Yaşam

Ertuğrul Özkök: Bu çarşamba öyle bir tişört geliyor ki tribün çok karışacak

"50 yıl sonra şimdi hangisine inanacağız?"

26 Şubat 2023 11:21

Ertuğrul Özkök, "Pazar Mektubu" başlığı altında,  yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazısında bugün, Pink Floyd'un “Dark Side Of The Moon” albümünün çıkışının 50’nci yılına özel hazırlanan bazı hatıra ürünlerine değindi. Özkök, "Hangisine inanacağız…Pink Floyd’un bu çarşamba çıkaracağı tişörtün üzerinde yazana mı? Yani 'Ayın her tarafı karanlıktır' cümlesine mi..Yoksa uzay biliminin artık sıradan bir bilgi haline getirdiği yeni gerçeğe mi.. " düşüncesini dile getirdi.

Özkök'ün "Bu çarşamba öyle bir tişört geliyor ki tribün çok karışacak" başlıklı yazısı şöyle: 

Bu çarşamba öyle bir tişört geliyor ki tribün çok karışacak

1 Mart 2023 günü…

Yani bu çarşamba…

Bizim kuşağımızın hayatındaki çok önemli bir şeyin 50’nci yıldönümü olacak.

Pink Floyd’un artık efsane ötesi olmuş “Dark Side Of The Moon” albümünün çıkışının 50’nci yılı…

“Post Beatles” dönemini açan müzik albümüdür bu.

Yani 60’ların Beatles dönemini kapatıp, 70’leri açan “Vinil efsane…”

Albüm 1 Mart 1973 günü çıktığında devrim olmuştu

1 Mart 1973 günü piyasaya çıkmıştı ve ondan sonra müzikte hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı.

Pink Floyd bu albümü Londra’daki Abbey Road stüdyosunda kaydetti.

O stüdyo, Beatles’ın en efsane albümlerinin kaydedildiği yerdir.

İşte o Abbey Road stüdyoları önümüzdeki marşamba gününden itibaren “50. yıl kutlamalarına” başlıyor.

Bunun için özel bazı “hatıra ürünleri” hazırlandı.

O tarihi kaydı yapan mühendis kimdi ve bu iş için ne almıştı?

Mesela o plağın  “Session sheet’in”, yani kayıt sırasında tutulan stüdyo oturum belgesinin sertifikalı replikaları satışa çıkarılacak.

Bu belgenin orijinali stüdyo arşivinde bulunuyordu ve bugüne kadar Pink Floyd üyeleri bile görmemişti.

Bir de ilginç ayrıntı vereyim.

O plağın kayıt mühendisliğini çok ünlü bir başka müzisyen yapmıştı.

Alan Parsons’tu o mühendis.

Yani “Eye In The Sky” şarkısını yapan ‘The Alan Parsons Project’ grubuna adını veren müzisyen.

Şimdi öğreniyoruz ki o kayıt için haftalığına 35 pound almış.

Bugünün parası ile 500 pound.

Yani 11 bin lira…

Çarşamba satışa çıkacak yeni Pink Floyd tişörtü

Ancak çıkarılacak ürünler arasında biri var ki benim çok dikkatimi çekti.

Bir tişört bu ve üzerinde şu yazıyor:

“Ayın karanlık yüzü yoktur. Gerçek olan şudur ki; ayın tamamı karanlıktır…”

Hopalaaaa…

Elli yıl “Ayın karanlık yüzü” kavramına inanmış bir Pink Floyd hayranı için ne büyük düşkırıklığı…

Bugünün bilgiye ulaşım imkânları içinde büyümüş nesilleri için belki çok sıradan ve hiçbir şey ifade etmeyen bir cümle…

Ama bizim neslimiz için, “50 yıl sonra itiraf edilen bir gerçek” anlamını taşıyor.

Ayın karanlık yüzü 50 yıl boyunca alter egomuzdu

“Ayın Karanlık Yüzü” kavramı, bizim neslimizde müzik düşkünü insanlar için bir tür “Alter Ego’dur…”

Çok sevmiştik o cümleyi ve anlamını kendimiz vermiştik.

“Ayın göremediğimiz karanlık bir yüzü vardır…”

O hayranlık içinde şunu bile farketmemiştik:

Albümün içinde “Dark Side Of The Moon” adını taşıyan bir şarkı yoktu.

Ama öylesine çığır açan bir albümdü ki, albümden kafamıza çakılan tek cümle o oldu:

“Dark Side Of The Moon…”

Sadece biz mi?

Bugün 17 yaşındaki torunum Sinan da bu albümün üzerindeki prizmayı taşıyan tişörtleri giyiyor, Pink Floyd dinliyor.

Tam 45 milyon adet satmıştı bu albüm…

Bugün, grubun üyesi Roger Waters’ın konserlerini hâlâ dolduran onbinlerce insan şarkıları hâlâ hep bir ağızdan söylüyor.

50 yıldır albümün üzerinde dolaşan hayalet mi etkiledi?

Aradan 50 yıl geçti ve hâlâ düşünüyorum.

“Ayın Karanlık Yüzü” niye hayatımızda bu kadar büyük bir motto oldu?

Albümdeki şarkılar 1968 sonrası değişen tarihi bir paradigmanın ifadesiydi.

Albüm yeni nesilin eleştirdiği “kapitalist açgözlülük”, “zaman” ve “ölüm” gibi konuları anlatıyordu bize.

Bir de bu küresel kaosun genç insanlarda yarattığı mental bozuklukları…

Grup üyelerinin kaybettikleri arkadaşları Syd Barett’in hayaleti dolaşıyordu bu albümün üzerinde.

Daha doğrusu onun “delirmesi” ve onu delirten şeyler…

Sorbonne'da Lacan'ı en ön sıradan izledim yıllar

O hayalet aslında hepimizin üstünde dolaşıyordu.

Freud’u ilk defa okumaya başladığımız yıllardı.

Daha üç yıl önce öğrenmeye başladığım Fransızcamla, Lacan’ın derslerini en ön sıradan izlemek için sabah 6’da kalkıp Sorbonne’a  gittiğim yıllardı.

Anlattıklarından hiçbir şey anlamasam da sadece “Being there”,”Orada olmak” duygusuyla izliyordum.

Carl Jung’un “Shadow self” kavramını yeni keşfetmiştik.

“İnsan ruhunun karanlık tarafı” bizi sonsuz bir karadelik gibi içine çekiyordu.

Resmen aşık oldu bu 'karanlık' kelimesine

İşte öyle bir yılda geldi “Ayın Karanlık Tarafı” albümü..Resmen aşık olduk bu kavrama…

O kavramı bir Cemal Süreya dizesi, bir Ece Ayhan kavramı gibi kimbilir kaç geceler sevdiğimiz kadına fısıldadık.

“Karanlık” kelimesi belki de bilinçaltımıza,  gelmekte olan çok uğursuz ve gerçekten karanlık bir 21. yüzyılı haber veriyordu.

Ama biz işin romantik tarafındaydık.

Son şarkının en sonunda stüdyoda bağıran adam

O hayranlık aurası içinde plağın içindeki son şarkının son cümlesini işitmemiştik.

Daha doğrusu işitmiştik de işitmek işimize gelmemişti.

Plağın son şarkısı “Eclipse’di…”

Yani “Tutulma…”

İşte o şarkının sonunda, şarkı bittikten sonra biri arkadan sesleniyordu:

“Aslında ayın karanlık yüzü yoktur…

Çünkü her tarafı karanlıktır…”

Oysa ondan 14 yıl önce Ruslar öyle bir fotoğraf çekmişti ki

Şimdi öğreniyoruz ki, kayıt sonundaki o cümleyi söyleyen kişi stüdyoda çalışan biriymiş…

İtirazını daha o gün kayda geçirmiş.

Ama biz duymadık.

O günlerde duymak istemediğimiz başka bir şey daha vardı…

Ruslar o plağın çıkmasından 14 yıl önce 7 Ekim 1959 günü ayın karanlık yüzünün fotoğrafını çekmişti.

O fotoğraf gösteriyordu ki, ayın karanlık yüzü aslında bizim aydınlık diye bildiğimiz yüzünden daha karanlık değildi.

Ayın karanlık yüzü yoktur, uzak yüzü vardır

Uzay bilimi ve yeni teleskoplar bize artık bambaşka bir gerçeği anlatıyor.

Ayın gerçekten karanlık yüzü yoktur.

Her tarafı en az bizim yeryüzümüz kadar güneş görmektedir.

Ama yine de ayın “ulaşamadığımız” bir yanı vardır.

Çünkü dünyamızdan ayın hep aynı tarafını gördüğümüz için öteki tarafı bize hep “öteki taraf” olarak kalıyor.

Ayın etrafını dolaşan uzay araçları o tarafa geçince iletişim kesiliyor.

50 yıl sonra şimdi hangisine inanacağız?

Hangisine inanacağız…

Pink Floyd’un bu çarşamba çıkaracağı tişörtün üzerinde yazana mı?

Yani “Ayın her tarafı karanlıktır” cümlesine mi..

Yoksa uzay biliminin artık sıradan bir bilgi haline getirdiği yeni gerçeğe mi..

Veya şuna mı;

Aslında ayın her tarafı karanlıktır…

Yoksa şuna mı?

Aslında ayın her tarafı bizim dünyamız kadar güneş görür…

Bütün kötülükleri hapsedeceğimiz bir karanlığa ihtiyacımız var mı?

1960’lar ve 70’ler aydınlanma yılarıydı…

1930’ların faşizmini, 1950’lerin Stalinci diktatörlüklerini aşma umudumuzun yükseldiği  yıllardı.

Hayal ettiğimiz ülkelerimiz vardı…

Vaat edilmiş ütopyalarda yaşıyorduk.

21’inci yüzyıl çok uzaktaydı ama bütün karanlık rejimlerin biteceğine, özgürlüklerin geleceğine inanıyorduk.

Kötülükleri ayın karanlık yüzüne hapsetmiştik.

Bu çarşambadan itibaren tribün çok fena karışacak

Diyorum ya…

Bizim tribün çok karışacak…

Çünkü artık büyüdük ve hangisine inanacağımıza karar vereceğimiz zaman geldi.

Hangisine inanacağız?

Kötülükleri karanlık bir odaya kapatabilme, hapsedebilme hayaline mi…

Yoksa her tarafın karanlık olduğu bir dünyaya boyun eğmeye mi…

Ben 50 yıl önceki albümün kapağına ve orada yazılan üç kelimeye inanmaya devam edeceğim…

Ayın karanlık bir yüzü vardır ve hala bütün kötülükleri oraya gömebiliriz…