Dünya

Fatih'ten "Türk Papa" dönemine Vatikan-Türkiye ilişkileri

Esma Çakır / Roma, 4 Şubat (DHA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Şubat’ta Papa Francesco ile buluşacak olması, diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1960’tan beri Vatikan Şehir Devleti’ne Türkiye’den bu düzeyde gerçekleştirilecek ilk ziyaret olma öze

04 Şubat 2018 19:29

Esma Çakır / Roma, 4 Şubat (DHA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Şubat’ta Papa Francesco ile buluşacak olması, diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1960’tan beri Vatikan Şehir Devleti’ne Türkiye’den bu düzeyde gerçekleştirilecek ilk ziyaret olma özelliğini taşıyor. Girişimlerine Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlanan, “Türk Papa” döneminde resmiyete dökülen ilişkilerin sürecini Doğan Haber Ajansı (DHA) derledi.
Vatikan ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki resmî ilişkiler 1960’a tarihlense de, ikili münasebetler Fatih Sultan Mehmet dönemine; 15’inci yüzyıla dayanıyor.
Genellikle Vatikan olarak anılan, Roma’daki Katolik Kilisesi’nin Episkoposluk Yönetimi’ni içermesinden dolayı resmî adı ‘Kutsal Makam’ olan Papalık ile Osmanlı İmparatorluğu, uzun yıllar karşılıklı olarak vekil bulundurmuş, resmen ilişki kurma girişimleri sıklıkla Fransa’nın engeliyle karşılaşmıştır. Ortaya çıkan kayıtlara göre; Sultan II. Abdülhamid’in 1901 yılında Kutsal Makam ile resmî ilişki istemi olacak ve Vatikan’a göndereceği diplomatik temsilcinin kabulünde ısrar edecektir. 
Türkiye Katolik Ruhani Liderler Konferansı Sözcüsü ve Tarihçi Rinaldo Marmara’nın Vatikan Arşivleri’nden elde ettiği belgelerle hazırladığı “Türkiye ile Vatikan, Diplomatik İlişkilere Doğru” adlı kitapta, Papa XIII. Leone’nin, bu talebin incelenmesi için üç kardinali görevlendirdiği belirtilir.
Belgelere göre; II. Abdülhamid’in ısrarının nedenlerinden biri de, “Fransız Hükûmeti’nin kendini bilmez arsızlığını ve ısrarcılığını, İslam’ı ve Katolik inancını sürekli gücendiren tavırlarını engellemeye yönelik” bir çabadır.
Ancak Kutsal Makam, “Fransa’dan hoşlanmadığı için Kutsal Makam’a yakınlaşmak isteyen” Sultan’ın önerisini, uygun bir zaman olmadığını belirterek, hem “Fransa’daki dinî zorlukların artacağından endişe etmeleri” hem de II. Abdülhamid’in, “Doğu’daki Katoliklerin korunmasına ilişkin verdiği söze güvenmediği” gerekçesiyle geri çevirecektir.       

“Kutsal Makam’ın resmî ilişki girişimi, Fransa’nın engeliyle karşılaşır”

Yine Marmara’nın kitabında yer verdiği bilgilere göre; Sultan V. Mehmed (Reşad) döneminde ise Kutsal Makam, resmen diplomatik ilişkiler tesis edilmesi talebinde bulunacaktır.
Ancak 1909’daki bu girişim de Fransa’nın engeliyle karşılaşır. Kutsal Makam ile o dönemde sorunlu olan, hatta diplomatik ilişkilerini kesen Fransa, kendilerine verilen kapitülasyonların gücünü kullanarak Osmanlı Hükûmeti’ne bu konuda baskı yapmaktadır.
Öyle ki, İstanbul’daki Papalık Vekili Başepiskopos Vincenzo, Osmanlı Hükûmeti’yle temasa geçebilmek için her seferinde Fransa’nın aracılığına muhtaç olmaktadır.
Marmara’nın açığa kavuşturduğu belgelere göre; dönemin Hariciye Nazırı Rıfat Paşa’nın, Kutsal Makam’daki mevkidaşına iletilmek üzere, Başepiskopos Vincenzo’ya bu konudaki olumsuz cevabını, özürlerini de kabul etmeleri dileğiyle şöyle aktarır: “…Papa Hazretlerini, görevi haricinde bize birçok sevecen yaklaşımda bulunduğunu biliyor ve sizin üzüldüğünüz kadar üzülüyoruz. Kutsal Makam ile direkt ilişkiler kurmak istiyoruz ve bir temsilcilik arzu ediyoruz ancak daha uygun bir zamanı beklemek zorundayız ve bunu yapacağız. Bugün Fransa, bu görüşmeye şiddetle karşıdır. Durumumuz çok zor ve kritiktir. Birçok problemin ve zorluğun çözülmesi için bugün Fransa’ya ihtiyaç duymaktayız. Eğer bugün Papalık Vekili monsenyörün arzu ettiği şartlarda bir görüşme yaparsak, Fransa ile diplomatik bir kriz ortaya çıkacaktır ve Kutsal Makam’ın, bizim zorluklar yaşamamızı isteyeceğini sanmıyoruz.”      

Osmanlı’nın diplomatik ilişki girişimi de başarısız olur

Bundan sonraki diplomatik ilişki kurma önerisi, 1914’ün son günlerinde, Osmanlı Hükûmeti’nden gelecektir.  Papalığın o dönem İstanbul’daki vekili Monsenyör Angelo Maria Dolci, Kutsal Makam’ın Dışişleri Bakanı’na şu şifreli telgrafı gönderecektir: “Hükûmet, Kutsal Makam ile antlaşma yapmak ve akabinde büyükelçi atamak istiyor. Mevcut olan hassas durumu incelemek için zaman gerekiyor. Hükûmet, imparatorluktaki bütün kiliselerin güvenliklerinin askerler tarafından sağlanacağına dair güvence verdi.”
Ancak Kutsal Makam için bu dönem de, yine başta Fransa’nın etkisi olmak üzere, bir dizi nedenden dolayı münasip olmayacak ve söz konusu ilişkileri, Birinci Dünya Savaşı’nın bitişinden önce başlatamayacakları niyetlerini ortaya koyacaktır.
Öte yandan; Monsenyör Dolci, buna ilişkin raporunda, Osmanlı’nın her daim Kutsal Makam ile ilişkileri bir düzene oturtma isteği taşıdığını ve buna dair umudunun kaybettirilmemesinin önemine değinecek, bu ülke ile ilişkilerin geliştirilmesinin, doğu bölgelerindeki diğer ülkelerin de kendileriyle ilişkiler kurma isteğini doğuracağını ifade edecektir.
Dolci’ye göre; Kutsal Makam diplomatik ilişkilere başlamak istemezse, bu topraklardaki “tüm dinî girişimleri açısından bir fecaat” olacaktır ve bu nedenle Osmanlı’yı gücendirmeden, onu bir süre oyalamak gerektiğini önerecektir.

İsmet Paşa: Laik bir devletiz; Kutsal Makam ile diplomatik ilişkilere gerek yok

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, 1920’de, Kutsal Makam girişimde bulunacak diplomatik ilişkiler ve bu ülkedeki Hristiyanların durumuna ilişkin anlaşmalar yapmak için ancak bu sefer de, Fransa’yı “gücendirmek” istemeyen ve bir dizi gerekçe sunan Türkiye tarafı müsait olmayacaktı. 
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulma sürecinde, önceden muhatap oldukları tüm Türk siyasi şahsiyetler sahneden çıkacak ve Kutsal Makam dinî özgürlükler ve resmî ilişkiler elde etmek için yeni kanallar arayacaktır. Ancak 1924’teki girişimlerde de Fransa başrolde yer alacak, İstanbul’daki Papalık vekilinin raporuna göre; bir takım “entrikalar” ve “ahlak dışı yollarla” Kutsal Makam ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yakınlaşmasını engelleyecekti.  
Bununla birlikte, dönemin Başbakanı ve Dışişleri Bakanı İsmet Paşa da, laik bir devlet oldukları için artık Kutsal Makam ile diplomatik ilişkiler kurulmasına gerek duyulmadığını bildirecekti. Türkiye için diplomatik ilişkilerin başlaması faydalı iken, Kutsal Makam buna müsait değildi. Şimdi de Türkiye açısından durum böyleydi.  

İtalya ile 1929’da imzalanan Laterano Antlaşması ile Vatikan, bir şehir devleti olarak resmen kurulacaktı

1932 yılına gelindiğinde Vatikan’ın İtalya nezdindeki Büyükelçisi Monsenyör Borgongini, buradaki Türkiye Büyükelçisi Vasıf Bey’e bir ziyaret gerçekleştirecek, Vatikan’ın Türkiye’deki vekâletinin resmen tanınmasını isteyecek ve buna olumlu karşılık bulamayacaktı.
Misyon şefi, Türkiye’deki Katoliklerin, zaten kendi milletlerinin elçileri tarafından temsil edilmekte olduklarını belirtecekti.

İlişkiler ‘Türk Papa’ ile 1960’ta resmiyete kavuşabildi

İki devlet arasında diplomatik ilişkilerin tesis edilebilmesi, Türkiye’de 1935-1944 yılları arasında Papalık Vekilliği yapmış olan, buradaki icraatları ve kurduğu dostluk ilişkileri ile büyük izler bırakan Papa 23. Jean (Angelo Roncalli) sayesinde olacaktı. Her fırsatta “Türkleri çok seviyorum,” diyen, 1958’de seçildiği, ölümüne kadar da bu makamda dört buçuk yıl kalan 23. Jean, “Türk Papa” olarak anılmaya başlanacaktı. Vatikan ve Türkiye arasında tarihten gelen karşılıklı olumsuz imaj, böylece onun sayesinde bir nebze evrilmiş olacaktı.
Numan Menemencioğlu ve Celâl Bayar başta olmak üzere, Türk siyasilerle çok sıkı ilişkiler kuran Roncalli, öyle ki, Paris’te 1953 yılında düzenlenen kardinalliğe yükselme töreninde, sadece üç ülkenin misyon şefini orada isteyecektir: Türkiye, Kanada ve İtalya.
Celâl Bayar’ın 1959’da İtalya’ya düzenlediği ziyaret kapsamında dostu Papa 23. Jean’ı ziyaret etmesi, diplomatik ilişkilerin tesisinin de tohumlarını atacaktı. Ne var ki, bu ziyaret, diplomatik ilişkiler olmasa da, Türkiye Cumhuriyeti’nden bu düzeyde bir ilk olma özelliğini taşımaktaydı.
Görüşmenin içeriği açıklanmasa da dönemin gazeteleri “Vatikan-Türkiye arasında diplomatik ilişkilere doğru mu?” diye sorgulayacaktır.
İtalyan ve Vatikan basını, arada resmî ilişkiler olmasa da, Bayar’ın ve beraberindekilerin diğer devlet liderlerinden ayrı tutulmayarak “çok sıcak” bir şekilde ve törenle karşılandığını yazacaktır.
Bayar ile 20 dakika özel görüşen Papa, daha sonra cumhurbaşkanının eşinin de bulunduğu Türk heyetine hitaben Fransızca yaptığı kısa konuşmayı, Türkçe bitirecekti.
11 Nisan 1960 tarihinde de, Türkiye’nin ilk Vatikan büyükelçisi Nureddin Vergin, Papa 23. Jean’a güven mektubunu sunacak, sefaretin fiilen açılması da iki yıl sonrasını bulacaktı.
Esasen, Vatikan’a Türkiye’den ilk üst düzey ziyaret, Bayar’ınkinden öncesine, 1955’e tarihlenmektedir.
İtalya’ya resmi bir ziyaret gerçekleştiren Başkan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Papa XII. Pio’yla da 20 dakikalık özel bir görüşme gerçekleştirecekti.   
Turgut Özal da, başbakanlığı döneminde Papa 2. Jean Paul tarafından özel olarak ağırlanacak, bu ziyaret “resmi” olmayacaktır.

Celâl Bayar’ı idamdan kurtaran isim ‘Türk Papa’ mı?

Rinaldo Marmara, “Türkiye ile Vatikan, Diplomatik İlişkilere Doğru” adlı kitabının önsözünde \"Hiç şüphesiz bu ilişkilerin mimarı, İstanbul\'da Papalık Vekili olarak ikamet etmiş olan Mons. Roncalli olmuştur. İki dünya arasında kardeşlik ve dostluk bağları dokuyan Roncalli, daha sonra Papa 23. Jean olarak seçildiğinde, Türkiye ve Vatikan arasındaki dostluk ilişkileri de gerçek diplomatik ilişkilere dönmüştür\" diyor.
Bazı Türkçe kaynaklarda Papa 23. Jean’ın, Türk yetkililere sert bir mektup yazarak, Celâl Bayar’ı idamdan kurtaran isim olduğu yazılır.
Ancak diplomatik kaynaklar, bunun bir “popüler tarih bilgisi” olabileceği üzerinde dururken, yıllardır Vatikan Arşivleri’nde çalışan Rinaldo Marmara da, “Vatikan Arşivleri, henüz o tarihi kapsayacak şekilde açılmadı. Dolayısıyla bu konuda bir kaynağımız yok” diyor. (Fotoğraflı)

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir