Kültür-Sanat

Haftanın Sanat Rotası: Bu hafta, üç büyük şehirde hangi sanat etkinlikleri var?

Her hafta cuma günü yayımlanan bu ajandada, o hafta İstanbul, Ankara ve İzmir’de yapılacak sanat etkinlikleri derleniyor

Haftanın Sanat Rotası 39

20 Haziran 2025 07:00

Güncelleme: 30 Haziran 2025 19:39

Türkiye’nin sanatla dolup taşan şehirlerinden İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunan tiyatro, sergi, atölye gibi etkinlikleri derleyen Haftanın Sanat Rotası, bu hafta otuz dokuzuncu sayısıyla sizlerle. Bu haftanın derlemesinde birbirinden farklı sergiler ve tiyatro oyunları yer alıyor.

Her hafta cuma günü yayımlanan Haftanın Sanat Rotası'nda bu hafta 21-27 Haziran tarihlerindeki etkinliklerine yer veriliyor.

İşte İstanbul, Ankara ve İzmir’de sizler için derlediğimiz kültür sanat etkinlikleri:

İstanbul'da bu hafta

-Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu

Cumhuriyetin ilk yıllarının özgün simalarından ve önemli mimarlarından Arif Hikmet Koyunoğlu’nu odağına alan “Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu 1893 - 1982” başlığını taşıyor. 

Koyunoğlu’nun erken 20. yüzyılda çektiği fotoğraflar aracılığıyla hem yaşam öyküsünü hem de dönemin mimari ve toplumsal dönüşümünü gözler önüne seren sergide, Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ndeki öğrencilik yıllarından Erzurum’daki askerlik dönemine, Yeraltı Fotoğrafhanesi’ndeki çalışmalarından farklı kentlerdeki gözlemlerine kadar geniş bir görsel arşiv yer alıyor.

-Yabancı

Cinayet işlediği için değil ama annesinin cenazesinde yeterince üzgün görünmediği için idama mahkûm edilen Meursault onu giyotine gönderenlerin önünde yapacağı son konuşmasına hazırlanır.

Meursault bu oyunda ilk ve son kez başından geçenlerin öyküsünü anlatıyor: Var oluşuna kast edenlerin öyküsünü…

Cinayet işlediği için değil ama annesinin cenazesinde sütlü kahve ve sigara içtiği için; üstelik bu ahlak dışı tavrını utanmazca kabul ettiği için idama mahkûm edilen Meursault’nun hapsedildiği hücrelerin sonuncusundayız… Birkaç gün önce Fransız milleti adına verilmiş bir kararla bir iki saat sonra devasa bir meydanda ibret-i âlem için kafası kesilecek olan Meursault’nun son dakikalarına tanıklık edeceğiz… Biz, karar açıklanırken duruşmada ayağa kalkması istenen seyirciler son kez onun karşısındayız.

-Araf

Hayat, insanı kimi zaman iki uç arasında sıkışmış bir yolculuğa sürükler. Araf, bir kadının içsel çatışmalarını, geçmişiyle hesaplaşmasını ve kendini bulma çabasını sahneye taşıyor. Hayatındaki seçimler, hatalar ve hayalleri arasında sıkışmış bir bireyin hikâyesi, izleyiciyi kendi hayatında yüzleşmekten kaçındığı sorularla baş başa bırakıyor.

Bir yanda unutulmak istenen anılar, diğer yanda geleceğin belirsizliği... Karakter, arafta kalmış ruhunun içinde kendine bir çıkış yolu ararken, her kelimesi ve hareketi, yaşamın karmaşıklığını gözler önüne seriyor. İnsan olmanın sancılarını derinlemesine işleyen bu tek kişilik oyun, izleyiciyi hem düşündürüyor hem de duygusal bir yolculuğa çıkarıyor.

-Dönüşüm

Kafka’nın 1915’te yayımlanan ve bugün hala canlı olan “Dönüşüm” adlı öyküsü Altkat Sanat yorumuyla sahnede. “Aydınlık giderek azalıyor, gri toprakların, gri gökyüzünün kapladığı bir çöl gibi görünüyor. Her şey gri… Her şey!” (Franz Kafka) “Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.” Her edinilen bilgi, insanı gerçeklere bir adım daha yaklaştırır. Hayatın gerçeği ile yüzleşmemizi yeniden hatırlatan Kafka’nın gözünden Dönüşümü günümüze uyarlarken; bizim, içinde yaşadığımız toplumu, ahlakımızı, davranışlarımızı, gerçeklerin yönünün derinine inmemizi sağlıyor. İnsanın yaşam biçimini, ilişkilerini araştırırken, varoluş sancısını da beraberinde getiriyor. İşte o zaman; kendinin ve yaşamın gerçekliğini sorgularken buluyorsunuz… “Gerçek” dediğiniz şey nedir?

-Beyaz Adam Ağacı Keser

Ölümler ve ayrılıklarla dağılmış bir aile, birbiriyle konuşan ancak iletişim kuramayan insanlar, ve sahibi olmayan bir telefon. Adeta hem onları buluşturan hem de ayıran bir köprü gibi, insanları bir araya getirirken bir yandan da onları birbirlerinden uzaklaştıran acılar. Ve hepsinin üzerine kara bulut gibi çöken kapitalizmin gölgesi. Parasızlığın alamadığı mutluluklar, paranın getirdiği kayıtsızlıklar.

Ankara'da bu hafta

-Vahşet Tanrısı

Üniversite yıllarında aynı sahneyi paylaşan bir grup tiyatro tutkunu olarak, yıllar sonra yeniden bir araya geldik. Çalışma hayatının koşturmacasına inat, sahnede soluklanmak ve hikâyeler anlatmak için içimizdeki spot ışıklarını yaktık ve Fuzuli Tiyatro’yu kurduk. 

Fuzuli Tiyatro'nun ilk oyunuyla karşınızdayız: Yasmina Reza’nın incelikli çileden çıkma rehberi Vahşet Tanrısı.

İki çocuk kavga eder, dört yetişkin medeni bir şekilde konuşmaya çalışır. Ya sonra... Koltuklarınıza yaslanın, insan doğasının cilalanmış versiyonunu izlemeye gelin.

-Tutulma - MAD Dance Theatre

“TUTULMA” adlı eser, MAD Dance Theatre'ın 2024-2025 sanat sezonunda sahneye koyacağı ilk prömiyer olarak, çağdaş dans tekniklerini derinlemesine bir anlatıma dönüştürerek izleyiciyi düşündürmeye davet ediyor. Eserin koreografisi Enda Hayat Aydın ve Irmak Altınışık’a, koreografi asistanlığı ve repetitörlüğü ise Gizem Demir’e aittir. Bu yaratım süreci, bedenin anlatım gücünü merkeze alarak, yalnızca fiziksel bir performans değil, aynı zamanda bir metafor aracılığıyla insanın varoluşsal yolculuğunu sorgulayan bir sanatsal keşif sunuyor.

Eserin temel teması, doğanın kozmik olaylarından ilham alınarak oluşturulmuştur; özellikle, Ay ve Güneş arasındaki tutulmaların sembolik anlamları üzerine yoğunlaşılmıştır. Bu tutulmalar, hem bir birleşme hem de ayrılık, hem bir birliktelik hem de bir yabancılaşma deneyimini anlatır. Güneş ve Ay, birbirlerinden tamamen farklı, ancak aynı zamanda bir bütünün iki kutbu olan bu iki varlık, eser boyunca, insan ilişkilerindeki karmaşık dengeyi simgeler. Tutulmalar, doğada meydana gelen nadir olaylar gibi, bazen bir anlık, bazen de ölümsüzleşen bir anın izlerini taşır.

“Bir Güneş ve bir Ay gibi, onlar hem ayrı hem de bir bütün…” diyen tematik söylem, izleyiciye bu birliğin ve ayrılığın çok katmanlı doğasını düşündürürken, eserin anlatısal yapısını güçlendirir.

Tutulmanın büyüsü, belirsizliğin ve gizemin içindeki bir gerçeklik arayışıdır. Peki bu hikaye gerçekten şimdi mi başlıyor , yoksa çoktan yaşandı mı? 

-Shakespeare Oyun


Kraliçe’nin Rönesans çağını ilan etmesi, William’ı sanatsal bir dönüşümün tam ortasına sürükler. Sanatsal çıkmazlar, gizemli bir rekabet ve birbirinden tuhaf bir ekip... William, yazarlık dehasını yeniden canlandırmaya çalışırken, gölgelerde bir rakip sessizce planlarını hayata geçirmektedir.

Kılık değiştiren bir yabancının William için kurulan yazı ekibine sızmasıyla işler iyice karmaşıklaşır. Hak edenin tarihe adını yazdıracağı bu absürt hikaye, mizahı ve müziği harmanlayarak izleyicileri köyden kente uzanan serüven dolu bir yolculuğa çıkarıyor.

Peki, William bu kaostan zaferle çıkabilecek mi, yoksa tarihin akışı geri dönülmez şekilde değişecek mi?

-Herkes Kocama Benziyor

“Yok, o geceden beri bir rahatladım ama içim de sanki daha tam soğumadı.  Anlamıyom, öfkem öylece alaftan top gibi duruyomuş içimde. Acık soğudu. Amma bazı bazı yine fena oluyom. O geceden beridir bir şey yapıştı. Kafam durmuyo, ha bire çalışıyo. Kafam beynim hep uyanık. 'Arada sus kız.' diyom. Ne bileyim, ben kadınsam kafamın içi de kadındır herhalde diye öyle söylüyom. Gözleri cin gibi açık bir kadın.”

Bir pavyonda tuvaletçilik yapan Ayten, kurulduğu makamında birer birer anlatıyor. Buraya nasıl “düştüğünden”, onu terk eden kocasından, kederinden, hevesinden, çok sevdiği pavyonda çalışan diğer ahbaplarından ama en çok da öfkesinden… Geçmişte tanımlayamadığı, anlamına parça parça ulaştığı o öfke bir gün tuvaletin buzlu camı gibi kırıldığında, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

-Abdullah, Konuş!

Geçen gece neler oldu neler! Abdullah'ın çok anlatası var, bırakın konuşsun. Anlatarak sevgilisini yanında tutmak istiyor, anlayınca kalınır mı? Konuştukça Abdullah'ı biraz daha tanıyoruz sanki. O da gitgide kendisine yaklaşıyor. Bu anlama, sevgilisine iyi gelecek mi? Ya kendisine? Peki bize?

İzmir'de bu hafta

-The Imperial Russian Ballet Company / Swan Lake-Kuğu Gölü Balesi

Bolşoy Tiyatrosu solisti Gediminas Taranda tarafından 1994 yılında kurulan dünya çapında ünlü dansçılarla işbirliği yaparak büyük başarılar elde eden ve pek çok uluslararası festivalde yer alan ‘’The Imperial Russian Ballet Company’’, Çaykovski’nin unutulmaz başyapıtı ‘’Swan Lake-Kuğu Gölü Balesi’’ ile Ment Event-Armoni organizasyonunda Türkiye Turnesi kapsamında ilk kez izleyicisiyle buluşuyor.

Rus klasik balesinin doğuşu sayılan, Çaykovski’nin unutulmaz başyapıtı ‘’Swan Lake-Kuğu Gölü Balesi’’nde, kötü bir güç tarafından kuşa dönüştürülen Odette'in, masalsı bir atmosferde aşk, ihanet ve dönüşüm temalarını işleyen hikayesi anlatılır. Genç prens, kuğu prensesine sonsuz aşkına yemin eder ancak kötü büyücü Odile'e aldanarak bu sözüne ihanet eder. Sonunda, balenin kasvetli sonu değişir ve prens ile kuğu, kötü büyüyü bozarak parlak bir apoteoz ile sonlanır.

Muhteşem koreografisi, büyüleyici kostümleri ve Çaykovski'nin unutulmaz müziği ile "Swan Lake-Kuğu Gölü," her yaştan izleyiciye eşsiz bir deneyim sunuyor.

-Notre Dame'ın Kamburu

Kumbara Görsel Sanatlar Tiyatrosunun yapımını üstlendiği Notre Dame’ın Kamburu Müzikali, Fransız ve dünya edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan Victor Hugo’nun Notre Dame’ın Kamburu kitabından esinlenilen ve Fransa’da imparatorluk döneminin ihtilal sonrası karanlık günlerinden kesitler sunuyor ve kaderin insanların hayatındaki yerini ve bu yoksulluk ile mücadeleyi anlatıyor. Müzikalde; Notre Dame Katedralinin ruhani ve dini lideri Claude Frollo’nun kilisenin önünde bulduğu çirkin ve kambur olduğu için eksik anlamına gelen Quasimodo ismini verdiği, büyüdüğünde kilisenin zangocu olan Quasimodo ile Claude Frollo’nun ve Kral'a bağlı komutan Phoebus'un semtte yaşayan Çingene Kızı Esmeralda’ya olan aşklarını, Zangoç ile Papaz’ın ruhlarında oluşan ikilemleri ve tepkileri romantik yaklaşımla ele alınıyor.

-Medea

Euripides tarafından MÖ 420’li yıllarda kaleme alınan Medea, kökü Argonautlar mitolojik hikâyesine dayanan bir trajedidir. Oyun, kendisini aldatan kocasından intikam almak için, ondan olma iki oğlunu ve tercih edildiği kadını ortadan kaldıran bir kadının hikayesini konu edinir. Kimilerine göre çocuk katili, büyücü ve tehlike olarak görülen Medea kimilerine göre de yaşadığı ataerkil sistemde kadının baş kaldırışını temsil eden ilk kadın anti-kahramandır. Günümüzde hala güncelliğini koruyan bu hikaye, Euripides’in metninden yola çıkarak hareket tiyatrosuna uyarlanmıştır.

Tohumunda ihanet olan hiçbir ağacı kabul etmez toprak. Toprak ki varoluşun mabedi. Toprak ki bütün kökleri içinde barındıran. Sıcaklığı sarmalarken ruhu, soğukluğu yuvasıdır karanlığın. Kabul edilmelidir ki uzanan her el ihaneti var eder kendine. Zira sonsuza giden yolda atılan her adım maziye götürür. Çaba yersiz, umut yersiz, güven yersiz. Bu uğurda söylenecek her söz kifayetsiz. Yaşam bu sonsuz ve lanetli döngünün parçasıdır.

-Işıltılı Haşereler

Gerçekleri mi görmek hoşunuza gider hayalleri mi? Belki de ikisi için tek ihtiyacınız olan şey biraz parıltı! Ve biraz daha! Hatta daha da fazla! Çünkü bazen en rahatsız edici şeyleri en parlak ışıltılar altında görmek gerekir. Hazırsanız gözlerinizi kısmadan bakmaya gelin! Unutmayın ışık ne kadar parlaksa gölgeler o kadar net görünür!

-Psikoz 4.48

Beden ile ruh arasında derin bir yolculuğa hazırlanıyorum. Hayatta olmanın işkencesini, ölümle yüzyüzeyken sorgulamak belki de en doğrusu. Her gece kendini tekrar eden bir psikoz hali benimkisi.

Ama senin dostların var biliyorum. Benim....''

Sarah Kane'nin intihar etmeden önce bıraktığı notlarla oyunlaştırılan ''Psikoz 4.48''; insan varoluşunun kendisine başkalaşmasını ortaya koyuyor.