Magazin

Serdar Ortaç: 50 milyon doları çatır çatır yedim!

‘Ahmet Kaya’nın gecesinde o hatayı yapmak ve kumar oynamak hayatımdaki en büyük pişmanlıklarımdan’

15 Şubat 2015 10:21

Pop şarkıcısı Serdar Ortaç 3 tane büyük pişmanlığı olduğunu söyledi.  “Birincisi rahmetli Ahmet Kaya'nın gecesinde bulunmak ve o hatayı yapmak. İkinci pişmanlığım askeri cezaevinde 66 gün yaşadıktan sonra asker kaçağı olmadığımın ispat edilmesi ve beraat etmek, ama hayatımdan 3 buçuk ayı çalmaları. Üçüncü en büyük pişmanlığım kumar.”

Evlenene kadar bir dönem mutsuzluk yaşadığını, evlilikten önce kazandığı paranın tamamını (yaklaşık 50 milyon dolar olduğunu söylüyor) “çatır çatır” yediğini söyleyen Ortaç, evlendikten sonra mutlu olduğunu ve artık ailesinin geleceğinin düşündüğünü söyledi.

Armağan Çağlayan’a konuşan Serdar Ortaç’ın Radikal’de bugün (15 Şubat 2015) yayımlanan röportajı şöyle:

 

Türkiye’de popstar olarak yaşamak zor bir şey mi?

Yirmi sene önce ilk işe başladığımda çok zevkli gelmişti. İnsanların ilgisi, kırmızı ışıkta dururken üzerime saldırmaları, “serdar” diye çığlık atmaları, konserlerimde 50 bin, 100 bin kişinin şarkılarımı beraber söylemesi… Ama artık 20 sene önceki gibi değil. Her şey gerçek tavrını göstermeye başladı. Hareketlerim kısıtlandı. Yapmaman gereken şeyleri düşünüp yapıyorsun. Alfabeden a’yı seçtiğinde “acaba desem mi” diye saatlerce düşünüyorsun. Sözlerine dikkat ediyorsun. Her şeye dikkat ediyorsun. Popstar olarak yaşamak kolay değil. Daha doğrusu kendi hayatını kendin yok ediyorsun. İnsanların istediği insan olmaya çalışıyorsun.

 

Ama mutsuz da değilsiniz?

Evlenene kadar belli bir dönem mutsuz yaşadım. Evlendikten sonra kendim için yaşadığımı hissediyorum. Mutluyum.

 

Size geçimsiz derler…

Agresif ve negatif bir insan olduğum doğru. “Mutsuzluktan besleniyor” diyorlar. E doğru. Mutsuzluğum var. Ama şimdi daha mutluyum. Daha az şeye sinirleniyorum. Evet, biraz geçimsizim. Ama ne yapayım bu benim işte. Şöhretten öncede böyleydim.

 

Bu şöhretle birlikte gelen bir şey değil mi?

Hayır bu DNA’larıma, kanıma girmiş bir şey. Yani ben çok kolay gülmüyorum. Aslında bir şov programı yaparken televizyonda çok neşeliyim. Ama işin hakkını vermek için yapıyorum. Kendi içimde çok gülen bir insan değilim. Ya da olur olmaz şeylere “hehehe” diye yavşakça gülen biri değilim.

 

Hastalığınızla ilgili kaygılanıyor musunuz? Sizin hastalığınız çok büyük olay oldu. Serdar Ortaç MS oldu diye haberler… Ama görüyorum ki gayet sağlıklısınız.

Senin gördüğün gibi değil. İçi başka, çok büyük eziyet. Yani elin ayağın eskisi gibi tutmuyor. Eskiden sahnede zıpır zıpırdım. Şimdi yerimde durup şarkı söylemeyi tercih ediyorum. Kendimi fazla yormuyorum. Ama hastalığım beni endişelendiriyor mu? Endişelendirmiyor çünkü onunla yaşamaya alıştım. Sanki hep bu vardı bende diye yaşıyorum. Sanki sağ elim hep uyuşuktu.Sanki hep uyuşukmuş gibi hayal ediyorum. Sağ elimin sağlıklı halini düşünmemeye çalışıyorum.

 

Unutturuyor demek ki zaman.

Unutturuyor çünkü onunla yaşıyorsun, geçmiyor. Sabah kalkıyorsun aynı el, akşam yatıyorum aynı el. Aynı uyuşukluk. Hiçbir zaman geçmiyor. Tedavisi yok.

 

Hastalık dönemi sizin için çok sorunlu bir dönem oldu. Twitter’a videolar yüklediniz. Bir sürü insana cevap verdiniz.

Ben içimden geldiği gibi davrandım, yaptım. Yaparken de şunu düşündüm, adam “öl, geber” yazıyor bana. Sadece bana değil aileme de. “Ölsünler, gebersinler, Allah belalarını versin”. Bende yazıklar olsun size deyip hasta yatağımda bir video çektim. Gazetecilerin alacağını düşünmeden. Yani ben zannediyorum ki Twitter, Instagram gibi sosyal paylaşım siteleri sadece bana aittir. Ama öyle değilmiş tabi. Herkes gördü. Be hasta yatağımda “Utanmıyor musunuz, bakın yatalak oldum, yazıklar olsun size! Benim ölmemi neden istersiniz ki? Ölünce Elinize ne geçecek?” diye video çektim.

 

Sonra sildiniz?

Silmedim. Bir tane silmişimdir. “Ulan keşke yapmasaydım” diyerek silmişimdir.

 

Bir de ‘Ahmet Kaya olayı’… O gece ne oldu tam olarak?

O geceyi hiç hatırlamak istemiyorum çünkü çok üzgünüm. Ve binlerce yüz binlerce kez özür diledim. Çünkü hatalı olduğumu biliyorum. Ama yirmi sene önce genç bir delikanlıyken insan nereye çekilirse oraya gidiyor. Yani 20 sene öncenin solcuları bugün sağcı. 20 sene öncenin sağcıları bugün milliyetçi. O yüzden yirmi sene önceki fikirlerim şimdi tecrübeyle harmanlanıp bambaşka bir olgunluğa dönüştü. Şimdi ben hatalarımı çok daha iyi görebiliyorum. Ve orada Ahmet Kaya olayında çok hatalıyım. Onuncu yıl marşı okuduğum için değil. Neden orada protesto edenlerin başı çektim? Neden ben ortaya atıldım da bunu yaptım diye kendimi hep suçluyorum. En büyük vicdan azabım odur. Keşke hiç karışmasaydım. Keşke kendi işime baksaydım. Toyluk yaptırdı bana bunu.  Ama şimdi de buna döneklik olarak bakmamak lazım. Herkes zaman aşımına uğrar. Hepimiz zaman aşımına uğruyoruz. Tecrübeleniyoruz. Demek ki bende bir şeyler öğrendim yaşayarak.

 

Ebru hanımla ilgili geçenlerde bir şeyler söylediniz. “Ben ona çok ayıp ettim” diye.

Ayıp ettim çünkü vefasızlık yaptım. Ben asker kaçağı olarak Mamak Cezaevine girdiğimde ilk Ebru gelmişti beni görmeye. Hiç unutmuyorum avukatıyla benim elimden tutmuştu. Şimdi kocasının başına bir şeyler geldi 17 Aralık operasyonunda. Ben nedense tekrar Ahmet Kaya olayındaki gibi ortama kendimi sokmamak için korkup uzak durmayı tercih ettim. Aslında ben gizliden gizliye arayıp “Ebrucum Allah sabır versin” diye geçmiş olsuna gidebilirdim. Gitmedim. Nedense ürktüm. Ebruya vefasızlık ettim. Sen olsan ne yapardın? Araya evlilik girdi falan ben Ebrudan biraz uzaklaştım. Ben Ebrunun zor ve iyi dönemlerinde hep yanındaydım. Hastaneye düştüğünde, beyin kanaması geçirdiğinde... Her dakika. Ebruyu hiç boş bırakmadım bugüne kadar. Ama bu olayda ürktüm. Yani daha hiçbir şey belli değildi. Reza’nın aklanacağı ya da davanın düşeceği belli değildi. Ama “gerçek dost ne olursa olsun gider, ziyaret eder” dersen yüzde yüz hak veriyorum. Gerçek dost bunu yapar. Bu benim gerçek dost olmadığımı mı ispatlar? Hayır, ben maneviyatımda ve kalbimde onun dostu olduğumu hissediyorum. Ama hareketlerim bunu göstermiyor. Yani bu konuda yapamadım basiretim bağlandı. Bir insan bu kadar tecrübeliyken hala mı hata yapar? Evet, yapar!

 

Hatalar insanlar için!

Ben biraz sık yapıyorum.Orada hatalıyım. Ebrudan huzurunuzda özür diliyorum tekrar. Ama beni affedeceğinden eminim. Benim ilk albümümü yaptıran, elimden tutan hep Ebru. Daha radyocuydum. Beni dinleyip Karabiber’i ona okumuştum. “Hadi kalk gidiyoruz sana albüm yaptıracağız” dedi. Götürdü prodüktörüme. Ve ilk albümümü Ebru yaptırdı bana. Yani popstar olmamın sebebi odur. Beni affedeceğinden eminim. Çünkü herkesin basireti bağlanabilir. Bağlandı benim, korktum. Ürktüm. Bir tarafta Reza vardı, yakın dostum. Bir tarafta Ebru vardı. Bir de üçgenin en tepesinde ben vardım. Ya Reza’nın akıbeti belli değildi. Çok yükleniyorlardı, çok gündemdeydi. Adamı rezil ettiler, alaşağı ettiler. “Şimdi arkasında durulacak zaman mıdır?” diye ürktüm.

 

Geçenlerde bir laf ettiniz. O gün ben hiç magazinle ilgilenmediğinizi anladım. “Gülben Ergen yine mi evlendi?” dediniz. Hiç magazinle ilgili değil misiniz?

Gülben Hanımın evliliğinden vallahi billahi haberim yoktu. Ben Gülben Hanımı üç çocuğu olan Mustafa Erdoğan’dan ayrılmış bir ev hanımı olarak biliyorum. Magazini açıp hiç birisine bakmadım.

 

Hiç bakmaz mısınız?

Hiç bakmam. Yani neler olmuş, kim kiminle evlenmiş, boşanmış bakmam. Anca Ajans Press ya da benzeri bir basın şirketi bana ay sonu gönderecek, bende fırsat bulup onları okuyacağım.

 

Sizin kendinize ait bambaşka bir gündeminiz var.

Bambaşka bir dünyam var. Zaten evde, evlendikten sonra sadece yabancı diziler seyrediliyor. Sadece yabancı filmler. Daha mesela Düğün Dernek nasıl bir film görmedim. En son geçen hafta Celal İle Ceren’i seyrettim. Recep İvedik’in ikincisinde kaldım. Halbuki 3 ile 4 de çıkmış. Cem Yılmaz’ın da en son Gora’yı seyrettim. Arog var bide. Bu ikisini biliyorum.

 

Yani yabancı birisiyle evli olmak sizi Türk popüler kültüründen uzaklaştırdı.

Eğer bu popüler kültürüyse uzaklaştırdı. Bana göre bu magazin. Ama şimdi o magazine de laf etmek istemiyorum.

 

Eskiden de mi böyleydi yoksa evlendikten sonra mı uzaklaştınız?

5 sene önce çok ilgiliydim. Her röportajımı seyrederdim. Sonra kendimi izlerken kendimden nefret etmeye başladım. “Gene mi yanlış konuşacak bu hıyar?”, “gene mi hata yapacak?” deyip sıtkım sıyrıldı. “Allah kahretsin, kendimi de izlemiyorum” dedim. “Röportajda yapmıyorum, kimseyle de konuşmuyorum” dedim. Kendimi evime kilitledim. Kendi hayatımı yaşamaya başladım.

 

Yalnız bir hayat.

Çok seviyorum arkadaşlığı, kalabalığı. Ama çok yalnız bir hayat.

 

Ama bu da sizin tercihiniz.

Yapamadım evet. Benim tercihim.

 

Çünkü hani sizle kalabalık yemeğe çıktığımızda çok eğleniyorsunuz.

Çok eğleniyorum.

 

Ama sonra mesela yemeğin ortasında sıkılıp gidiveriyorsunuz.

Maalesef konsantrasyonum bozuk benim. İşte yarım saat bir saat sonra sıkılıyorum her şeyden. Mesela sinemaya gidiyorum filmin ikinci yarısında terk ediyorum. Sıkılıyorum yani. Klostrofobik bir şey.

 

Her şeyde böyle o zaman.

Genel olarak her şeyde. Bir tek beste yaparken öyle değil. Bu beste bitecek deyip sonuna kadar gidiyorum.

 

Eskiden de mi böyleydi konsantrasyonunuz yoksa giderek mi bozuldu?

Son 5-10 senedir böyle. “Beni unut”, “Bilsem ki” yıllarından sonra değişti. Konsantrasyonum bozuldu, isteğim bozuldu. Şevkim azaldı. Mesela geçen gün “Bu Tarz Benim” in jüri üyesi oldu karım. Onu izlemeye gittim. Çekimler 6 saat sürüyordu. Ben Bülent Ersoy’un yanında oturuyordum. 3. saatte dayanamadım. Çıkacaktım ama sonra ikna ettiler. Ama yani gidiyordum.

 

Sahnede ne yapıyorsunuz?

Sahnede ve beste yaparken bunlar geçerli değil. Mesleğimle ilgili, şarkılarla ilgili bu geçerli değil. Zevkle okuyorum. 2 bininci kez okuyorumdur “Bilsem ki”yi ama hala aynı zevkle okuyorum.

 

Bu konsantrasyon problemini hastalığınız yapıyor olabilir mi Serdar Bey?

MS yapmaz bunu. Bunun psikolojik olarak bir problem olduğunu sanıyorum.

 

Psikolojik bir problemse düzelebilir o zaman.

Gittim ilaçlarımı verdiler. Bir sürü ilaç denedim. Şimdi ilk kullandığım ilaca geri döndüm. O biraz sinirleneceğim zaman beni baskı altına alıyor. Bir şeye kızmak istiyorsun ama kızamıyorsun. Yani dünya şeyime minare şeyim oluyor!

 

Güzel bir şey.

Ama kızman gereken yerlere de kızamıyorsun. Yani her şeye pozitifisin. Bu tedaviden sonra da her şeye pozitif oldum. Ortası yok. Şimdi aileme sövsen elini öpüyorum mesela!

 

Çevrenizdekilere değişik geliyordur.

E tabi. Benimle büyüyenlerin hepsi “ne oldu sana” diyor. Rahmetli babam vefat etmeden 2 ay önce annem “oğlum babanın yüzüne nur geldi, adam melaike oldu” demişti. Babamda çok asabidir. Demek ki hani öyle bir dönem vardır ya, hani Allaha yakınlaştığın anda böyle bir pozitiflik akar her tarafından. Bende mi yakınlaştım acaba ,bende mi gidiyorum?

 

Allah korusun. Siz Chloe’nin söylediğine katılıyor musunuz? Hakikaten çenesini tutamayanlardan mısınız?

Karım yerden göğe haklı. Ben çok boşboğazım. Hakikaten çenemi tutamam. Ama bunun adı boşboğazlık mı yoksa aşırı dürüstlük mü onu bilemiyorum. Bizim mesleğimize göre biraz tehlikeli galiba. Ama sen sorsan ki bana “burun estetiği yaptırdım yeni burnum nasıl olmuş?”, Bok gibiyse bok gibi olmuş derim!

 

Mesela starlar genel olarak negatif yönlerini saklar ya. Siz öyle değilsiniz.

Galiba ben öyle olduğum için star oldum. Yani bir halkın starın var. Bir “bilmem nenin starı” var, bir “pabucumun starı” var ”bir gerçek star var. Acaba ben çok açık olduğum için mi sevildim?

 

İlk zamanlarda da böyle miydiniz?

Değildim. Son 10 sene. Herkesin 10 sene de bir hayatı değişiyor. Benim son 2. Dönemim bu. Evlilik öncesi, evlilik sonrası. Şöhret ortası, şöhret finali. Böyle periyotlar var. Ben en güzel periyodumdayım. Popüler deyimle ‘Nirvana Dönemi’ olabilir.

 

Hep sizin adınızla yan yana ve çok sıkça kumar anılıyor.

Kumar oynadığımı hiçbir zaman inkar etmiyorum. Kumar oynadım. Para da kaybettim.

 

Yazık değil mi?

Çok yazık. Eğer o paraları tutsaydım şu an belki bir ada satın almıştım. O kadar fazla para kaybettim. Ama babam öldüğünde 300 kişilik, 200 makinelik 10 katlı fabrikası var. Öldüğünde bir tane makineyi yanına alamadı. Benden sadece çok sevdiği tespihini istedi. Onu da mezara kendi elimle koydum. Bildiğin tespih 2 lira. Yani bu dünyadan hiçbir şey götüremeyeceğiz. Hepimiz kiracıyız. Bana “neden araba kiralıyorsun” diyorlar. Yahu araba benim olsa ne olacak. O arabayla birlikte mezara gömemeyeceksiniz ki beni. Bir sürü araba koleksiyonları görüyorum etrafta. Ben bu dünyada kiracı olduğumuzu iyi biliyorum. Hiçbir şey götüremeyeceğimizi iyi biliyorum. Parayı har vurup harman savurmanın iyi olduğunu söylemiyorum. Hele kumar gibi bir yere gittiyse para daha vahim!

 

Çok yazık.

Çok da yazık ama onun yerine yardım yap, onun yerine vakıf aç. Tabii ki daha doğru. Bugünkü aklım olsa 1 liramı bile tutardım. Eğer yarın bir gün kızım olursa ona söyleyeceğim tek şey “valeye, kahyaya vereceğin araba için 10 lira bahşişi bile düşün” derim. O kadar sıkı elli oldum artık. Ama giden gitti.

 

Kumara nasıl alıştınız Serdar Bey?

1994 senesinde ilk Karabiber konserimi verdiğimde, Antalya’da bir otelde otelin gazinosuna indirdi beni davulcum. Gazinoya indirdi, at yarışı oynattı. Oynadım ve o oyundan beri çıkamadım.

 

Oynayış o oynayış.

Aynen öyle. Yıllar sürdü, çok uzun sürdü.

 

Adrenalini sevdiniz.

Adrenalini sevdim, hırsı sevdim, hayatta her şeyde başarılı olmaya başladım. İnsanlar star çemberinin içinde bana çok büyük ilgi göstermeye başladılar. Her şeyi becermeye başlamıştım. Ama bu işte kaybedeceksin. Ve kaybetmeye başladım. Yani beni yendi. Bir kere de yenilmeyi tatmak istedim belki de. Ama pahalı oldu. Bir gün köprüden geçerken köprü gişesine verecek parayı cebimde bulamadım anneme gidiyordum karşıya.

 

Cüzdanınızı yanınıza almadığınız içindir.

Cüzdan bomboştu. Türkiye’de kumarhaneler açıktı o zaman. Kumarhanede büyük bir para kaybetmiştim, annem telefonla aradı ‘Ne yapıyorsun?’ dedi. Rahatlamanın tek yolu oradan çıkıp kaçmaktı. Bende de kaçış o kaçış bütün parayı kumarda bırakmışım, köprü gişesine para vermeden geçtiğimi hatırlıyorum. O gün hayatımda ilk dönem kumarı bıraktım. 5 sene sonra tekrar başladım. Çünkü o bana bir tetik oldu, köprü parasını ödeyememek. 2005’te bir daha başladım 2008’de bıraktım. 2014’te tekrar başladım. Geçen sene evlendim. Tövbe, tövbe dedim. Çünkü Chloe dedi ki ‘Bir tek şartım var. Ne popstarlığın bilmem ne her şeyi yapabilirsin, ama geleceğimizi harcama. Bu parayı kullanma.’ dedi. Ve ondan sonra 3. Dönem bir daha bıraktım. İnşallah bu son olur.

 

İnşallah. Zor mu? Mesela şunu anlamıyorum ben. Bir insan saatlerce bir şeyin başında nasıl oturabilir? Benim kafamın almadığı bir şey. Bir de siz benim konsantre sorunum var diyorsunuz ya ona rağmen nasıl konsantre oluyorsunuz?

 

Uyuşturucunun resmini görmedim hayatımda. Bırak canlısını resmini bile. Oradan kesinlikle uzağım. Diyorlar ki bu kadar bu mesleği yapıyorsun illa bir şey kullanıyorsundur. Hayır, efendim ben görmedim bile. Alkolü eskiden içerdim sahneden önce. Şuan keyif için bile içmiyorum. Bu kadar kötülün içerisinde, bu kumar illeti buldu beni. Vallahi en kötüsüymüş. Şeytan üçgeni var ya uyuşturucu, kumar, karı-kız derler hani. Burada en kötüsüne takıldım. Kumara. Uyuşturucudan da kötü. Uyuşturucuyu övmeye çalıştığım için söylemiyorum. Alkolden de kötü. En kötüsü kumar.

 

İnsanın hayat düzenini yok eden bir şey bence.

Aynen.

 

Bu kadar yıl içerisinde en büyük pişmanlığınız kumar o zaman.

3 tane büyük pişmanlığım var. Birincisi rahmetli Ahmet Kaya’nın gecesinde bulunmak ve o hatayı yapmak. İkinci pişmanlığım askeri ceza evinde 66 gün yaşadıktan sonra asker kaçağı olmadığımın ispat edilmesi ve beraat etmek, ama hayatımdan 3 buçuk ayı çalmaları. Üçüncü en büyük pişmanlığım kumar. En büyük bahtiyar olduğum 3 şey de: Birincisi Allah’ın verdiği bu yetenekle 2000’in üzerinde şarkı yapmak. İkincisi dünyanın en doğru kadınını bulup evlenmek. Üçüncüsü ,üçü bulamadım. En büyük mutluluğum iki tane çıktı. En büyük mutsuzluğum olan üçün kıçına bir dördüncüyü eklemem gerekirse 45 yaşına kadar çocuk yapmamak.

 

Şimdi Chloe’de diyor ki daha 2-3 senemiz var.

Onun tuzu kuru. Onun vakti var. Benim var mı? O mutlu. Ama yapacağım. Bu benim elimde değil. Onun da kontrolleri, duraklamaya alması lazım ama ben bir durum bulup yapacağım.

 

Gelecekten ürküyor musunuz Serdar Bey?

Gelecekten şimdi ürkmeye başladım. Çünkü yaş 45 oldu. Yaş 45 olunca şimdi 20 senede diyelim ki 50 milyon yaptın, yaş 45 oldu şuan önümde 20 sene yok. 65’e kadar zirveyi koruyabilecek miyim? Sanmıyorum.

 

Niye canım, Ajda Pekkan örneği var hayatımızda.

Yani benim gibi sıkılgan bir adamın daha zor işi. İnşallah korurum. Gelecek kaygım şundan. 20’yi yaptım gitti. E bir 20 daha olmadığından doya doya bir 10 sene var. Tekrar o 20 gelebilecek mi? Bu parayı yapamazsam geleceğim sallantı da tabii. Bunu tekrar yapacağım. Hedefim o. Belki yatlarım, katlarım, uçaklarım, araba galerim olmayacak. Ama attan inip eşeğe binmezsem yeter bana. En önemli şey şu: Babamın lafı yine ‘’Gördüğünü aratmasın Allah’’ der hep, gördüğünü duyduğunu aratmasın. Çünkü Mamak cezaevinde bunu çok iyi yaşadım. Yani sahneden ‘Yaz Yağmurunu’ söylerken iki inzibatla hapse atıldım. Yataş’ın pamuk ve kaz tüylü yatağında yatarken ranzanın en sert tahta zemininde sıçtığım tuvalete başımı dayayıp öyle uyudum. O yüzden gördüğümden etmesin Allah, yani seninle tekrar röportaj yapabilecek masaya oturtup istediğin çayı söyleyebilecek zevki aratmasın.

 

Bütün bu söylediklerinizde şunu mu anlıyorum? Önümde şu kadar var. Hesap yaptınız bilmem ne yani ben bütün servetimi bir yerde yedim.

Hatta hepsini! Bir evim kaldı. O evde benim değil, kredili hala. O evinde 1 buçuk milyon dolar borcu var hala. Yani onunda iki üç kredisini ödeyemezsem, sonra icraya gider. O evde gider. O evde giderse işte Ulus’ta bir yerde bir apartman bulursak kiralarız.

 

Bir şey soracağım tahminen 20 25 yılda kaç para kazanmışsınızdır?

20 yıl 365 çarpı 20, haftanın 150 günü çalışsam, her sene 100 gün diyelim 10 senede bin gün eder, 20 senede iki bin gün eder. İki bin gün ortalaması elli bin olsa, 100 milyon TL yani 50 milyon dolar.

 

Siz 50 milyon doları yediniz yani çıtır çıtır.

Çok güzel afiyetle yedim.! Harika bir hayat yaşadım hepsini de yedim!

 

Birde bunları saymıyoruz. Sattığınız besteleri, kasetlerin gelirlerini!

Şöyle söyleyeyim, İstinye Park açılmamıştı, yoktu daha, İstinye Parkın tepesinde 4 tane villam vardı. Her biri 5 katlı, hepsinin kapalı açık havuzu vardı. Her biri 5’er 10’ar milyon dolardı ,hepsini sattım. 6 tane arabam vardı ,hepsini sattım. Şimdi kiralık arabam var! Chloe bunları söylememe kızıyor ama, 50 milyon lira baya büyük bir para. Ama şunu söyleyeyim Serdar Ortaç ismi 100 trilyona satın alınamaz. Bu ismi alamazsın yani, bende alamam. Yani 200 sene sonra çocuğumun çocuğu “bilsem ki bir daha hiç dönmeyeceği söyleyecek”, bunun parayla karşılığı yok , hala elim ayağım tutuyor, hala yazıyorum ve çokta güzel şarkılar yazacağım da, hala konserlerimi kapı önünde versem yine 50 bin 100 bin kişi toplarım. Sana sorayım Serdar Ortaç ismini zirveden düşmesine dair bir olasılık olabilir mi? Bence ölene kadar starım.

 

Star olmak insanın egosunu şişiren bir şey mi Serdar?

Tabii ki şişiriyor, sürekli güzel iltifatlar duymak egoyu şişiriyor. Ama ben ego sarhoşu olmadım galiba, öyle zannediyorum. Egonun insana hiç bir şey getirmediğini öğrendim

 

Ama bir yandan da sahne için çok gerekli bir şey.

Ama sahnede tekrar egolu gibi davranıyorum.

 

Türkiye’nin siyasi durumuyla ilgileniyor musunuz?

Eskiden çok ilgileniyordum, ve bunlarla ilgili hep tweetler atıyordum. İki, üç tweet attıktan sonra bir baktım, ne anam kaldı, ne rahmetli babam kaldı. Binlerce küfür, binlerce beddua yedim. Sıktım sıyrıldı,” Allah kahretsin bir daha politik olursam” ! Tamamen apolitik oldum. Zaten gençliği de politikadan soğuma sebebi bu. İnsanlar istediklerini söyleyemedikten sonra ben de bıraktım. Artık” ne haliniz varsa görün” demeye başladım.

 

Hiç mi ilgilenmiyorsunuz?

Hiç, sıfır. Haber açmıyorum. Belki de 5 sene oldu. Bazen bir bakıyorum haber programı Fox Tv ilk üçe girmiş. Ona da bakıyorum karım yüzünden. Sonra diyorum ‘Allah Allah ne haber var da ilk 3’te’. Ancak bundan sonra Twitter’da baktığımda olayları idrak ediyorum. Sırf yorum yapmamak için haber açmıyorum. Tamamen apolitik oldum.

 

Hem apolitik, hem popüler kültürden uzak. Peki, dünyanızın içerisinde ne var?

Karım var, müzik var.

 

Bu kadar?

Hastalık var bir de.

 

Sanki her şeyden bezmişsiniz gibi.

Her şeyden bezdim. Artık son limit yani. Ama ikinci hayatım karımla mutluyum. Evliliğime endekslendim. Şimdi onun hayatını nasıl güzel yapabilirim bunun üzerine kurulu.

 

İflas eden çok büyük fabrikatörler toparlamaya çalışır ya konuşmanız aynı böyle.

Ama bende bir fabrikatör olarak iflas ettim. Çok doğal. Ama ne adamlar gördüm adamın koskoca fabrikası var bir, iflas ediyor bir daha aynı başarıyı gösteremiyor. Fabrika feshediliyor. Benim fabrikam feshedilmedi! Kökü hala bende. Hala beste yapıyorum. Hala çok güzel şarkılar yazıyorum. Daha çıkmamış 2015 albümüne hazırladığım bir sürü güzel şarkı var.

 

Siz müzik piyasasını takip eder misiniz?

Müzikle ilgili her şeyi takip ederim. Çünkü o ne magazine giriyor ne politikaya giriyor. Sadece Türkiye’de değil Rusya’dan, Bulgaristan’dan, Romanya’ya kadar olan her hiti bilirim. Hepsini, kim nerede, ne çıkarmış takip ederim. Youtube’da abonesi olduğum 6 tane kanal var, o 6 kanalda çıkan her hiti bilirim. Bulgaristan’da Rusya’da birinci kim takip ederim. Murat Dalkılıç’ın şarkılarını çok seviyorum. Gülşen harikalar yaratıyor. 15 sene önce benden beste almıştı Gülşen, şimdi ise şarkı imparatoriçesi oldu. Onda ki bu gelişimi görüyorum. İnsanlara yapılan saygı albümlerini takip ediyorum.

 

O eski müşteri de yok galiba.

Yok. Milletin eğlence umurunda değil. Tek istediği evime gideyim, kimseye bulaşmadan günümü bitireyim. İnsanların tüm hayat damarları kapandı.

 

Sizi Chloe’den başka ne mutlu ediyor?

Müzik ve şarkı söylemek. Annemle ilgilenmek, kardeşlerime bakmak. Başkada bir şey yok.

 

Zor.

Bana zor gelmiyor. Kauçuk gibi oldu kalbim. Öyle çekiyorum ki!

 

Dışarıdan size baksam çok daha başka şeyler düşünürüm.

Bir eli yağda bir eli bağda gibi mi?

 

Aynen öyle.

E sende 30 karıyla gezseydin yıllarca. Ben de senin için öyle düşünürdüm. O zamanlar öyleydi.

 

Bir de öyle bir şey vardı. Minibüse doldurmak gibi!

Ama dünyanın en güzel şeyi bilmiyorum katılıyor musun? Tek eşlilik. Eğer aseksüel değilsen, eğer hala âşık olabiliyorsan en güzel şey tek eşlilik. Yani kendime böyle bir hayat kurdum. Kapalı, duvarlarla örülü.

 

Bu bir depresyon mu acaba?

Depresyonsa 10 yıl uzun sürdü. Yok değilim. Neden değilim? Mesela Range Rover yeni çıkmıştı 1 trilyonluk araba hemen aldım. Şimdi zora düştüm, sattım. Karımın BMW’sine biniyorum. Ama her sabah anahtarı zevkle alıyorum elime. Zevkle biniyorum. Mesela her gün bisikletime zevkle biniyorum.

 

Büyük hayattan sıkıldınız belki de.

Çok doğru söyledin. Küçük hayattan çok memnunum. Büyük hayattan sıkıldım. Çünkü ben doğdum, 20 yaşımda büyük hayata geçtim. Belki de özledim küçük hayatı. Şimdi Chloe “Bu Tarz Benim’e” çıkıyor ya, onun mutluluğunu görüp bende mutlu oluyorum.

 

Çok mu âşıksınız?

Çok seviyorum. Ama kendi kariyerimi yönetiyor gibiyim. Çok güzel bir şey yöneticilik. Kendi Serdar Ortaç’ımı karımda yaşıyorum.

 

İlk defa mı bu kadar âşık oldunuz?

Evet, ilk defa bu kadar âşık oldum. Tırnağı kırılsa benim de kırılıyor. Tırnağı çatlasa kendi tırnağım çatlıyor. Ama ilk defa dürüstüm. Ve bir de şunu yapmıyorum. Gelenekler vardır ya, masaya vurulur ve “erkek geldi heyt be” denir. Chloe’ye asla böyle davranmıyorum. Oturup onunla kadın muhabbetini yaparım mesela!

İlgili Haberler