Kültür-Sanat

“Kalpsizlerin yönettiği bir dünyada kalbi çalınan bir ceylanın hikâyesi”; Mine Söğüt’ün yeni kitabı ‘Ormandaki Kalpsiz Ceylan’dan tadımlık bir bölüm

"Hani avcı Pamuk Prenses'in kalbi yerine kraliçeye bir ceylanın kalbini çıkarıp götürür ya...İşte bu masal, ormanda kalpsiz kalan ceylanın masalı.”

Mine Söğüt, T24'ün Hulki'siyle birlikte

17 Mayıs 2025 10:09

Güncelleme: 17 Mayıs 2025 10:43

Kültür Sanat

Gazeteci, yazar Mine Söğüt’ün masal türündeki yeni kitabı ‘Ormandaki Kalpsiz Ceylan’, Can Yayınları’ndan çıktı. Kapak ve kitap içindeki desenleri Bahadır Baruter’in çizdiği kitabın tanıtım gecesi Asmalımescit Yakup 2’de yapıldı. 

TIKLAYIN | Tuğrul Eryılmaz: En sürprizli parti yazar Mine Söğüt'ün kitabının lansmanının yapıldığı Yakup 2’deydi

TIKLAYIN | Sahibinin sesinden: Yakup, nasıl Yakup oldu?

TIKLAYIN |Dev gergedanın yaratıcısı Bahadır Baruter:Arogan heykeli tabiatın üzerine binmiş kibirli ve hormonlu insan varlığını anlatıyor

“Bugüne kadar dinlediğim masallara itiraz edesim var”

2024 Haziran’ından beri yazılarına T24’te devam eden Mine Söğüt, sosyal medya hesaplarında paylaştığı videoda yeni masal kitabı için şunları söyledi: 

“Kalpsiz bir ceylan nasıl hayatta kalabilir bu ormanda? Sadece çocuklarımıza anlattığımız bir şey midir masal, yoksa biz yetişkinlerin de mi masallara ihtiyacı var? 

Masallar bize güçten bahseder. Peki biz masallardaki o gücü sever miyiz, ondan korkar mıyız?

Doğadan öğreneceğimiz çok şey var. Peki bu öğrendiklerimizi hayatımızda kullanmayı becerebiliyor muyuz? 

Yeryüzünde her şey zaten kendiliğinden değerlidir, kendiliğinden güzeldir. Her şeye başka değerler yüklemek neden? 

Kalpsizlerin yönettiği bir dünyada kalbi çalınan bir ceylanın hikâyesi… Dinlemek ister misiniz? 

Neden bir masal anlatmak istediğimi bilmiyorum ama bugüne kadar dinlediğim masallara hep bir itiraz edesim var.

Hani avcı Pamuk Prenses'in kalbi yerine kraliçeye bir ceylanın kalbini çıkarıp götürür ya...İşte bu masal, ormanda kalpsiz kalan ceylanın masalı.”

‘Ormandaki Kalpsiz Ceylan’dan tadımlık bir bölüm

Orman, dışarıdan bakanlar için ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, bilinmezlikler, maceralar ve tehlikelerle dolu gizemli bir dünyadır. İçinde yaşayanlar içinse tarifsiz bir cennet. İnsanların girmeye çekindikleri uçsuz bucaksız derinliklerinde sayısız canlı; bir başka canlıya yem olmamak için tetikte olmanın dışında başka bir endişeyi aklına getirmeden, nefes almanın, karın doyurmanın, sevişmenin ve hayatta kalmanın tadını çıkara çıkara, huzur içinde ve korkusuzca var olur. Ta ki ormana dışarıdan bir insan girene kadar.

Ormanda ürkek ama neşeli bir ceylan yüksek ve sık ağaçların arasında koşup koşup duruyor, etrafındaki bütün kokuları içine çekiyor, daha önce hiç tatmadığı farklı yaprakların tadına bakıyordu. Attığı her adımda duyduğu her sesten irkilerek ve sık sık sağını solunu kolaçan ederek ormanın içinde ilerliyordu. Derken birden boynuna bir kement geçiverdi. Kement o incecik boynuna geçer geçmez dengesini kaybedip yere devrilirken çıkardığı ses acıdan çok korkudandı.

Avcı, elinde kemendin ucuyla yanına geldiğinde yerden kalkmayı hâlâ becerememişti ve tir tir titriyordu. Avcı, Ceylan’ın tam tersi dev gibi bir adamdı ve belinde kocaman bir bıçak vardı. Bir eliyle hayvanın arka bacaklarını zapt edebilecek, diğer eliyle ön bacaklarını iplerle bileklerinden bağlayabilecek kadar güçlü ve tecrübeliydi.

Ceylan korkudan titriyor, Avcı da yaptığı işin zorluğundan terledikçe terliyordu. Ormandaki sık ağaçların arasından süzülen ışık huzmeleri Avcı’nın belindeki bıçağın çeliğine vurdukça beliren parıltılar, o anda yaşanan olayın dehşetli görüntüsüyle tuhaf bir şekilde birbirlerine karışıyordu.

Bazen korkunç şeyler öyle estetik, öyle zarif bir şekilde gerçekleşir ki bunlara şahit olan insanlar o an hissettikleri duyguyu zihinlerinde ve kalplerinde nereye yerleştireceklerini bilemezler. İşte Avcı’nın ormanda Ceylan’ı avladığı o an tam da öyle bir andı.

Avcı, ne denli görkemli ve korkunç bir resmin içinde olduğunun farkında değildi. Aklında sadece Vezir’in verdiği emir vardı. Avlanmayı öğretme bahanesiyle saraydan alıp ormana getirdiği Prenses’in kalbini çıkarıp Kraliçe’ye verilmek üzere Vezir’e götürmesi gerekiyordu. Avcı, Vezir’e, “Neden?” diye sormamıştı. Ama o da herkes gibi Kraliçe hakkında konuşulanları duymuştu. Denilenlere göre Kraliçe aklını kaybetmişti. Yeryüzündeki en güzel kadının kendisi olduğunu düşünüyor ve sık sık aynanın karşısına geçip bu evrende kendisinden daha güzel biri olup olmadığını soruyordu. Ayna da ona, “Siz çok güzelsiniz ama sizden güzel biri daha var, o da üvey kızınız Prenses,” dedikçe küplere biniyordu. Kraliçe aynadan defalarca duyduğu bu gerçeğe dayanamayıp nihayetinde Vezir’e kızın hemen öldürülmesini emretmişti. Öldüğünden emin olmak için de kalbinin göğsünden çıkarılıp kendisine getirilmesini buyurmuştu.

Avcı bir emir kuluydu. Muktedirin verdiği emirleri iyi mi kötü mü, mantıklı mı mantıksız mı, doğru mu yanlış mı diye sorgulamadan yapmakla yükümlüydü. O yüzden Vezir’in dediği gibi Prenses’i kandırıp ormana getirmiş ve bir anda belindeki bıçağı onun incecik ve narin boynuna dayamıştı. Bir yandan da Prenses’e üzüntülü bir sesle bu işi neden yapmak zorunda olduğunu anlatıyordu.

Genç kız o andan itibaren canına kıymaması, onun yerine ormandaki herhangi bir hayvanın kalbini çıkarıp saraya götürmesi için ona o kadar çok yalvarmış, o kadar çok gözyaşı dökmüştü ki, zaten yumuşak kalpli olan Avcı emir kulu olduğunu bir an unutup, “Peki,” demişti kıza, “kaç, kurtar kendini. Ama sakın bir daha saraya dönme. Hem kendi başını yakarsın hem de benimkini!”

Prenses bunu duyunca Avcı’ya sevinçle sarılmış ve tam giderken adamın yanağına küçücük bir öpücük kondurmuştu. Ve Avcı, o an kalbinden vurulmuştu. Ormanın derinliklerine dalıp hızla kaybolan Prenses’in arkasından bakarken artık körkütük âşık bir adamdı o ve aklında bir an önce

Vezir’in vermiş olduğu emri yerine getirmiş gibi yapıp ormana dönmekten, Prenses’i tekrar bulup ona ilanıaşk etmekten başka bir düşünce yoktu. O telaşla önüne çıkan ilk hayvanın boynuna kemendi hızla atmış ve kalbini çıkarmak üzere bir ceylanı hareket edemez hale getirmişti.

Avcı belindeki bıçağı çekip havaya kaldırdığında aklında hâlâ Prenses’in ormanın derinliklerine doğru koşarak gitmeden hemen önce yanağına kondurduğu o öpücüğün muhteşem hissi vardı.

O yüzden Ceylan’ın bir bıçağa bir de kendisine bakıp defalarca, “Neden? Bana bunu neden yapıyorsun?” dediğini çok geç fark etti. Avcı yutkundu. Gökyüzüne baktı. Ağaçlara baktı. Arkasına baktı. Uzaklara baktı. Sonra yine yutkundu ve, “Prenses o kadar güzel, o kadar masum, o kadar genç ki... Ona kıyamadım!” deyiverdi.

Korkudan kalbi durmak üzere olan Ceylan, “Ya ben?” diye fısıldadı. “Ben de en az onun kadar masum, genç ve güzel değil miyim?” Avcı tam, “Neden?” sorusuyla baş ettiğini düşünürken cevabı böylesine zor bir soru daha duymaya hazırlıklı değildi. Hesabını veremeyeceği şeylerle kafasını karıştırmamak için Ceylan’ı dinlemeyi bıraktı gözlerini sıkıca yumdu, öpücüğü düşündü, derin bir nefes aldı ve hayvanın göğsünü yararak, korkuyla atan kalbi yerinden hızla çekip çıkardı.

Tam arkasını dönüp gidecekken yerde boylu boyunca yatan ve artık bir kalbi olmayan Ceylan’a bir daha baktı. Bıçak havaya kalktığı anda korkudan perişan hale gelen, indiğinde acıdan hemen bayılan ve kalbi yerinden çıkarılırken çoktan kendinden geçmiş olan Ceylan’ı orada öylece, elleri ayakları bağlı bırakmak içine sinmedi. Avcı’nın bile bir kalbi vardı ve aksi gibi yumuşaktı. İpleri çözdü, boynundaki kemendi çıkardı ve Ceylan’ın narin bedenini kucaklayıp dev bir ağacın gövdesindeki derin bir kovuğa usulca bırakırken onun artık kendisini duymadığından emin olmanın huzuruyla mırıldandı:

“Sen de Prenses kadar masum, genç ve güzelsin. Ama nihayetinde bir insan değil sadece bir hayvansın.”

Avcı’nın öldü zannettiği Ceylan aslında hâlâ yaşıyor ve o baygın haliyle söylenen her şeyi duyuyordu...

 

Mine Söğüt: ‘Başkalarının Tanrısı’, sokaklarda yaşamaya başlayan şair Musa ve sokaktaki arkadaşlarının hikâyesi…

 

ORMANDAKİ KALPSİZ CEYLAN | KÜNYE

Yazar: Mine Söğüt

Dizi editörü: Abdullah Ezik

Düzelti: Melis Oflas, Ebru Aydın

Mizanpaj: Atahan Sıralar

Sanat yönetmeni: Utku Lomlu / Lom Creative (www.lom.com.tr)

Kapak deseni: Bahadır Baruter

Mine Söğüt kimdir?

1968’de İstanbul’da doğdu. 1985’te Kadıköy Kız Lisesi’nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdi. Lisans eğitimini 1989’da tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti. Gazeteciliğe 1990’da Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesinde çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayımlandı. 2013-2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 2024 Haziran’ından beri yazılarına T24 internet gazetesinde devam ediyor.