Ekonomi

Davutoğlu: Naci Ağbal, ‘128 milyar dolar nereye uçtu, araştırayım’ dedi de operasyona mı maruz kaldı; enflasyon yüzde 20'lere çıkabilir

22 Mart 2021 16:35

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Naci Ağbal'ın Merkez Bankası Başkanlığı görevinden alınmasına ilişkin; "Peki ne oldu da bu yoldan dönüldü? Acaba Sn. Erdoğan hangi kabusu gördü de gece kalkıp mancığını taşlarla doldurdu. Sn. Naci Ağbal 1 puan değil de 2 puan faiz artırınca buna mı bozuldu? Yoksa “şu 128 milyar dolar nereye uçtu gitti bir de ben araştırayım” dedi de operasyona mı maruz kaldı? Faiz ile kur arasına sıkışan bir çaresizlik sendromuna soktular sistemi. Şimdi de debelenip duruyorlar." diye konuştu. 

Davutoğlu, "TL’de oluşacak değer kaybı, enflasyon dinamiklerini çok hızlı yukarı taşıyacaktır. Bu nedenle artık %20’nin üzerinde bir enflasyonu görme ihtimalimiz çok yüksek." uyarısında bulundu. 

TIKLAYIN: Babacan'dan Naci Ağbal iddiası: Görevden alınan Merkez Bankası Başkanı, '130 milyar nereye gitti' diye sormuş

Ahmet Davutoğlu partisinin Maltepe İlçe Kongresi'nde konuştu. Davutoğlu'nun açıklamaları şöyle: 

Gelecek meşalesini bir yıl içinde İstanbulumuzun her köşesinde dalgalandıran değerli İl başkanımız İsa Mesih beyi ve il yönetimini, Maltepe’de güçlü bir teşkilat yapısı kuran Emrah beyi ve ilçe yönetimini tebrik ediyorum.

Sizlerle çok daha iyi şartlarda buluşmayı ve konuşmayı arzu ederdim. Ancak bugün karşınızda ülkemiz için, milletimiz için endişeli bir şekilde çıkmış bulunuyorum. Maltepe Kongremizi vesile kılarak hangi siyasi görüşe, etnik ve mezhebi aidiyete sahip olursa olsun ülkemizin her bir köşesindeki vatandaşlarıma seslenmek istiyorum. Geçen hafta boyunca yaşananlar bu koalisyon iktidarının ülkemizi yönetemediğini açık bir şekilde göstermiştir. Bu cehalet ittifakı ülkemizi bir felakete sürüklemektedir. Bu cehalet ittifakı demokrasiye, adalete, hukuka, akla ve liyakate açık bir savaş açmıştır. Türkiyemizi hızla uçurumdan aşağı doğru sürüklemektedir.

 Bir bakkalı bile yönetemeyecek ekonomi bilgisiyle bütün kaynaklarımızı, milletimizin alınterini çarçur etmektedirler. Bütün birikimlerimize hiçbir kural, ilke, sınır tanımaksızın saldırmaktadırlar.

 Değerli Arkadaşlar, Türkiye bugün itibariyle maalesef bir yol ayrımına gelmiştir. Geldiğimiz noktada artık hiçbir bahaneye sığınmaları mümkün değildir. Milletimizin kaderini kendi ucuz iktidar oyunlarına, cahil ekonomi yönetimine, sistemik yolsuzluk düzenlerine kurban etmelerine, meze etmelerine müsaade edemeyiz.

 Anahtar sizin elinizde, anahtar bütün vatandaşlarımızın elinde çocuklarımızın geleceğinin bu cehalet ittifakının, koalisyon iktidarının elinde oyuncak olmasına müsaade edemeyiz, Bu cehalet ittifakı cehalette, liyakatsizlikte ve çapsızlıkta birbirleriyle yarışmaktadır, bu cehalet ittifakı hukuksuzlukta, adaletsizlikte, demokrasi düşmanlığında birbirleriyle yarışmaktadır, birisi Merkez Bankasına saldırmaktadır diğeri demokrasimizin temeli olan siyasi partilere, birisi insan haklarına saldırmaktadır diğeri en temel hukuki ilkelere,  birisi Anayasa Mahkemesine saldırmaktadır diğeri gururla darbe anayasasının bayraktarlığını yapmaktadır, birisi gözümüz gibi korumamız gereken Türk Lirasına saldırmaktadır diğeri en temel demokrasi değerlerimize, Türkiye bu koalisyon iktidarını hak edecek hiçbir şey yapmamıştır,

 Milletimiz bu cehalet ittifakını hak edecek hiçbir şey yapmamıştır, icat ettikleri ucube Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçtikleri günden beri Türkiye’de bir tek gösterge iyiye gitmemiştir,  2016’da yüzde 50 ile seçilmiş bir Başbakan’a karşı darbe yapan bu eski Türkiye kafası Türkiye’nin kişi başına gelirini 2004’e götürmüştür. Milli gelirimiz 300 milyar dolar azalmıştır, bu koalisyon iktidarı eski Türkiye’yi her şeyiyle yeniden diriltmiştir, 

Buradan açıkça sesleniyorum: Bu Sn. Erdoğan, Türkiye’yi 20 yıl önce en büyük ekonomik iflasa sürüklemiş olan Sn. Bahçeli ile birlikte bir kez daha ekonomik iflasa sürüklemiştir, buradan bütün milletimize, ülkesini seven, vatanı için gözünü sakınmayacak herkese seslenmek istiyorum,

 Türkiye bir yol ayrımına gelmiştir, milletimizi birbirine düşürmek için her gün yeni bir kriz icat eden,   milletimizin farklılıklarına düşmanca saldıran,  Milletimizin bir arada ve barış içerisinde yaşama iradesine saygı duymayan, eski Türkiye vesayet rejiminin icat ettiği anti-demokratik elbiseyi yeniden herkese zorla giydirmeye çalışan, ülkemizi bir garnizona, milleti de sessiz yığınlara çevirmeye çalışan, milletin cebindeki paraya, alnındaki tere, aklındaki fikre cahilce saldıran, ağzını açanı terörist, düşüncesini ifade edeni hain, cehaletlerini eleştirenleri düşman ilan eden bu iktidarla Türkiye’nin gideceği bir yer bulunmuyor, açıkça söylüyorum, Bahçeli Türkiye’yi 20 yıl önce nasıl iflasa sürüklediyse bugün de ekonomik ve demokratik iflasa sürüklemiştir, yapılacak ilk seçimde Türkiye bu koalisyon iktidarından kurtulmalıdır.

 Gelecek Partisi’nin kuruluş toplantısında, programımızı açıkladığımız ilk gün açıkça ifade ettik. Türkiye 20. Yüzyıl muhasebesini yapıp, geçen yüzyılın defterini kapatmalıdır dedik. Geçen yüzyıla ait ayrışmalardan, bölünmelerden, kutuplaşmalardan, ötekileştirmelerden artık kurtulmalıdır dedik. “Gelecek Partisi eski Türkiye defterini kapatacak ve milletimizle 21.Yüzyılda yürüyecektir” dedik. Bugün ülkemizin üzerinde esen karamsar tabloyu değiştirmek mümkündür.

 Türkiye’nin geçmişte bırakması gereken sorunlardan beslenenlerin ortaya çıkardığı karamsar tablo baştan aşağı değişecektir. Bu değişime milletimizin inancı tamdır.

 Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur, Türkiye’nin sorunlarını çözemeyenler vardır, sorunlardan beslenenler vardır, yıllardır Türkiye’yi aynı sorunlarla meşgul edenler vardır.  Milletimiz korkularla ve tabularla siyaset yapanların ülkemizi yarınlara taşıyamayacaklarını bilmektedir.

 Sayın cumhurbaşkanı “biz gündemin peşinden gitmeyiz, gündemi biz belirleriz” demişti ya hani.

İşte buyrun size yeni Türkiye gündemi.

Deliler kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz, misali! İşte yine bir geceyarısı operasyonu, yine meteor yağmuru Sn Erdoğan “Damat kadar başınıza taş düşsün” demişti. Bedduası tutsun diye elinden geleni ardına koymuyor.

Bitmiyor bu ülkenin bunlarla imtihanı. Damadı göndermişti, akıllandılar zannettik. Güven oluşuyor, az da olsa portföy yatırımlar girecek, kur geriliyor, dedik ama yine sayelerinde başa sardık.

2016’da görevi bıraktığımızdaki ekonomik değerler korunsaydı bile 1 trilyon kara geçecektik, kişi başına 3500 dolar gelirimiz olacaktı

Ama sayelerinde ne at izi ne it izi, eski çağlardan kalma dinazor izlerine mahkum edildik.

Ne ortak akla yanaşıyorlar, ne de stratejik planlamaya deneme-yanılma, diyeceğiz o da yok.  Faiz düşerse enflasyon düşer teorisini ispat için önce 128 milyar dolar rezerv yaktılar

Enflasyon da fırladı, işsizlik de patladı. Bitmiyor bunların propagandaları. Bunlara kalsa, Salgında bile dünya çökerken biz uçacaktık.

Öyle bir sistem kurdular ki; MB Başkanı bile görevden alındığı için müteşekkir. Neler çektiyse, “Çok şükür ki çıktım bu sistemden” diye Allah’a dua ediyor; en tepedekine minnetlerini arz ediyor.

Ne kurumlar kaldı, ne de kurallar! 

İki gün üst üste tutarlı olsalar kabuslarla uyanıyorlar. Kalkar kalkmaz da patlatıyorlar operasyonu.

Sn. Erdoğan değil miydi Naci Ağbal’ı atamasının ardından, “piyasalar bayram ediyor” müjdeleri veren.

Sizler damadın gidişine halay çekerken o da gelenleri övmüyor muydu?

Enflasyonu aşağı çekmeyi çalışacağını söyleyerek bir aydınlanma yaşadığını ortaya koymamış mıydı?

Ne demek enflasyonun aşağı çekilmesi? Fiyatların düşmesi ve istikrar kazanması demek.

Sizlerin çarşı pazara başınız dik girip çıkmanız, Pazar arabanızı doldurmanız demek.

Çocuklarınızın suratına bakacak yüzünüz olması demek.

Peki şimdi ne oldu da bundan vazgeçildi?

Amerika mı tehdit etti? Çin, “bak sen enflasyonu düşürürsen Uygurlara yapmadığımı bırakmam” dedi de bunların da çok ağırına mı gitti?

Yoksa piyasalar damadın gidişine sevindiği için şimdi de onları cezalandırma kararı falan mı aldınız?

Genelde başarılı görünen bir bürokrat, Rabbine dua ediyor görevden alındığı için.

Ha başarı dediysek. Zaten görevi damadın yakıp yıktıklarını tamir etmekti.

Herkesin kral çıplak dediği meseleyi hayata geçirmekti.

Başarı bu. Zaten fazlasını beklemek de haksızlık olurdu.

Ülkenin başına damat gibi bir meteor düşmüş. O da harabeyi temizlemeye çalışıyordu.

Peki ne oldu da bu yoldan dönüldü? Acaba Sn. Erdoğan hangi kabusu gördü de gece kalkıp mancığını taşlarla doldurdu.

Sn Naci Ağbal 1 puan değil de 2 puan faiz artırınca buna mı bozuldu?

Yoksa “şu 128 milyar dolar nereye uçtu gitti bir de ben araştırayım” dedi de operasyona mı maruz kaldı?

Faiz ile kur arasına sıkışan bir çaresizlik sendromuna soktular sistemi. Şimdi de debelenip duruyorlar.

Bu son operasyonun ardından da şimdi kur şokları bekleniyor.

Dün geceden itibaren Asya piyasalarından başlayarak TL’na duyulan güvendeki azalmayı ve yaşanan kur şokunu hepimiz görüyoruz.

Ülkenin kaderini bir insanın iki dudağı arasına sıkıştıran, her geçen gün bizi biraz daha içimize kapatan, fakirleştiren, gençlerimizin iş bulma umudunu körelten, hesap vermeyen, şeffaf olmayan bu ucûbe cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve bu sistemin yarattığı otoriter iklim ülkeyi yeni bir kur krizinin hatta belki de sonu derin bir ödemeler dengesinin eşiğine getirdi.

Merkez bankasına Başkan atamayı herhangi bir devlet kurumuna şube müdürü atamak zanneden, 20 ayda 4. Başkanı atayan, ideolojik saplantılarla para, kur, bankacılık ve faiz yöneten iktidar bir gecede ülkeyi %10 a yakın küçülttü.

Ülkenin değeri pula dönmüş varlıklarını daha da ucuzlattı, garibanın doğalgaz elektrik faturasını daha da şişirdi, sofrasındaki ekmeği daha da küçülttü.

Artık Türkiye yerli ve yabancı hemen tüm yatırımcıların bütün ilgi ve alakasını, güvenini yitirmiş bir ekonomiye dönüştü sayelerinde.

İkide bir kendinden şüphesi olan çocuklar gibi piyasalara liberal politikalardan vazgeçmeyeceğiz diyerek bankalardan para çekilişini durdurmaya çalışan yeminler ediyorlar.

Hala isimler üzerinden konuşuyorlar meseleleri.

Sorun isimlerde değil. Bu ülkeye son 4 yılda Nobel ekonomi ödülünü almış akademisyenleri getirin onlar bile 1-2 ay içinde ya görevden alınır ya da kaçıp gider bu kara cahil siyaset aklı nedeniyle.

Kim alacak bunun sorumluluğunu? Ya da kim engelleyecek bunu? Öyle bir dertleri yok ki, “saldık çayıra mevlam kayıra” diyecekler adını da serbest kur rejimi koyacaklar!

Mesele faiz falan değil; mesele siyaset, mesele bunların iç çekişmeleri. Mesele saray entrikaları. Mesele ortaklar arası pazarlıklar. Yoksa Faiz ise hepimiz faize karşıyız. Kim ister faiz sistemini?

Kim ister halkın enflasyon karşısından ezilmesini? Ama bu cahiller yüzünden, enflasyon dünyada 1-2’lerde gezerken bizde 19.

Bunun sorumlusu kim?

Yıllarca Faiz lobilerine çatar gibi yaptılar ama asıl faiz lobisi bunlar!

Faiz ödemelerimiz 3 kat arttı. 60 milyardan, 180 milyara çıktı.

Esas Faizci kim? Esas lobi kim?

“Ülkeyi bu hale kim getirdi?” soruyorum size? 

Aziz kardeşlerim,

Bunlar öyle bir sistem kurdular ki, medyaları hem savcı hem hakim,

Aynı medya hem iktidar hem muhalefet.

Bir-iki gün önce kendilerine yakın bir medya organı kavgada ağza alınmayacak şeyler söyledi Sn Ağbal hakkında.

Yahu bu nasıl iştir? Onca muhalefet partisi böyle muhalefet yapmıyor; bunlar her tür yönteme tevessül etmekten kendilerini alamıyorlar.

Bunlar sağa sola felaket tellalı derken, asıl felaket tellallığını kendileri yapıyorlar.

Bunun özeti şu: Demokrasi olmayınca, ortak akıl olmayınca, mekanizmalar kurumlar işlemeyince, ülke saray operasyonlarıyla yönetiliyor.

Medyaları itibarsızlaştırma faaliyeti yürütüyor. Ardından aynı medyada kalemşörlük yapan birisi MB Başkanının yerine tayin ediliyor.

Meteor damadın geri dönüşüne yol yapacağım, dönüşü muhteşem olacak diye başarılı bürokratlar işte böyle harcanıyor.

Kimse bu gelişmeyi öyle basit bir bürokrat değişimi olarak görmemelidir.

2019 yılında yaptıkları, yurt dışı swap piyasasının garabet bir kararla kapatılmasının ardından bu ülkeye yaptıkları ikinci büyük kötülüktür bu.

Peki şimdi ne olacak?

Bakın size anlatayım bundan sonraki muhtemel gelişmeleri.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden bu yana geçen 33 ay içinde dördüncü TCMB başkanı atandı.

Yeni TCMB başkanının 2020 Kasım öncesi Berat Albayrak tarafından uygulanan politika setine geri döneceğini düşünüyoruz.

Gelinen noktada yabancı sermaye açısından Türkiye artık “gecelik” işlem bile yapılamayacak kadar kırılgan ve güvenilmez bir ülke konumuna düştü.

Finansal piyasaları ve bankacılık sektörünü zor bir dönem bekliyor.

Türk Lirası çok kısa bir sürede %10’un üzerinde  bir kayıp yaşayabilir.

TL’de oluşacak değer kaybı, enflasyon dinamiklerini çok hızlı yukarı taşıyacaktır.

Bu nedenle artık %20’nin üzerinde bir enflasyonu görme ihtimalimiz çok yüksek.

Yeni başkan buna rağmen göreve geliş amacı doğrultusunda “faiz indirme” deneyine girişecek.

Ardından daha önce Berat Albayrak döneminde yapıldığı gibi döviz satışına başlayabilir.

Bu da zaten (-47) milyar$ a düşmüş swap sonrası net rezervleri daha da düşürecek.

Bankacılık sisteminin mevduatlarının %55’i yabancı para cinsinden.

Bu nedenle bankaların yabancı para mevduatları tutabilmek için faizleri çok yükselttiğini göreceğiz.

Ancak buna rağmen sermaye çıkışları yaşanacaktır.

Hem yurtiçi hem yabancı sermaye çıkışlarının Türkiye’yi yeni bir “içe kapanma” dönemine götüreceğini düşünüyoruz.

Bu da maalesef ülkeyi 2021 yılında da, kendi grubundaki ülkelerle karşılaştırıldığında çok derin bir “fakirleşmeye” götürecektir.

Yeni başkanın hem kurlarda oluşacak yükseliş, hem de enflasyon beklentilerinde oluşacak yükselişe karşın elinde kullanabileceği ne faiz ne de rezerv silahı olacak.

Son 4 ayda yabancı yatırımcılardan giren 20 Milyar$’ın yeni atama ile önemli kısmının çıkması beklenmekte.

Buna ilaveten yurtiçi tasarruf sahiplerinin döviz talebi ve dış finansmanda oluşacak “borç döndürme” açığı nedeniyle döviz ihtiyacı olacak.

Bankalardaki sorunlu alacaklar kur ve faizlerdeki artış nedeniyle zaten artmakta.

Tüm bu nedenlerle zaten son 3 senedir büyük “itibar açığı” olan, “cari açığı ve “bütçe açığı” büyüyen Türkiye’nin, önümüzdeki dönemde ciddi bir “Finansal istikrar” ve “ödemeler dengesi” sorunu yaşama riski oldukça arttı.

Sorunların ana kaynağı “tek adam” rejimine dönüşen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi.

Bir G-20 ülkesinin yönetim kalitesinin kısa sürede nereden nereye gelebileceği konusunda Türkiye maalesef ileride kitaplara konu olacak  bir “felaket hikayesi” yazmakta.

Evet aziz kardeşlerim

Kurdukları düzen ayakta kalsın diye bunların yapmayacakları saçmalık yok.

Zira bunların tek gündemleri seçim, tek hedefleri iktidar için kuralları değiştirmek.

O yüzden bunlar, Naci Ağbal rüyasını kabusa çevirerek Ekonomi Paketini, Parti kapatma ve Gergerlioğlu trajedisiyle İnsan Hakları Eylem Planını çöpe attılar.

4 aylık tiyatroları da böylelikle sona erdi. Bunların en iyi yol bildikleri yol bu !!

Bunların hayalleri 2053; Gerçekleri 1994.

Aziz vatandaşlarım

TCMB operasyonunu maskelemek için aynı gece İstanbul Sözleşmesini de iptal ettiler.

Sn. Erdoğan ne oldu da başbakanlığınız döneminde bizzat kendi imzanızla yürürlüğe giren bir belgeyi çöpe attınız?

Hele bir açıklayın bize sebebini? Baktınız millet ikiye bölündü; Baktınız bu işte ekmek var;

Baktınız yandaşlar-karşıtlar diye toplum ikiye ayrışıyor; Bundan ala fırsat mı olur deyip aklınızca kaçan muhafazakar oyları konsolide edeceğinizi sandınız!

Yahu siz kimi kandırdığınızı zannediyorsunuz? “Cambaza bak” diyerek kaçacak olanları da bloke etmeye mi çalışıyorsunuz?

Beyler, siz yanlış hesaplamışsınız o seçmenin kaçma sebebini! Onlar tam da sizin samimiyetsizliğiniz, ikiyüzlükleriniz, dün dediklerinizden ertesi gün çark etmenizden ötürü kaçtılar!

O seçmenin sizden kaçma sebebi Adaletsizliklerdir! Yolsuzluklardır! Sizin kötü ekonomi yönetiminiz sayesinde oluşan yoksulluktur!

Siz bunlardan tevbe etmedikçe; cahilliklerinize, zulümlerinize son vermedikçe o insanların sizin kurnazlıklarınıza kanıp gemiyi terk etmekten vazgeçeceğini mi sanıyorsunuz?!

Sizin ucuz ayak oyunlarınıza, sahte politikalarınıza, artık insanların karnı tok.

Onlar sizin kendileri için değil, damadınız için nasıl çırpındığınızı iyi görüyor!

Onlar sizin 5 müteahhit için nasıl gözünüzün karardığını görüyor!

Onlar iktidarınızı korumak için dış politikada ne türden tavizler vereceğinizi merakla izliyor.

Siz vatandaşı kendiniz gibi cahil, kendiniz gibi vicdansız mı sandınız?

Onların, hayali dizilerinizde Abdülhamid’e elçi tokatlattırıp, İnsanlık suçu işleyen Çinlilerden nasıl fırça yediğinizi görmediklerini mi zannediyorsunuz?

Çok mu rahatsızdınız altına imza attığınız İstanbul Sözleşmesi’nden. 

Giderdiniz Avrupa Konseyi’ne. Tartışmaları bertaraf edecek şerhler düşer, yorum beyanlarında bulunurdunuz olur biterdi.

Dünkü Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığının açıklanmasında aynen “İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmiştir. Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararı alması da bu nedene dayanmaktadır.” Deniyor.

Mesele bu idiyse çözüm mümkündü.

Gelecek Partisi olarak aile yapısının korunmasının vazgeçilmez ilkemiz olduğunu, Ermenistan örneğini de vererek, sözleşmenin böyle bir hüküm içermediğini, tereddütlerin giderilmesi için Hükümetin derhal Avrupa Konseyi’nin Venedik Komisyonu’na başvurarak Sözleşmenin eşcinselliğe yasal güvence sağlamadığına ilişkin görüş almasını kamuoyu önünde defalarca talep ve tavsiye ettik.

 

Zira imzacı devletlerden Ermenistan, Sözleşmenin bu yönüne ilişkin Avrupa Konseyi’nin hukuk danışma organı olan Venedik Komisyonu’ndan  görüş sormuştur. Komisyon 2019 yılı Ekim ayında açıkladığı görüşünde;

“Sözleşme  herhangi bir devlete  bazı maddelerde geçen  kategorilerdeki kişileri tanıma veya özel bir statü tanıma  yükümlülüğü getirmediğini” belirtmiş ayrıca Avrupa Komisyonu bu konudaki basın açıklamasında; … “Sözleşme’nin taraf devletlerden cinsiyet temelinde farklı kategorideki şahısları tanıma veya onlara özel bir statü verme yükümlülüğü getirmediğini” vurgulamıştır.

Benzer bir müracaat Türkiye tarafından da yapılır ve gelen cevap sözleşme eki olarak onaylanarak bu tür marjinal görüşlerin önüne geçilirdi.

Ayrıca marjinal grupların yorumları sebebiyle uluslararası sözleşmelerden ve yasalardan vaz geçilecekse bunun sonu hukuki kaos olur.

Bu tavsiyemizin yapılmamasının sebebi aileyi koruma kaygısı değil, istismar kaygısıdır.

Aile en kutsal değerimizdir ve mutlak surette korunmalıdır.

Ancak ailenin korunması da kadının ve aile bireylerinin şiddete karşı korunması ile mümkündür.

Şiddet ortamının olduğu yerde muhabbete dayalı olması gereken aile kültürü korunamaz.

Ayrıca aile kültürü kul hakkı ve helal lokma anlayışı ile korunabilir.

Kul hakkı ve helal lokma anlayışını yok eden yolsuzluğun sistematik nitelik kazanmasına sessiz kalanların bir sözleşmeyi feshetme üzerinden aileyi koruma iddiaları ne derece geçerli olabilir?

On sene önce İstanbul sözleşmesi yokken de aileyi koruma ile ilgili misyonumuz ve sorunlarımız vardı şimdi de, fesihden sonra da olmaya devam edecek.

Yapılması gereken şuydu:

  1. İstanbul sözleşmesi ile ilgili kaygıları giderecek şekilde Avrupa Konseyi’ne müracaatta bulunmak ve alınacak cevabı sözleşmeye ek olarak onaylamak
  2. Kadına ve aile bireylerine karşı şiddetle mücadele konusunda 6284 sayılı kanunu etkin bir şekilde uygulamak
  3. Aile değerlerimizi koruma yönünde kapsamlı bir stratejiyi uygulamaya koymak

 

Ancak, iktidar bunları uygulamak yerine bir geceyarısı kararıyla şiddete uğrayan ve uğraması muhtemel kadınları tedirgin eden, toplumsal gerilimi artıran bir adım atmayı tercih etti.

Böylesi bir kararın alınış gerekçesi kesinlikle aileyi korumak değil, MB Başkanının görevden alınmasını perdelemektir. Özetle bunların derdi sözleşme mözleşme değil. Topluma fayda mı getirmiş yoksa zarar mı o da değil. Atılacak adımlar toplumun faydasına mı, mantıklı mı değil mi o da değil bunların dertleri. Bunların tek derdi kendi çıkarları, iktidarları sağlama almaları ve seçim sandığı.

Aziz kardeşlerim sorarım size! Allah aşkına bin tane sözleşme olsa ne olur, ülkede anayasa mı kaldı? Hukuk mu kaldı? Anayasayı askıya alan; yasaların etrafından dolaşan; kendi kurdukları sistemin bile kurallarına uymayanlardan ne bekliyorsunuz ki? Bunlar “AYM'nin, AİHM'in kararlarını takmayız” diyorlar.  Bunların emriyle yerel mahkemeler o kararları yok sayıyor. Bize de sözleşme tartıştırıyorlar.

Çıkıp kendileri açıklasınlar olup biteni?  Bu ülke yakın zamana kadar partiler çöplüğü haline gelmişti hatırlarsınız. Refah Partisi’nin kapatılması, Fazilet Partisi’nin kapatılması, AK Parti hakkındaki kapatılma davasını hep birlikte yaşayıp, gördük. Ne hissetmiştik? Hangi duygularla bakmıştık partilerimizi kapatan ve kapatmaya çalışanlara? Üstelik defalarca “siyasi partiler kapatılmamalıdır” diyen, partileri kapatmayı zorlaştıran düzenlemelerin altında imzası olan Sn Erdoğan değil miydi?

Sorun şu ki; MHP ile gizli koalisyon AK Parti’nin bütün kodlarını tarumar etti. Bakın Gizli Koalisyonun küçük ortağı bir kayyum gibi oturduğu iktidar tahtında, Erdoğan’a iktidarında gerçekleştirdiği demokratik adımları tek tek geri aldırıyor. 

O zaman kürsülerden bağıra çağıra karşı çıktığı tüm özgürlük ve demokrasi atılımlarını AK Parti iktidarı sayesinde bir bir toprağa gömüyor.

Erdoğan ve AK Parti, geçmişte bizim de katkılarımızla atılmış doğru adımların, politikaların hergün birinden vazgeçiriliyor. Ve bu yıkım, bu deformasyon, bu tahrip sizlerin ve bizlerin gözü önünde, “Ben yaptım oldu” emrivakisiyle hayata geçiriliyor.

Türkiye yokuş aşağı, siyasi, ekonomik, kurumsal, kimliksel, her alanda çok ciddi bir kriz sürecine doğru ilerliyor. 

Türkiye’nin siyasi gündemini, önceliklerini, politikalarını Erdoğan ve AK Parti değil, Bahçeli belirliyor.

Barajın altına düşmüş, hatta yüzde 5-6’larda görünen bir partiye ve binli oranlarda oy alan marjinal bir başka partiye koca memleket teslim edildi.

Bu en başta Erdoğan’a ve AK Parti’ye oy vermiş seçmene saygısızlıktır.

O seçmeni aldatmaktır. Onları yaralamaktır. Geçmişleriyle, gelenekleriyle, hassasiyetleriyle, beklenti ve kimlikleriyle bugüne dek bir empati kurmamış,

Aksine kendi ideolojik yaklaşımlarını inatla bu ülkenin açılımları önüne engel olarak koymuş marjinal bir anlayışa onları mahkum etmektir.

Erdoğan ve AK Parti resmen kendilerine oy vermiş milyonlarca vatandaşımızın temsil yetkisini Bahçeli’ye devretmiş durumdadır. Bahçeli “af çıkmalı” diyor, af çıkıyor. Bahçeli “seçim yasası değişmeli” diyor, seçim yasasını değiştirme hazırlıkları başlıyor. Bahçeli “reforma ne gerek var” diyor, Erdoğan reformdan vazgeçiyor.

Bahçeli “HDP kapatılmalı” diyor, Erdoğan HDP’nin kapatılmasına rıza gösteriyor.

Bakın değerli kardeşlerim;

Bahçeli’nin HDP ile öğrenci andını birlikte zikreden açıklamalarının hiçbirinin milliyetçilikle, vatanseverlikle bir alakası yoktur.

Öğrenci andı 2013’te zaten kaldırılmıştı.

HDP de 2013 yılından beri mevcut olan bir parti.

Peki sormak gerekmez mi “Bunlar bugün mü Bahçeli’nin aklına geldi?” diye.

Bunların bugün gündeme getirilmesinin tek nedeni, MHP’nin oy kaybediyor olmasıdır.

Bahçeli oy kaybını toplumsal barışı bozarak, toplumu ayrıştırarak, gerilimi arttırarak durdurmaya çalışıyor.

Bu vatanseverlik değil, millete en büyük zararı vermektir.

Kendi kişisel ikbali için memleketi yangın yerine çevirmeye çekinmiyorlar.

Bunlar birbirlerinin günahlarına göz yumarak bu ülkeyi yönettiklerini, bu treni yürüttüklerini zannetmekteler. 

Siyaset yapamadıkları, ülkeyi yönetemedikleri, toplumun sorunlarını çözemedikleri için siyasal mühendislik yapmaktan başka çareleri kalmamıştır.

Anketler önlerine geliyor ve seçmenlerinde, tabanlarındaki memnuniyetsizlikleri görüyorlar.

Bunu engellemek için bilindik ve en tehlikeli enstrümana,

Yani kutuplaştırmaya, yani fay hatlarını canlandırmaya,

Yani toplumsal barışı bozacak gerilimli başlıklara yöneliyorlar.

Bu ülkeye, bu topluma, bu millete, sırf iktidarlarını sürdürmek için çok ama çok tehlikeli bir oyun oynuyorlar.

 Parti kapatma girişimi tam anlamıyla Türkiye’ye kötülük projesidir, siyasetin alanını daraltıp Kandile ve İmralı'ya alan açma projesidir. İmralı’dan mektup getirerek ya da Kandil’in temsilcisi Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkararak seçim kazanmaya çalışanlar bugün de Kandil’in ve İmralı’nın ekmeğine yağ sürecek adım atma peşindeler. İstiyorlar ki, siyasal farklılıklar terörize edilsin ve kutuplaşma üzerinden iktidarlarını korusunlar!  Parti kapatma geçmişte defalarca yaşanmış, zerre demokrasi perspektifi, zerre siyasal aklı, zerre sorumluluğu olanın uzak durması gereken bir iştir,

 Buradan açıkça seslenmek istiyorum: Kürt vatandaşlarımızın ülkelerine, vatanlarına ve devletlerine aidiyet bilincine, aidiyet bağlarına saldırmanıza sessiz kalmayacağız,  Türklüğe gelince. Türklük bin yıldır kucaklamanın ismidir!  Türklük bin yıldır Kürtle et-tırnak olmanın ismidir, Türklük bin yıldır Kürtle beraber tarih yazmanın ismidir,  Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünü yaşadığımız bugünlerde Türklüğün ne olduğunu öğrenmek isteyenler,  Çorumlu şehitlerimizle Diyarbakırlı şehitlerimizin yan yana mezarlarına baksınlar.

 Birlikte yaşadıkları topraklar için canını vermiş olan atalarımızın mezarlarına baksınlar.

 Eğer zerre utanmaları varsa koyun koyuna yatan o yiğitlerin aziz hatırasını çiğneyip Türkü Kürde, Kürdü Türk'e düşürecek politikalara imza atmasınlar,

 Türkiye’yi geçen yüzyılın korku ve tabularıyla yönetmeye kalkanların ülkemizi çok tehlikeli sulara sürüklemekteler.  Yeniden kaos ve kriz kapılarını açmak için uğraşıyorlar.  Buradan ülkemize, milletimize ve devletimize dair derdi olan herkese seslenmek istiyorum,

 Özellikle de yeni bir kongre öncesinde AK Parti’li kardeşlerime seslenmek istiyorum!  Biliyorum bugün gördüğünüz AK Parti’yi tanıyamıyorsunuz bile,  Biliyorum 81 ilimizde defalarca sizlerle buluştuğumuzdaki AK Parti’yi bugün görmüyorsunuz,  Üzülerek söyleyeyim ki o parti fiilen ortadan kaldırılmıştır,  Kadroları tasfiye edilmiştir, Değerleri çöpe atılmıştır,  İktidarına kayyum atanmıştır. Bugün gördüğünüz AK Parti artık Bahçeli’nin, Perinçek’in, 28 Şubatçıların, Eski Türkiye aktörlerinin oyuncağı olmuş AK Parti’dir.

Bugün gördüğünüz AK Parti Kürtlerin seçme seçilme hakkını elinden alan, binlerce Kürt kardeşimizin kimyasal silahlarla katledildiği Halepçe’yi hatırlamayı bile kendisine yasaklayan,

Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz için kılını bile kıpırdatmayan bir partidir.

Tekrar samimi AK Partili kardeşlerime kongre öncesi bir kez daha seslenmek istiyorum:

Geçmiş yıllardaki emeklerinizin ve terlerinizin hakkını sorun.

Eğer hakkınız gözardı ediliyorsa, sizi yok sayanlarla birlikte olmayın!

Yanlışlıklara, yolsuzluklara, yoksulluğa, yasaklara göz yummayın!

Artık yeter deyin ve sesinizi yükseltin!

 Çünkü, bu iktidar için artık; Hayaller Sivil Anayasa; Gerçekler Kırmızı Kitap

Hayaller İnsan Hakları; Gerçekler hukuk katliamı

Hayaller Temsilde Adalet; Gerçekler partilerin üzerine beton dökmek

Hayaller Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu; Gerçekler seçmen iradesine darbe

Hayaller seçim; gerçekler kayyum

Hayaller 2053; gerçekler 90’lar.

Son dönemlerde 94 ruhuna geri dönüşten bahsediyorlardı; Meclis’te 90ların ruhu hortladı adeta.

Başörtülü bir kadın vekile had bildirilen 28 Şubat günlerinden bugünlere, ülkeyi getirdikleri hale bakın.

28 Şubat’ta bir kadın vekile şiddette pervasız olanlarla, bugün mecliste kabadayılık yapanlar arasındaki fark nedir Allah aşkına!

Dün Merve Kavakçı’ya, Leyla Zana’ya,  reva görülen muameleden farkı nedir olan bitenin!

Onlar unutmuş görünse de bizler,

Milletin meclisinde olduğunu unutup kimi zaman yargının, kimi zaman adli kolluğun rolüne soyunanları iyi hatırlıyoruz.

Siyasetin önünü tıkayan,

ifade hürriyetine saldıran,

seçme seçilme hakkına kastedenlerin,

bu ülke ve millete nasıl bir kötülük yaptıklarını tarihten iyi hatırlıyoruz.

Bu basiretsizlik, bu utanç, bu hafızasız siyaset çok tanıdık!

Bu açıkça bir siyasi Alzheimer, bir siyasi bunama vakası.

Soruyorum size;

Doksanların Meclisinde yaşananlar bu ülkeye ne kazandırdı da toplumun fay hatlarıyla oynamaya bu kadar heveslisiniz!

Keşke layığınca hatırlayabilseler o eski zamanları.

 Keşke hatırlasalar şiir okudukları için hapse girdikleri günleri.

 90’larda şiir okudu diye hapse giden Erdoğan’ın bugünkü iktidarında, bir vekil bir haberi retweet yaptı diye ceza alıyor.

 Alın size 90’lar, alın size eski Türkiye.

 Bunların 94 ruhu dedikleri şeyi siz ne sanmıştınız ki?

 

İşte hukuk tanımazlıkta Meclise yaşattıkları utanç verici tarihi anlar.

Sn Gergerlioğlu’na son yaptıkları muameleyi hep birlikte izledik.

Abdest almasına, namaz kılmasına bile müsaade etmeden yaka paça, gömlek pijama emniyete götürdüler.

Bu nasıl bir vicdansızlıktır, bu nasıl bir hukuksuzluktur.

1994 yılında bile vekiller bir hafta Mecliste kalmıştı da, DGM savcısının ısrarıyla ancak evlerinden gözaltına alınabilmişlerdi

Bunlar aymazlıkta da, zulümde de çağ atladılar.

Bunların uzay dedikleri, uçmak dedikleri bu işte.

Bunlar hukuksuzlukta, adaletsizlikte, anti-demokratlıkla, despotlukta, vicdanları kanatmada çağ atladılar.

Bir milletvekilinin vekilliğinin düşürüldüğü aynı gün partisine de kapatma davası açıldı.

İstedikleri dosyaları, ajandalarına uygun şekilde raflardan indirdiklerinde siyaseti dizayn edeceklerini düşünmekteler.

3 yıla varan sürelerle Yargıtay’da dosyaların bekletildiği bir ülkede,

AYM kararını da beklemeden, hukuki süreçler tamamlanmadan,

Meclis’te okunan bu karar, hukuk ve meclis tarihimize lekeler düşürmüştür.

Vicdanlar yaralanmıştır.

Zamanlama manidardır. 

Bu, yürütmenin yargı, yargının da yasama iradesini teslim alması değil midir?

Yargının her Allah’ın günü tehdit edilmesine mi alışalım

Yoksa bir vesayet odağı gibi davranmasına mı?

Dün, vesayete karşı mücadele vererek halkın teveccühünü kazanan bir iktidar,

Şimdi mahkeme kararlarıyla, fezlekelerle aynı odakları taklit eder hale geldi!

“Düşmanlarımız bizim öğretmenlerimiz değildir” şeklindeki veciz sözlerin sahibi,

Türkiye dostu Aliya İzzetbegoviç’in mezarda kemiklerini sızlatmıştır bu iktidar.

Vesayete vefa, darbeci geleneğe sadakat, hukuk normlarında çamura yatma, ne ararsanız var ajandalarında.

Ne yasamanın gücü, ne yargının bağımsızlığı, ne kuvvetler ayrılığı umurlarında.

 Biliyorsunuz geçenlerde Danıştay, andımız konusunda bir karar aldı.

Her zaman vurguladığımız gibi çağdaş kapsayıcı demokrasilerde, tek tipçi “makbul vatandaş” anlayışı asla kabul edilemez.

Çağdaş demokrasilerde vatandaşlar devlet için değil, devlet vatandaşlar için vardır.

Danıştay gibi kurumların kararları eleştirilebilir ama bu kurumların “tehdit” edilmesi hukuk devletine ve demokrasiye açılmış bir savaştır!

Bu anlayış, açıkça, milleti yok sayan tek parti zihniyetini geri getirmek demektir

Vesayetçilerin sözcülüğüne soyunmaktır!

Milleti ayrıştıran, kamplaştıran her türlü söylemin karşısında hep birlikte dimdik bir şekilde durmalıyız.

Halkı birbirine düşürmek için tektipçilerin, darbecilerin icat ettiği dayatmacı yaklaşımlara karşı çıkmak özgürlükçü anlayışımızın gereğidir.

Kimsenin dilinin, renginin, dininin, meşrebinin dışlanmadığı bir Türkiye olmak zorundayız.

Dışlamanın, inkarın ve ötekileştirmenin hiçbir kesime dayatılmadığı bir ülke tasavvur ediyoruz ve mücadelemiz de bu yöndedir.

 Aslında bunların ortak olarak ettikleri tek bir and metni var. O da Türkiye’yi tam gaz 1990’lara götürme yemini.

 Bunlar ülkemizi geriye, Milletimizi fakirliğe, Devletimizi sefalete mahkum etmeye and içmişler.

 Bu koalisyon iktidarı demokrasimizi yok etmeye, Hukuk devletini askıya almaya,

 Vatandaşlarımızı etnik, dini ve mezhebi kimliklerine göre ayrıştırmaya and içmiş,

 Bu koalisyon iktidarı partileri kapatarak, Mecliste vekil tartaklayarak, Kandil’e yeniden ruh ve can vermek için and içmiş,

 Bunların iktidarlarını sürdürmek için yapmayacağı istismar, kalkışmayacağı provokasyon kalmamıştır,

 Bir gün Türklüğü bir başka gün dini değerleri, öbür gün bir başka konuyu istismar ediyorlar.

 Milletin dinini millete karşı suiistimal aracı olarak kullanıyorlar,

 Milletin ülkesini millete karşı hesap sormak için kullanıyorlar,

 Milletin vatanını millete karşı tehdit olarak kullanıyorlar,

 Kendileri ev sahibi geriye kalan herkes kiracı,

 Oysa bu millet bu ülkenin tapusunu üzerine aldığını zanneden çok odak gördü,

 Hepsi tarihin çöplüğündeler!

 Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Arabıyla,

Sünnisiyle, Alevisiyle, Sağıyla, Soluyla.

 Bu millet her seferinde kendisini ev sahibi zannedenlerin haddini bildirdi,

 Tek parti döneminde ülkenin tapusunu üzerine aldığını zannedenlere de,

 1960 darbesiyle millete kiracı muamelesi yapanlara da,

 1980 darbesiyle kendisini vatanın sahibi zannedenlere de,

 28 Şubat’la millete kiracı muamelesi yapanlara da,

 15 Temmuzda bu milletin uçaklarını ve tanklarını bu milletin üstüne sürenlere de

 Millet haddini bildirdi.

  Milletimiz İstiklal Marşımızın ruhuna sarıldı ve her türlü ötekileştirici sloganları reddetti,

 Bugün de milletimiz aynı şeyi arzulamaktadır,

 Eski Türkiye’nin, 20. Yüzyılın bütün korku ve tabularından arındırılmış demokratik bir hukuk devleti milletimizin mutluluğunun yegane teminatıdır,

 Milletimiz mutluluğu her türlü farklılığıyla kardeşçe yaşamakta bulmuştur,

Müsterih olun

İktidarın yarattığı, umutları da yok etmeye ayarlı bu gidişata karşı

Asla umutsuzluğa kapılmayacağız.

Hep birlikte elele verip hakkın, hukukun, adaletin, aşın, işin,

Ekmeğin ve özgürlüğün meyvelerini toplayacağız.

Umut biziz, umut sizlersiniz.

Çocuklarımıza yarınlar için güven ve huzur dolu bir hayat bırakmak bizim ellerimizde.

Artık korkuya mahal yok.

Artık Gelecek var.

Artık bütün bir Türkiye’nin umudu olmaya namzet bir Gelecek Partisi var.

O geleceği el birliğiyle, sizlerle kuracağız.

Hiçbir şey bitmedi

Her şey yeniden başlıyor!