Medya

Yeni Şafak yazarı: Gerger'deki çocuk istismarına en başta bakanlıklar ve muhafazakâr camia tepki vermeli

"Sapığın dindarı, dinsizi olmaz. Sapık, sapıktır"

16 Kasım 2016 14:04

Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, Adıyaman'ın Gerger ilçesinde 30 çocuğa cinsel istismarda bulunulduğuna dair yayın yasağı gelen haberler hakkında "en başta bakanlıkların ve muhafazakar kesimin tepki vermesi gerektiğini" söyledi. Öztürk, "Çocuk istismarı konusu, hepimizin canını yakan bir olaydır. Adıyaman Gerger'de yaşanan olay son örneği. En başta bakanlıkların, sonra muhafazakar camianın en yüksek perdeden tepki vermesi gerekir bu olaya. Sapığın dindarı, dinsizi olmaz. Sapık, sapıktır. En yüksek cezayı alması için de kanuni düzenlemelerin yeniden yapılması şarttır" diye yazdı. 

Kemal Öztürk'ün Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (16 Kasım 2016) nüshaasında yayımlanan 'Çocuk istismarı... Kriz yönetmek mi, kriz önlemek mi?' başlıklı yazısı şöyle:

Daha çiçeği burnunda bir iletişim danışmanıydım, 2004 yılının yazıydı. Gelen telefon ve orada öğrendiğim kriz, beni bir anda yaşlandırdı sanki. Tatilimi o dakika kesip, hemen İstanbul'a döndüm.

Arayan TBMM Başkanı Bülent Arınç'tı. TBMM'ye bağlı olan Dolmabahçe Sarayı'nın çatısında bir çatlak oluşmuş, içeri sular akmış, Osmanlı döneminden kalma 4 tarihi halıyı ıslatmıştı. Görevliler bunu fark etmemiş, halılar alttan alta bir de çürümüştü. Durum vahimdi.

Dolmabahçe sarayı'ndaki büyük kriz

Bunun için Başkan soruşturma açtırmış, ihmali, suçu, beceriksizliği olan herkesin tespitini istemişti. Olanlar buraya kadar üzücü ama panik yapacak kadar kriz hali de değildi aslında. Kriz olan şey, televizyon gazetecisi Uğur Dündar'ın bunu öğrenmesiydi. Zira Uğur Dündar daha önce de Dolmabahçe Sarayı'nın depolarında, çürümüş eşyalarla ilgili haber yapmış, herkesin başı fena ağrımıştı. TBMM bürokrasisi bunun travmasını yaşayıp, bizi de panikletiyordu.

Müfettişlerin resmi soruşturmasına göre, ihmali olanlara çok ağır cezalar verilmesi, halıların tamir paralarının da bu görevlilere ödetilmesi (zimmet) talep ediliyordu.

Uğur Dündar ise bulunmaz Hint kumaşına benzeyen bu haberi patlatmak için hazırlık yapıyordu. Herkes Dündar'ı durduracak bir yol ararken, şöyle bir teklifte bulundum Başkan'a: “Olay bizim bilgimiz ve yönetimimiz dışında olmuş, büyük bir 'görevi ihmal' suçudur. Gerekli yasal işlemler başlatılmış, suçlular tespit edilmiş. Bu durumda bu olayı ört bas etmenin gereği nedir? Tam tersine Uğur Dündar'ı Dolmabahçe'ye çağıralım, halıları gösterelim ve buna sebep olan görevlilerin aldıkları cezaları, siz çürüyen halıların başında kamuoyuna açıklayın. Herkese de ders olsun. Saklayacak bir şey yok, saklanamaz da zaten" dedim. Herkes bir şaşırdı ama Arınç teklifi mantıklı buldu ve kabul etti

Haber gazeteciyi kovalarsa

Uğur Dündar'ı aradım ve görüşmek isteğimi söyledim. Kanal D binasındaki odasında görüştük. Ona elindeki haberin doğru olduğunu, bunun için kendisine müfettiş raporunu da getirdiğimi, isterse çürüyen halıların başında Başkan Arınç'la da röportaj yapabileceğini söyledim. Dündar çok şaşırdı ve şöyle dedi: “Bugüne kadar hep haber kovaladım, haber ve konu olan kişiler benden kaçtı. İlk defa haber beni kovalıyor, şaşkınım."

Dediklerimizi yaptık. Başkan Arınç daire başkanı da dahil bir çok kişiyi görevden aldı, mahkemeye verdi ve hepsine zimmet çıkardı. Haber Hürriyet Gazetesi'nde manşet oldu, Kanal D de geniş şekilde yayınlandı. Çok ses getirdi. TBMM yönetiminin suçluları tespiti ve müdahalesi çok takdir gördü. Bürokrasi de o günden sonra pür dikkat işine sarıldı.

Kissinger'ın bana ders olan yöntemi

Krizi iyi yönetmenin keyfini çıkartırken, bir dostum bana başka bir şey öğretti: “Evet kriz yönetmek de bir başarıdır. Fakat asıl başarı, krizi önlemektir. Henry Kissinger'ın yöntemlerini okumalısın."

Okudum ve kriz yönetmeyi değil, kriz nasıl önlenir onu öğrenmeye koyuldum. Kissinger Amerikan dış politikasının gelmiş geçmiş en iyi beyniydi ve iz bırakan bakanıydı.

Bir sistem kurmuştu. Krizlerin gelmekte olduğunu önceden fark ediyor ve patlamadan ona müdahale ediyordu. Tıpkı beyin kanaması ya da kalp krizi riskini önceden görüp de ona müdahale etmek gibi. Evet beyin kanaması geçiren için iyi bir ameliyat da çok önemlidir, ancak asıl önemli olan krizi önlemektir.

Bunun siyasette ve iletişimde ne kadar önemli olduğunu defalarca yaşadım. Türk siyaseti, politik sorunlardan çok, siyasal iletişim krizleriyle boğuşmuştur. Her zaman da krizi önlemek yerine, yönetmek üzere kendini konumlandırmıştır.

Çocuk istismarı krizi

Çocuk istismarı konusu, hepimizin canını yakan bir olaydır. Adıyaman Gerger'de yaşanan olay son örneği. En başta bakanlıkların, sonra muhafazakar camianın en yüksek perdeden tepki vermesi gerekir bu olaya. Sapığın dindarı, dinsizi olmaz. Sapık, sapıktır. En yüksek cezayı alması için de kanuni düzenlemelerin yeniden yapılması şarttır.

Bu konudaki yayın yasağını destekliyorum. Bu konu Dolmabahçe'nin çürük halılarıyla aynı değildir. Zira böyle çirkin bir konunun aleni olarak konuşulması ve kamuoyuna yayılması daha büyük tahribatlara neden olur. En başta çocukların ailelerini düşünün.

İstismarı önlemek için sıkı denetim gerekiyor

Ancak bu konuda suçlunun, ihmali olanın, beceriksizlerin de en şiddetli cezalara çarptırılacağını, konuyu en yüksek düzeyde takip edileceğini de duyurmak ve kamuoyunu ikna etmek bakanlığın, hükümetin görevidir. Bunun için iletişim çalışmalarını, kriz yönetimini güçlü bir şekilde yapmak gerekir. O zaman konunun imam hatip ya da muhafazakar vakıf meselesi olmadığı, sapkınlık meselesi olduğu ve asla örtbas edilmediği anlaşılır, kamuoyu vicdanı sükun bulur.

Ancak asıl yapılacak şey krizi önlemektir. Yurtlarda, kurslarda, okullarda, yani topluca kalınan her yerde, uzmanlar eşliğinde çok sıkı bir denetim, çok güçlü tarama yapılması gerekir. Bir vaka tespit edildiğinde ise bunun gereğini tereddüt etmeden, acımadan, en şiddetli şekilde yapmak lazım.

Mili Eğitim Bakanlığı'nın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın bu denetimleri o kadar çok yaygınlaştırması, göz açtırmaması gerekir ki, aklından sapıklık geçen kim varsa bundan vaz geçmelidir.

Sapığa verilecek cezanın ağırlığı, caydırıcı bir unsur olduğu kadar, önleyici tedbirlerin güçlü olması da bir caydırıcı unsurdur. Buna da kriz patlamadan önlemek denir.

Bunu daha önce de yazdım, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın, adı üstünde, politika üretmesi gerekir. Sorunlar baş gösterdiğinde değil, sorunlar çıkmasın diye ne yapmalıyız, nasıl politikalar uygulamalıyız, asıl buna ihtiyacımız var.