Gündem

Ertuğrul Özkök’ten “müzik festivallerinin yasaklanmasını” isteyen 25 derneğe: Ankara devleti arabeskle savaştı kaybetti, siz de kaybedeceksiniz

09 Temmuz 2023 08:30

Ertuğrul Özkök, "Küçük güzel şeyler dükkânı" başlığıyla ve "newsletter" olarak paylaştığı yazısında bugün, “müzik festivallerinin yasaklanmasını” isteyen, aralarında MÜSİAD ve TÜGVA’nın da bulunduğu 25 derneğe tepki gösterdi. 1980’li yıllarda arabeske yönelik tepkileri hatırlattığı yazısında, “Devleti de arkanıza alarak belki geçici bir süre mahallede muzaffer komutan edasıyla volta atabilirsiniz. Bütün dünya gençliğinin Pandemi sonrasını müzik festivalleriyle kutladığı bir çağda, bir süre kendinizi mahallenin kanun koyucusu  hissedebilirsiniz. Ama arkadaş unutma… Ankara devleti arabeskle savaşını kazanamadı. Hezimete uğradı.. Sen de siz de topunuz da Rock’n Roll ve Hip Hop’a yenileceksiniz” diye yazdı.

Ertuğrul Özkök’ün "25 derneğe: Ankara devleti arabeskle savaştı kaybetti, siz de kaybedeceksiniz” başlıklı yazısı şöyle:

25 derneğe: Ankara devleti arabeskle savaştı kaybetti, siz de kaybedeceksiniz

Cuma günü iki haber aynı saatlerde önüme düştü.

İktidara yakın 25 dernek “müzik festivallerinin yasaklanmasını” isteyen ortak bir bildiri yayınlamış.

Öyle mantıksız bir şeydi ki, “Olmaz böyle şey palavradır” dedim.

Meğer doğruymuş.

Sonra aynı saatlerde müzik platformlara yeni bir albüm kondu…

Festival gibi bir albüm. Sanatçılar resmi geçidi.

Şerit birden geriye sarıldı, 1970’lere, 80’lere, 90’lara gittim.

Türk Arabesk müziğinin, sanat müziğinin, pop müziğinin ortak tarihi geçti gözümün önünden.

1970’li, 80’li yıllarda devletle ve Cumhuriyet gazetesi ile başımı belaya sokan şarkılar tek tek geçti gözümün önünden.

Devletin TRT’si ve Cumhuriyet’in kurucu gazetesi “Cumhuriyet” resmen Arabesk müziğe savaş açmıştı.

Resmen yasaklamaya çalışıyordu.

Yoksa hepimizin içinde bir Akdenizli arabesk mi var?

Önce yeni albümü anlatayım.

Bir gün Türk pop müziğinin tarihini yazsam, bu haftaya “Selami Şahin Haftası” derdim.

Çünkü “Selami Şahin Şarkıları 1” adlı öyle bir albüm çıktı ki…

1970’li yıllardan bu yana müzik ve hayata bakış tarzımız da geçti gözümün önünden.

57 yıl sonra nihayet kafama “Selami Şahin müziği nedir” sorusunun cevabını buldum.

Bizim ruhumuzun derininde iflah olmaz bir Arabesk oturuyor.

Hem de çok Akdenizli bir Arabesk.

Selami Şahin’i de Cemal Süreya’yı da Sezen Aksu’yu da içine alan şahane bir coğrafya bu…

Bugüne kadar yapılmış en iyi 3 anma albümünden biri

Abartıyor diyebilirsiniz, hiç sakıncası yok abartarak söyleyeceğim.

Bugüne kadar yapılmış en güzel 3 anma albümünden biri  olmuş diyebilirim.

A sınıfı sanatçılar A sınıfı aranjörlerle, şarkıları sanki yeniden yaratmışlar.

Selami Şahin’in “Dostlarım” ve “Sen Mevsimler Gibisin” gibi şarkıları 1970’li yıllarda çıktı.

Ama asıl verimli yılları 1990 sonrası.

Türkiye’nin en büyük sesleri onun şarkılarını yorumladı.

Ankara’da kamyonlarda başlayan büyük kavga

Albümü dinlerken 1970’li yılların ilk yarısına ve 12 Eylül sonrası geçti gözümün önünden.

Öğretim üyeliği yıllarımdı. Ankara’da Beytepe Kampüsü’nde karlı günlerde ana yola inip kamyonlara otostop yaptığımız meşakkatlı günlerdi.

Terör, ardından 12 Eylül hayatımızın güzel beklentilerini alıp götürmüştü.

O kamyonların fon müziği arabeskti, hayatını rock ve klasik müzik saatine ayarlamış bir insan olarak tuhaf biçimde seviyordum o şarkıları.

O yollarda otostop yapa yapa mezun olduk arabesk okulundan.

Devlet, devletin TRT’si, Cumhuriyet gazetesi, müesses nizamın kurumları arabesk müziğe büyük bir savaş açmıştı.

Yasaktı o müzik… Devletten kovulmuştu.

Ama devletin kovduğu o şarkılar, halkın hançeresinde, kasetlerde, yazlık sinema ekranlarında, çay bahçelerinde yaşıyordu. O şarkılar Devlet duvarını aşıyor, Türkiye’nin kılcal damarlarına kadar giriyordu.

Türkiye’nin derin hüznünü anlatan şarkılar yine doğduğu toprakların “Rebetikosu” olmuştu…

Genç bir sosyolog olarak bu müziği hem seviyor, hem anlıyor hem de anlatmaya çalışıyordum.

Bu akşam doğu Beyazıt Festivali’nde  Musafal Sandal, Zara ve Uzi var

Şimdi bu albüme bakıyorum…

İşte büyük zafer… Arabeskle yenilen devlet de barışmış, pop müzik de… Büyük yıldızlar da.

Rock’çılar zaten ona hiç küsmemişti.

Ama arabeskle barışan Ankara Devletinin dernekleri bu defa  müzik festivallerine, Rock’n Roll’a ve Hip Hop’a savaş açtı.

Maalesef bizim devletimizin müzikle hep bir meselesi oldu…

Ankara devleti arabesk savaşını kaybetti.

O mantıksız. bildiriyi imzalayan 25 derneğe sesleniyorum:

Devleti de arkanıza alarak belki geçici bir süre mahallede muzaffer komutan edasıyla volta atabilirsiniz.

Bütün dünya gençliğinin pandemi sonrasını müzik festivalleriyle kutladığı bir çağda, bir süre kendinizi mahallenin kanun koyucusu  hissedebilirsiniz.

Ama arkadaş unutma…

Ankara devleti arabeskle savaşını kazanamadı. Hezimete uğradı..

Sen de, siz de, topunuz da Rock’n Roll ve Hip Hop’a yenileceksiniz.

Bunun ilk işaretini de bu akşam Doğu Beyazıt Festivali’nde göreceksiniz.

Mustafa Sandal, Uzi ve Zara söyleyecek bu gece en az 50 bin gence.

Oradaki genç duyguyu, coşkuyu ve hep birlikte eğlenme azmini de göreceksiniz…

İki şahane yorum: Kenan Doğulu ve Elif Sanchez

Şimdi size “Selami Şahin Şarkıları 1” albümündeki şarkıları anlatayım.

(*) Kenan Doğulu: “Seninle Başım Dertte”

Bu şarkıyı daha önce Zerrin Özer ve Kargo’dan da dinlemiştik. Kenan bu şarkıyı  öyle bir ritm ve düzenleme ile söylüyor ki… Hem Kargo hem Zerrin Özer’i aşmış. Hem Selami Şahin’e hem ona şapka…

(*) Elif Sanchez: “Benim İçin Öldün Artık”

Bu şarkıyı yıllardır Nilüfer’den dinlerdim. Elif Sanchez de öyle güzel yorumlamış ki, yeniden yeniden dinliyorum.

Nedense bu şarkı bana hep Ahmet Kaya’yı hatırlatır

(*) Sıla: “Özledim Her Şeyini”

Tam 29 yıl olmuş. Bu şarkıyı Selami Şahin’den 29 yıldır dinliyorum. Bu şarkı nedense bana hep Ahmet Kaya’yı hatırlatır.  Hâlâ düşünürüm. Acaba Ahmet Kaya Selami Şahin hakkında ne düşünüyordu? Sıla da müthiş yorumlamış ve söylemiş.

(*) Gripin: “Sokakların Dili”

Hafif Cem Karaca’yı hatırlatan bir giriş. Şarkının özüne çok da yakışmış. Çok sevdim.

Tanju Okan’dan sonra bu şarkıyı söylemek cesaret

(*) Teoman: “Dostlarım”

Teoman çok zor, hatta imkansız bir şarkıyı seçmiş. Çünkü Tanju Okan’n söylediği “Dostlarım” Türk kolektif hafızasında öylesine yerleşmiş bir şarkı ki, onu aşmak imkansızdır diye düşünürüm. Ama Teoman,  Feridun Düzağaç’ın “Alev Alev’ini” harika bir biçimde yorumladıktan sonra bunun altından da çok iyi kalkmış. Tabii dinlerken her saniye Urlalı hemşehrim Tanju Okan da hep yanında duruyor.

(*) Birsen Tezer: “Sen Mevsimler Gibisin”

Kimler söylemedi ki bu şarkıyı… Emel Sayın, Gönül Yazar, Ahmet Özhan, Yaşar Özel, Salim Dündar, Nalan Altınörs, Müşerref Tezcan… Yani klasik yorumu öylesine dominant ki… Ama Birsen Tezer modern bir yorumunu fazlasıyla başarmış.

Namert olayım al sana bir Akdeniz arabeski

(*) Derya Baklavacı: “Namert Olayım” Şarkının klasik arabesk versiyonuna fazla dokunmamış. Zaten adı “Namert Olayım” olan bir şarkıyı başka türlü yorumlamak mümkün müdür? Hele hele sizden önce bu şarkıyı bir de İbrahim Tatlıses söyleyip iyice kafanıza çakmışsa. Sevdim bu halini de.

(*) Rubato: “Ödüm Kopuyor” Rubato bu şarkıyı nasıl söyler diye hayal etseydim aklıma ne gelirse öyle söylemiş. Şaşırtıcı bir yanı yok. Ama Rubato gibi söylemesi de öyle güzel ki.

Atiye’yi en sona bıraktım çünkü...

(*) Sakiler: “Usta”…

Şarkıyı dinlerken, “Usta” kelimesinin hayatımda ne kadar önemli bir yeri olduğunu düşündüm. Şarkı aslına uygun söylenmiş… Helal olsun usta.

(*) Atiye: “Sefam Olsun”

Atiye’yi sona bırakmamın bir nedeni var. Çünkü albümdeki en “şen şakrak” yorumu o yapmış. “Bu dünyanın anasını satıyorum” diyen bir şarkı da ancak böyle yorumlanır. Sana da helal olsun genç usta.

Netice olarak…

Teşekkürler Selami Şahin bu olağanüstü şarkılar için.

Teşekkürler arkadaşlar, bu harika yorumlar için.

Haftanın belgeseli “Wham”: İkinci çocuğun belgeselde görmediğimiz fotoğrafı işte bu

14 Mayıs 1984 günü dünya pop müzik tarihinde önemli bir gün.

Çünkü “Wham” grubunun dünyayı kasıp kavuran şarkısı “Wake me Up Before You Go Go” plağı o gün yayınlandı.

Wham, ilkokul sıralarında tanışan iki çocuğun kurduğu bir ikili grup.

George Michael ve Andrew Ridgeley adlı iki İngiliz vatandaşı çocuk.

İkisi de 63 doğumlu.

George Michael’ın babası Kıbrıslı Rum, annesi İngiliz.

Andrew Ridgeley’in babası Mısırlı, annesi İngiliz.

Ridgeley’in annesi daha onların ilkokul yıllarından itibaren fotoğraflarını, videolarını çekmiş.

Haklarında çıkan yazıları kesip bunları 50 defter halinde saklamış.

İşte onun bu 50 defterinden ve görüntülerden, dönemin konser görüntülerinden oluşan bir Wham belgeseli geçen hafta Netflix’e kondu.

Tabi bir pop sosyolog olarak büyük keyifle izledim.

O 53 yaşında öldü, bugünkü halimle görünseydim dengesizlik olurdu

Belgeselde bir şey dikkatimi çekti.

George Michael 53 yaşında öldü.

Yaşasaydı bugün 60 yaşında olacaktı.

Dolayısıyla onun bugünkü halini göremedik.

Andrew Ridgeley yaşıyor.

Ama belgeselde onun da son halini göremedik.

Nedenini önceki gün New York Times’da onunla yapılan bir mülakattan öğrendim.

“George erken öldü. Dolayısıyla bugünkü hali yok. Benim bugünkü halimi koysaydık bir dengesizlik olacaktı…”

Buna “James Dean sendromu” denir.

Genç ölenler hep genç kalır.

Tıpkı James Dean gibi, Rimbaud gibi…

Buzdolabı üzerine bırakılan bir not efsane oldu

Uzun yaşamak ise bir şanstır ama şanssızlığını da beraber getirir.

Neyse ben size göstereyim, Andrew’in bugünkü hali işte böyle:

Hayat, bir zamanların o kıpır kıpır yakışıklı delikanlısını bugün bu hale getirdi işte…

George Michael ise hâlâ “Wake Me Up Before You Go Go” diyor.

Gitmeden önce beni uyandır…

Yani bizim nesillerimiz yavaş yavaş gidiyor ama o hala her sabah yeniden uyanıyor.

Bu arada bu şahane şarkının hikâyesini de öğrendik.

George Michael bir akşam Andrew’in evinde kalmış ve gece buzdolabının üzerine şunu notu bırakmış:

“Wake me up before you go.”

Yani evden çıkmadan beni uyandırın.

Bunun sonuna etkisini arttırmak için bir “Go” kelimesi daha eklemiş ve müzik tarihinin bu en büyük şarkılarından biri ortaya çıkmış.

İşini, eşini, seçimi kaybedenlere yıllar içinden bir teselli şarkısı

Son günlerde Selçuk Ural’ın eski bir şarkısına taktım.  

“Sorma nasılım diye…”

Sorma dedikten sonra devam ediyor:

“Korkma unutamam diye

Senden daha mutluyum

Dert etme beni kendine”

Biraz kendini aldatmaca, biraz mutluyum pozu atmak, biraz züğürt tesellisi ama, biraz kendimi aldatmaya da ihtiyacım var herhalde….

Önümüzdeki sonbahar için “İşini, Eşini ve Seçimi kaybedenlere yaşama kılavuzu” adlı bir kitap üzerinde çalışıyoruz.

O halime iyi gelen bir şarkı.

1991 yılında Bodrum’da yalnızlık yaşamak mümkünmüş

Bir de Akrep Nalan’ın “Halikarnas’ı” var bugünlerde kulağımda…

“Öylesine yalnız bir yerdeyim… Bodrumdayım” diyor.

1991 yılının  şarkısı bu.

Demek ki  o yıllarda insan Bodrum’da yalnız kalabilmeyi hayal edebiliyormuş..

Değerlendirmeyi, bu bayramı Bodrum’da geçirenlere  bırakıyorum.

Bu haftanın müzik olayı Olivia Rodrigo ve “vampire”

“Drivers Licence” şarkısı ile parlayan Olivia Rodrigo yeni şarkısını çıkardı.

Adı “Vampire…”

Daha streaming platformlara konduğu günden itibaren dünyanın en ciddi yayın kuruluşlarının bile dikkatini çekti.

Elton John şarkılarını andıran bir piyano partisyonu ile başlıyor.

Olivia Rodrigo 2003 doğumlu. O da Selena Gomez, Miley Cyrus gibi bir Disney kızı.

“High School Musical”, “Hannah Montana” ekürisinden.

Henüz 20 yaşında ama 3 Grammy ödülü var.

Drivers Licence’ı çok sevmiştim.

Bu da harika bir şarkı.

Ama Türkiye’de müzik festivallerine savaş açan ve kendi kendilerini “Milletin ahlak muhafızı” ilan eden  25 dernek yöneticisine  hiç tavsiye etmem.

Sinirlerini oynatabilir.

Türk popunda bu hafta 5 yeni şarkı

(*) Deprem Gürdal: “Seninle Beraber”

(*) Mentra: “Güneş Daha Yakın”

(*) Kurtuluş Kuş, Burak Bulut: “Manolya”

(*) Derya Bedavacı: “Tövbe”

(*) Pamela: “Kalbinin Kırıkları”

(*) Cem Belevi: “Üzümlü Kekim”