Politika

DEM Parti'den Parlamento'ya çağrı: Meclis tatile girmesin, ekonomide "10 acil adım" atılsın

DEM Parti'den Parlamento'ya çağrı: Meclis tatile girmesin, ekonomide "10 acil adım" atılsın

24 Haziran 2025 12:30

Güncelleme: 24 Haziran 2025 13:51

T24 Haber Merkezi

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada hem dış politikadaki çatışma ortamını hem de Türkiye’deki barış sürecine dair gelişmeleri değerlendirdi. İsrail-İran savaşına ilişkin uyarılarda bulunan Eş Genel Başkan, savaş politikalarının halklara yıkım getirdiğini vurguladı. İmralı ile diyalog çağrısı yaparak çözüm sürecinin ilerletilmesi gerektiğini ifade eden Hatimoğulları, Meclis’e ekonomide acil adımlar atılması çağrısında da bulundu.

“Kibirli liderlerin çizdiği rotaları sivillerin kanıyla boyamak istiyorlar”

DEM Parti Eş Genel Başkanı, İsrail-İran savaşı üzerinden küresel düzeydeki çatışma politikalarını eleştirerek, “Kibirli liderlerin çizdiği rotaları, sivillerin kanıyla boyamak istiyorlar” dedi. Savaşın sıradanlaştırılmak istendiğini vurgulayan Eş Genel Başkan, “Bu çılgınlığa dur demek zorundayız” çağrısında bulundu.

“İmralı’nın kapıları kilit değil, köprü olmalı”

Barış sürecine dair değerlendirmelerde bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı, İmralı’ya yönelik tutumları eleştirerek, “Sayın Öcalan ile kesintisiz bir diyalog sağlanmalıdır. İmralı’nın kapıları kilit değil, köprü olmalı. O kapılardan çözüm fikirleri akmalıdır” dedi. Barış için siyasi, hukuki ve toplumsal iradenin harekete geçmesi gerektiğini ifade etti.

Meclis’e çağrı: Ekonomide bu 10 adım atılsın

DEM Parti Eş Genel Başkanı, Meclis’in yaz tatiline girmemesi gerektiğini belirterek ekonomi alanında 10 acil adım önerdi. Emekçiye ara zamdan vergide adalete, çiftçilerin borçlarının silinmesinden faiz yükünün azaltılmasına kadar somut başlıklar sıralayan Eş Genel Başkan, “Adaleti güçlendirelim, ekmeği büyütelim” dedi.

Hatimoğulları'nın konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:

"İsrail-İran Savaşı ve küresel tehdit

Sözlerime başlamadan önce, Şam’da Mar Elias Kilisesi’ne yönelik saldırıyı tekrar kınıyorum. Yaşamını yitirenlerin yakınlarına sabır, yaralılara acil şifa diliyoruz. Başta Hristiyan cemaati olmak üzere, Suriye halklarının başı sağ olsun.

Hristiyan camiasına dönük bu saldırı elbette sıradan bir saldırı olarak ele alınamaz. Etnik ve dini kördüğümü tırmandırmaya dönük girişimlerdir. Sadece Suriye’de değil, bölgenin tamamını etkilemek amacıyla fay hatlarıyla oynandığını belirtmek isteriz.

Bu kilise saldırısı bize gösterdi ki, Ortadoğu yine barut kokuyor! İsrail-İran savaşı sadece bölgesel bir sorun değil, küresel bunalımın en çarpıcı yansıması. Ne yazık ki küresel nabız, barış ritmiyle değil; savaşın çılgın temposuyla atıyor.

Savaşın gerçek yüzü: Halklar kanla bedel ödüyor

Neoliberalizmin sınıfsal uçurumları, ekonomik çöküş, silahlanma, ekolojik çöküş yarışı başta olmak üzere; güç dengeleri, ticaret savaşları ve etnik-mezhepsel gerilimler... Hepsi savaşın zeminini hazırlıyor, savaşı körüklüyor.

Bakın, G7 Zirvesi ve NATO’nun artan savaş harcamaları talepleri bizlere neyi gösteriyor, biliyor musunuz? Sadece Türkiye’yi, Ortadoğu’yu değil; bütün dünyayı yakından ilgilendiren gelişmeler bunlar. Ahmed’in, Fatima’nın, Rojda’nın, Hans’ın, Robert’in, yani bütün halkların emeği doğrudan savaş bütçelerine aktarılıyor.

Gerçek şu: Her şeye güvenlik gözlüğünden bakılıyor. Oysa bunun anlamı, daha fazla siyasal ve sosyal felaket, daha fazla açlık ve huzursuzluk demek.

Yakılan, yıkılan kentler, yaşamlar… Artan sivil ölümleri… Göç yollarına düşen insanlar… Savaşın gerçek yüzü bu! Kibirli liderlerin çizdiği rotaları, sivillerin kanıyla boyamak istiyorlar.

Güvenlik gözlüğü eleştirisi

Bunun çözümü, ulus-devlet anlayışının sahte güvenlik politikalarında değil. İsrail-İran savaşı bunu bir kez daha bize gösterdi. “Ulusal güvenlik” diyorlar. Oysa bu bir tuzak! Ulus-devletler, kendi halkına özgürlük sunamazken dışarıyı mutlak düşman ilan ediyorlar. Demokratik muhalefet bastırılıyor, sivil toplum susturuluyor.

Panzehir: Emperyalizme karşı halkların direnişi

Panzehir, emperyalizme karşı güçlü direniştir. Yaşam hakkımız başta olmak üzere; özgürlüğümüze, ekmeğimize, kardeşliğimize, barışımıza göz diken emperyalizmden alacaklıyız. Biz halkız. Biz insanız.

Dünyada barış talebi

Avrupa başta olmak üzere birçok ülke, savaşı söylemde kınıyor; gerçekte destekliyor. Bu sorumsuzluktan derhal çıkılmalıdır. Bu karanlık tablonun umut ışığı, halkların demokratik mücadelesindedir. İran’dan İsrail’e, Ukrayna’dan Filistin’e, her yerde barış talebini yükseltmeliyiz.

Barış sürecinde tarihi fırsat

En sıcak gündemimiz Türkiye’deki barış süreci. Bu dönemeçte, halkların faydasına olan gelişmeler sürüncemede bırakılamaz! Tarihi fırsatlar bazen yüzyılda bir gelir. Bekledikçe kaybettik, bekledikçe yaralar derinleşti, bekledikçe fırsatlar uçup gitti.

Çözüm süreci ve Öcalan'ın çağrısı

Bu süreç tek partinin değil, tüm halkımızın meselesi! Sayın Öcalan ile kesintisiz bir diyalog sağlanmalıdır. İmralı’nın kapıları kilit değil, köprü olmalı. O kapılardan çözüm fikirleri akmalıdır.

Barışın inşası için yargı da sorumluluk almalı

Barışı desteklemek ne zamandan beri suç? Bu ülkede barış inşa edilecekse, yargı da barışa alışmalı! Muhalefeti cezalandırma aracı olmaktan çıkmalı. Meclis’in önünde engel yok; tam tersine, başlaması için yüzlerce neden var!

Toplumsal mutabakat arayışı: Barolar ve sivil toplumla diyalog

Geçen hafta 16 baro ziyaret etti, 17 maddelik bir çözüm taslağı sundular. Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Türk Tabipleri Birliği, KESK, MÜSİAD ve TÜSİAD ile görüşüeler yapıldı. Bu temaslar bir halkın, bir ülkenin, hatta bölgenin barış umudunu ören kolektif iradeyi temsil ediyor.

Ekonomide derin çöküş: Geçim krizi ve sosyal yıkım

Türkiye’de sofralar, keseler, cepler boş. Kredi kartları patlamış durumda. Yanlış ekonomi yönetimi ve “yurttaşa değil, yandaşa bütçe” anlayışı bu tabloya sürükledi. 71 yaşındaki bir insan inşaatta çalışırken yaşamını yitiriyor. Bu sadece geçim sorunu değil, toplumsal çöküşün resmidir.

Ekonomide 10 acil adım

Parlamento’yu göreve davet ediyoruz. Gelin, bu yaz Meclis’i tatil etmeyelim ve bu adımları birlikte atalım:

Emekçi ve emeklilere ara zam yapalım, yoksulluğu azaltalım.

Vergi mevzuatını değiştirerek yoksula yönelik vergi soygununa son verelim.

Düşük gelirli hanelerin kredi borçları kamu tarafından karşulansın.

Çiftçilerin borç faizleri silinsin, sübvansiyonlar kanuni düzeyde verilsin.

Çocukların temel ihtiyaçları karşlansın.

Faizler düşürülsün.

KOBİ'lerin faiz yükü hafifletilsin.

Kamu İhale Kanunu halk yararına düzensin.

Siyasi Etik Kanunu çıkarılsın.

Hukuk ve demokrasi güçlendirilsin.

Stefan Zweig der ki: "Tarihte yıldızın parladığı anlar vardır." İşte barış, yıldızın parladığı en güclü andır. Bu gerçeğe herkes kulak vermelidir. DEM Parti olarak tarihin doğru tarafındayız. Bu topraklarda barışı mutlaka inşa edeceğiz."