Yaşam

Susma Platformu'ndan 'Grafiklerle Sansür': "İliklerimize işleyen yöntemler yüzünden çoğu sansürün farkına varmıyoruz!"

03 Ocak 2020 16:59

Susma Platformu, susma24.com üzerinden yayınladıkları Ocak ila Kasım 2019 tarihleri arasında yaşanan sansür vakalarını derleyerek ve çeşitli etiketlere ayırarak bir grafik çalışması oluşturdu. 

Kültigin Kağan Akbulut'un hazırladığı çalışmada, Susma Platformu’nun internet sitesinde ele alınan vakalar, veriye döküldü.

Sansür vakalarının ifade özgürlüğüyle doğrudan ilişkisi olduğunu vurgulanan raporda, çoğu sansür vakalarının, içselleştirilen yöntemler yüzünden fark edilmediği vurgusu yapıldı. 

Raporun konu başlıkları şöyle: 

İfade özgürlüğüne yönelik ihlaller çoğunlukla adli yöntemlerle gerçekleştiriliyor. Soruşturma, dava, gözaltı ve tutuklama gibi adli yöntemlerin yer aldığı % 32’lik bölüm devlet organlarının halen en kaba yöntemlerle ifade özgürlüğüyle savaştığını gösteriyor. % 28 oranıyla sansürün etkinlik ve eylem engelleme şeklinde gerçekleştirilmesi de en çok uygulanan yöntemlerden biri. Ticari yaptırımın da % 14’le baskın bir yüzdelik dilim oluşturduğu tabloda, bu kategoriyi çoğunlukla RTÜK’ün TV kanallarına uyguladığı program durdurma cezaları ve işten çıkarmalar oluşturuyor.

Ay bazında baktığımızda, siyasi gündemin yakıcılığıyla sansür vakalarının yoğunlaştığını görebiliyoruz. Mesela 31 Mart’taki yerel seçimler ve 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçimlerine rağmen bu aylarda vaka sayısı normal seyirde. Bunun sebebi, seçim sürecinde iktidarın daha yumuşak bir politika uygulamasında ya da adayların diğer seçimlere göre daha sakin bir dil tutturmalarında bulunabilir. Ancak direkt olarak görüyoruz ki, seçimden hemen sonra sansür vakaları artıyor. Vakalara ayrıntılı baktığımızda seçim sürecinde biriken basıncın sonradan ortaya çıktığı ve kayyım atamalarının başladığı söylenebilir. Benzer şekilde ekim ayında sansür vakaları bir anda artıyor. Bu da çoğunlukla Barış Pınarı Operasyonu’na karşı oluşan tepkilerin iktidar tarafından sert bir şekilde bastırılmasından kaynaklanıyor.

Gözaltına alınan ve tutuklanan gazetecilerin, sansürlenen yazıların ve işten çıkarılan basın mensuplarının yer aldığı medya başlığı % 37’yle en büyük oranı oluşturuyor. Ancak benzer şekilde bağımsız gazeteci olarak çalışmalarını sürdüren ya da yurttaş gazeteciliği yapan birçok kişi de % 15 oranla sosyal medya bölümünü kaplıyor. Tiyatro, sinema, müzik, görsel sanatlar ve yayıncılık alanlarına teker teker baktığımızda ise çok büyük bir yüzde göremiyoruz, ancak toplamına baktığımızda % 23 gibi geniş bir dilim ortaya çıkıyor.

Sansürün ve ifade özgürlüğüne yönelik ihlallerin gerekçelerini ortaya çıkarmak bu çalışmanın en zor yönlerinden biri oldu. Çoğu vakada bir gerekçe bile olmayabiliyor ya da gerekçe o kadar önemsizleşiyor ki, vaka medyada kendine yer bile bulamıyor. Aynı zamanda kimi durumlarda görünür gerekçe olmasına rağmen, asıl gerekçe siyasi gündemle bağlantılı bir konu olabiliyor. Mesela İzmir, Antalya gibi illerdeki Onur Yürüyüşlerinin yasaklanmasının temel gerekçesi LGBTİ+ hareketine yönelik baskı olurken, resmi gerekçe “kamu düzeni,” “genel ahlak,” “devletin bölünmez bütünlüğü” olabiliyor. O nedenle LGBTİ+ hareketiyle ilgili ya da kayyım atamalarına ve Barış Pınarı Operasyonu’na karşı etkinliklere uygulanan sansür vakaları da bu grafikte yer alıyor.

Terör örgütü propagandası ya da terör örgütüne üyelik yıllardır karşımıza en çok çıkan gerekçelerden biri. Genel ahlak ve kamu düzeni gibi gerekçeler de etkinlik, eylem ya da yayın yasağı gibi ifade özgürlüğü ihlallerinde karşımıza çıkan gerekçelerin başında geliyor.

Raporunun tamamına bağlantıdan ulaşabilirsiniz.