13 Mayıs 2025 20:21
Güncelleme: 13 Mayıs 2025 20:28
PKK'nın 12 Mayıs'ta kendini feshettiğini ve silahlı mücadeleyi sonlandırdığını duyurmasının ardından Diyarbakır'da gözle görülür bir kitlesel hareketlilik yaşanmadı. Açıklama, kentte "barış için ilk adım atıldı" şeklinde yorumlansa da kalıcı bir çözüm için atılacak somut adımların belirleyici olacağı görüşü öne çıkıyor.
PKK'nın kararını açıklamasının ardından CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun Diyarbakır Ulu Cami önünde halay çektiği görüntüler sosyal medyada gündem oldu. Bazı kullanıcılar görüntüyü barışa dair olumlu bir işaret olarak değerlendirirken, bazıları "erken kutlama" eleştirisinde bulundu. Tanrıkulu ise yaptığı açıklamada "Türkiye'nin bir Kürt meselesi var. Kürt meselesi aynı zamanda bu Cumhuriyetin demokrasi meselesidir. İnsan hakları meselesidir, adalet meselesidir. Dolayısıyla hızla ama hızla bu meseleler konusunda adım atacağımız bir yol haritasının parlamentoda başlaması lazım" ifadelerini kullandı. Kentte genel hava, ihtiyatlı bir iyimserlik olarak öne çıkıyor.
Bu atmosferde DW Türkçe'ye konuşan uzmanlar, silahlı mücadelenin sona ermesinin sadece sembolik değil, yapısal dönüşümlere zemin hazırlayan bir gelişme olduğu görüşünde birleşiyor. Uzmanlara göre, ancak bu sürecin kalıcı bir barışa evrilmesi için atılması gereken adımlar arasında, siyasi ve hukuki reformlar, kayyum politikalarının sona erdirilmesi, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve sivil siyasetin güçlendirilmesi yer alıyor.
Kürt Çalışmaları Merkezi Koordinatörü Reha Ruhavioğlu, PKK'nın silahlı mücadeleyi sonlandırma kararının ardından yaşanacaklara dair iki kulvarda gelişme beklediğini söylüyor. Ruhavioğlu'na göre bu süreç hem teknik düzenlemeleri hem de Kürt toplumuna yansımaları içeriyor. Ruhavioğlu, örgütün "pratiği Abdullah Öcalan tarafından hayata geçirilmek üzere biz bir karar aldık" diyerek, Öcalan'a tam yetki verdiğini aktarıyor. Ruhavioğlu, "Görünüyor ki büyük ölçüde devletle Öcalan arasında gidecek" diyor.
Son yıllarda silahın kazanımları koruyan değil, tehdit eden bir unsura dönüştüğü görüşünü dile getiren Ruhavioğlu, 2023 seçimlerinde montaj videolarla silahlı örgütle bağlantı iddialarının propaganda konusu yapıldığını hatırlatıyor. Silahsızlık kararının ekonomik ve toplumsal alanlarda da olumlu etkiler yaratacağını belirten Ruhavioğlu, özellikle yatırım ve göç alanlarındaki dezavantajlı koşulların zamanla değişmesini bekliyor.
Reha Ruhavioğlu'na göre, silahsızlanma sürecinin başarıya ulaşması için Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nda yapılacak bazı değişikliklerim yanı sıra iyi niyet adımları da büyük önem taşıyor. Özellikle hasta tutukluların durumunun aciliyet taşıdığını, bu konuda hızlı adımlar atılması gerektiğini belirten Ruhavioğlu, "dağdan inecek kişilerin topluma kazandırılması için de" yasal bir çerçevenin oluşturulmasının şart olduğuna dikkat çekiyor.
HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş gibi mahkeme kararlarına rağmen hapiste olan siyasetçilerin tutukluluğuna son verilmesi ve kayyumların geri gönderilmesi gibi adımların Kürtler açısından süreci "negatiften nötre getirecek" bir gelişme olduğunu belirten Ruhavioğlu, ekliyor:
"Eğer siz kayyumları geri çekmeyecekseniz, Selahattin Demirtaş'ı da hapisten çıkarmayacaksanız, burada bir barıştan bahsedemeyiz. Bu büyük bir çelişki olur."
Rawest Araştırmalar Merkezi Koordinatörü Roj Girasun ise PKK'nın kararının sadece örgütsel değil, tarihsel bir kırılma anına işaret ettiğini söylüyor. Girasun'a göre, Kürt toplumunun 40 yılı aşkın süredir yaşadığı çatışmaların getirdiği siyasi ve duygusal yük, belki de ilk kez bu kadar ciddi şekilde hafifleyeceği bir evreye girebilir. Bu gelişmenin sadece sembolik olmadığını, pratikte de yeni bir dönemin kapısını araladığını belirten Girasun, artık silahların konuştuğu bir dönem sona ererken, yerini demokratik temsile ve siyasi çözüme dayanan bir dönemin aldığını ifade ediyor.
Girasun, gelişmenin yalnızca Türkiye'yi değil; Irak, İran ve Suriye'yi de içine alan karmaşık bir jeopolitik ağı etkilediği görüşünde. Türkiye merkezli yürüyen bu silahlı hareketin sona ermesinin, bölgenin güç dengelerinde ciddi değişiklikler yaratabileceğine dikkat çekiyor. "Bu dört ülkede devletlerin güvenlik odaklı refleksleri vardı. Şimdi bu reflekslerin dayandığı zemin sarsılıyor" diyen Girasun, bu durumun sadece iç siyasette değil, dış politikada da yeni bir normalleşme ihtiyacını doğurduğunu vurguluyor.
Kürt siyaseti ve toplumunun bu süreçten nasıl etkileneceğine ilişkin ise Girasun, artık Kürt siyasetinin daha güçlü şekilde demokratikleşme üzerinden tartışılacağını ifade ediyor. Meşru, çoğulcu ve şiddetten uzak bir siyaset alanının genişleyeceğini belirten Girasun'a göre, güvenlik eksenli söylemlerin gerilemesiyle birlikte, Kürt meselesinde iktidar ile muhalefet arasındaki rekabet daha barışçıl ve demokratik bir zemine taşınabilir.
Ancak şu an toplumdaki baskın duygunun heyecan ya da umut değil, merak olduğunu belirten Girasun, "Bu merakı azaltacak, umudu çoğaltacak adımları görmek gerekiyor" diyor.
Girasun kayyum uygulamalarının bugüne kadar silahlı tehdit gerekçesiyle meşrulaştırıldığını, ancak bu gerekçenin ortadan kalkmasıyla birlikte artık bu politikalardan hızla vazgeçilmesi gerektiğini savunuyor. "Seçilmiş kişilerin yerine kayyum atamak, halkın seçme hakkını fiilen ortadan kaldırmak demekti ve bu da demokrasiyi zedeliyordu" diyen Girasun, toplumda da bu uygulamalara yönelik ciddi bir memnuniyetsizlik oluştuğunu hatırlatıyor. Girasun, artık infaz, kayyumlar ve siyasi yasaklar gibi konularda gerçek bir normalleşme zamanının geldiğini vurguluyor.
Selahattin Demirtaş'ın sürecin dışında bırakılmasının bu dönemin anlamını zayıflatacağını ifade eden Girasun, "Çünkü o, sadece Kürtler için değil, farklı kesimlerden insanları da bu yeni döneme inandırabilecek bir sosyolojik lider" diyor. Girasun'a göre, "Demirtaş sürece güven aşılayabilecek ve toplumsal uzlaşıyı güçlendirebilecek bir figür. "Onun dışarıda bırakılması, bu sürecin halk nezdindeki anlamını zayıflatır."
Ruhavioğlu da Demirtaş'ın tahliyesi ve kayyumların geri çekilmesi konusunu "en hızlı atılması gereken iki adım" olarak görüyor. Bu adımların Kürt toplumunun sürece desteğini artıracağını belirten Ruhavioğlu, "Kürt toplumunun sürece desteği Kasım, Şubat ve Mart sonunda, yani bu kavşakta üçte birden 55'lere, oradan da 65'lere geldi. Fakat bu altı ay içinde Kürt toplumunun umut duygusu pozitif yönde hareket etmedi, güven duygusu pozitif yönde hareket etmedi, heyecanı pozitif yönde hareket etmedi, kaygısı arttı" diyor.
© Tüm hakları saklıdır.