Yaşam

Pınar Selek bir gün evine dönecek...

Pınar Selek: Pınar bir gün, uzun zamandır hayalini kurduğu gibi, özgürce ve hiç hesapsız dönecek. Çünkü burası onun evi, diğer her yer sürgün yeri

31 Ağustos 2013 13:07

 

Burcu Karakaş - Bianet

[email protected]

Filmi devamlı başa sarmak zorundayız çoğu zaman. Birkaç hatırlatma ile başlayalım:

9 Temmuz 1998'de Tarihi Mısır Çarşısı'nda bir patlama oldu.

Pınar Selek, 11 Temmuz 1998'de Terörle Mücadele Şubesi tarafından gözaltına alındı. Patlamadan iki gün sonraydı.

Pınar, bu patlamayla herhangi bir bağlantı kurulmaksızın, PKK üyeliği ile suçlanıyordu.

Bir hafta gözaltında tutuldu. İşkence gördü, kolu çıktı. Tutanakta, devletin resmi işkence savunmasında daim olduğu gibi, "Düşüp kolunu kırdı" dediler.

Tarihin en eski olması hasebiyle en bilindik yöntemlerinden biriydi: İşkence altında alınan ifadesini iddia makamı önünde kabul etmeye zorlandı. Ve tutuklandı.

Gazetelerde, omuzlarına dökülen siyah dalgalı saçları ile objektife şaşkınlık içinde baktığı gencecik fotoğrafının yanında, şu satırlar yer alacaktı:

"Mısır Çarşısı bombacısı 'Leyla' kod adlı Pınar Selek, her türlü malzemeden bomba yapma yeteneğine sahip soğukkanlı bir katil." (Sabah, 19 Ağustos 1998)

Tamamen polis istihbaratına dayalı, kendini gazetecilik süzgecinden geçirmeden yazıldığını her halinden belli eden aynı haberde, babası Alp Selek'in, "Kızım PKK'yı merak ediyordu" cümlesi cımbızlanarak kullanılacaktı.

Kaldı ki Kürt meselesini ve bu meseleye dair herhangi bir hususu "merak etmek", örgüt üyeliği için yeterliydi. Baba Selek'in öte açıklamalarına yer verilmesine gerek yoktu.

Patlamadan kısa bir süre sonra dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, "Patlamanın nedeni bombadır. Eylemin PKK militanlarınca gerçekleştirildiğini ortaya çıkardık" diyecekti.

Neyi nasıl ortaya çıkardığı muamma olan Özdemir, bu sözlerini gelecekte yutmak zorunda kalacaktı.

Nitekim, 5 Temmuz 1999'da bomba uzmanı Nazmi Nuri Çelik, patlamanın büfedeki tüplerden kaynaklanan gaz sıkışması nedeniyle meydana geldiğini belirtecekti. İTÜ ve Yıldız Teknik üniversitesi öğretim üyelerinin hazırladığı raporda da, patlamanın bombadan değil, tüpgaz sıkışmasından kaynaklandığı açıklanacaktı. Polis tarafından tutulan 3 ayrı tutanak deseniz, onlar da birbiriyle çelişecekti.

Gel zaman git zaman, Pınar, 2,5 sene tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilecekti.

O zamana kadar Selek ailesinin açıklamalarına mesafeli davranan basın, tahliye haberinin hemen ardından Pınar'a mikrofon uzatacaktı. Bu vesileyle, ne tuhaftır ki, bomba koymakla suçlanan Pınar'a, patlama ile ilgili tek soru sorulmadığını öğrenecektik:

"PKK'nın üst düzey yöneticileriyle röportaj yapmıştım. Ayrıca Suriye'den de görüşme talebime olumlu yanıt gelmişti. Patlamanın ardından suçlanmamın nedeni bu araştırmaydı. Gözaltındayken patlamayla ilgili hiç soru sorulmadı. Benden sadece görüştüğüm PKK'lı yöneticilerin isimlerini istediler. Ben de vermedim."

Pınar'ın tahliye edilmesi ile mikrofon uzatılan bir diğer isim de, Hasan Özdemir olmuştu. Artık Ardahan Valisi olarak görev yapan Özdemir, patlamanın bombadan kaynaklandığını iddia ettiğini unutarak, vicdanının rahat olup olmadığı sorusuna şu cevabı vermişti:

"Mısır Çarşısı'ndaki patlamanın ardından elde edilen bulgular sonucu parmak izine rastlandı. Bunun için o açıklamayı yaptık. Kişilerle şahsi kinim olmamıştır, olamaz da. Vicdanım rahat."

Ancak Pınar ile şahsi kini olan devletin, henüz meselesi bitmemişti. Hatta her şey daha yeni başlıyordu.

Sonrası uzun ama hepinizin az çok aşina olduğu bir süreç.

Son olarak İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, üç kez beraat etmesine rağmen yeniden yargılanmasına karar verdiği Pınar'ın ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasını istedi.

Mahkeme bir de, "Sanığın ülke birliğini bozmaya yönelik olarak vahamet arz edici nitelikteki bombalama eylemine katıldığı anlaşıldığından adli kontrol hükümlerinin de az kalacağı kanaatiyle hükmen tutuklanması gerektiğinden hakkında yakalama emri çıkartılmasına"na hüküm verdi.

İşte bu hafta okuduğumuz "kırmızı bülten" haberleri, bu yakalama kararı ile ilgili.

Mahkeme, kırmızı bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı'na yazı gönderdi. Şimdi İnterpol, mahkemenin bu talebini inceledikten sonra bir karar verecek.

Pınar, doktora tezini tamamlamak üzere gittiği Fransa'dan, "Ülkeme dönmem için n'olur herkes bir şeyler yapsın" derken, kırmızı bültenle aranarak "teslim edilmeyi" kastetmemişti.

"Soğukkanlı bir katil" olduğunu savunan zihniyetle yine yeniden mücadele vermek için de dönmek istememişti.

İnsanın birden fazla evi olabileceğini çoktan öğrendiyse de, o kendini hep buraya ait hissetti. 

Maruz kaldığı onca zulme rağmen hala inatla sevmekten vazgeçemediği yer, burası.

Ülkesinin sahibinin sadece onu yaşarken öldürmek isteyen devlet olmadığını biliyor ve aslında tam da bu sebepten Türkiye'ye dönmek zorunda hissediyor.

Pınar bir gün, uzun zamandır hayalini kurduğu gibi, özgürce ve hiç hesapsız dönecek.

Çünkü burası onun evi, diğer her yer sürgün yeri.