Kültür-Sanat

'Selda' belgeselinin yönetmeni Amber İşbilen: Selda Bağcan’ın öyküsü Türkiye’nin yakın geçmişini de anlatıyor

Tribeca Film Festivali’nde ödül alan belgeselin yapımcıları da kadın

13 Haziran 2020 15:05

Müzik sektöründe son 10 yılın en büyük “yeniden parlaması” kim derseniz muhakkak Selda Bağcan yanıtını alırsınız. Ne Tarkan ne Madonna... Hiçbiri yeni nesil tarafından bu kadar çok sevilmedi, şarkıları dünyanın her yerinde dev festivallerde böylesine coşkuyla dinlenmedi. Gerçi Selda Bağcan’a sorarsanız o hep aynıydı. Müziğe başladığından beri yıldızdı. Çok da haksız değil. Marianne Faithfull Rolling Stones’un yükseliş döneminde ne ise, Selda Bağcan da Cem Karaca’nın Barış Manço’nun yükselme döneminde neredeyse öyleydi. Ve fakat ülkenin siyasi durumu günlük hayatın tamamına olduğu gibi müziğe de etki etti ve Bağcan’ın gençlik döneminde arabeskin popülerliği ile yarışan psychedelic Türkçe rock müziği de etkilendi. Etkilemek aslında az kalan bir ifade… Sesini kıstı, plaklarını yaktı ve unutturdu. Ama iyi işler hiçbir zaman tamamen kaybolmuyor. O nedenle Selda Bağcan 2010’ların ortasına doğru onu hiç tanımayan bir nesil tarafından tanındı, benimsendi. Sadece o değil; tüm dönemdaşları… Onun jenerasyonunda ve müzik tarzında bir elin beş parmağı kadar bile kadın müzisyen yoktu. Bu da onu çok daha özel kıldı. 

Selda Bağcan’ın bu ilginç hikâyesi Amerika’da yaşayan ve Selda Bağcan’ın müziği ile üniversite yıllarında Amerikalı arkadaşları sayesinde tanışan yönetmen Amber İşbilen tarafından belgeselleştirildi. İşbilen’in Amerika’daki yapım şirketi Infidel Films imzalı “Selda Film” dünyanın en prestijli film ve belgesel festivallerinden olan Tribeca Film Festivali tarafından En İyi Orijinal Müzik Ödülü’ne layık görüldü. 

Daha önce İKSV’nin Köprüde Buluşmalar Atölyesi’ne seçilen filmin ekibi yapımcı ve yönetmen olarak Amber İşbilen’in yanı sıra Neslihan Oskay (Ortak Yapımcı), Leyla Hamedi (Yapımcı) ve Martina Haubrich (Ortak Yapımcı)’den oluşuyor. Bir dönemin sahnelerinin tek kadın müzisyenini anlatan belgesel filmin yapımcılarının kadınlardan oluşması tesadüf olmasa gerek! 

Belgeselinin yapım öyküsünü Amber İşbilen T24'e anlattı: 

Selda Bağcan’la tanışmanız üniversitede olmuş. Sizi onunla ilgili en çok etkileyen ve bu belgeseli yapmaya iten şey neydi?

Amerika’da üniversite eğitimime devam ederken, sürekli yeni şeyler keşfeden müzisyen ve sinemacı arkadaşlarım beni Selda’nın müziği ile tanıştırdılar. Yıl 2006’ydı, İngiliz bir bağımsız plak şirketi Selda’nın 1970’lerden kalan bir albümünü yeniden düzenlemiş ve tekrar piyasaya sürmüştü. Bu yeni baskı yurt dışında çok dikkat çekmişti. Daha önce onun adını hiç duymamış olduğuma inanamıştım. Türkiyeli ailem ya da arkadaşlarım da bilmiyordu. Bunun nedenini araştırmaya başladım; ben bilmiyordum ama ailem, arkadaşlarım nasıl olur da bilmezdi? Böylece Selda Bağcan’ın hikayesini araştırmaya başladım ve hayatını, deneyimlerini öğrendikçe büyülendim. Selda ulusal bir hazine ve hayattayken onun belgeselini yapabilmeyi çok istedim. Bu sebeple birkaç yıl önce Los Angeles’taki bütün hayatımı geride bıraktım ve Türkiye’ye geldim. Bir arkadaşım Zeki Müren’in hayatının belgeselini yapıyor ve Zeki Müren hayatta olmadığı için kendi hikayesini anlatamasa bile onlarca yıllık arşivi bulunuyor. Oysa Selda’ya dair sansürlü olduğu dönem yüzünden böyle bir arşiv de yok. Bu belgesel de Selda’nın hatırasını ve mirasını korumanın bir yolu olacak. 

Selda Bağcan’ı ikna etmek mi zordu Tribeca üyelerini ikna etmek mi?

TFI’ya (Tribeca Film Akademisi) ilk başvurduğumda, programı düzenleyenler Selda’yı hiç duymadıklarını ama hazırladığım ön çekimi gördükten sonra Selda’nın hikayesininin ilgilerini çektiğini söylediler. Belgeselle, Selda ile, benim vizyonumla ilgili ayrıntılı bilgi hazırlamıştım ve beni çok desteklediler. Selda’yı ikna etme kısmına gelirsek… Her zaman çok kolay olmadığını söyleyebilirim. Ama bir film yapmak hiçbir zaman kolay değildir. Bir keresinde İstanbul’da oldukça tanınan yapımcı bir arkadaşıma Selda’nın belgeselini yaptığımdan bahsettim. Yardım istemiyordum sadece konuyu anlattım ve beni çıkış kapısında uğurlayana kadar güldü. Bunun çok olanaksız olduğunu düşünmüştü.

Tribeca’nın belgeselin tamamlanması ve gösterilmesi açısından önemini anlatabilir misiniz?

Pandemi nedeniyle TFI Network Market, bir hafta boyunca her katılımcı ve sektörden seçilen profesyoneller ile bir hafta süren birebir sanal görüşmeler düzenledi. Her bir görüşmede kısa klipler ve bilgiler paylaştık. Bu bana festival organizatörlerinden, satış sorumlularından, dağıtımcılardan, yapımcılardan ve bestecilerden belgesel ile ilgili yorumlar almamı sağladı. Onların soruları özellikle de böyle benim gibi ilk kez uzun metraj çekenler için paha biçilmez bir deneyimdi. Bir haftanın sonunda TFI’ın ortak çalıştığı New York ve Los Angeles merkezli bir müzik yapım şirketinden destek ödülü aldık. Bu Tribeca Film Festivali’nden aldığımız ödülden farklı bir destek ödülü. Ama sonuç olarak TFI bizim için sektördeki diğer profesyonellerle tanışmamızı sağlayan bir araç oldu. 

İzleyici neler görecek bu belgeselde? 

Bu filmde herkes için bir şeyler var. Müzikle ilgilenen de, politikayla ilgilenen de kültürle ilgilenen de ilgisini çekecek bir şeyler bulacak. Doğu illerinden, taşradan hikayeler var. Selda’nın nasıl 1970’lerden beri sosyal adaletsizliklerden bahsettiğini ve bu nedenle kendi toplulukları için Selda’nın ne kadar önemli olduğunu anlatıyorlar. Batı’da müzisyenler, Selda’nın müziğinin onların müziğini nasıl etkilediğinden bahsediyor. Selda’nın günümüzdeki konserlerini takip ediyoruz Türkiye’de ve yurt dışında. Ama bu bir konser belgeseli değil, ben daha çok onun evdeki haliyle, sanatının arkasındaki kişiyle ilgilendim.