Gündem

Toplumsal Bellek Platformu Aileleri: Canan Kaftancıoğlu’nun üyesi olduğu örgüt Cumhuriyet Halk Partisi ve Türk Tabipleri Birliği'dir; ailesi de Toplumsal Bellek Platformu’dur

14 Ocak 2021 13:25

Toplumsal Bellek Platformu Aileleri, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "DHKP-C militanı" olmakla suçladığı CHP İstanbul İl Başkanı Dr. Canan Kaftancıoğlu hakkında, "Canan Kaftancıoğlu’nun üyesi olduğu örgüt Cumhuriyet Halk Partisi ve Türk Tabipleri Birliği'dir; ailesi de Toplumsal Bellek Platformu’dur" dedi. 

Toplumsal Bellek Platformu Aileleri, "Adalet için, gerçekler için haykırmaya devam edeceğiz!" başlığıyla yaptıkları yazılı açıklamada, "Gazi Katliamı sonrasında gözaltında kaybedilen, daha sonra gizlice kimsesizler mezarlığına gömülmüş halde bulunan, işkenceyle öldürülmüş ve 26 yıldır failleri adalete teslim edilmemiş Hasan Ocak’ı terör örgütü üyeliğiyle suçlamak sadece vicdansızlık değil aynı zamanda geçmişin üzerini örtmek, şiddeti meşrulaştırmak ve adaletsizliği düzen olarak tanımlamaktır" dedi.

Açıklamada, "Hasan Ocak biziz! Hasan Ocak cinayetinin gerçekleri, bizlerin ve binlerce kayıp ailesinin adalet arayışında mihenk taşlarından biridir. O Uğur Mumcu cinayeti için 'Bir tuğla çekersek duvar çöker' diyen, ne tesadüf ki Hasan Ocak öldürüldüğünde Emniyet Genel Müdürü temsil ettiği devlet anlayışının tuğlasıdır.  Canan Kaftancıoğlu ise Hasan Ocak gibi büyük ailemizin büyük kayıplarından Ümit Kaftancıoğlu cinayetinin aydınlatılması için yürütülen mücadeleyi, sadece kendi yakını için adalet aramak yerine iyileşmek için, acıları paylaşmak, samimi bir yüzleşme ve kalıcı bir adalet sağlamak için daha geniş bir platforma yaymıştır. Aynı acıları yaşayanları buluşturan vicdanın fikir sahibi olmuştur" ifadesi kullanıldı.

Toplumsal Bellek Platformu Aileleri tarafından yapılan açıklama şöyle:

"Biz bu ülkenin acılar geleneğinde canı alınmış gazeteci, akademisyen, sanatçı, düşünür ve siyasetçilerinin yakınlarıyız. Toplumsal Bellek Platformu aileleri olarak; Cumhuriyet karşıtı gericilerin öldürdüğü Kubilay’ın, siyasal İslamcı ideolojinin suikastleriyle katledilen Bahriye Üçok’un, Turan Dursun’un, terör örgütlerinin bombasıyla öldürülen Yasemin Cebenoyan ve Onat Kutlar'ın, ülkücü hareketin kurşunladığı Sevinç Özgüner’in, 12 Eylül faşizminde devletin karanlık dehlizlerinde dövülerek öldürülen İlhan Erdost’un acısını yaşayanlarız. Nice öldürümler, nice acılar, nice hüzünler gördük. Büyük ve acılı bir aileyiz. Ülkeyi yönetenlerin yüzleşmek istemediği ve yüzleşmeye cesaret edemediği acıların aynasıyız. Sevdiklerimizin tabutlarının ardından kalbimizde hep aynı taleple yürüdük: Adalet!.. Bu talebimiz yalnızca yakınlarımız için değil; ülkedeki herkesi kapsayacak eşit, adil ve özgür bir yaşam için ortak paydamız oldu. İstedik ki, acılar en son bizim yüreğimizde soğutulmuş olarak kalsın.

İlk bir araya gelişimizde 'kim incinirse incinsin karanlıklar aydınlansın' dedik. Yüz yıllık gerici dürtülerin, on yıllarca süren sonuçsuz hukuk mücadelelerinin, iktidarın devamlılığı için geçmişe sünger çekenlerin ve geçmişi bugün edenlerin bize öğrettikleriyle hareket etmedik. İntikam istemedik, hiçbir siyasi ideolojiye –canımızı alanlara bile- önyargıyla yaklaşmadık. Biz hangi gelenekten gelirse gelsin, iktidarların değil devletin devamlılığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerine inanan vicdanlı insanların bu düzeni değiştirebileceğine inanmak istedik. Yaşadıklarımız nedeniyle sonucunu için için bilsek, hissetsek bile darbelerle mücadele edeceğini, Dersim’le yüzleşeceğini, Cumartesi annelerinin sesine kulak vereceğini söylediği zaman, bugün iktidarda 18. yılını dolduran en üst makamın sözünü değişimin başlangıcı için bir adım olarak görmek istedik. Mecliste bulunan tüm partilere eşit mesafede durarak taleplerimizi iletmek için adımlar attık. Kimi zaman randevu alamadık, kimi zaman sahte gözyaşlarıyla sarmalandık, sırtımız sıvazlandı, siyasete malzeme edildik. Yüzümüze kapılar kapatıldı. Yılmadık.

Şiddete değil, gerçeğe inanıyoruz. Yürek soğutacak, geçici ve düzenin parçası olan değil kalıcı ve çözüm getirecek bir yüzleşme istiyoruz. Anayasanın güvencesinde adalet talebiyle yürüdüğümüz yolda yitirdiğimiz insanlarımızın, insan yaşamına kasteden terör örgütlerine üye olmakla itham edileceğini, hem de bu ülkenin en üst makamında oturanlar tarafından doğrudan hedef alınacağımızı hiç düşünemezdik. Günlerdir Canan Kaftancıoğlu ve Hasan Ocak hakkında çeşitlilik gösteren örgüt üyelikleri iddialarıyla tutarsız ve delilsiz ithamlarla bir karalama kampanyası yürütülüyor. Geçmişte Cumartesi Anneleri’yle bir araya gelerek adalet vaad eden Cumhurbaşkanı ve yakın ekibi, bugün bu ülkenin binlerce kayıp insanı için adalet isteyen Cumartesi Anneleri gerçeğinin simgesi Hasan Ocak’ı terör örgütü üyesi ilan ederek, sandıkta seçimle yenemediği siyasi partiyle; sol, sosyalist ve sosyal demokrat düşünceyle kavgasına malzeme etmekte beis görmüyor.

Bugün ülkemizi yönetenler başta salgın olmak üzere sayısız sorunu çözümsüzlüğe sürükleyen kararlarla ekonomi, iç ve dış politikada kan kaybediyor. Açlık, yoksulluk, işsizlik, haksızlık, eşitsizlik, şiddet en üst seviyeye ulaşmış durumda. Siyasi karşıtlık üzerinden herkese terörist yaftası yapıştırılarak tüm muhalefet ve her eleştiren susturuluyor, hedef gösteriliyor. Bu tutum terörü ve gerçek teröristleri sıradanlaştırıyor. Yara almış bir gemiyle fırtınada umman geçmeye çalışırken gemide bulunan herkesle, kendi mürettebatıyla, denizdeki balıklarla, doğayla kavgaya tutuşmak hayatta kalmaya çalışanlara geç de olsa sadece kendi yalnızlıklarını daha açık hissettirir. “Ben hayatta kalayım, benden sonra tufan” demek, iftira ve asılsız iddialarla tarihi eğip bükmek değil su alan delikleri kapatmak, akılcı ve hayat kurtaracak planlara akıl ve zaman vermek liderliktir.

Gazi Katliamı sonrasında gözaltında kaybedilen, daha sonra gizlice kimsesizler mezarlığına gömülmüş halde bulunan, işkenceyle öldürülmüş ve 26 yıldır failleri adalete teslim edilmemiş Hasan Ocak’ı terör örgütü üyeliğiyle suçlamak sadece vicdansızlık değil aynı zamanda geçmişin üzerini örtmek, şiddeti meşrulaştırmak ve adaletsizliği düzen olarak tanımlamaktır. Unutulmasın ki; dönemin İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürleri ve İstanbul Valisi'nin ıslak imzasıyla Hasan Ocak’ın “suçlu olarak aranan şahıs olmadığı”, yine dönemin insan haklarından sorumlu devlet bakanı Algan Hacaloğlu’na gönderilen resmi yazıyla belgelidir.

Aynı yazıda “gözaltına alınmadığı” bildirilen Hasan Ocak’la ilgili gerçeklerin gizlendiği ve hakikatin söylenenin aksi olduğu adli tıp arşiv kayıtlarında belgelidir. AİHM, Hasan Ocak vakasını incelemiş ve devleti “yaşam hakkını ihlal etmekten” suçlu bulmuştu. Hasan Ocak hayattayken ve 26 yıldır yasa dışı hiçbir örgütle irtibatlandırılmamışken şimdi bu iddianın sebebi nedir? Gerçeğe ulaşmak “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi” olanlar için bile hiç zor değil aslında.

Hasan Ocak biziz! Hasan Ocak cinayetinin gerçekleri, bizlerin ve binlerce kayıp ailesinin adalet arayışında mihenk taşlarından biridir. O Uğur Mumcu cinayeti için “Bir tuğla çekersek duvar çöker” diyen, ne tesadüf ki Hasan Ocak öldürüldüğünde Emniyet Genel Müdürü' temsil ettiği devlet anlayışının tuğlasıdır. Canan Kaftancıoğlu ise Hasan Ocak gibi büyük ailemizin büyük kayıplarından Ümit Kaftancıoğlu cinayetinin aydınlatılması için yürütülen mücadeleyi, sadece kendi yakını için adalet aramak yerine iyileşmek için, acıları paylaşmak, samimi bir yüzleşme ve kalıcı bir adalet sağlamak için daha geniş bir platforma yaymıştır. Aynı acıları yaşayanları buluşturan vicdanın fikir sahibi olmuştur. Canan Kaftancıoğlu’nun üyesi olduğu örgüt Cumhuriyet Halk Partisi ve Türk Tabipler Birliği'dir; ailesi de Toplumsal Bellek Platformu’dur."