Gündem

İzmir Barosu Başkanı: Barolar Birliği’nde mücadele iradesi görmüyoruz 

“Cumhuriyet yazarlarının cezaevinden çıkması için kampanyayı biz başlattık, Feyzioğlu’nun esamesini duymadık” 

21 Ağustos 2019 15:05

Yargıtay'ın Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda gerçekleştirilecek Adli Yıl Açılış Töreni için gönderdiği daveti reddederek diğer barolara da katılmama çağrısı yapan İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, Barolar Birliği'nde mücadele iradesi görmediklerini ifade etti. 

Yücel, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun "180 derece değiştiğini" savunurken, bundan üç sene  önce kullandığı "Eğer Külliye’de, Cumhurbaşkanlığı’nın olduğu bir yerde yaparsanız bu, yargı bağımsızlığı konusunda Türkiye’de ve yurt dışında çok büyük tartışmalara yol açar” ifadesini hatırlattı. Hukukçu Yücel, "Bugün bizim söylediklerimizi bir zamanlar Metin Feyzioğlu söylüyordu" diyerek bu değişime anlam veremediklerini belirtti. 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Cumhuriyet gazetesi yazarları hakkında beraat etmeleri gerektiği kararını hatırlatan Özkan Yücel, "Cumhuriyet Gazetesi yazarlarının cezaevinden çıkması için kampanyayı biz başlattık, Feyzioğlu'nun esamesini duymadık" dedi. Barolar Birliği'nin toplantıya katılma kararını oy çokluğuyla aldığını söylemesi Yücel'in tepki gösterdiği bir diğer konu olurken, "Oy birliğiyle değil, oy çokluğuyla alınan karara, muhalif kalan üyelerin ne tepki verdiğini bilmiyoruz" dedi.

Özkan Yücel, 19 Ağustos günü Diyarbakır, Van ve Mardin belediye başkanlarının görevden alınıp yerine kayyım atanması kararına dikkat çekerek, belediye başkanları ile ilgili olarak ortaya koydukları yeni bir eylemin, davranışın, soruşturmanın olmadığını belirtti. Yücel, yaşananları, "Bu planlı bir hareketin parçasına, demokrasiye karşı müdahalenin gerçekleştiği bir darbeye dönüşmüş durumdadır" değerlendirmesinde bulundu.

İzmir Gündem’den Melis Çivici'nin sorularını yanıtlayan İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: 


Özkan Yücel  

“Karar, yargının idareyle bütünleşmesinin bir parçası” 

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılacak adli yıl açılış törenine katılma kararı çok tartışıldı. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Bu karar bizim penceremizden iyi bir karar değil. Biz yargı bağımsızlığının demokrasi ve hukuk devletinin olmazsa olmazı olduğunu düşünüyoruz. Bunun şeklen ve içerik olarak da görünür kılınması gerektiğinden yanayız. Yargıtay’ın adli açılışı yapabileceği onlarca mekân bulabileceğini biliyoruz, geçmişte buldu. Üstelik dün akşam Sayın Feyzioğlu’nun açıklamasına göre, Barolar Birliği’nin mekanları da önerilmiş kendisine. Buna rağmen Külliye’de yapma ısrarı bize anlamsız geliyor. Bu karar yargının idareyle bütünleşmesinin, idareyle kol kola olmasının bir parçasıdır. O nedenle biz gitmeyeceğimizi söyledik. Yargı mensuplarının tamamına da gitmemeleri yönünde çağrıda bulunduk. Bunu yaparken aslında meslek örgütümüz olan Barolar Birliği’nin de gitmemesini tercih ederdik. Gitmeyeceğine ilişkin bir umudumuz vardı, ama yakın zamanda yaşanan pratikler bu umudu fazla büyütmememiz adına bizi uyarıyordu. Sonuç bizim açımızdan bir hüsran oldu ve peşinden İzmir Barosu olarak ikinci bir açıklama yapmak zorunda kaldık. “Eğer Külliye’ye gidiyorsanız, İzmir Barosu’nu temsil etmiyorsunuz” dedik. Bu Metin Feyzioğlu’nun şahsıyla ilgili değil, bu Barolar Birliği’nin bulunduğu yerle ilgili değil, bu Yargıtay’la ya da diğer yargı mensuplarıyla adli yılı birlikte açıp açmamakla da ilgili değil. Bu tamamen yargı bağımsızlığıyla ilgili, erkler ayrılığı ilkesinin hayata geçirilmesiyle ilgili bir durum. Üstelik bu düşüncenin sahibi olarak biz yalnız değiliz. Bizden üç yıl evvel Metin Feyzioğlu’nun kendisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına da gönderme yapmak suretiyle bir açıklama yapmıştı ve “Eğer Külliye’de, Cumhurbaşkanlığı’nın olduğu bir yerde yaparsanız bu, yargı bağımsızlığı konusunda Türkiye’de ve yurtdışında çok büyük tartışmalara yol açar” demişti. Şimdi gerekçe olarak diyor ki, “Bana konuşma hakkı verdiler ondan gittim”. Doğrudur yanlıştır bilmiyorum ama o zamanki açıklamaları usulen konuşma hakkı verilerek çağırıldığı yönündeydi. O zaman da konuşma hakkı vardı şimdi de konuşma hakkı var, o zaman gitmemişti, şimdi gidiyor. O zaman bize de sormak düşüyor; ne değişti? 

"Mücadele iradesini Barolar Birliği’nde görmüyoruz” 

Metin Feyzioğlu’nun geçmişte Cumhurbaşkanı’yla yaptığı bir tartışma var. O tartışmadan bu yana Feyzioğlu’nun beyan ve tavırlarında bir değişim gözlemliyor musunuz? 

Metin Feyzioğlu’nda 180 derece bir değişim var. Anlamak mümkün değil, ben anlamlandıramıyorum. Hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına dair değerlendirmelerimiz hep aynı yerdedir. Biz geçmişte insan haklarına, demokrasiye, yargı bağımsızlığına dair ne dediysek yine aynı şeyi söylüyoruz. Sayın Fezyioğlu’ndan da aynı şeyi yapmasını beklerdik. Kendisinin geçmişte “Tayyip Erdoğan bitmiştir” diye açıklaması var. Yargı bağımsızlığına ilişkin, Cumhurbaşkanı’nın müdahil olmasına ilişkin, anayasa referandumu sırasında yüksek yargı mensuplarının Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesine ilişkin aksi yönde açıklamaları var. Yani bugün bizim söylediklerimizi bir zamanlar Metin Feyzioğlu söylüyordu. Bu yüzden bu 180 derecelik dönüşü biz anlamış değiliz. Bunun arkasında ne var, hangi beklenti ya da saikle bunlar yapıldı bilemiyoruz. Bunu da açıklayacak olan Metin Feyzioğlu’nun kendisidir, biz niyet okumak durumunda değiliz. Gördüğümüz bir şey var, üç yıl önce gördüğümüz tabloyla bugün gördüğümüz tablo arasında dağlar kadar fark var. Feyzioğlu Yargı Reformu Strateji Belgesi’ne çok önem atfediyor ve hakkında çok güzel şeyler söylüyor. 2015 Yılında buna benzer bir belge daha vardı ve o sırada Feyzioğlu yine Baro Başkanıydı. Şimdi bize şunu açıklaması lazım, 2015’te bu yargı taslağı ortaya çıktığından bu yana hukuk devleti lehine o taslaktaki hangi maddeler hayata geçirilmiş? Bugün oradan çok daha kötü durumdayız. O yüzden biz şunu söylüyoruz, bu belgeleri hazırlamak bir anlam ifade etmiyor. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Siyasi iktidarın 18 yıllık bir iktidar pratiği var, biz de bu pratiğin bize getirdiklerine bakıyoruz. Sayın Feyzioğlu bizi eleştiriyor, diyor ki “İfade özgürlüğü konusunda iyi düzenlemeler var.” Şu an Cumhuriyet gazetesi yazarlarından beş yılın altında ceza almış olanlar cezaevinde. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın burada suç olmadığına, beraat etmeleri ve beraatın şu an hükümlü olanlara da sirayet etmesi gerektiğine dair bir kararı var. Burada kampanyayı neredeyse biz başlattık fakat Feyzioğlu’nun esamesini duymadık.  Metin Bey diyerek kişiselleştirmeyelim, Barolar Birliği’nin esamesini duymadık. Oysa bu ülkenin en önemli hukuk kurumlarından biri olması gerek. Başkanlar toplantısı yapıldığında ben kendisine de söyledim, dedim ki “Sayın Başkan, önümüze düşün, arkanızdan en önce İzmir Barosu gelecek.” Ama bunun için bir yola çıkmanız, bir mücadeleye girmeniz gerekir. Ama biz bu mücadele iradesini maalesef şu an için Barolar Birliği’nde görmüyoruz. 

Barolar Birliği’nde de bir tek adam yönetimi olduğuna inanıyor musunuz? 

Yönetim kurulu üyelerine haksızlık etmek istemem ama onların sesini hiç duymuyoruz. Ama insan şunu elbette ki bekliyor, yönetim kurulunda bir karar alınmışsa bile bunun aksini düşünüp muhalefet şerhi koyanların da bir biçimde kendini ifade etmesi gerekir. Sanıyorum ki örgüt anlayışı içerisinde yönetim kurulu olarak ne karar aldıysak kararımız odur şeklinde susmayı tercih ediyorlar. Oysa Türkiye’nin bugün ihtiyacı olan şey susmak değil. Mesela toplantıya katılma kararının oy çokluğuyla alındığı söyleniyor, oy birliğiyle değil. Ama oy çokluğunda muhalefet şerhinde neler var, muhalif kalan üyeler neler söyledi bunları bilmiyoruz. Oysa daha şeffaf, daha açık olması gerekir. Biz Barolar Birliği deyince sürekli Metin Bey’i görüyoruz. O algı sizde de öyle yerleşmiştir, fark ettiyseniz ben de Barolar Birliği demek yerine Metin Bey diyorum. 

Avukatlık Kanunu md.115/2 hükmü gereğince 10 baro talepte bulunarak Türkiye Barolar Birliğini genel kurula davet edebiliyor. Hali hazırda bu çağrıyı yapan bir baro mevcut. İzmir Barosu olarak siz de bu çağrıya katılacak mısınız? 

Bu konuda henüz bir değerlendirme yapmadık. Bunu uzun uzun, ayrıntılarıyla değerlendirmek gerekir. Şunu söylemek lazım; anlık ve temeli olmayan çıkışlar yerine net tavırlar belirlemek durumundayız. Çünkü bu, bugünün süreci değil, bugünden yarına değerlendirilmesi gereken bir süreç ve yanlış bir çıkış. Aslında yapmak istediğimiz şeyin tam aksini gerçekleştirebilir. Değerlendireceğiz biz de elbette, delegasyonumuz da yönetim kurulundan ayrı toplantılar ve değerlendirmeler yapıyor. Nasıl bir sonuç çıkar şu an için bilemiyorum ama henüz böyle bir çağrı yapmadık ve böyle bir çağrıya henüz ortak olmadık. 

“Tavır aldığımız her yerde rehber olarak insan haklarını, hukuk devletini ve demokrasiyi baz alıyoruz” 

Külliye’de düzenlenecek adli yıl açılış töreni tartışmalarında ve İstanbul seçimlerinin iptalinde ilk tepki veren baro İzmir Barosu’ydu. Bu bağlamda siyasallaştığınız eleştirileri olabilir, bu konuda endişeleniyor musunuz? 

Bu tarz eleştiriler oldu zaten. İstanbul seçimleri konusunda kimi basın yayın organlarında bazı barolar partinin arka bahçesi mi diyerek başlamıştı. O zaman çıkıp bir cevap verdik, dedik ki “Hiçbir partinin arka bahçesi değiliz, demokrasinin ön bahçesinde, demokrasinin tam da önünde yer alıyoruz. Ona yapılabilecek herhangi bir saldırı varsa, biz her zaman saldırı kimden gelirse gelsin, onun karşısında olacağız.” İstanbul seçimlerine biz buradan aktif olarak katıldık. Giderken bir tek amacımız vardı, kimin kazandığıyla ilgili değildik, seçim sonuçlarının tam olarak halkın iradesini yansıtmasıyla ilgiliydik. Görev yaptığımız okullarda yalnızca CHP’liler değil, AKP’liler de gelip avukat arkadaşlarımıza bir problem olup olmadığını sorabildiler. Bu, arkadaşlarımızın objektif bir çalışma yaptığının bir göstergesiydi. Tavır aldığımız her yerde rehber olarak insan haklarını, hukuk devletini ve demokrasiyi baz alıyoruz. Buna karşı kimin söylemi olursa olsun karşı durmaya hazırız. Bugün de aynı tepkiler gelmeye başladı. Doğal olarak gelmeye başladı, çünkü o zaman sayın Cumhurbaşkanı’yla ilgili bir şey söylenmemişti, şimdi Külliye doğrudan işin çeperinde. Dahası kişisel saldırılar başladı. Tüm basın yayın organlarında bana yönelik birtakım ithamlar var ve tüm basın yayın organlarında aynı kalemden çıkmış gibi. Ama işin kötü tarafı benzer söylemleri Birlik Başkanı’nın da dile getiriyor olması. İsim vermeden demek suretiyle bile olsa Birlik Başkanı’nın da bu söylemlere ortak olduğunu görüyorum. Kimi basın yayın organlarında bize girdiğimiz davaları soruyorlar. Ben bugüne kadar hep şunun mücadelesini verdim, başkan olduğumda da öncesinde de. Hiçbir Cumhuriyet Savcısı ya da hiçbir zat girdiği davalarla ilgili olarak sorgulanamaz. Ben herhangi bir davaya katılmış olabilirim, ama bunun hesabını kimseye verecek değilim. Hele de bunun Birlik Başkanı’nın bir avukata söylemiş olmasını asla kabul edilir ve meslek etiğine uygun bulmuyorum. 

“Bölünerek çoğalmak gibi bir niyetimiz yok; çünkü hukuk, devlet ve demokrasi mücadelesi ortaklaşmayı gerektiriyor” 

Adli yıl açılışına katılmayacağını açıklayan Diyarbakır Barosu, tüm baroları 2 Eylül’de adalet ve barış çağrısı yapmak üzere Diyarbakır’a çağırdı. Bu davete katılmayı düşünüyor musunuz? 

Diyarbakır Barosu’nun davetini çok değerli buluyorum, özellikle son dönemde yaşanan olaylarla bağlantı kurunca daha da değerli hale geliyor. Onu da bugünkü yönetim kurulunda değerlendireceğiz. Bizim bölünerek çoğalmak gibi bir niyetimiz yok. Çok sayıda baromuz ortak bir tepki gösterdi, adli yıl açılışına katılmayacağını söyledi. Ama barolarımızın bir kısmı kendi illerinde toplantılarını gerçekleştiriyorlar. O yüzden herhangi bir yerde adli yıl açılışı olacaksa ya muhalif olan tüm barolarımızın katılımıyla gerçekleşmeli, ya da herkes kendi barosuyla farklı etkinliklerle bu işi kotarmalı diye düşünüyorum. Bölünmek bize bir fayda sağlamayacak. Farklı alternatifler üretilebilir, mesela ortak bir metinle Saray’a gitmeyen baroların adli yıl açılışına katılmaları sağlanabilir. Bu da çok değerli bir karşı çıkış olabilir. Biz sayıyı azaltmaktan çok çoğaltmak derdindeyiz. Çünkü hukuk devlet ve demokrasi mücadelesi ortaklaşmayı gerektiriyor. Diyarbakır Barosu Başkanı’na çok teşekkürler, ama Ankara Barosu Başkanı da aynı şekilde bir çağrı yapmıştı. Şimdi bir kısım baromuzun Ankara’ya bir kısmının Diyarbakır’a gitmesi bir bölünmeye ve güç kaybına yol açabilir. 

Geçtiğimiz günlerde kayyım atanan üç Büyükşehir Belediye Başkanı’yla ilgili seçim öncesi güvenlik soruşturmaları yapıldı. Buna rağmen seçildikten sonra görevden alınmaları konusunu hukuksal açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? 

İdareye sınırsız bir yetki tanıdığınızda ucunun nereye dayanacağını bilemezsiniz. Anımsarsanız İmamoğlu’nun adaylığı sırasında Ordu’da yaşadığı olay sebebiyle ilerde başkanlığına engel olur mu şeklinde tartışmalar çıkmıştı. İşte yargı bağımsızlığı bu yüzden önemli. O sınırsız yetkiyi tırpanlayacak olan, hukuk içine çekecek olan tek mekanizmayı da idareye bağladığınız anda o sınırsız yetki kocaman bir çığ haline gelir. Önüne kimi alacağı, kimin üstünden geçeceği, hangi belediyede duracağı belli değil. Şu an görevden alınan üç belediye başkanı bizim sarı ineğimiz. Biz bunu verirsek sonrasında neyi vermek zorunda kalacağımız belli değil. Buna toplumda demokrasiyle ilgili kaygı duyan herkesin karşı çıkması gerekir. Çünkü adaylık sürecinde sizin de söylediğiniz gibi reddedilenler oldu, ama bunlara seçilebilirsiniz dendi.  Girdiler seçime, seçildiler, üzerinden dört buçuk ay gibi bir süreç geçmiş. Ortaya koydukları yeni bir eylem, davranış, soruşturma yok. O zaman bu planlı bir hareketin parçasına, demokrasiye karşı müdahalenin gerçekleştiği bir darbeye dönüşmüş durumdadır. Bunun sonu Türkiye ve demokrasi için iyi değil. Bu uygulamadan derhal vazgeçilmesi ve belediye başkanlarının derhal göreve iade edilmesi lazım. 

Ne olmuştu?

Yargıtay tarafından, Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve 79 baro başkanlığına 2 Eylül’de yapılması planlanan Adli Yıl Açılış Töreni’ne katılım davetiyesi gönderilmişti. Törenin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılmasıyla ilişkili olarak, barolardan ardı ardına ret cevapları gelmişti. Yargıtay'ın davetini, İzmir Barosu adına Başkan Avukat Özkan Yücel geri çevirirken, Yargıtay’a gönderilen yanıt yazısında, “Bizler, insan haklarının korunduğu ve geliştirildiği, hukukun yok sayılmadığı, yargının siyasi iktidarın güdümünden çıktığı günlerde, tam bağımsız bir yargı teşkilatının ev sahipliğinde yapılacak bir törene katılımı, savunduğumuz değerlere daha uygun görüyor ve bugünü umutla bekliyoruz” sözleri yer aldı. Aynı açıklamada, diğer barolara ve Yargıtay’a çağrıda bulunan Yücel: “Bize kalırsa, siz de o salona gitmeyin” dedi. 

İzmir Barosu’nun ardından, aralarında Ankara, İstanbul, Diyarbakır ve Van’ın da bulunduğu 41 ilin barosu da daveti geri çevirdi. Yargıtay’ın davetine TBB ile Elazığ, Çorum ve Rize illerinin baroları katılacaklarını bildirmişti. Diğer yandan baroların törene katılmama kararına Yargıçlar Sendikası yargının bağımsız olmamasını gerekçe göstererek destek verdi. 20 kadar Yargıtay üyesi de bireysel kararları doğrultusunda törene katılmayacaklarını bildirdi.  

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ise barolardan gelen ret cevaplarının ardından, “Türkiye’nin normalleşmesi sürecinde Yargıtay Başkanlığı’mız önemli bir adım attı, bize elini uzattı. Biz de elimizi uzattık. Tuzu kuru olanların ne dediği çok önemli değil. Adli yıl açılışının çok önemli bir diyalog zemini olduğunu biliyoruz" ifadelerini kullanmıştı. Daha sonra kullandığı "Tuzu kuru olanların ne dediği önemli değil" sözleri nedeniyle eleştirilen Feyzioğlu, 19 Ağustos günü görevlerinden alınan Diyarbakır, Van ve Mardin belediye başkanlarının yerine atanan kayyımlara ilişkin yaptığı konuşmada “Baroların her eleştirisi başımızın tacıdır” demişti.