28 Şubat 2023

Deprem davalarında ‘mücbir sebep’ uygulanacak mı?

Eskiden depremle ilgili ceza ve hukuk davalarında “mücbir sebep” anahtar bir kelimeydi ve gerekçe olarak epeyce itibar görüyordu. Ancak bu ‘öngörülemezlik savunması’ mahkemeler tarafından artık tek başına yeterli görülmüyor.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin yargısal ayağında son durum, 79’u müteahhit olmak üzere 184 kişi hakkında tutuklama, 55 gözaltı ve 71 kişi hakkında da yakalama kararı şeklinde açıklandı.

Nurdağ Belediye Başkanı Ökkeş Kavak ve belediye meclis üyesi olan iş ortağı Yunus Kaya da, resmi düzeyde yetkili olarak tutuklanan ilkler arasında yer aldı.

Belediyenin yapması gereken denetimleri gerçekleştirmediği öne sürülen Kavak'ın belediye başkanı olduktan sonra inşaat şirketini kardeşine devrettiği şeklindeki ifadesinin mahkeme tarafından yeterli bulunmadığı anlaşılıyor.

***
Mücbir sebebin halk dilindeki karşılığı “Allahın Hikmeti”,  hukuksal literatüründe ise “Öngörülemezlik” nedeniyle kimseye sorumluluk yüklenemeyeceği anlamını taşıyordu.

Eskiden depremle ilgili ceza ve hukuk davalarındamücbir sebep anahtar bir kelimeydi ve gerekçe olarak epeyce itibar görüyordu.

Ancak, fay hatlarının damar damar gösterildiği deprem haritalarının ortaya çıkmasından sonra ‘öngörülemezlik savunması’ mahkemeler tarafından artık tek başına yeterli görülmüyor.

‘Deprem Kuşağı’ tabiri bireylerin dahi günlük konuşma diline kadar yaygınlaşmış bulunuyor.

Yine de, mücbir sebebin dokunulmazlık sağlayan varlığı tamamen ortadan kalmış değil.

Müteahhit, inşaat teknik sorumlusu ve resmi yetkili düzeydeki kişiler üzerlerindeki sorumluluğu eksiksiz olarak yerine getirdikleri ispatlamaları halinde deprem ‘mücbir sebep’ kriterleri içinde kabul edilebilecektir.

***

Tutuklananlar veya tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılanlar hakkında ilk akla gelen 'Ölüme Sebebiyet Verme’ davası oluyor.

Davanın sonunda, sorumlu olduğu alanda gerekli dikkat ve özeni göstermeyen, ihmal veya kusurlu davranma nedeniyle (taksir) bir insanın ölümüne neden olma halinde 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.

Birden fazla kişinin ölümü veya yaralanmasına sebep olunmuş ise istenen ceza iki yıldan on beş yıl hapse kadar artabiliyor.

***

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Adem Sözüer Sözcü Gazetesi’ne “Benim ve akademisyen arkadaşlarımın önerisi üzerine 2004 yılında Türk Ceza Kanununa (Madde.184) hiç bir ülkede olmayan ‘İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu’ düzenlendi. Her tür imar kuralına aykırı yapılaşma, bu yapıların şantiyelerine elektrik, su, telefon bağlama gibi fiiller için beş yıla kadar hapis cezası öngörüldü” açıklamasında bulundu. 

Adem Sözüer’in sözünü ettiği kanun maddesi şöyle düzenlemiş:

(1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Fakat Sözüer, hiçbir ülkenin mevzuatında olmayıp tamamen özgün olan bu düzenlemenin uygulanmadığını belirterek şunu da söylüyor:“Peki bu kanun uygulandı mı? Etkin olarak hiç uygulanmadı. Şehircilik bakanlığı, belediyeler, kolluk, savcılıklar, kaçak yapılaşmaları bilmelerine, görmeleri rağmen, kaçak yapılaşmayla ilgili kanunları uygulamadılar. Bu bakımdan görevini yapmayan, öncelikle yetkili bakanlar, belediye başkan ve görevlilerinin sorumluluğu var." 

***

Adıyaman Barosu’nun örnek depremzede girişimi

Deprem bölgesindeki insanlar ‘can derdi’nden günlük yaşamı sürdürme telaşı içine girdi. Geleceği düşünmeye zamanı yok, günü idame ettirme derdinde.

Oysa hukuksal çerçevede yapmaları gereken çok iş var.

Enkazlardan karot örnekleri alınması gerekiyor. Müteahhitlerin, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın, Adıyaman İmar Müdürlüğü’nün kusurlarının tespit edilmesi gerekiyor. Delillerin yok olmaması için savcılık aracılığı delil tespiti yapılması lazım. Müteahhitlerin ülke dışına kaçmalarını önlemek için suç duyurusu yapılması şart.

Ama, deprem mağdurlarının bu işlere girişecek takati yok.

İnsanların içinde bulunduğu bu ruhsal çöküntüyü fırsat bilen hukuk danışmanlığı altında faaliyet gösteren firmalar ise iş başında.

Vekalet ücreti istemeden, açacakları tazminat davaların masrafları karşılamak vaadiyle vekalet toplama derdine düşmüş durumdalar.

Daha önce bu tehlikeyi öngörmüş ve buradan barolara düşen sorumluluk çerçevesinde çağrıda bulunmuştuk.

Bu konuda önemli bir adımı Adıyaman Barosu’nun attığını Medyascope’tan Ayşegül Karagöz’ün haberinden öğrendik.

Av. Mustafa Buğra Yılmaz

Baro, Türkiye Barolar Birliği ile birlikte adliye binası önündeki konteynerde vatandaşlara hukuki desteği vermeye başlamış bile...

Binası hasar gören veya yıkılan vatandaşların dilekçelerini yazarak savcılığa suç duyurusunda bulunmalarına yardımcı oluyorlar.

Destek Bürosu’na başvuranlar ne tür taleplerde bulunuyorlar?

Avukat Mustafa Buğra Yılmaz kendilerine yapılan başvuruların genellikle müteahhitlerle alakalı olduğunu söylüyor.

Avukat Yılmaz, depremzedelerin beklentilerini şöyle sıralıyor:

"Genellikle, müteahhitlere karşı hukuki ve cezai yaptırımları öğrenmek istiyorlar. Vefat etmiş akrabalarına yönelik de kimlerden şikâyetçi olabileceklerine veya kimlerin sorumlu olduğunu öğrenmek istiyorlar. Hangi makamlara başvurmaları gerektiğini merak ediyorlar. Onları dinliyor ve dilekçelerini yazıyoruz."

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Altan Davası’nın kilit ismi Mehmet Altan…

Avukat Figen Çalıkuşu: Aslında böyle yapılanma adı altında başlamadı süreç. Nazlı Ilıcak ayrı bir davada çok daha önce gözaltına alınmıştı, Mehmet Altan ve Ahmet Altan daha sonra subliminal mesaj vermek suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu bir faciaydı. Dünya literatürüne bir komediydi. Diğer sanıklar da farklı değil. Bu nedenle davanın açılması çok uzun sürdü. Baktılar biz bunları tek tek suçlayamayacağız, o halde toparlayalım, medya yapılanması havası verelim, denildi. Dava açılınca soruşturma biter değil mi? Çünkü artık mahkeme süreci başlamıştır, savcı bir yandan soruşturmayı devam ettiremez. Savcının dosyayı kapatmadığını gördük. Soruşturma numarası açık, baktık hala delil araştırıyor. Çünkü o dosyadan suç çıkmayacağını biliyor. İki polise tutanak tutturulmuş, “Mehmet Altan bu örgütün içindedir, kanaatimiz böyledir” diye. Bu delil olur mu? Tabi ki olmaz. Olmadı da zaten. Gizli tanıkları biz hiç görmedik, duruşmalarda dinlenmediler. İstinaf Mahkemesi “Şu gizli tanığı bir dinleyelim” dedi, sevindik. Onlar da duruşma gününden bir gün önce bizden gizleyerek dinlediler.

Tencere/kapak hukuku

Yeni Adalet Bakanı’nın “Yeni Anayasa” tahayyülü olduğu söylentileri doğruysa, hukuk belki bu minvalde bir nebze gündeme gelebilir, bu konudaki tartışmalar epey gündemi işgal eder, gerisi Allah Kerim...

Osman Kavala: Denizler Altında 20 Bin Fersah

T24’te dün Gökçer Tahincioğlu’nun Osman Kavala’nın yargılama sürecini anlattığı yazısını okuduktan sonra, hayal meyal hatırladığım Jules Verne’nin “Deniziler Altında 20 bin Fersah” romanı aklıma düştü