01 Mayıs 2025 19:27
Güncelleme: 01 Mayıs 2025 19:58
Varşova
Polonya ve Türkiye; sınır komşularında yaşanan sıcak savaşlarla ve bu savaşların dolaylı-doğrudan etkileriyle uğraşıyor. Ankara’nın da Varşova’nın da ismi, Avrupa güvenlik mimarîsinin yeniden oluştuğu bu atmosferde sık sık yan yana geliyor. Ancak her iki başkent arasında önemli bir fark var: Polonya, 2004 yılında elde ettiği Avrupa Birliği (AB) üyeliği ve bu üyeliğin ekonomik olarak kazandırdıklarıyla son 20 yılda kendi deyimleriyle “bir başarı hikâyesi” yaratabilmiş durumda. 20 yıllık AB üyeliği boyunca Polonya’ya AB’den akan fon miktarı 157 milyar Euro. İşsizlik yüzde 5’e kadar düşmüş durumda, Varşova’da bu oran yüzde 2.
Öte yandan İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcından bu yana Rusya ve Almanya arasında sıkışan Varşova, yeni bir güvenlik mimarîsini gerektiren koşullarla ilgili diğer Avrupa ülkelerine oranla “daha iyi bir önseziye” sahip olduğunu düşünüyor gibi görünüyor. Bu yüzden de “doğmakta olan yeni mimarîye” aktif bir katkı sunmaya çalışıyor. Polonya, Türkiye’yi yeni güvenlik mimarîsi konusunda önemli bir ülke, bir müttefik olarak görüyor. Ancak burada da bir “uyarı” geliyor. Yarattığı “başarı hikâyesinden” yola çıkarak AB’nin genişlemesini en çok destekleyen ülkelerden biri olduğunu ifade eden Polonya yetkilileri, Türkiye’ye “Tango için iki kişi gerekir” diyerek AB’deki Türkiye görünümünü özetliyor.
Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığını ocak ayında Macaristan’dan devralan Polonya’nın Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı yetkilileri ile düşünce kuruluşları Türkiye’den bir grup gazeteciyi ağırladı.
Güvenlik mimarîsi açısından Avrupa’nın Ukrayna-Rusya savaşındaki ileri hattı olan ve Ukrayna’ya komşu jeopolitik konumu gereği yeni oluşmakta olan güvenlik mimarîsi konusunda aktif rol oynamaya çalışan Polonya’nın AB Dönem Başkanlığı sloganı “Güvenlik, Avrupa!”. Güvenlik ve silahlanma için GSYH’sinin yüzde 4,7’sini harcayan Polonya önümüzdeki dönemde bunu yüzde 5’e çıkarmayı hedefliyor. Ancak ülkenin bu ‘güvenlikçi’ bakış açısı yeni değil.
Varşova’da Türk gazetecilerle bir araya gelen bir AB yetkilisi, ilk gençliğinin komünist dönemde geçtiğini ve Polonya’da, 2004’teki AB üyeliğinin yalnızca ekonomik refahı sağlaması nedeniyle değil güvenlik ihtiyaçları nedeniyle de çok önemsendiğini aktardı. Öte yandan Varşova’daki önemli düşünce kuruluşlarından biri olan Uluslararası Çalışmalar Merkezi kurucusu emekli diplomat Janusz Reiter, Polonya’nın çok uzun yıllar Almanya ve Rusya arasında sıkışmış olduğunu ve bu nedenle de önsezilerinin diğer Avrupa ülkelerinden daha gelişmiş olduğunu söylüyor. Reiter, “30 yıl önce Polonya yoksul ve zayıftı. Avrupa’daki kararlarda etkisi hemen hemen hiç yoktu. Ama şimdi savunmasına en çok yatırım yapan ilk 5 ülke arasındayız. Ama buna rağmen Rusya’dan bir saldırı gelirse Polonya tek başına direnemez. Bu nedenle güvenlik her zaman öncelikli olmalı.1989’da Sovyetler’in çekilmesinin ardından biz Rusların bir gün geri döneceğini biliyorduk. Batı Avrupa ise bunu unutmuştu,” diyor.
İkinci Dünya Savaşı’nı ve Soğuk Savaş’ı hem politik hem de askerî olarak acı bir şekilde deneyimleyen Polonya'nın yetkilileri, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında Avrupa’da yeni bir dönemin kapısının aralandığı konusunda hemfikir. Ayrıca Ukrayna’nın ve Belarus’un sınır komşusu bir ülke olarak Ukrayna savaşı, barış süreci ve Avrupa’nın geleceği konusunda -belirsizliklere rağmen- belirli noktalardaki netlik hemen fark ediliyor.
Bunlardan ilki, Polonya’nın Rusya ve Belarus’la olan sınırı ve jeopolitik konumunun, ülkeyi savaş sürerken de olası bir barış sonrasında da İçişleri Bakan Yardımcısı Maciej Duszczyk’in aktardığı kadarıyla “hibrit saldırılara” açık hale getiriyor olması. Duszczyk, Ukrayna savaşı boyunca Avrupa’da yaşanan en büyük sınır ve göçmen geriliminde Rusya ve Belarus’un “göçmenleri silah olarak kullandığını” ifade ediyor. “Polonya sınırında, bizzat Belarus ve Rusya hükümetlerinin organize ettiği yasadışı göç hareketi ile karşı karşıyayız,” diyen İçişleri Bakan Yardımcısı, Polonya’ya sınırdan kaçak olarak giren göçmenlerin Belarus ya da Rusya vizelerine sahip olduğunu aktarıyor. Yaklaşık 1 milyon Ukraynalı mülteciye ev sahipliği yapan Polonya, yasadışı göçü ve göçmenleri yalnızca sosyal bir konu olarak değil; savaşın kendilerine yönelen tehditleri arasında görüyor.
Varşova’da üzerinde hemfikir olunan bir diğer konu da NATO’nun güvenlik şemsiyesinin göz ardı edilmemesi gerektiği. Genel görüş, bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin “doğmakta olan Avrupa güvenlik mimarîsinin” olarak nitelendirdiği son durumun NATO ve ABD’den ayrı düşünülemeyeceği yönünde. Polonya bu anlamda, Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinden ayrılıyor. Varşova Üniversitesi Avrupa Merkezi’nde görev alan akademisyen Kamil Zajaczkowski de bir yandan güvenlik mimarîsinde Avrupa ve AB üyesi ülkelerin aktif bir rol oynaması gerektiğini düşünürken diğer yandan bunun NATO içinde gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyor.
Varşova’da yetkililerin ve düşünce kuruluşlarının en çok dile getirdiği konulardan biri de Türkiye’nin oluşmakta olan Avrupa güvenlik mimarîsindeki rolü. Polonyalılar Türkiye’nin güvenlikteki rolünü çok önemsiyor. Türk gazeteci heyetiyle bir araya gelen Dışişleri Bakanı Yardımcısı Anna Radwan, Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski’nin Polonya Parlamentosu’nda göreve geldikten sonra yaptığı ilk büyük konuşmasında Türkiye’den ve önemi artan rolünden bahsettiğine işaret etti. Sikorski, parlamentodaki konuşmasında ülkenin dış politika hedefleri konusunda “Karadeniz bölgesinde ve Doğu Akdeniz'de stratejik bir rol oynayan Türkiye'ye de güveniyoruz. NATO'da ikinci büyük orduya sahip olan Türkiye'nin, ateşkesin ardından Avrupa’nın Ukrayna’ya desteğinde daha fazla rol alması Polonya devletinin çıkarınadır,” diyor.
Polonya ve Türkiye, bölgelerindeki çatışma alanlarına yakınlıkları ve güvenlik ihtiyaçlarıyla benzeşen iki ülke. Türkiye, Orta Doğu’da Suriye savaşı ve Beşar Esad’ın devrilmesinden sonraki geçiş sürecinin etkilerini hissederken; Ukrayna’nın sınır komşusu olan Polonya da yanı başındaki savaşın “hibrit” etki ve tehditleriyle uğraşıyor. Suriye savaşının başlangıcından bu yana resmî rakamlarla 3 milyondan fazla Suriyeli mülteciyi kabul eden Türkiye gibi Polonya da 1 milyon Ukraynalı mülteciye ev sahipliği yapmasıyla Avrupa’nın en çok Ukraynalı mülteci barındıran ülkelerinden biri.
Ancak önemli bir fark var.
Polonya, Türk gazetecilere konuşan AB yetkilisinin verdiği bilgilere göre, AB’ye üye olduğu 2004 yılından 2024 yılına kadar geçen sürede ticaret hacmini 5 katına çıkarmış durumda. Ayrıca GSYH artışı 20 yılda yüzde 47’den yüzde 80’e kadar yükselmiş. Yine Polonya’nın küçük ve orta ölçekli şirketleri, Avrupa’da önemli bir yer tutuyor. AB yetkilileri, Polonya’da gelinen durumu “bir başarı hikâyesi” olarak nitelendiriyor ve bu nedenle de Varşova’nın genişlemeye en sıcak bakan başkentlerden biri olduğunu vurguluyor.
Öte yandan Dışişleri Bakan Yardımcısı Radwan ile Türk gazeteci heyeti arasındaki görüşmenin de en önemli gündemi Türkiye-Avrupa ilişkileri ve Türkiye’nin Avrupa güvenlik mimarîsindeki rolü oldu. Varşova, AB üyeliğinin yanı sıra NATO üyeliğini “kendileri için en büyük garanti” olarak görüyor. Ancak Dışişleri Bakan Yardımcısı, bu garantinin dışında Türkiye ile iş birliğini de çok kritik bulduklarını belirtiyor.
Ayrıca Türk gazetecilerin Varşova’da olduğu günlerde başkent, Türkiye açısından çok önemli bir kararın çıktığı zirveye ev sahipliği yaptı. Türkiye, Orta ve Doğu Avrupa'da enerji, ulaştırma ve dijitalleşme alanlarındaki altyapı eksikliklerinin giderilmesini amaçlayan Baltık Denizi, Adriyatik Denizi ve Karadeniz ülkelerinin başlattığı Üç Deniz Girişimi'ne, "Stratejik Ortak” oldu.
Üç Deniz Girişimi; 2015'te Polonya ve Hırvatistan'ın girişimleriyle, Baltık Denizi, Adriyatik Denizi ve Karadeniz'i içeren, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin altyapılarını ve bağlantısallığını güçlendirmeyi amaçlayan, sadece AB ülkelerinin "Katılımcı Üye" olabildiği uluslararası bir platform olarak kurulmuştu.
Türkiye'nin "Stratejik Ortaklık" başvurusu 28-29 Nisan’da Varşova’da yapılan Üç Deniz Girişimi 'nin 10. Zirvesi’nde üye ülkelerce kabul edildi. Üç Deniz Girişimi'ne herhangi bir statü için başvuru yapan ülkelerin başvurularının onaylanması, katılımcı üyelerin oydaşmaya varmasıyla mümkün olabiliyor.
Öte yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Mayıs ayının ilk haftasında AB dışişleri bakanlarının Gymnich toplantısı için davet aldığı bizzat Polonya Dışişleri Bakan Yardımcısı Radwan tarafından açıklandı. Türk Dışişleri Bakanlığı kaynakları da davet aldıklarını doğruladı. Ancak Bakan Fidan’ın toplantıya katılıp katılmayacağına ilişkin resmî bir açıklama henüz yapılmadı. Fidan, 1974’te ilk olarak yapıldığı yere atıfla Gymnich olarak adlandırılan AB Dışişleri Bakanlarının gayrı resmi toplantısına 5 yıl aradan sonra 21 Ağustos 2024’te davet edilmişti.
Gazetecilerle görüşmesine Türk motifli bir fularla gelen Polonya Dışişleri Bakan Yardımcısı Radwan, Türkiye’deki son gelişmeler üzerine de değerlendirmelerde bulundu ve elbette kendisine İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan süreç soruldu.
Bakan Yardımcısı Radwan, bu soruya yanıt verirken Polonya’da “insan haklarının korunması” deneyiminden bahsetti. Ülkedeki son 30 yıllık başarının “demokrasiyi destekleyen ve insan haklarını koruyan hareketlerin varlığına bağlı olduğunu” vurgulayan Radwan, ülkesinin hem politik hem de sosyal olarak özgürlük adına birikimi olduğunun altını çizdi. “Konuşma özgürlüğü, basın özgürlüğü, seçim özgürlüğü, azınlık haklarının korunması bizim için her zaman bir öncelikti ve değişim için bizim açımızdan teşvik edici bir unsurdu” diyen Radwan, şöyle devam etti:
“Polonya’da 1989’da ilk özgür seçimler olduğunda bu yalnızca ideolojik bir rüya değil, aynı zamanda pragmatik bir çabaydı. Polonya’nın AB yoluna girmesine karar verdiğimizde bu hemen gerçekleşmedi. Müktesebatımızın Avrupa ile uyumlu hale gelmesini sağlamamız gerekiyordu. İktisadi konular ve tarımsal girişimler kadar adalet sisteminin insan haklarına uyumlu hale gelmesini sağlamak da önemliydi”
İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanması sürecini “Türkiye’deki güncel durumlar” olarak nitelendiren ve bu konuda yorumda bulunmak için “yeterince bilgi sahibi olmadığını” söyleyen Radwan, AB’nin değerler üzerine kurulu olduğunu ve "anti-demokratik kararların şüphe uyandırıcı olduğunu” söyledi.
Polonya Dışişleri Bakanı Yardımcısı, Türkiye için kişisel dileğinin “serbest, özgür ve demokratik seçimler” olduğunu aktardı.
Öte yandan Türkiye’nin AB ortamında nasıl göründüğünü açıklayan Polonya Dışişleri Bakanı Yardımcısı, “Tango yapmak için iki kişi gerekir,” sözünün Lehçe ifadesini kullandı. Radwan, “Türkiye’nin tangoya ikinci kişi olarak gelmesi gerek,” yorumunda bulundu.
© Tüm hakları saklıdır.