Gündem

İlhan Cihaner ÇHD davasında konuştu: 'Kumpas' davalarının tüm defoları bu davada söz konusu, savunma mesleği sanık sandalyesinde

"Ben de bir ‘terör örgütü mensubu’ olarak yargılandım bir dönem. Fethullahçı terör örgütünün gizli tanıklığı nasıl kullandığını, nasıl ‘dijital deliller’ ürettiğini gördük…"

17 Kasım 2021 14:20

T24 Haber Merkezi

İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, aralarında Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) üyelerinin de bulunduğu 20 avukatın yargılandığı davanın duruşmasında, “kopyala yapıştır mütalaa, MİT Başkanı Hakan Fidan’ı da ifadeye çağıran FETÖ savcılarının icraatı” tartışma konusu oldu. Duruşmada, tutuksuz yargılanan avukatlardan Taylan Tanay’ın müdafii olarak söz alan eski Cumhuriyet Başsavcısı ve eski CHP Milletvekili İlhan Cihaner, “kumpas davalarında görülen bütün defoların bu davada da söz konusu olduğunu” vurguladı. Açıklanan ara karar uyarınca, mahkeme "gizli tanıklar" Berk Ercan ve İsmet Özdemir'e ilişkin belgeler yönünden tahkikatın tevsii / kovuşturmanın genişletilmesine, tutuklu sanıklar Selçuk Kozağaçlı ile  Barkın Timtik’in'in tutukluluğunun devamına karar vererek duruşmayı 5/6/7 Ocak 2022 tarihine erteledi.

İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Silivri Kapalı Cezaevi Yerleşkesi’nde yapılan duruşmasında esas hakkında mütalaasını sunan Savcı Haluk Tunç, birleştirilen iki ayrı davada yargılanan tüm avukatların “örgüt yöneticiliği”, “örgüt üyeliği” ya da “örgüt propagandası” suçlarından cezalandırılmasını talep etti.

Tüm sanık müdafileri adına alınan sözlerde, daha önceki duruşmalarda da dile getirilen tevsii tahkikat / kovuşturmanın genişletilmesi talebi yinelendi. Yargılanan avukatlar adına söz alan müdafiler, “savcının, kovuşturmanın genişletilmesi içeriğinde yer alan delillerin getirilmesini beklemeden esas hakkında mütalaa hazırlamasını” eleştirdiler. Avukatlar, bugüne kadar 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir kere bile dinlenmeyen “gizli tanık”ların talimatla “gizli” olarak alınan ifadelerindeki tutarsızlıklara, maddi gerçeğe aykırı iddialarına işaret ettiler, “paronoid şizofren” tanısı konan ve "uyuşturucu bağımlısı" olduğu saptanan bir “gizli tanığın” çelişkili iddialarının bile suçlamalara dayanak yapıldığını anlattılar. Sanık müdafileri, bazılarının gerçekte var olduklarından kuşku duyduklarını vurguladıkları “gizli tanıkların” mahkemeye getirilmeleri de talep ettiler. Sanık müdafilerinin ortak talepleri arasında, savcının sunduğu esas hakkındaki mütalaayı geri çekerek soruşturmanın genişletilmesi talepleri doğrultusunda mahkemeye getirilecek yeni delillerin ardından yeniden mütalaa hazırlaması da yer aldı.

Cihaner: Kumpas davalarındaki defolar var

Duruşmada, T24’ün de avukatlarından Taylan Tanay’ın müdafii olarak söz alan İlhan Cihaner, konuşmasında, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı iken cemaat soruşturması yürüttüğü sırada hedef olduğu “FETÖ savcılarının” girişimiyle bir dönem “terör örgütü üyesi” olarak yargılandığını da hatırlattı.

Cihaner özetle şunları söyledi:

Müvekkilim Taylan Tanay’ın ayrıksı bir durumu var. Yaklaşık sekiz yıldır görülen bu davada yeni bir delil yokken ara kararla yakalama ve tutuklaması talep ediliyor. Bunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Yargıtay kararlarında ‘terör örgütü yöneticiliği’ çok sıkı koşullara bağlanmış durumdadır. Buna göre, öncelikle yöneticinin hiyerarşik olarak örgütün üzerinde, üyeler üzerinde belirleyici amaçlar doğrultusunda harekete geçirici olması gerekir. Bu ölçütler açısından da bakıldığında müvekkilim hakkındaki talebi anlaşılmaz bulmaktayız.

Bu davanın en önemli tarafı, sanıklar kadar savunma mesleğinin de sanık sandalyesine oturtulmuş olması. İddianamede sanıkların hangi hukuk bürosuna bağlı, kaç avukat tarafından savunulduğu bile iddianamede söz konusu ediliyor, mütalaada değiniliyor. Bu davada söz konusu edilen ‘susma hakkı’nın bile ‘örgütsel bir tavır’ olarak söz konusu edilmesi kabul edilemez.
İddianamede Taylan Tanay’a atfedilen bir özgeçmişin örgüte gönderilmiş olması yer alıyor. Yani iddianameye göre Taylan Tanay hem örgütte yönetici hem de örgütten adeta iş isteyen birisi. Daktilo ile yazılmış o ‘belge’yi de kimin gönderdiği belli değil.

Burada yargılanan sanıklar, kamuoyu gözünde de, Fethullahçı savcılar döneminde olduğu gibi, suçlu olarak algılatılmaya çalışılıyor. Anayasal hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü insani bir tavır olan cenaze katılımları bile suç olarak öne sürülüyor.

Ben de bir ‘terör örgütü’ mensubu olarak yargılandım bir dönem. Fethullahçı terör örgütünün ‘gizli tanıklığı’ nasıl kullandığını, dijital verilerin nasıl ürettiğini gördük. Kumpas davalarının tüm defoları bu davada söz konusu. Oysa AHİM, gizli tanıkların dinlenmesine çok sıkı koşulara bağlıyor.
Sonuç olarak, savcılığın esas hakkındaki mütaalası geri çekilmeyecekse, mütaalaya karşı esas hakkında savunma için süre talep ediyoruz.”

Kozağaçlı: Altı yıldır tutukluyum, gencim yatarım; ama yargılama yapın!

Avukatların ardından SEGBİS video sistemiyle cezaevinden duruşmaya katılan tutuklu avukat Selçuk Kozağaçlı, "örgüt yöneticiliği" iddiasıyla cezalandırılmasını talep eden savcının esas hakkındaki mütalaasında, daha sonra "FETÖ üyeliğiyle" suçlanarak ihraç edilen ve ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle yargılanan savcı Adem Özcan'ın hazırladığı iddianamenin "kopyala yapıştır" bir versiyonu olduğunu vurguladı. Savcıya, "Peki Adem Özcan'ın ruh halinini de kopyalayabilir misiniz" diye soran Kozağaçlı, şöyle devam etti:

"Madem iddianamesini, yazım hataları dahil aynen kopyalayıp yapıştırdınız, ben size Adem'in ruh halini anlatayım. Ben haber aldım, Suriye'deydim, geldim. Haseki'ye sağlık kontrolüne götürüldüm, altı polis üzerime çöküp yere yatırdılar. O polislerden dördü, şu anda Silivri'de (cezaevinde) komşum. Boğazımdan DNA örneği ve bir tüp kan aldılar. Adem Özcan, 17-25 Aralık sürecinde iş başında, MİT Müsteşarı'nı ifadeye çağırdıkları, Başbakan'ı dinledikleri bir zamanın ruh haliyle iş yapıyordu. Sahte belgeler, usulsüz dinlemeler vs ile operasyon yapıyorlardı. Şöyle düşünüyordu; TÜBİTAK'a gitseler başkanı cemaatten. Adli Tıp'a gitseler başkanı cemaatten. Emniyete gitseler, cemaatin elinde. Bilirkişi deseniz, cemaatten. Yani Adem Özcan, Allah'tan başka kimsenin kendisine dokunamayacağı bir ruh haliyle hareket ediyordu.
İddianameyi kopyalarken bu ruh halini de kopyalayabiliyor musunuz? Kopyalayamazsanız olmaz, boş işler bunlar. Sayın savcı, yazım hatalarını bile kopyaladığına göre Adem Özcan'la aramızdaki konuşmayı duysun. Dedim ki Adem'e, 'Beni örgüt üyeliğiyle suçlayacaksın, niye DNA ve kan örneğimi aldırıyorsun.' Gülerek, 'Seninle ilgisi yok, Türkiye'deki bütün suçlularla ilgili veri bankası oluşturuyoruz' dedi. Ruh hali işte buydu.

Adem Özcan hakkında kesinleşmiş örgüt üyeliği hükmü olan Zeki Rüzgar'ı da, bende misafir olduğu gerekçesiyle dosyama ekledi. Oysa bende kalması, hakkındaki hükümden beş yıl önce. Adem, 'Sana örgüt üyeliğinden olamasa da yardım ve yataklıktan ceza verdiririz' diye ekledi. Adem Özcan'ın üyeliği bile tutturamayacağını düşündüğü bu davanın mütalaasında benim hakkımda örgüt yöneticiliğinden ceza istiyorsunuz öyle mi? Bu davayla birleştirilen dosyaya bakan 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başkan Akın Gürlek ve Savcı Can Tuncay'ın bile hükümlendiremediği örgüt yöneticiliğinden ceza vereceksiniz öyle mi? Emniyet, Adli Tıp, TÜBİTAK vs... Böyle bir ekibi yoksa savcının, kopyala-yapıştır mütalaa ile olmaz. Boş işler bunlar."

Kozağaçlı, kovuşturmanın genişletilmesi, tanıkların dinlenmesi yönündeki savunma taleplerinin karşılanmasının "hâkim takdiri"ne bağlı olmadığını, "mahkemenin tahkikatı genişletilmesi talebini karşılamaktan da önce tahkikat yapması gerektiğini" anlattı. "Gizli tanıklar"la delil uydurulduğunu belirten Kozağaçlı,  özetle şöyle devam etti:

"Yok böyle tanıklar. Bunlar yalan, gerçek kişi değil. Tevsii tahkikat taleplerini reddederseniz ben sizi reddedeceğim. Altı senedir tutuklu tutuyorsunuz, tutun, ben gencim yatarım. Ama yargılama yapın. Yargılama yapmayacaksanız polis kesseydi bizim cezamızı. Bu şekilde yargılamaya izin vermeyiz. Şikâyet ederiz, AİHM'e gideriz, anayasa Mahkemesi'ne gideriz, izin vermeyiz, direniriz.
Hükmü herkes kurar, yargılama yapmak, muhakeme yapmak marifet. Sizden ricam; yargılama yapmanız. Tutuklu tutuyorsanız tutun, ama yargılama yapın. Yoksa hem ayıptır, günahtır hem de mesleğinize yakışmaz."

Timtik: Bu yargılama benim ablamın canını aldı

Timtik şunları kaydetti: 

"Geçen celse, sürekli "burası mahkeme, atarım dışarı, çık dışarı" gibi beyanlarda bulundunuz. Otorite kurmaya çalışıyorsunuz, otorite kurmanızın tek yolu hukuka uygun davranmanız. "Görünen Köy Kılavuz İstemez", siz kılavuzluk ediyorsunuz. Avukatların sözlerini keserek onlara avukatlık öğretmeye çalışıyorsunuz. Bu yargılamanın amacı bu zaten, avukatlığı hizaya çekmek, başka şekilde yapılması gerektiğini kabul ettirmeye çalışmak. Bunu hiç kimse yapamaz. Siz de yapamazsınız, Yargıtay da yapamaz. Tutuk devam kararı bana dün tebliğ edildi. Dün tebliğ ettiğiniz tutuk devam kararı üzerine bugün tutukluluğa dair ne söylememizi bekliyorsunuz. Tutuk devam kararında gerekçe olarak "sanık savunmaları" deniyor. Ne dedik ki, bunu gerekçe yapıyorsunuz? "Halkın Hukuk Bürosu avukatı değilim" dememizi mi bekliyorsunuz? Böyle dersek mi bırakacaksınız. Halkın Hukuk Bürosunda staj yaptım, orada avukatlık yaptım, ömrümün sonuna kadar da orada olacağım. Biz burada neden yargılama yapılmasını istiyoruz biliyor musunuz? Çünkü bu yargılama benim ablamın canını aldı." 

Duruşmayı uluslararası kuruluşlar ve barolar da izliyor

Duruşmayı, uluslararası kuruluşlar ve ABD, Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelerin barolarından temsilciler de takip ediyor.

15 Kasım tarihli mütalaasını dosyaya sunan savcının cezalandırılmasını istediği avukatlar şöyle:
Selçuk Kozağaçlı, Taylan Tanay, Barkın Timtik, Oya Aslan, Günay Dağ, Betül Vangölü Kozağaçlı, Güçlü Sevimli, Gülvin Aydın, Güray Dağ, Efkan Bolaç, Serhan Arıkanoğlu, Mümin Özgür Gider, Metin Narin, Sevgi (Özer) Sönmez, Alper Tunga Saral, Rahim Yılmaz, Selda (Kaya) Yılmaz, Naciye Demir, Özgür Yılmaz, Şükriye Erden.

Hakkında yakalama kararı henüz infaz edilemeyen avukat Zeki Rüzgâr yönünden ise davanın tefrik edilmesi (ayrılması) talep ediliyor.

Silivri Kapalı Cezaevi yerleşkesindeki büyük salonda yapılan oturumda, gazeteciler, itirazlarına rağmen, duruşmayı izlemekte güçlük çektikleri salonun en arkasındaki sıralara oturtuldular.