Gündem

Prof. Dr. Süheyl Batum: Anayasa toplum sözleşmesidir, parti ziyaretleriyle yapılmaz

"Referandum otoriterliğin aracı olabilir!"

05 Kasım 2022 09:50

Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Süheyl Batum, Anayasa değişikliklerinin hazırlanıp seçim öncesi referanduma sunulma ihtimalini değerlendirdi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Anayasa’da değişiklik için muhalefet partileriyle görüşmesini eleştiren Prof. Dr. Batum, “Anayasalar toplum sözleşmesidir, bir partinin hazırlayıp diğerlerini ziyaret etmesiyle yapılmaz, beraber yapılır. Toplum yapar, iktidar partileri toplum adına yapamaz. O yüzden anayasalar kanunlardan daha zor usullerle yapılır, bir parti yapsın diğerlerini ziyaret etsin diye değil” dedi.

“Yargı bağımsızlığı, devlet organları, temel hak ve özgürlükler, hepsi felaket, hepsi sorunlu” diyen Batum, “Dezenformasyon Yasası”yla ilgili olarak da, “Anayasa'nın ‘temel hak ve özgürlüklerle ilgili’ maddelerine açıkça aykırı” dedi. “Anayasa ‘seçimler özgür, serbest olacak’ diyor, buna rağmen getirdikleri son Seçim Yasası'yla seçimlerin eşit şartlarda olması hükmünü tamamıyla bozuyor” diyerek seçim yasasını da eleştiren Batum, “Özel TV'lerin ‘yayınlarında eşitliğe riayet etme’ hükmünü kaldırıyor, cumhurbaşkanına sınırsız propaganda hakkı veriyor. Şimdi de ‘aileyi koruyacağız’ diye kendisinin hazırladığı anayasayı parti ziyaretiyle yapmaya kalkıyor. Sonuçta ‘Ben ziyaret ettim, onlar da görüşlerini söylesinler’ dese de, bugüne kadar 2010'da, 2017'de neye uydular, hangi yaptıklarını değiştirdiler, ‘çoğunluğumuz var’ diyerek bütün değişiklikleri kendileri yaptılar, gece 8-9'da başladılar sabaha kadar madde madde geçirdiler. Bunlar toplum sözleşmesinin ne olduğunun aslında farkında ama bilerek, isteyerek Cumhuriyeti istediğimiz gibi şekillendiririz diyorlar” görüşünü ifade etti.

Sözcü yazarı Ruhat Mengi’nin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Batum’un açıklamaları şöyle:

“2010 anayasa rezilliği ortaya çıktı, ‘FETÖ'ye kaptırdık, bir daha alalım' dediler!”

■ Önce “Cumhuriyet dilimizi, alfabemizi aldı” sözleri büyük bir çoğunluğun zihninde yer ediyor, yayılıp tartışılıyor ama geri adım atıldığında o fazla duyulmuyor. Daha önce benzerleri yaşandı. Bu siyasi bir taktik midir?

Yıllardan beri böyle gitti, örneğin; 2010'da “hepinize inanılmaz sendikal haklar veriyoruz, bütün memurlar sendikalı oldu, toplu sözleşme yapacağız” filan dediler, sonra kendi gazetecileriyle, kendi televizyonlarında “ilk defa sivil anayasa yapıyoruz” diye ortalara attılar, ters gelen noktaları “değiştiririz” dediler, sonunda ne çıktı ortaya? 2010 Anayasası rezilliği çıktı. “Ah, biz bilerek FETÖ'cülere kaptırmışız bunları, tamam şimdi bir daha alalım” dediler. Bunu yapanlar aynı insanlar, ben neden karşı olayım bu insanlara ama yaptıkları o kadar net ve açık ki. Kadir Mısıroğlu benim için normal olmayan biri, hiçbir şey bilmeden konuşan bir adamdı ama ona “Devletimizin resmi tarihçisi, kadim gerçekleri söyleyen kişi” olarak bakanlar vardı. Hatırlamıyor musunuz, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş cüppesini de giymiş, “hazır ol”da durarak onu ziyaret ediyordu.

"'Canım sıkıldı, ben anayasa yapacağım' denirse…"

■ İktidar partisinin tek başına hazırladığı Anayasa değişikliği için Cumhurbaşkanı Erdoğan “Aileyi koruma ve başörtüsünü anayasal güvenceye alma” konusunda yapıldığını söyledi ve muhalefet partilerinin de katılmasını bekledikleri açıklandı. “Aileyi koruma ve başörtüsü” kullanıldığında muhalefet partileri katılmazsa aleyhlerine propaganda aracı yapılabilir. EŞİK Platformu 41'inci maddede “Sınırlarını kendisinin belirlediği bir aile formunun dayatılacağını, kadınların ve LGBTİ'lerin haklarını ortadan kaldıracağını, 24'üncü maddede “kadınların kıyafeti üzerinden kadınların hayatlarına müdahale alanı açılacağını” vurgulamış. Bu, aileleri etkileyecek bir yöntemle hatalı maddelerin de gelmesi mümkün değil mi, sizce ne yapılmalı?

Önce “aileyi koruyacağız, sapkınlıkları önleyeceğiz” şeklinde değerlendirmeler ya da “Din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili 24'üncü maddeyi değiştireceğiz, kadını özgürleştireceğiz” demelerinin hukuki hiçbir geçerliliği ya da doğruluğu yok. Bir genel saptamada bulunayım; Anayasalar, bütün kanunların üzerinde, toplumun uzlaştığı toplumsal bir sözleşmedir. Bütün kanunlar Anayasa'ya uyumlu olmak zorundadır. Bu yüzden  “sık sık değişmesinin önlenmesi için” diğer kanunlardan farklı usullerle yapılır, çünkü toplumda çok ciddi bir değişim olmadan anayasayı her gün değiştiremezsiniz, yasaları, kararnameleri değiştirebilirsiniz. Bu yönden baktığınızda bir ülkede eğer “anayasa yapma ihtiyacı ortaya çıkmışsa, bir iktidar gelip “canım sıkıldı anayasa yapacağım” demişse dünyanın her yerinde 3 soru sorarsınız:

1-    Bu iktidar neden bu değişikliği istiyor, amacı ne? İşte biri “aileyi korumak” der, bir başkası “size özgürlük getirmek” der, bir başkası “demokrasi getirmek” der, önce “neden” sorusunu sorarsınız.

2-    Nasıl yapıyorsun, kim yapıyor ve hangi yöntemle?

3-    Hedefine ulaşmak için neler getiriyorsun?

Ben hemen 2'inci sorudan başlayayım; Sayın Cumhurbaşkanı “Aileyi sapkınlıklara karşı koruyacağız, kadına anayasal başörtüsü özgürlüğü getireceğiz” demiş ya, şimdi Sayın Erdoğan ve AKP iktidarı 10 yıl içinde benzer gerekçelerle 3 tane anayasa yaptı, dünyada 10 yıl içinde 3 defa anayasa yapmış ve “Yine yapamadık, eksiğimiz kaldı bir daha yapalım” diyen –bakın İngiltere, Almanya, Fransa filan demiyorum- ciddi, devlet sayılabilecek bir tek devlet varsa bana söyleyin! Yoktur, çünkü şu gelir o zaman; “Sayın Erdoğan ve AKP iktidarı yöneticileri, siz 2007'de yaparken bilgisiz miydiniz, bilginiz eksik miydi? 2010'da bir daha yaparken yine mi bir şeylerin farkında değildiniz, 2017'de “artık her şey bitti” diye yaparken yine mi farkında değildiniz “Bizim cahilliğimize geldi, kusura bakmayın, yapamamıştık, şimdi aklımız başımıza geldi” mi diyorsunuz? 2007'de kimseye sormadan kendileri hazırladılar “Özgürlük getiriyoruz”, 2010 “Tamam, bitti, yargıyı düzeltiyoruz” dediler, yargıyı mahvettiler, 2017'de “Gerçek demokrasi geliyor” dediler, şimdi “Yahu bırak demokrasiyi, filan aileyi bile koruyamamışız, şimdi aileyi koruyalım” diyorlar. 2007'de “Bir sistem getiriyoruz, cumhurbaşkanını halk tarafından seçeceğiz, bütün dertler bitecek” deyip cumhurbaşkanı seçtiklerini unutup Anayasa değişiklik metnine “11'inci cumhurbaşkanını şimdi seçeceğiz” diye yazan bir AKP iktidarı var. Şimdi 2022'de “Biz aileyi koruyoruz” deyip aileyi yok edecekler herhalde. Bu açıkça ortada!

"2017'de değişmez maddeleri değiştirmek istediler"

■ Anayasa değişikliklerinin hazırlanıp seçim öncesi referanduma sunulma ihtimali de var. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ AKP'nin hazırladığı Anayasa taslağını “önerilerini almak için” muhalefet partilerine de götürdüklerini açıkladı. Sizce muhalefet partileri katılacak mı, bir referandum da olabilir mi?

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “MHP desteğini ifade etti, zaten bizimle beraber, şimdi CHP ve diğer partileri ziyaret edip görüştük diyor. Sık sık tekrarlamak gerekiyor, anayasalar toplum sözleşmesidir, bir partinin hazırlayıp diğerlerini ziyaret etmesiyle yapılmaz, beraber yapılır. Toplum yapar, iktidar partileri toplum adına yapamaz. O yüzden anayasalar kanunlardan daha zor usullerle yapılır, bir parti yapsın diğerlerini ziyaret etsin diye değil. Yargı bağımsızlığı, devlet organları, temel hak ve özgürlükler, hepsi felaket, hepsi sorunlu. Dezenformasyon Yasası diye bir şey çıkardılar Anayasa'nın “temel hak ve özgürlüklerle ilgili” maddelerine açıkça aykırı. Anayasa “seçimler özgür, serbest olacak” diyor, buna rağmen getirdikleri son Seçim Yasası'yla seçimlerin eşit şartlarda olması hükmünü tamamıyla bozuyor. Özel TV'lerin “yayınlarında eşitliğe riayet etme” hükmünü kaldırıyor, cumhurbaşkanına sınırsız propaganda hakkı veriyor. Şimdi de “aileyi koruyacağız” diye kendisinin hazırladığı anayasayı parti ziyaretiyle yapmaya kalkıyor. Sonuçta “Ben ziyaret ettim, onlar da görüşlerini söylesinler” dese de, bugüne kadar 2010'da, 2017'de neye uydular, hangi yaptıklarını değiştirdiler, “çoğunluğumuz var” diyerek bütün değişiklikleri kendileri yaptılar, gece 8-9'da başladılar sabaha kadar madde madde geçirdiler. Bunlar toplum sözleşmesinin ne olduğunun aslında farkında ama bilerek, isteyerek Cumhuriyeti istediğimiz gibi şekillendiririz diyorlar.

2012'de Anayasa değişikliği masasında ben de vardım, AKP'nin 3 temsilcisi “İlk 4 maddeyi kaldıralım, değişmez maddelere gerek yok” dediler. Sonra Mustafa Şentop geldi, o da ısrar etti. “Bunu 5 general koydu” deyince ben “Bu 1982 Anayasası değil, değiştirilemez maddeler 1924 Anayasası'ndan beri var” dedim. O maddeler nedir; “Türkiye devleti bir cumhuriyettir, demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir, dili Türkçedir, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, başkenti Ankara'dır” der, bayrağını, milli marşını belirtir, bunların hangisini değiştirmek istiyorlar, hangisi kendilerini rahatsız ediyor bunu söylemiyor.

"Parlamentoyu çalışmaz hale getirdi, destek bekliyor!"

■ AKP'nin Anayasa'da yaptığı değişiklikte  “ailenin korunması, başörtüsü” gibi konular öne çıkarıldığı için muhalefet partileri desteklemezse aleyhlerinde seçim propagandası olarak kullanılabilir, sizce bu durum onların kendilerini mecbur hissetmelerini sağlar mı?

İktidar parlamentoyu çalışmaz hale getirdi, muhalefet partilerini yok saydı, en basit araştırma önergelerini reddettiler, şimdi muhalefetten destek bekliyor, uzlaşmadan söz ediyor, “Gelin anayasayı beraber yapalım, sizi ziyaret edip söyleyelim” diyorlar. Tamamen kendi seçmenine “Bak ne kadar güçlü, istediğini muhalefet partilerine yaptırıyor” demek için siyasi bir taktikten ibaret.

Bekir Bozdağ “Aileyi kadın ve erkek kurar' diye yazacağız” diyor. Peki, bu konuda bir tehlike mi var, Medeni Kanun'da zaten belirlenmiş olan bu durumu değiştirmek isteyen mi var, nereden çıktı, hangi partiler istedi bunu? Bu bir kandırmacadır.

Türkiye'de muhalefet partilerinin bir daha “Hayır dersek bize ‘aileyi korumuyor derler', oy kaybederiz” diyerek iktidarın bu oyununa düşeceklerine artık ben ihtimal vermiyorum. Bakın, dokunulmazlıkların Anayasa'yla kaldırılması konusunda açık açık düştüler. Bir daha düşerlerse muhalefet, muhalefet olma görevini yapamıyor demektir. “Aileyi korumak bugüne kadar hiç aklımıza gelmemiş, ilk defa şimdi geldi, o yüzden 2023'te bir anayasa yapalım ve aileyi güzel koruyalım” diye bir anayasa yapıyorum desen Türk halkının ancak yüzde 10'u, 15'i “yapalım yapalım, aileyi korumadan bizim anayasamızı yok sayıyoruz, bakın eksikliğini çok çekiyoruz” der ancak. O yüzden “aileyi koruyacağız” diye anayasa yapmaya kalkanlara katılmadığı için hiç kimse oy kaybetmez ama AKP bugüne kadar kullandığı güçleri kullanmaya çalışır mı, çalışır tabii ancak bugüne kadar İstanbul seçimlerini, Ankara, İzmir, Mersin, Adana'yı alırken aynı güç Erdoğan da ve AKP iktidarında yok muydu, vardı. Medyanın yüzde 95'i günün 23.5 saati onları gösteriyordu. Muhalefeti terörist gibi gösterip soruşturmalar açılmıyor muydu, açılıyordu, ne oldu; iktidar birçok ilde seçimi kaybetti. O yüzden ben muhalefet partilerinin bu oyuna, bu tek taraflı halk oylamasına gireceklerini tahmin etmiyorum.

"Referandum otoriterliğin aracı olabilir!"

Benim doktora tezim “referandum” üzerineydi, referandum çok demokratik bir şeydir, halka oyunu sorarsınız ama bazı ülkelerde ve bazı rejimlerde, Türkiye'de 2007'den sonra olduğu gibi bunu öyle bir kullanırsınız ki; propagandası eşitsizdir, devlet bütün kurumlarıyla YSK'yı bile alet ederek öyle bir yer alır ki bir tarafta, bunun demokrasiyle uzaktan yakından alakası olmaz, tam tersine otoriter bir rejimin yerleştirilmesi için bir araç haline dönüşür. Türkiye'de 2007, 2010 Anayasa değişikliği referandumlarında Fethullah Gülen o zaman çok yakın arkadaşlarıydı, hatırlayın “Mezardan ölüleri bile kaldırın, her şeyi yapın” demişti, neticede o yapıldı. O günlerde kendilerine “liberal” diyenler, Osman Can'lar, televizyonlar onların üstüne kuruluyordu, tamamı “İlk defa sivil anayasa yapıyoruz, yaşasın” diyorlardı. 2017 referandumu demokratik hiçbir ülkede göremeyeceğiniz ölçüde antidemokratik koşullarda yapılmıştır, bütün televizyonların iktidara hizmet ettiği, akşamları da adına “açık oturum” denilen komedilerde katılan 6 kişinin 5'i iktidar adına konuşmuş, o bile yeterli olmamıştır ki bu Türk milleti için çok önemli bir göstergedir. Dünyanın başka bir ülkesinde olsa bu kadar eşitsiz bir ortamda genelde iktidarların lehine yüzde 65-70 gibi sonuçlar çıkar, Türkiye'de yüzde 48-49 çıkmıştır, o zaman da devreye YSK girmiş, onun yardımıyla atı alan Üsküdar'ı geçmiştir, hatırlayacaksınız. 10 yılda 3 defa inanılmaz eşitsiz referandumlar yapıldı, bir kez daha bunun tekrarlanmasına izin verilmemelidir.

"Muhalefet 'anayasa hakkınızı 3 kez kullandınız, artık biz sizinle anayasa yapmayız' demeli!"

■ Acaba muhalefet partilerinin baştan “Biz artık sizin bu Anayasa değişikliklerinize katılmıyoruz” mu demesi daha doğru, yoksa “Seçim sonrasına bırakalım” demesi mi?

Eğer AKP zaten 330 oyu bulursa merak etmeyin hiç kimseye sormaz, o hazırlattığı anayasayı 2-3 günde Meclis'ten geçirir. Koca anayasayı nasıl yaptılar, Türk toplumu uyurken maddeleri gece oylatarak anayasa yaptı. Şaka değil, Türk toplumu uyurken yaptılar, dünyanın bir tek demokratik ülkesini veya yeni demokrasiye geçmiş ülkesini gösterin herkes uyurken anayasa yapmış olsun, yok böyle bir şey. Bence muhalefet çok net olarak şunu söylemeli; “Biz sizinle beraber anayasa yapmayız, hakkınızı 2007'de, 2010'da, 2017'de kullandınız, artık sizden doğru dürüst bir anayasa çıkması mümkün değildir, seçimlerde biz kazanırsak sizin gibi yapmayız, sisi de çağırırız merak etmeyin ama siz kazanırsanız zaten bizi çağırmadan anayasanızı yapacaksınız” demeli. Anayasa yapılacaksa ailede eşler arasında eşitlik gözeten, toplumda yaşam tarzı farklı kesimlerin dışlanmayacağı bir anayasa olmalıdır. Ama biz bu iktidar döneminde ne gördük; kadın ve erkek arasında eşitlik olamayacağını, kadının “erkeğin kaburgasından doğduğunu, kadının görevinin evde çocuk bakmak olduğunu” söylediler. Sayın Cumhurbaşkanı defalarca “Kusura bakmayın ama kadınla erkek eşit olamaz” dedi, dolayısıyla “aileyi koruyacağız” sözleri filan doğru değil, “Biz LGBTİ'ye karşı koruyoruz” diyorlar, zaten kanun açık, bugüne kadar biri “bu kanunu değiştirelim” demiş mi, bu yönde bir teklif veren var mı? Otoriter ve totaliter ülkeler bu yapılan gibi ayırımcılıklar ve baskılar üzerine kurulmuştur, oysa zaten aileler, insanlar kendilerini korurlar.

Yaptıkları dezenformasyon yasası bile toplumda kimi kimden koruduklarını çok açıklıkla gösteren bir kanundur, amaç toplumu korumak değil, toplumun kendi düşündükleri gibi olan kesimine hoş görünmektir. Bugüne kadar en tepeden Atatürk'e lanet okuyanları duymadık mı, Diyanet Başkanı açık açık lanet okudu, hiç “toplumu bunlardan da koruyalım” diyen herhangi bir savcı, bir siyasetçi, hakim gördünüz mü? Ama onun dışında Sayın Cumhurbaşkanı'na bir şey söyleyen herkese soruşturmalar açıldı, gece yarısı evleri basıldı. Dikkat edin, ana muhalefet partisi liderine yumruk attılar, kocaman kayalar attılar, ne oldu? Aynı şey kendi partilerine yapılsaydı ne olurdu? Dolayısıyla “toplum” diye bahsettikleri sadece kendileri gibi düşünenlerdir. “Ümmetimiz” diyorlar, ümmet nedir, sadece millet değildir din birliği içinde olan insanlardır, “Müslüman Türk milleti” diyor, Türk milletinin çoğunluğu Müslümandır ama içinde Müslümanlığı onlar gibi anlamayanlar da, Hristiyanlar, Yahudi, Protestan farklı gruplar vardır. Türk milletinin sadece Müslüman olanlarını anlıyorum diye bir algı dünyanın hiçbir medeni, demokratik ülkesinde yoktur.