir çok kararı vardır, ama şimdi kim arayıp bulacak, üstelik Kral Charles’a da daha prensliğinden bu yana, Diana nedeniyle oldum bittim ısınamamışlığım da vardır, o da ayrı bir konu…

  

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Altan Davası’nın kilit ismi Mehmet Altan…

Avukat Figen Çalıkuşu: Aslında böyle yapılanma adı altında başlamadı süreç. Nazlı Ilıcak ayrı bir davada çok daha önce gözaltına alınmıştı, Mehmet Altan ve Ahmet Altan daha sonra subliminal mesaj vermek suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu bir faciaydı. Dünya literatürüne bir komediydi. Diğer sanıklar da farklı değil. Bu nedenle davanın açılması çok uzun sürdü. Baktılar biz bunları tek tek suçlayamayacağız, o halde toparlayalım, medya yapılanması havası verelim, denildi. Dava açılınca soruşturma biter değil mi? Çünkü artık mahkeme süreci başlamıştır, savcı bir yandan soruşturmayı devam ettiremez. Savcının dosyayı kapatmadığını gördük. Soruşturma numarası açık, baktık hala delil araştırıyor. Çünkü o dosyadan suç çıkmayacağını biliyor. İki polise tutanak tutturulmuş, “Mehmet Altan bu örgütün içindedir, kanaatimiz böyledir” diye. Bu delil olur mu? Tabi ki olmaz. Olmadı da zaten. Gizli tanıkları biz hiç görmedik, duruşmalarda dinlenmediler. İstinaf Mahkemesi “Şu gizli tanığı bir dinleyelim” dedi, sevindik. Onlar da duruşma gününden bir gün önce bizden gizleyerek dinlediler.

Tencere/kapak hukuku

Yeni Adalet Bakanı’nın “Yeni Anayasa” tahayyülü olduğu söylentileri doğruysa, hukuk belki bu minvalde bir nebze gündeme gelebilir, bu konudaki tartışmalar epey gündemi işgal eder, gerisi Allah Kerim...

Osman Kavala: Denizler Altında 20 Bin Fersah

T24’te dün Gökçer Tahincioğlu’nun Osman Kavala’nın yargılama sürecini anlattığı yazısını okuduktan sonra, hayal meyal hatırladığım Jules Verne’nin “Deniziler Altında 20 bin Fersah” romanı aklıma düştü