Dünya
Deutsche Welle

Yorum: Dünyayı okuyan lider

Helmut Schmidt Almanların aklında mentollü sigarasının dumanları arasından fal okuyan bir emektar politikacı olarak kaldı. Volker Wagener, Schmidt için ‘O sempati değil ama saygı duyulan otoriter bir liderdi diyor.

11 Kasım 2015 14:05


Helmut Schmidt bir stil sembolüydü, standart koyan bir liderdi. Parlamentoda yaptığı konuşmalar halâ hafızalardan bilinmedi. Ses modülasyonu ve tonlamasıyla konuşma dilinin ustasıydı. Sert, her daim üstün ve az yumuşak bir aile babası gibiydi. Nesillere karmaşık dünyayı açıklayan ve biyografının deyimiyle yaşlıların en genciydi.

Partili arkadaşı ve selefi Willy Brandt ile arasında dünyalar kadar fark vardı. Sosyal demokrasinin farklı sosyolojik ve ideolojik kanatlarını temsil etmekteydiler. Brandt kalplerle hitap eden bir aydınlatıcı, siyasi hayallerin bir temsilcisiydi. Schmidt ise orta halli bir pragmacıydı ve bıkıp usanmadan beyinlere ulaşmaya çalıştı. Krizlerin üstesinden gelmede eline kimse su dökemezdi. Görev süresinde az krizle karşılaşmadı. Siyasi vizyonlardan nefret ederdi. ‘Siyasi vizyonu olan hekime görünmeli' derdi.

Elit bir vasat

Helmut Schmidt bir fenomendi. Siyaset sonrası Schmidt kadar 1970'li yılların ortasıyla 80'li yılların başları arasındaki başbakan Schmidt'i de hatırlayanlar şimdi emeklilik çağına geldi. Siyaset yıllarından sonra bazen huysuz ve kendini hep haklı gören bir başöğretmen havasına büründü. Çağın alışkanlıklarına aldırmayıp hep kendi koyduğu standartlara uyduğu her zaman ve her yerde sigara içmesinden de belli oluyordu. Siyasi standartları hiçe saymaktan çekinmezdi. Sigara içmenin yasak olduğu yerlerde bile izmarit elinden düşmez ve kimse de ona sigara içmeyi yasaklamaya cesaret edemezdi. Elit vasıfları da vardı ama o kendini ortalama bir insan olarak görürdü. Sosyal demokratların ‘yoldaş' hitabını pek kullanmazdı ama en yakın dostlarına bile ‘siz' demek alışkanlığından da hiç kurtulamadı.

Repertuarı zengin bir Hamburglu

Helmut Schmidt birçok bakımlardan norm ve örneklerin dışına taşan bir şahsiyetti. Nasıl işlediğini iyi bildiği piyasa ekonomisinin durumunu yakından izlerdi. Orta halli ve kendini iyi yetiştirmiş biri olarak muhafazakâr ya da liberal partilerde bile yabancılık çekmeyecek vasıftaydı. Liberal muhafazakâr Fransa Cumhurbaşkanı Giscard d'Estaing ile dost olmasında solculuğa uymayan a tipik özellikleri rol oynamıştı. Sosyal konumunu nesneler üzerinden göstermeye ihtiyaç duymayacak kadar kendinden emindi. Sanatı zanaattan ayırt edebilecek kapasitedeydi. İyi piyano çalardı. Kitap ve yüzlerce makale yazdı. Kendini beğenmiş bir dünyalıydı. Halefi Helmut Kohl onun hakkında ‘her yerinden şehirli kibirliliği fışkırıyor' demişti.

Arzulananı değil, mümkün olanı yapan başbakan

Krizlerde kendini gösterdi. Brandt döneminin kapandığı 1974 yılından sonra parladı. Görev süresinde iki petrol kriziyle boğuştu. Brandt'ın halkta uyandırdığı sosyal beklentileri frenledi. Ekonomik başarıları değil, kriz yönetimindeki ustalığıyla güçlü bir başbakan oldu.

En büyük sınavı Kızıl Ordu Fraksiyonu adlı terör örgütü karşısında verdi. Terörle mücadeledeki taviz vermez tutumu onu haklı çıkardı. Devletin kendini savunabileceğini gösterdi. Ona göre demokrasilerin de önderliğe ihtiyacı vardı.

Çağın zihniyetini takmayan lider

1980'lerin başlarındaki silahlanma tartışması o kadar dramatik değildi ama toplumu bölünmenin eşiğine sürüklemişti. Sovyetler Birliği'nin hızla silahlanmasına karşılık verilmesi gerekiyordu. Amerikalıların dikkatini, namlusu orta Avrupa'ya çevrili orta menzilli Rus nükleer silahlarına çeken o olmuştu. Schmidt barış hareketinin moda olduğu ve Yeşillerin doğum sancısının çekildiği bir dönemin zihniyetine tamamen ters düşen bir politika izledi. Geniş halk kitleleri kadar parti çoğunluğunu da karşısına almaktan çekinmedi. Silahlanma ve aynı zamanda de silahsızlanmayı müzakere etmeyi kapsayan NATO ikili kararı Sovyet rejimini ekonomik bakımdan dize getirecekti.

Doğu Bloğunun yıkılması sonradan onu haklı çıkardı. Başbakanken yalnız kalmıştı. Nasıl Bismarck denge politikasını benimsediyse, Helmut Schmidt de barışın ancak kuvvet dengesiyle teminat altına alınabileceğine inanıyordu. Başardı da. Almanya Federal Cumhuriyeti'nin beşinci başbakanı olarak Alman tarihinin büyük bir bölümüne damgasını vurdu. 1982 yılında parlamento tarafından başbakanlıktan indirildikten sonra da dikkate alınıp sempati duyulan aydınlatıcı bir Alman olarak kaldı.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle