Gündem

Ocaktan: Türkiye'yi 2013'e getiren demokrasideki reformist anlayış yeniden hayata geçirilebilse...

"Amerika'yı yeniden keşfetmek gerekmiyor"

24 Eylül 2018 13:56

Eski AKP milletvekili ve Karar yazarı Mehmet Ocaktan, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından açıklanan Yeni Ekonomi Programı'nın "son derece cesur" olduğunu söyledi. AKP'nin 2013 yılına kadar demokrasi ve ekonomide bir başarı hikâyesi yazdığını kaydeden Ocaktan "2013’e kadar bir başarı hikayesi yazmayı başardıysak yeniden bir başarı hikayesi yazabiliriz, gerek insan kaynağı, gerekse ekonomik dinamizm bu ülkede var" ifadesini kullandı.

"Amerika’yı yeniden keşfetmek gerekmiyor, Türkiye’yi 2013’e getiren demokrasideki ve ekonomideki reformist AK Parti anlayışı yeniden hayata geçirilebilse yeni bir başarı hikayesi yazmak işten bile değildir" diyen Ocaktan'ın bugünkü yazısı şöyle:

Bilindiği gibi Orta Vadeli Program geçtiğimiz hafta açıklandı. Program açıklanırken Türkiye’nin AK Parti iktidarıyla 2013 yılına kadar ekonomide, demokratikleşmede ve hukuki mevzuatında gerçekleştirdiği reformları bir film şeridi gibi zihnimde yeniden canlandırdım. Gerçekten de o yıllarda demokratikleşmede gerçekleştirilen hamlelerle Türkiye demokratik dünyada parmakla gösterilen bir ülke haline gelmiş, kalkınmada, doğrudan yabancı sermaye girişinde müthiş bir performans yakalamıştı.

Nitekim Maliye Bakanı da bu gerçeğin altını bir kez daha net bir şekilde çizdi: “Türkiye 2002-2013 yılları arası ekonomide bir tarih yazmıştır. Şimdi önümüzdeki 3 yıllık ekonomi programımızı yazarken ana motivasyon kaynağımız yeni bir başarı hikayesi yazma hedefimizdir. 2013 yılında Türkiye Mayıs ayında Türkiye, belki de tarihinin en güçlü ekonomik göstergelerine sahipti. Enflasyon tek haneye indi. Yaklaşık 7 milyon yeni istihdam oluştu. AK Parti hükümetlerinin bu başarısı, hem halkımız hem uluslararası camia tarafından alkışla karşılandı.”

***

Herhalde AK Parti iktidarlarının başarısı bundan daha net izah edilemezdi. Evet enflasyon yüzde 1’lere inmişti, çünkü ekonominin kuralları geçerliydi, mali disiplin vardı ve popülizme asla geçit yoktu. 7 milyon yeni istihdam sağlanmıştı, çünkü hem yerli yatırım canlanmış, hem de doğrudan yabancı sermaye akışı hızlanmıştı. Bu sayede de insanlara yeni aş ve iş imkanları açılmıştı.

Evet uluslararası camia, Türkiye’nin bu başarı hikayesini alkışlıyordu, çünkü bu kalkınma hamlelerinin arkasında AK Parti iktidarının sağlam demokratikleşme iradesi vardı. Yani Türkiye’yi 2013 yılına kadar dünyada yıldızlaştıran kalkınma hamlelerinin arkasında demokratik değerlerin cazibesi, hukuk reformları, güven ve istikrar bulunmaktadır.

Çünkü AK Parti 2002 yılında yola çıkarken, ortak akılla ve istişareyle öyle bir vizyon ortaya koymuştu ki, bu vizyon Türkiye’yi büyük hedeflere yöneltmişti. İşte o ilkelerden çok çarpıcı bir bölüm: “Adaletin tesisi kalkınmadan önce gelir Demokratik bir hukuk devleti anlayışını hayata geçiremeyen ve adalete güveni tesis edemeyen ülkelerin, ekonomik yönden kalkınması da mümkün değildir. Türkiye, kanunlarını hukuka, hukukunu evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandırarak ve temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını sınırlayan yasakçı hukuk sistemini değiştirecek, gerçek anlamda hukuk devleti olacak ve uluslararası camiada saygın bir yer kazanacaktır.”

AK Parti 2013 yılına kadar, bu koyduğu ilkelere sadık kaldı ve Türkiye demokrasisiyle birlikte ekonomisini de hepimizi gururlandıran bir noktaya taşıdı. Ancak 2013 yılından itibaren demokrasinin kalitesinde ortaya çıkan negatif algı, doğal olarak Türkiye ekonomisinin dinamizmini olumsuz etkiledi. Elbette 15 Temmuz ihanetinin, Türk demokrasisine yaptığı kötülüğü dikkate almak zorundayız, ama bu bizim demokratik değerleri gözardı etmemizi gerektirmiyor.

Eğer 2013’e kadar bir başarı hikayesi yazmayı başardıysak yeniden bir başarı hikayesi yazabiliriz, gerek insan kaynağı, gerekse ekonomik dinamizm bu ülkede var. Bu açıdan bakıldığında Yeni Ekonomik Programın tespitler noktasında son derece cesur olduğunu söylemek mümkün. Mesela programda enflasyonun yüzde 20.8 olacağı tespiti yapılıyor. Daha da önemlisi 2018’de büyüme oranının yüzde 3.8 olacağı açıkça beyan ediliyor. Ekonomistlere göre, eğer yılın ilk yarısında yüzde 6.18 olan büyüme oranı, yılın tamamında yüzde 3.8 olacaksa, bu oran yılın ikinci yarısında 1.78 olacak demektir. Doğal olarak büyüme düşünce istihdam da azalacaktır. Yine programdaki tespite göre 2019 yılında büyüme oranı 2.3’e düşecek ve işsizlik oranı da 12.1’e yükselecek.

***

Kabul edelim ki bu tablo, küçülen bir Türkiye fotoğrafına işaret etmektedir. Yine de program uygulanabilirse bir nebze olsun rahatlama sağlanabilir. Ancak siyasi iradenin ekonominin soğumasını sağlayacak bir küçülmeye rıza göstermesi pek mümkün gözükmüyor.

Aslında Amerika’yı yeniden keşfetmek gerekmiyor, Türkiye’yi 2013’e getiren demokrasideki ve ekonomideki reformist AK Parti anlayışı yeniden hayata geçirilebilse yeni bir başarı hikayesi yazmak işten bile değildir.