15 Temmuz 2025 07:00
Güncelleme: 15 Temmuz 2025 07:20
Biliyorum hayatı dağlarda militan olarak geçmiş bir kadına, “Kozmetik ürünleri satan bir mağazaya gidecek misiniz” diye sormak bazılarına hakaret gibi gelebilir.
Bazı kimseler de “Dalga mı geçiyorsun?” diyerek bana parmak sallayabilir.
Hayır madem silahlarını bırakıyorlar, ben de onlara karşı saygılıyım.
Ama sorduğum soruda ciddiyim.
Dağda silahlarını bırakan 30 kişinin 15’i kadındı.
Bu kadınların hepsinin saçları açıktı.
Bütün dünya, İŞİD’e karşı YPG mensubu kadınların mücadele ettiğini düşünüyor.
İŞİD’in Ezidi kadınlara yaptığı zulmün karşısına da onlar çıktı.
Artık silahlı militan dönemleri geçtiğine göre, bundan böyle hayatlarını şehirlerde, kasabalarda, köylerinde geçirecekler demektir.
Ben de merak ediyorum.
Onların kaçı acaba bir Sephora mağazasına gidecek.
Sephora, bugün dünyada kadın ve erkek bakım ürünlerinin en büyük alıveriş mekânı.
Bütün ünlü markaların kozmetik ve cilt bakım ürünleri bu mağazalarda satılıyor.
Yani bugünün modern olsun, muhafazakâr olsun kadınlarının cilt bakımı ve makyaj için vazgeçilmez güzergahı.
LVMH (Louis Vuitton, Moet&Hennessy) grubunun en büyük markası denilebilir.
LVMH’nin 2024 yılı toplam geliri 84,7 milyar Euro olarak açıklandı.
Bunun 18,3 milyar Eurosu Sephora’dan geliyor.
Dünyada 35 ülkede, 3 bine yakın Sephora mağazası var.
Türkiye’deki sayısı 50 civarında.
Diyarbakır’da Sephora yok, adını sembolik olarak yazıyorum.
Silah bırakma benim için, dağdaki o militan kadınların normal hayata geçişleri ile tamamlanmış olacak.
O nedenle soruyorum.
O 15 kadının kaçı Diyarbakır’a döndüklerinde Sephora mağazasına gidip alışveriş yapacak?
Benim için sosyolojik anlamda barışın tamamlanması budur.
Bazılarınıza bu yazdıklarım marjinal bir konu olarak görülebilir.
“Burası Ordu Doğu…" Savaş bölgesi… İnsanların kozmetik, güzelleşme, cilt bakımı düşünecek zamanı ve parası var mı diyeceksiniz...
Durun öyleyse ben size bugün hiçbir yerde okuyamayacağınız bir “Finansal/sosyolojik gerçeği anlatayım.
Tankut Turnaoğlu sohbet etmekten en keyif aldığım iş insanlarından biri.
Dünyanın en büyük güzellik ve bakım şirketlerinden biri olan Procter&Gamble’in eski Türkiye, Orta Asya ve Kafkasya başkanıydı.
Şimdi ayrıldı ve bir danışmanlık şirketi kurdu.
Aynı zamanda Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’ne girdi ve Avrupa Olimpiyat Komitesi’nin “Marketing” komisyonuna seçildi.
Türkiye’de kozmetik, cilt bakımı ve welness konularını en iyi bilen insandır diyebilirim.
Önceki perşembe akşamı onunla yemeğe gitmeye hazırlanırken Bloomberg Televizyonunun İngilizce yayınında ilginç bir haber izledim.
“Afrika pazarında kozmetik ürünler pazarı çok hızlı büyüyormuş…”
“Nasıl yani” dedim. “Bu haber doğru olamaz…”
Bir yandan açlıkla, bir yandan iç savaşlarla bitap düşmüş bir kıtada kozmetik ve cilt bakımı pazarını kadar hızlı büyüyebilir ki…
Yemek masasına oturmadan bunu sordum.
“Haber doğru” dedi.
Gerçekten de kozmetik pazarı dünyada en hızlı olarak iki bölgede büyüyormuş.
Biri “savaşlardan bitap” düşmüş Orta Doğu’da…
Öteki ise fukaralıktan, iç savaşlardan, terörden bunalmış Afrika’da…
“Yani ne kadar hızlı büyüyor” diye sordum.
Verdiği rakam dudaklarımı uçuklattı.
Yüzde 27 büyüyormuş.
Tabi Orta Doğu deyince sadece İran, Irak, Suriye, Filistin akla gelmiyor.
Körfez ülkeleri de bir anlamda Orta Doğu.
Ama hepsini toplasan küçük bir nüfus.
Asıl nüfus savaşlarla bitap düşmüş Orta Doğu’da…
Demek ki insanoğlu, savaşta bile güzelleşmeye, cildine bakmaya çalışıyor.
Sanıyorum şimdi girişte ne demek istediğimi daha iyi anladınız.
Peki 23 yıldır İslami hassasiyeti yüksek bir iktidar tarafından yöneltilen ve 7 yıldır tarihinin en ağır ekonomik bunalımını yaşayan, insanların günlük hayatlarını idame ettirmek için hayat savaşı verdiği Türkiye’de kozmetik ürünleri pazarı ne durumda?
Sıkı durun.
Türkiye’de de güzellik ve cilt bakımı sektörü yüzde 15 büyüyormuş.
Türkiye’de kozmetik pazarı 2024’de 4 milyar dolara ulaşmış.
Dünyanın geri kalan bölümünde durum nedir?
(*) Latin Amerika Yüzde 19
(*) Doğu ve Orta Avrupa Yüzde 12
(*) Kuzey Amerika Yüzde 7.4
(*)Uzak Doğu Yüzde 3.7
Ancak bunun altına indiğimiz zaman başka gerçeklerle karşılaşıyoruz.
(*) Türkiye’de “Lüks ürün satışlarının ” yüzde 40’ını, Türk kadınlarının yüzde 9’unun harcamaları sağlıyor.
(*) Pazarın yüzde yüzde 15’ini lüks bakım ürünleri, yüzde 10’unu cilt bakımı, yüzde 5’i profesyonel ürünler. Yüzde 60 ise günlük kitlesel cilt ve saç temizlik ürünleri.
(*) Kozmetik kullanımı konusunda başlama yaşı giderek düşüyor. Yani kızlar artık daha küçük yaşlarda makyaj yapmaya ve cilt bakımına başlıyor.
(*) Ancak tüketimin ağırlığı makyaj malzemesinden cilt bakımına doğru kayıyor.
İşte bu noktada ilginç bir duruma geliyorum.
Bu arada Türkiye’de bu sektörle ilgili biraz da haber vereyim.
Beymen Türkiye’de, Sephora tarzı kozmetik ve cilt bakımı ürünü satacak 17 mağaza açma kararı almış.
Bunun nedeni de bu ürünlere talebin son yıllarda çok artmış olması.
Beymen mağazaları içinde bu ürünlere ayrılan alan yüzde 5’ten 10’a çıkarılmış.
Bu alandaki en son haber ise Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı’nın da bu sektöre girmeye hazırlanması.
Onun yatırım alanı “Longevity” olarak belirlendi.
Yani insanları sağlıklı ve uzun hayata kavuşturacak ürünler.
Ama bugün başta L’Oreal olmak üzere bütün kozmetik ve cilt bakım ürünleri alanlarını “Longevity’e” doğru genişletiyor.
Sabancı’nın yarattığı yeni markanın adı “Suzi X.”
Arkadaşları arasında onun adı “Suzi’dir”
Yani kendi adını marka haline getiriyor denilebilir.
Zaten markanın lansman kampanyası için de yüz olarak kendini kullanacak.
Önceki hafta bu markanın lansmanında kullanılacak fotoğraflar çekildi.
Üstelik fotoğrafları dünyaca ünlü Chris Colls çekti.
Avustralyalı bir fotoğrafçı. Birçok ünlü ile çalıştı.
Son olarak Dolce&Gabanna için çekimler yapmıştı.
Bütün bunları şunun için anlatıyorum.
Cumartesi günü törenle silahlarını yakan o 13 militan kadınla ilgili sorumu, bir zevzeklik olarak görmeyin.
Sosyolojik bir gerçeğin bize anlattığı hikayedir bu.
Bu soruyu sormak, cumartesi günü silah bırakma törenini yürüten PKK yöneticisi Bese Hozat milletvekili olacak mı sorusunu sormak kadar normaldir.
Dağa çıkan her kadının ve erkeğin bir kod adı vardır.
İspanya iç savaşının en sembol kadın savaşçısının kod adı “La Pasionara” idi.
Ama gerçek adı Dolores İbaruri Gomez’di.
İspanya demokrasiye geçtikten sonra gerçek ismi ile yaşadı.
Geçen cumartesi gün dağda masa başında töreni idare eden Bese Hozat’ın gerçek adı da Hülya Oran…
Dolayısıyla onun için de “Bir Sephora mağazasına gidecek mi” diye sorabilirim.
Kimse de çıkıp bana parmağını sallayarak, ODTÜ’lü eski Dev Yolcular gibi, “Bizim militan bacımız öyle şeyler yapmaz” demesin.
Normalleşme hayata dönüştür…
Gerçek barışlar da böyle sağlanır.
© Tüm hakları saklıdır.