Yaşam

Zaman'da deprem yorumu: Musibetler Allah'ın ikazı, zulüm arttıkça afet gelir

Ege Denizi'nde meydana gelen 6,5 büyüklüğündeki depremi yorumlayan bazı ilahiyatçılar, felaketlerin toplumlarda artan musibetlerden doğduğunu savundu

25 Mayıs 2014 14:03

Prof. Dr. Muhittin Akgül, Ege Denizi’nde meydana gelen deprem için “Allah zaman zaman insanları belli musibetlerle imtihan edebilir. İnsanların ve toplumların günahları ile başlarına gelen belalar ve musibetler arasında çok ciddi bir irtibat var” dedi.

Zaman gazetesinde yer alan habere göre, ilahiyatçılar Ege Denizi’nde meydana gelen 6,5 büyüklüğündeki depremi yorumladı. Zaman’da yer alan haber şöyle:

İlahiyatçılar depremin bir başka boyutuna dikkat çekiyor. Bediüzzaman’ın ‘Zulüm arttıkça afet gelir’ uyarısını hatırlatan Prof. Dr. Muhittin Akgül, insanların haksızlık karşısında ses çıkarmamasının bu tip bela ve musibetlere sebep olabileceğini kaydediyor.

Üstad Bediüzzaman 14. Söz’de depremlerin, çoğunluğun işlediği hataların cezası olarak meydana geldiğini söylüyor. Zelzeleyi yalnızca yer kabuğunun hareketleriyle izaha kalkışıp Allah’ın her şeye hâkim olan iradesini görmemenin büyük bir hata olduğunu anlatıyor.

Ege Denizi’nde meydana gelen deprem, birçok insanda paniğe sebep oldu. Peki depremlerin İlahi yönü ne? Bu tür afetler geldiğinde Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyye ışığında neler yapılmalı? Kur’an-ı Kerim’de bir sûrenin isminin ‘büyük deprem’ olması bu anlamda önemli. 8 ayetlik Zilzal Sûresi, ‘sarsıntı ve deprem’ anlamına geliyor. Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın Kur’an mealinde, kıyamet saatini ve o anda kopacak depremleri işaret eden ayetler şöyle zikrediliyor: “Yer o müthiş depremiyle sarsıldığı zaman... Ve yer, bağrındaki ağırlıkları çıkardığı zaman... İnsan şaşkın şaşkın: “Ne oluyor buna!” dediği zaman... İşte o gün yer, üstünde olan biten her şeyi anlatır...”

Suat Yıldırım, Zilzal Sûresi’nin bu ayetlerinin mealini verirken şu notu da aktarıyor: “Hz. Peygamber (sas) bir hadis-i şerifinde bu ayetin açıklanması ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: Yeryüzünün haber vermesi, her erkek ve kadının, kendisinin üzerinde neler işlediklerini haber verip şahitlik etmesidir, ‘Şu ve şu günlerde şunu, şunu işlediniz’ demesidir. Yerin konuşması mecazdır diyen müfessirlerin yanında, Allah dilerse gerçekten de konuşturur, diyenler de vardır. “

Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin Risale-i Nur’da daha önce meydana gelmiş, İzmir ve Erzincan depremlerini nazara vererek, ‘zulmün musibetleri cezbettiği’ değerlendirmesi de önemli bir mihenk noktası. Bediüzzaman, 14. Söz’de “Zelzele Bahsi”nde depremlerin çoğunluğun ortak olduğu hataların bir cezası olarak meydana geldiğini, bununla beraber masum insanlar hakkında büyük manevî mükâfatlara vesile olacağını, hem deprem gibi musibetleri yalnız yer kabuğunun hareketleriyle izaha kalkışıp Allah’ın her şeye hâkim olan iradesini görmemek ya da inkâr etmenin büyük bir hata olduğunu gayet güzel izah ediyor. Umumi musibetin büyük cinayet (zulümler) ile geldiğine işaret ederek şu uyarıda bulunuyor: “Deprem gibi musibetler, halkın ekseriyetinin hatasından ileri gelir. Bazı şahısların işlediği ve umumi musibetlerin gelmesine sebeb olan büyük cinayetlere diğer insanların çoğunluğu fiilen iştirak etmiş olmasalar bile, bazı katkılarda bulunmak, destek olmak veya kalben taraftar olmak gibi sebeblerle o cinayetler umumun iştirak ettiği büyük hatalara dönüşür ve bu da büyük musibetlerin gelmesine sebeb olur.”

Risalelerde ‘Zulüm arttıkça afet gelir’ uyarısı bulunduğuna dikkat çeken Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Muhittin Akgül, “İnsanların özellikle toplumun genelini ilgilendiren haksızlıklar karşısında bir anlamda ses çıkarmamaları da bu tip bela ve musibetlere birer sebep olabilir.” diyor. Muhittin Akgül, yaşanılan deprem vb. musibetlerin dinî açıdan da değerlendirilebileceği üzerinde durarak, şu tespitlerde bulunuyor: “Allah zaman zaman insanları belli musibetlerle imtihan edebilir. İnsanların ve toplumların günahları ile başlarına gelen belalar ve musibetler arasında çok ciddi bir irtibat var. Bu durumu da bu açıdan değerlendirebiliriz. Depremi Cenab-ı Hak, ikaz ve uyarı olarak veriyordur. Kur’an-ı Kerim’de, ‘Başınıza ne isabet ederse, ne gelirse onlar hepsi kul olarak, insan olarak sizin yapmış olduğunuz eksikliklerden dolayıdır’ deniliyor.”

 

İnsanlar ‘kusurumuz ne?’ diye muhasebe yapmalı

 

Prof. Dr. Akgül, insanların musibetlerden kurtulması için şu önerilerde bulunuyor: “Kişilerin muhasebe yapmaları lazım. ‘Acaba kusurumuz nedir?’ diye kendilerine sormaları gerekiyor. Şayet eksiklikleri varsa, insanlara rehber olacak kimselerin bu kötülükler karşısında sessiz kalmaması, insanları ikaz etmesi gerekiyor. Peygamberimiz (sas) ‘Eğer yapmazsanız bu vazifeyi, kötülükleri insanlara anlatmazsanız o zaman bela ve musibet umumi gelir.’ diyor. Deprem anında insanlar, ‘Ey Rabb’im, bunlar bize kusurlarımızdan dolayı gelmektedir. Bizi altından kalkamayacağımız imtihanlarla imtihan etme.’ şeklindeki dualarla Allah’a sığınmalı.”

Deprem, sel, kasırga gibi felaketler anında dua, mü’minin en önemli sığınağı. İlahiyatçı Cemil Tokpınar, deprem anında, korunmak için öncesinde ve sonrasında Salâten Tûncina duasının okunabileceğini söylüyor. Günlük virdlerimiz arasında olan salavat-ı şeriflerimize de ehemmiyet verilmeli.