28 Aralık 2015 02:00
‘Yeni Türkiye’, tek kanallı devlet televizyonu yıllarında bile bütün siyasi partilerin liderlerini ekrandaki bir masanın etrafında tartışırken görebilen eski Türkiye'ye uzak. Aksine, seçime katılan siyasi partilere ekranlarda ayrılan yayın süreleri arasındaki onlarca, yüzlerce katı bulan farklar türünde de adaletsizliklere sahne olan bir Türkiye'de yaşıyoruz.
Ekranlardaki öpüşme sahnelerini dahi ‘şehvet’ ve ‘süre’ cetvelleriyle ölçüp yaptırım uygulayan bir anayasal kurum varken bu manzara nasıl ortaya çıkabiliyor?
RTÜK'ten söz ediyoruz, uzun adıyla Radyo ve Televizyon Üst Kurulu.
Yasada kuruluş amacı “radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleri sektörünü düzenlemek ve denetlemek” ibaresiyle özetlenen RTÜK’ün ilk görevi şöyle tanımlanıyor:
“Yayın hizmetleri alanında ifade ve haber alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin, rekabet ortamının ve çoğulculuğun güvence altına alınması, yoğunlaşmanın önlenmesi ve kamu menfaatinin korunması amacıyla gerekli tedbirleri almak.”
Bu görev tanımına rağmen RTÜK, özgürlük veya çeşitlilikten ziyade, şarkıcı Hadise’nin dekoltesini iki toplantı boyunca tartışmasıyla, bir yarışmacı eşinin önünde başka biriyle dans ettiği için Ben Bilmem Eşim Bilir programına ceza kesmesiyle biliniyor.
Ancak RTÜK, bugün bu absürtlük üzerinden tartışılmıyor. İktidara yakın bazı gazeteciler, “AKP’li sanılan üyelerin Fethullah Gülen cemaatine bağlı olduğu ve AKP’ye ihanet ettikleri” iddiası eşliğinde ‘RTÜK’ü düzenleyen yasayı değiştirme, olmazsa lağvetme’ çağrısı yapıyor. Zira, TBMM'de siyasi parti gruplarının üye sayısı oranı esas alınarak seçilen 9 üyenin görev süresi 6 yıl. Tutarlı aktör ve yönetimler için uygun, ancak ittifakların kurucularını bile şaşırtan hızda bozulup pazarlığa açıldığı Türkiye'ye kısa gelen bir zaman dilimi.
Peki, mevcut dağılıma göre, 4 AKP, 2 MHP, 2 CHP ve 1 HDP’li üyeden oluşan Üst Kurul nasıl karar alıyor? Şikayetler ne zaman gündemlerine geliyor, kayıtlar nasıl izleniyor? Gülen cemaatinden olduğu söylenen AKP’li RTÜK üyeleri kimler?
Soruları; parlamento muhabirliği dâhil, gazetecilik yollarında yıllarca haber kovalamış tecrübeli bir gazeteci olan İsmet Demirdöğen'e yönelttik. Ankara gazetecileri arasındaki koridor sicili "sakinliği, anlayışı ve nezaketi"yle de yazılan Demirdöğen, 2013 yılında başladığı CHP TBMM Grubu’nda Basın Danışmanlığı görevini bırakarak 3 Eylül 2015’te CHP kontenjanından boşalan RTÜK üyeliğine seçildi.
Öldürülmeden kısa bir süre önce Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin CNN Türk'te dile getirdiği "PKK terör örgütü değildir" sözleri üzerine RTÜK'ün kestiği cezayı da sorduğumuz Demirdöğen'in, T24'ün sorularına çoğunu yazılı, bir kısmını telefon üzerinden verdiği yanıtlar için buyrun.
- RTÜK en çok kanallara kestiği cezalarla öne çıkıyor. Bu kararların nasıl alındığını anlamamız için bize bir örnek anlatır mısınız; bir şikayet ne zaman gündeminize giriyor, gündeme alındıktan sonra 9 üye oturup televizyonun karşına geçerek kaydı mı izliyor, izlerken nasıl tartışmalar oluyor, tartışmalar nasıl bir üslupla yürüyor?
RTÜK, keşke cezalarla değil, demokrasimiz saat gibi işlerken, düşünceyi açıklama özgürlüğünün en önemli dişlisi olmasına katkı verse... Süreç şöyle işliyor; uzmanlar kendi sorumluluk alanlarındaki televizyonların yayınlarını izliyorlar. Eğer bir ihlal bulgusuna rastlarlarsa rapor yazıyorlar. İzleme ve Değerlendirme Daire Başkanı bu raporu kendi görüşüyle birlikte Üst Kurul’un gündemine taşıyor. Daire Başkanı uzmanın görüşüne ve önerisine katılmak zorunda değil.
İzleyicilerin yakınması üzerine de raporlar düzenleniyor. Yakınmalar karşısında programın izlenmesi ve rapora bağlanması zorunlu. Bu rapor da yine aynı yolla Üst Kurul’a sunuluyor.
Başkan raporları gündeme alınca üyelere de bir dosya halinde sunuluyor. Haftada bir gün zorunlu olan toplantı öncesi üyeler raporları inceleyip programları izleyerek toplantıya hazırlanıyorlar.
9 üyeli toplantıda geniş bir değerlendirme yapılıyor. Görüntüler tekrar tekrar izleniyor, raporlarda yer alan ifadeler tartışılıyor, sonunda yasanın verdiği görev yerine getiriliyor. Ya “İhlal vardır” ya da “Yoktur” kararı çıkıyor. Bunun için 5 oy gerekli.
Tartışmaların zaman zaman hayli uzun, öğretici ve zaman zaman da sert geçtiğini söylemeliyim. Birbirimizi ikna etmemiz ve kararın yasaya olduğu kadar vicdanlara da uyması için epeyce derinlikli değerlendirmeler yapılıyor. Birbirimizi incitmeden yaralayıcı bir dil kullanmadan her türlü eleştiriyi yapabiliyoruz, görüşleri ifade edebiliyoruz ama az önce söylediğim gibi beş üyenin iradesi sonucu belirliyor.
- Gözümüzde canlandırabilmek için soracağız: Bu kayıtları izlerken kumanda kimde oluyor? Örneğin, tuvalete çıkmak yasak mı veya ekrana bakmayanlar var mı?
9 üyenin etrafında toplandığı o ünlü müzakere masasında her üyenin önünde bir bilgisayar var. Ekranından görüntüsünü izliyoruz, raporunu okuyabiliyoruz. İhtiyaç halinde yasalara, yönetmeliklere, eski kararlara bakabiliyoruz. Başkan ya da başkanvekili toplantıyı yönetiyor, yani kumanda onlarda.
Toplantılar zaman zaman 10 saat sürebiliyor. Bitmeyince ertesi güne kalıyor. Dosyalar bir hafta sonraki toplantının gündemine ertelenebiliyor. O uzun süren müzakereler sırasında üyeler zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için dışarıya çıkıp gelebiliyorlar ama oylamalar önemli olduğu için mümkün olduğunca çabuk dönüyorlar. Ekrana bakmamak, dosyayla ilgilenmemek mümkün değil.
- RTÜK, şikayetleri ne zaman gündemine alıyor sorusuna kısaca, “uzman değerlendirmeleri ve vatandaş şikayetleri” yanıtı verdiniz. Örneğin hiç Erdoğan’ın bir konuşması için RTÜK toplantısında izleme seansı yaşandı mı?
Toplantıda yapılan konuşmalar, aksine bir karar alınmadığı sürece gizlidir.
- RTÜK’ün anlaşılmaz cezalarından birkaç örnek: Çizgi filme cinsellik cezası, Arkadaştan Öte filmine “Aşk olmadan seks olmaz” cezası, başka kadınla dans eden eş için “Ben Bilmem Eşim Bilir”e genel ahlak cezası veya Sex and The City’deki eşcinsel evliliğe ceza. Bu kararlar nasıl alınıyor?
Yargının verdiği kimi kararlar bile tartışılırken bizim aldığımız kararların, verdiğimiz cezaların tümüyle anlaşılabilir olması mümkün mü? Geçenlerde bir çizgi filme ‘şiddet’ içermesi dolayısıyla yaptırım uygulandı, geçmişte cinsellikten de uygulanmış. Öpüşmeye ‘şehvet’, ‘süre’ ve ‘yayın saati’ ölçütleriyle bakarak yaptırım uygulanıyor.
- ‘Şehvet’ ölçütünü tanımlar mısınız?
Elde bir ölçüt yok, ama tutkulu, ateşli, şehvetli bir sahnenin uzun süreli ekranda kalması, bunun da çocukların televizyon izlediği bir saatte gösterilmesi kimi üyelerce ihlal sayılıyor.
- RTÜK’ün bir görevi de “ahlak komiserliği” mi?
RTÜK Yasası, yani Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun, kurula ifade özgürlüğünün yanı sıra ‘haber alma özgürlüğünü de sağlama’ görevi vermiş. Ancak yasanın yayın ilkeleriyle ilgili maddesinde sıralanan fıkralar ülkedeki genel yaklaşımla örtüşüyor. Yani özgürsünüz ama… İşte o ‘ama’lar bana göre çok fazla ve sübjektif değerlendirmelere fırsat verir türden. Bunlardan biri de sorunuzda belirttiğiniz ‘ahlak komiserliği’ nitelemesine yol veriyor. Cinsiyetçi ve muhafazakâr yaklaşımlarla alınan kimi kararlar da bu nitelemeyi güçlendiriyor, haklı kılıyor. Öpüşme süresi ve biçimine göre yaptırım uygulanması kararlarına bakınca... Devletin tiyatrosu çatalla, üst kurulu da öpüşme biçimiyle uğraşmamalı. İletişim olanaklarının bu denli sınırsız olduğu bir dünyada böylesi kararlarla sanırım kendinize güldürürsünüz sadece.
- Genel ahlak, müstehcenlik, ailenin korunması... Yayın ilkeleri arasında geçen bu kavramların ucu hayli açık. Üye olduktan sonra bu kavramların daraltılmış anlamlarını içeren bir broşür veya eğitim var mı, yoksa “Biz neden rahatsız oluyorsak, toplum da ondan rahatsız” anlayışıyla mı ilerliyor?
Genel ahlak, müstehcenlik gibi kavramlar sübjektif ve karşılığı kişiden kişiye, kurumdan kuruma değişen kavramlar. Meseleye özgürlükler, haklar ve demokratik uygulamalar penceresinden bakarsanız, bu kavramlarla sunulan tuzakları aşmanız kolay olur. Ailenin korunmasını dizilerde arama güzelliğinden de mahrum kalırsınız hiç olmazsa.
Bunlarla ilgili bir broşür yok, olması da gerekmiyor. Galiba olsa güzel haber olurdu. Örneğin “Müstehcenliğin el kitabını yazdılar” der, gülerdik. Genel siyasetin, sizi tercih eden siyasi yapının yaklaşımıyla örtüşen bir tutum izleniyor sanırım. Kararlar da bunu göstermiyor mu?
- Bir 'hizmet içi eğitim' yok ve “Bizim değerlerimiz, toplumun değerleri” diye bakılıyorsa, RTÜK üyeleri arasında hiç kadın olmaması kararları sizce nasıl etkiliyor?
Üyeler içerisinde kadın olmaması bir eksiklik. Kadın hakları konusunda hayli duyarlı, hassas ve özenli erkek üyeler var. Cinsiyetçi ve ahlakçı yaklaşımları aşmakta kadın üyelerin etkisi ve rolü fazla olabilirdi, erkek egemen anlayışların geriletilmesinde ve kararların oluşumunda belirleyici olmaktan çıkarılmasında da. Erkeklerin kadınlarla ilgili karar alması ve onları korumaya soyunmasında bir gariplik var, haklısınız.
- Piyanist’e, Yeşil Yol’a ceza, sigarayı buzlama, alkolü yok etme, seksten öte cinsellik içeren çoğu sahneyi atlama... Siz RTÜK eleğinden geçen kanalları izlerken keyif alıyor musunuz?
Yasaklar, sınırlamalar sadece bizim yasamızda yok, başka yasalar da var. Örneğin, Tütün Yasası. Sigara ve içki görüntüsü yasak. Geçenlerde bir yarışma programında konuk ‘rakı-balık’ diyordu bip’lendi, sonra da ayran içmekten söz etti. Ekranda duman tütüyor, ama ağızlarda çiçek resimleri. Komik bir durum. Belki yeni yapımlar için sigara konusunda bir sınırlama konulabilir, ama klasikler arasında yer almış filmler için bunu uygulamak güldürüyor. Cinsellik içerdiği iddia edilen görüntüler de bundan farksız. Yaptırımlar çok olunca yayıncı kuruluşlar da cinsellik görüntülerini uçuruyor. Ama şunu düzeltelim; programlar yayınlanmadan RTÜK eleğinden geçmiyor. Yasa ve kararlarla oluşturulan bir geniş duvara bakılarak budanmış programlar var. Doğrusu o programlardan çoğu kimsenin hoşnut kaldığını, keyif aldığını sanmıyorum. Tersine yayınlar ve algılar dolayısıyla keyifle bizi anıyorlardır.
- “Lan” kelimesine bile “güzel Türkçe” cezası kesen RTÜK üyeleri, aralarında Zeki Müren Türkçesiyle mi konuşuyor?
Dili güzel kullanmak, korumak bir görev olmalı. Yozlaşma iletişimi de zorlaştırıyor. Düşünmekten uzaklaştırıyor. Sohbetlerde de bunu dikkate almak gerek.
- RTÜK’ün 1 Kasım seçimi ertesinde hazırladığı, basında yer alan haberlere göre, sayısı 209’u bulan raporlarda 65 yayın kuruluşu mevzubahisti. 239 cezayla A Haber’in öne çıkma nedeni ne?
Bu kanala 1 Kasım’la ilgili uygulanan program ve yayın durdurma yaptırımlarının sayısı 99. (1 Kasım seçim dönemi nedeniyle özel radyo ve televizyon kuruluşlara verilen ceza listesi) Seçim döneminde seçimlerle ilgili yayınların denetimi ve yaptırım yetkisi YSK’ya (Yüksek Seçim Kurulu) geçiyor. Seçimin başlangıç tarihinden seçim gününe kadar, YSK seçim sonuçlarının yayınını serbest bırakıncaya kadar. Bu da 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümlerine İlişkin Yasa’ya dayanıyor. Bakmayın şimdi bazılarının “1961’de çıkan yasaya göre ceza veriyorlar” dediklerine, özel televizyonlarla ilgili yetki 2003 ve 2010’da çıkarılan yasalarla YSK’ya verildi; yani bu iktidar döneminde.
YSK bir televizyon kanalına çokça yaptırım uygulamışsa bunun nedenini sorgulamak gerek. YSK önce yasadaki deyimiyle ‘yayıncı kuruluşları’ uyarıyor. Eğer siz bir uyarı almışsanız ve YSK da bir yargı kurumu ise o karara uygun davranmanız beklenir. Yargı kararını ciddiye almıyorsanız, bu sonradan verilecek kararlara razı olmanızı gerekmez mi?
1 Kasım seçimlerine ilişkin takvime göre, YSK, 98 televizyonu merkezden denetime aldı. Kuralları bir genelgeyle duyurdu. YSK, kendisi, bazı yayınlarla ilgili ek raporlar istedi. Yurttaşlar, siyasi partiler başvuruda bulununca, YSK, ayrıca izleme raporları düzenlenmesine karar verdi. Sonuçta toplam 216 rapor gönderildi.
RTÜK’ün bu raporları YSK’ya göndermeme yetkisi yok. Yani hepsini göndermek zorunda. Görüşünüz ne olursa olsun. YSK kendisi karar veriyor. Bir kuruluşa çok fazla yaptırım uygulandığı için adı öne çıktı. Burada bir de fırsatçılık yapıldığını düşünüyorum. Referandum, yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı ve iki genel seçimde YSK’nın verdiği cezalar toplanarak sanki yeniymiş gibi sunuluyor ve rakam büyütülerek tepkinin büyümesine çalışılıyor. Yasayı uyguladığınız için suçlu ilan ediliyorsunuz, ne garip.
- A Haber günün sonunda yayın çizgisi belli, özel bir teşebbüs, dolayısıyla soracağız; YSK-RTÜK’ten kaçmanın çaresi TV8’de haber göstermeyen Acun Ilıcalı’nın yolu mu?
YSK ya da RTÜK’ten kaçmanın yolu habercilikten kaçmak değil elbette. Adil olmak. Seçime katılan partilerin kendilerini anlatabilmesine, ifade edebilmesine fırsat vermek. Habercilikte objektif ve nesnel olmak. Televizyonların bütün partilere eşit süre ayırmasından söz etmiyorum elbette. Özel televizyonların, halkın gerçekleri öğrenme, özgürce kanaat oluşturma hakkına sahip olduğunu unutmamaları, buna uygun davranmaları beklenir. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. Çünkü haber alma bir insanlık hakkıdır. Kısacası her düşüncenin kendisini ifade edebilmesinin zemini toplumsal mozaiğin bazı renklerine kapalı olmamalı.
- Sizce hakkında toplamda 200’ü aşan ceza verilen ve 130 saati aşan yayın yetkisi elinden alınan A Haber’e yapılanlarda haksızlık yok mu?
YSK’nın yaptırım kararlarında ölçülülük olmadığı ortada. Bu konunun ele alınması ve yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Programların durdurulması da bir ekran karartma biçimidir ve doğru değildir. Bunun yerine başka yöntemler bulmalıyız. Şunu da belirtmek gerek: 2010’da bu yetki YSK’ya verilirken, 12 kez yaptırım uygulanan bir kanalın yayınının durdurulmasına ve kapatılmasına yol açabilecek bir ifadeyle yazıldı madde metni. YSK baktı ki kanalların cezalandırılmasına doğru gidiliyor, bunu program durdurmaya çevirdi, sayıyı da ölçülü tuttu.
- A Haber cezalarında kimlerin imzaları var? Örneğin, RTÜK’ün AKP’li başkanı İlhan Yerlikaya bu isimlerden biri mi?
RTÜK’ün kararları ortada. Kimi kararlarda oybirliği var, kiminde oy çokluğu, tıpkı YSK kararlarında olduğu gibi.
- RTÜK üyelerinin maaşları ne kadar?
7 bin 500 lira dolayında.
- Aldığı cezaları haberleştirirken A Haber’in yaptığı bir şikayet: “RTÜK bize 30-35 yıllık belgeseller dayatıyor. Modern belgesel için bütçesi yoksa RTÜK’ün onca parası nereye gidiyor?”
Belgeseller konusu ayrı bir sorun. Kendiniz belgesel yaptırmak yerine TRT’den istiyorsunuz, onlar da size en eskilerini gönderiyor ve bunun için de para ödüyorsunuz. Yenilerini çekmek gerek, ama bence sorunu bütüncül biçimde ele alıp çözmek en doğrusu. Belgesel yayınlanmasına gerek kalmayacak bir çözüm… RTÜK belgesel yaptırmayı denemiş, ayrıntısını bilmiyorum ama sonra vazgeçmiş.
- A Haber’den bir başka soru: “Bize gözünün üstünde kaşın var cezası kesilirken başta Bayık ve Karayılan’la röportajlar yayımlayan İMC’ye bir saat bile yayın kapatma cezası verilmedi.” Bu eleştiriye yanıtınız ne olur?
Bir yayıncı kuruluşun kendisini savunmak uğruna bir başka televizyonu hedef göstermesi; kendisinin susturulmasından yakınan bir kişinin bir başkasının cezalandırılmasını talep etmesi... Özgürlükler herkes içindir. Seçim dönemi yayınlarıyla diğer yayınları da birbirine karıştırmamak gerekir ayrıca. Demokrasiyi ve özgürlükleri sadece kendiniz için istememelisiniz.
- PKK yöneticileriyle örneğin CNN Türk’te bir söyleşi yayımlansa ceza almaz mı?
Eğer şiddet çağrısı yoksa ceza almaz elbette. Zira çözüm süreci döneminde kimi KCK yöneticilerinin ve Avrupa’daki örgüt yöneticilerinin kanallarda sıkça röportajlarının yayınlandığını ve yaptırım uygulamadığını hatırlatmak isterim.
- RTÜK kararlarında içtihada bağlılık söz konusu mu; çözüm sürecinde geçerli olan bugün ve yarın için ne kadar geçerli?
Örneğin, bir terör örgütü yöneticisi “Silah bırakıyorum, özür diliyorum” dese yayımlanmayacak mı?
- Sizce RTÜK’ün ceza kestiği CNN Türk’te, cezanın gerekçesi Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin “PKK terör örgütü değil” sözleri şiddet çağrısı mıydı?
Orada bir düşünce özgürlüğü var.
- Tahir Elçi’nin “PKK terör örgütü değildir” sözleri ardından CNN’e 700 bin TL ceza kesilmesi kararı nasıl alındı; kimler itiraz etti, kimler onayladı?
Tahir Elçi’nin katıldığı programdan sonra yayıncı kuruluşa 700 bin TL ceza verildiği haberleri doğru değil. Bir programla ilgili yaptırım uygulama kararı aldığınızda onun karşılığı yasada yazıyor. Bir önceki ayın brüt reklam gelirlerin yüzde ikisinden beşine kadar para cezası. Bu da sanırım 74 bin 588 lira. Bir kuruluşa 700 bin lira ceza verilebilmesi için o kuruluşun süper bir reklam gelirinin olması gerekir. Sanırım bizde o kadar geliri olan bir kanal da yok.
Karar, kurulda tartışıldı ve ileride internet sitesinde de görüleceği gibi oy çokluğuyla alındı. Görüşmeler gizli. Ancak benim ve diğer arkadaşların karşı oyları var ve bunlar da yayınlanacak. Benim karşı oyumu da size gönderiyorum. (İlgili metni okumak için tıklayın) Bu kararda hangi saiklerin rol oynadığını ilgili arkadaşlara sormanızı öneririm.
- Bir parantez: MHP-AKP kontenjanından gelen üyeler arasında nasıl bir ilişki söz konusu? Başkanlık seçiminde de MHP’nin AKP’li adaya oy vermesi nedeniyle; çoğunluğun muhalefette olması RTÜK’te bir şey değiştirmedi mi?
Muhalefet partileri, daha doğrusu biri, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını okuyamadı, yok saydı, desek...
- Tahir Elçi’nin ölümü RTÜK’te nasıl yankı buldu, bir tartışma yaşandı mı, neler konuşuldu? “Elçi’nin sözleri nedeniyle CNN Türk ceza almalı” diyerek Elçi’yi de mahkûm edenler Elçi’nin ölümüne giden yolda bir sorumluluk hissediyorlar mı? Sizce RTÜK’ün Elçi konusunda özeleştiri yapması gerekmiyor mu?
Şiddet çağrısı içermeyen her düşüncenin özgürce ifade edilebilmesinden yanayım. Bir düşünceden dolayı insanları, o düşüncenin ifade edildiği iletişim kanallarını cezalandırmak tek tipçi ve yasakçı anlayışların işidir. Düşüncelerini ifade eden insanların öldürülmesinden sanırım herkes üzüntü duyar.
- Sizin fikrinizi merak ediyoruz; RTÜK’ün Elçi konusunda özeleştiri yapması gerekmiyor mu?
Buna RTÜK de dâhil, keşke herkes yol açtıkları olumsuzluklardan dolayı özeleştiri yapabilse, bu kültür gelişebilse...
- Akif Beki’nin programına da “HDP’ye oy verenler yurtsever Kürtler” dediği için bir konuk “Devlet küçük düşürüldü” denilerek ceza kesildi. Bu örnek RTÜK’ün Elçi’den ders almadığının bir göstergesi mi?
Yurttaşı değil, sadece devleti kutsal sayan anlayış çok geride kaldı sanıyordum, yanılmışım.
Bir de şu var: Kürtlerle ilgili her türlü olumsuz nitelemeyi, suçlamayı kullanabilirsiniz, ama olumlu tek sıfat galiba mümkün değil. Toplumun bir kesimini hain ilan etmenize bir engel yok. Yeter ki devletimize bir söz gelmesin!
- Başta Star yazarı Cem Küçük olmak üzere iktidara yakın gazeteciler tarafından işaret edilen RTÜK’te bugün neler oluyor?
RTÜK’ün yapısal sorunları var, kurumsallaşma mücadelesi veren her kurumun olduğu gibi. Bir de algı sorunu var. Cezacı, yasakçı bir kurum gibi görülüyor. Cezalandıran değil, özgürlükleri koruyan genişleten bir kuruma dönüşmesi gerekiyor, ama dışarıdan talepler daha çok tasfiye ve muhalif kanalların tümüyle susturulmasına yönelik.
- 1) A Haber kararlarında AKP’li üyelerin de olduğunu söylediniz. Cem Küçük de geçen günlerde eski başkan Davut Dursun ve mevcut üye Nurullah Öztürk’ü işaret ederek “RTÜK’ün AKP’li sanılan üyeleri FETÖ kanallarını koruyor” dedi. Sizin gözlemleriniz ne; AKP’li üyeler içinde nasıl bir bölünme var? 2) Bugün AKP’nin dört üyesinin hangileri sizce cemaate yakın? 3) Üst kurul üyeleri dışında kurum içinde bir cemaat baskınlığı gözlemlediniz mi? RTÜK, hükümete yakın kalemlerin iddia ettiği gibi bir “FETÖ karargâhı” mı?
15 yıla birlikte damga vuranların iç kavgasında ben taraf değilim. Ve benim bulunduğum dönemde cemaat kanallarına yönelik bir korumaya hiç tanık olmadım. Diğer sorulara yanıt vermeyeceğim.
- Kanaltürk’ün ulusal yayın hakkı iptali bugünkü RTÜK’ün önüne gelse sizce ne olurdu?
Kanallar artık karasal yayın lisansı almıyor, uydu yayıncılığı lisansı veriliyor. Sanırım o kanal bunun için başvurmazdı. Kaldı ki lisans konusu yargı kararıyla çözülmüş.
- Cem Küçük, Gülen cemaatinin kanallarını RTÜK’ün yayın bandından neden çıkarmadığını sorgularken Digitürk ve Türksat’ın bu kanalları savcı ve hâkim kararıyla çıkardığını yazdı. 14 Ekim 2014’de ise RTÜK, “yargı kararı olmadan savcı talebiyle platformdan çıkardığı” gerekçesiyle Digitürk’e ceza kesti. Ortada bir mahkeme kararı var mıydı, yok muydu?
RTÜK ne yazık ki kimi kanalların önce platformlardan, sonra da Türksat’tan çıkarılmasında iyi bir sınav veremedi. Yetkisine sahip çıkamadı. Öyle sanıldığı gibi bir platforma da ceza vermedi, veremedi. Bir uyarıyla yetindi, devamında da takipçi olamadı.
Savcılık yazısı bir mahkeme kararı değildir ve bir kişinin ya da kurumun suçlu olduğu anlamına gelmez. Savcınınki iddiadır. Tek sesli bir yayıncılık yapılmasına yönelik uygulamada RTÜK, ne yazık ki cesur davranamadı. Yasaya göre platformlar yayın yapan kuruluşlara karşı ayırım yapamaz. Platform kurma izni veren RTÜK bir ayırımcılık söz konusu olduğunda bunu geri alabilmelidir. Gazeteciler Cemiyeti’nin önceki başkanı değerli Orhan Erinç ağabeyin belirttiği gibi, platformlar bir dağıtıcıdır ve dağıtımın güvence altında olması gerekir. Bunu söylediğinizde sizi de yaftalıyorlar, ama siz bugün sarı öküzün gidişine seyirci kalamazsınız. Kalırsanız yarın bütün muhalif kanalları hakkında soruşturma var gerekçesiyle platformdan da çıkarırlar, uydudan da atarlar.
Özetle, ortada bir mahkeme kararı yok, sadece savcının bir yazısı var, “yürütülmekte olan bir soruşturma” diye başlayan... Başka grupların yöneticileri için de soruşturma yürütüldüğünü, savcıların ne tür iddialarla insanları zindanlara kapattığını unutmayalım. Can Dündar ve Erdem Gül bir savcının iddiası üzerine tutuklandı. Bir başka gazeteci ‘heyecanlı’ diye özgürlüğü elinden alındı.
- “Yumurcak ve Samanyolu lisans ücreti ödemeden RTÜK’ten lisans aldı” iddiası ne kadar doğru?
Yumurcak ve Samanyolu televizyonlarının lisans bedellerini ödemedikleri iddiası doğru değil. Yumurcak TV’nin bir taksitinin atlandığı ortaya çıkmış, sonradan faiziyle alınmış.
- Akit TV’ye “Zulüm 1938’de son buldu” dediği için ceza, tekrarda lisans iptali uyarısı; TRT’nin Osman Serdengeçti’nin cumhuriyetin kurucularına dair sarf ettiği “Firavunlar gibi yediler, içtiler, kustular, ne utandı, ne doydular” düşünceleri ‘küçük düşürücü ifade yok' denilerek 'ifade özgürlüğü’ sayıldı. Burada bir tutarsızlık sizce yok mu?
TRT’nin bu yayınıyla ilgili karar ne yazık ki doğru bir karar olmadı. Şimdiki Cumhurbaşkanı’na hakaret içeren yayınları affetmiyoruz, ama Türkiye’nin ilk ve ikinci cumhurbaşkanına hakaret serbest. Burada bir ilkenizin olması gerekir: Eleştiri ile hakareti birbirine karıştırmamak, hakarete izin vermemek. Bir de gerçeğe aykırı suçlamalara karşı çıkmak. Atatürk ve İnönü’ye hakaret içeren yayında, o döneme ilişkin gerçeğe aykırı değerlendirmeler, daha açık bir ifadeyle yalanlar vardı. Altı üye bizimle aynı görüşü paylaşmadı.
- Ulusal Kanal’a 'Fethullah Gülen terör örgütü' denildiği için ceza kesilirken diğer kanallar için böyle bir karar duyulmadı. RTÜK’ün kanallara yaklaşımı sizce ne kadar tarafsız?
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi’nde “Gazeteci, çalıntı, iftira, hakaret, lekeleme, saptırma, manipülasyon, söylenti, dedikodu ve dayanaksız suçlamalardan kesinlikle uzak durur” ilkesi vardır. Burada “Fethullah Gülen terör örgütü” denildiği için değil, başka ifadeler için yaptırım uygulandı. Bütün örgütlerin bir torba içine konulup yabancı istihbarat örgütleriyle birlikte hareket ettikleri ve bunun hakkında bir belge bulunduğu iddiasıyla Burada bir örgüt nitelemesi kullanıldığı için değil, bir söylenti, belirsiz bir kaynağın dayanaksız iddiaları üzerine hüküm kurulduğu, saptırma ve manipülasyon yapıldığı ve iddialara inanmayanlar için ‘hain ve salak’ nitelemeleri kullanıldığı için yaptırım uygulandı.
- Erdoğan ve RTÜK Başkanı’nın görüşmesinden yasal değişiklik çıktığı yazıldı. Bu değişikliğe dâhil edileceği belirtilen özel teşebbüsleri, TRT kıstaslarıyla denetlemekten çıkarmak sizce bir artı mı, eksi mi? Seçim beyannamesinde yer alan RTÜK’ün yasal olarak yeniden yapılandırılması CHP’nin bugün de destek vereceği bir girişim olur mu?
Sayın Başkan’ın Sayın Cumhurbaşkanı ile konuşmasında hangi tür bir değişiklik üzerinde anlaşıldığı konusunda ne yazık ki bilgi sahibi değiliz. Bir süredir bazı medya gruplarında “Özel sektör kuruluşları TRT gibi denetlenemez. Bu yasa değişecek” diye yazılıp çiziliyor. Bu tartışma yeni değil. Daha önce ‘torba yasa tasarısı’ hazırlayıp içine koymayı denemişti iktidar partisi, ama Meclis’ten geçmedi. YSK’nın denetiminde ölçünün kaçtığı, işin ekran karartmaya vardığı ortada. Bunun düzeltilmesi gerek. Ancak bu “Ben özel sektörüm, istediğim yayınları yaparım kimse karışamaz, istediğim partinin yayın organı olurum” anlamına gelmemeli.
Parti-televizyon, parti-gazete olabilir. Bu mümkün kılınmalı. Arkadan dolanmaya gerek yok. Kimi iş adamlarına salmalarla oluşturulan bir yayın dünyasını ‘özel sektör alanı’ gibi görmek ne kadar doğru olur, tartışmalı.
Seçim dönemi yayıncılığı sorumluluk gerektiren, en azından haber bültenlerinde siyasi partilere eşit yaklaşılmasını zorunlu kılan bir yayıncılıktır; gerçekleri öğrenme ve özgürce kanaat oluşturma hakkına uygun biçimde.
Özel sektör meselesi ilginç bir yaklaşımla gündeme taşınmış durumda. Bir yandan özel sektörün elindeki yayın kuruluşları, bir savcılık yazısıyla platformlardan, uydudan atılıyor, bir mahkeme kararıyla el konuluyor, bir yandan da serbestçe siyaset alanına müdahale hakkı isteniyor. Şunu özellikle belirtmeliyim; önceki seçimlerde TRT’nin yayınlarından haklı yakınmalar çoktu. Siyasi iktidar da, kimi RTÜK üyeleri de YSK’ya “Siz TRT’yi denetleyemezsiniz, orası kamu yayıncısı özerk bir kuruluş, siz ancak özel televizyonlara bakarsınız” diyordu, şimdi tam tersini söylüyor. YSK özel televizyonlara karışamazmış. Sadece TRT’yi denetlesinmiş. Bunun için yasa çıkarılmalıymış. Klasik bir, dün dündür bugün bugündür yaklaşımı.
Şunu da unutuyorlar: Yayıncılık özel de olsa bir kamu hizmetidir ve kamu yararı, toplumsal yarar esastır. Düşünce özgürlüğü, düşünceyi özgürce açıklamanın yanında bunun yayılmasını ve öğrenilmesini de içerir. Bu yolu kapatamazsınız, kapatmamalısınız. TRT ise bir başka... Onlarca yaptırım kararı var tarafsızlık ilkesini ihlalden, bir partinin televizyonu gibi...
Bu koşullarda RTÜK yeniden yapılandırılmalı tartışmaları ne kadar anlamlı bilemiyorum doğrusu. Sansür kurulu gibi algılanan bir kurumun özgürlüklere sahip çıkan, özgürlük alanını genişleten kararlar alan bir yapıya kavuşması bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Üye yapısının da değişmesi gerek. İletişim fakülteleri, gazetecilik örgütleri, reklamverenler, televizyonların temsilcileri de bu kurulda olmalı.
- RTÜK, 17 Aralık operasyonunu anlatırken ekranda ayakkabı kutusu gösterene de ceza verirken “haber alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin güvence altına alınması” içerikli kanunen birinci sıradaki görevini ne kadar icra ettiği tartışmalı. Sizce yasal düzenlemeyi de aşan lağvetme tartışması sizce ne kadar gerçekçi? RTÜK lağvedilebilir mi, sizce lağvedilmeli mi?
RTÜK’ü tümüyle lağvetmek için anayasa değişikliği gerekiyor. Bu ifadeyi uluorta kullananların anayasadan haberlerinin olmaması düşünülebilir mi? Ama belki de yoktur.
- Kapanış soruları reytingden; TİAK, RTÜK’ten 20 binin altındaki yerleşim yerlerinin ölçülmesi ile ilgili maddenin değişmesini istemişti; kabul gördü mü? Reyting ölçümlerinde esasları düzenlemekle yükümlü RTÜK, yeni sistemden ne kadar memnun?
Yayın izlenme paylarının ölçülmesinde bir sıkıntı var. Bunun yeniden düzenlenmesi gerekli. Ancak geçen hükümet döneminde RTÜK ile ilişkilerde mesafe açılmış. Düzenleme yapmak mümkün olamamış. Örneğin nüfusu 20 binin altındaki yerleşim yerlerinin ölçümden çıkarılmasına ilişkin yönetmelik değişikliği iki yıldır Başbakanlık’ta bekliyormuş.
© Tüm hakları saklıdır.