Kültür-Sanat

“Çok güzeldir halkım kızgınken”

Ezhel’in Türkiye’den gitmek zorunda kalmasaydı da dünyanın hemen her noktasında kabul görecek bir yeteneği olduğu kesin. O yüzden yüzümüzü kameralar bakarken en önde bayrak tutup zor günde sırtını dönene değil, derdimizle “derdo” olana çevirmekle başlayalım işe

12 Nisan 2025 00:00

Güncelleme: 13 Nisan 2025 01:08

Ceren Kandemir & Ece Balekoğlu

Ülkede bir taş yerinden oynasa gözler hemen “ünlü”lerimize dönerken, her şeyden önce konserler susarken, parmaklar meclistekilerden evvel ekrandakilere sallanırken halkın derdiyle dertlenmenin sanatçılar için gerçekten ne anlama geldiğini unutmuş gibiyiz. Sosyal medyada yapılan paylaşımların ötesine geçen, sahici bir ortaklığa hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var. Saraçhane’de, ODTÜ’de, Maltepe’de pankartlardan fırlayan, bazen “çünkü kaptanlar korkar isyandan, fırtınalardan bile fazla” bazense “benim derdim ülkem” diyen şarkı sözleri işte tam da bu ortaklığın filizleri.

Sözelcilere özgü bir defo vardır. Biz ÖSS’de mutlaka çuvallamış olanlar, şarkının bestesinden çok daha önce sözlerini duyarız. Belki de bu yüzden tekrar eden sözler, kısa nakaratlar, marş benzeri şarkılar bizim gönlümüze kolay kolay giremezler. İki çift lafı olan şarkıların yerini tutamazlar.

Bugün tam teşekkülü sözelciler olarak, böyle bir iklimde sürgündeki bir dosta el sallamak, Ezhel’in iki çift lafını konuşmak, derdini bir nebze sağaltmak, tabiri caizse üstüne yatılan “hakkını vermek” istiyoruz. “En son anlayacağınız dilde konuşmayı bıraktım” dese de siz ona inanmayın.

“Derdo”, Ezhel’in Berlin sürgününe duyduğu öfkenin doğumu ise, “Paspartu” doğum sancılarıydı. Uzaklarda tasasız, ayrıcalıklı ve üzgün değildi. Tam tersine öfkeliydi, haklıydı ve duymamızı istiyordu.

Açtığımız gibi Mahzuni Şerif’in sesi doldurdu arabayı, salonu, kulaklığı: “Sizi aldatıyorlar insanlar!”.

Sonra Ezhel’e geçti mikrofon. Çok güzeldir halkım kızgınken dedi; bu mikrofon ne tanır kral, ne de diktatör, ne reis, başkan, ne dük, ne sir dedi; olduk şarkıdan zanlı tek özgür olduğum an bu dedi ve bir de kafa yapım ender ondan uymaz hiçbir norma dedi. Sonuncuyu makbul sanatçı Norm Ender’e ithaf ettiğine şüphe yok. Ezhel’i, “Öğretmenim Ezhel ödevini yapmamış” diyerek hedefe oturtanlardan, ateşi harlayanlardan biri olan Norm Ender’i çok eskiden “Eksik Etek” şarkısının zehir zemberek ve kadın düşmanı sözleriyle bilip unutmuştuk bile. Ama sınıfın iyi çocuğu oluverdi bir kere.

Kendisini geçenlerde “Parla” şarkısını müfredata alarak ödüllendirdiler. Eksik Etek’in yaratıcısı, yeterince cumhuriyet, bayrak, hilal, kırmızı diyerek iyi örnek oldu. Tüylerini diken diken etti anaokulu velilerinin, gözlerini gururlu yaşlarla doldurdu. En nihayetinde örnek olma meselesine fazlaca önem verilen bu dönemde, halkı bir şeylere, hiçbir şeylere teşvik etmemek gerekiyordu.

Çok değil, kısa zaman sonra Ezhel’in “n’apıcaksın dönse?” diye sorduğu devran döndü. Halk sokaklarda, sokaktan geldiklerini iddia edenlere “Şimdi neredesiniz?” diye sorarken biri kilometrelerce uzaktan konuştu, diğeri yanıbaşımızda sustu.

“Ezhel vatan hainliğine devam ediyor hâlâ”

Okuduğunu anlamamanın, duyduğunu dinlememenin sağa sola saçtığı nefret kurşunları Ezhel’i de vurmuştu. Barıştan yana, nefretten öte olduğunu her fırsatta açıklama çabası nafileydi, “ne söylese de onlar duymak istediğini duydular.”

Gelgelelim, sürgünde memleketin sesi insana yankılana yankılana gelir. Bir beş olur, hüzün acıya döner. Buradaki kuşun kanat çırpışına orada rüzgâr denir. Ezhel’in Türkiye’den gitmek zorunda kalmasaydı da dünyanın hemen her noktasında kabul görecek bir yeteneği olduğu kesin. Türkçe sözlü şarkılarını söyleyerek dünyanın dört bir yanında verdiği, vermeye devam ettiği kapalı gişe konserler kendisini hedef gösterenlere en anlamlı yanıt belki.

Fakat kalp sürgünün yükünü akıl gibi taşıyamaz. Ötekinin berikine bir leke sürer gibi atıverdiği o “vatan haini” lafı, havada süzülen densiz bir sözcük olmakla kalmaz, vatanını sevdiği için bedel ödeyenlerin kalbine bir öküz gibi oturur.

Gitmekle, gidebilmekle dönememek aynı şey değil. Dünyanın her yerinde alkışlarla karşılanırken bir tek eve girememek, rüyasını gördüğün hayalleri burnunda tüten yerlerden uzakta kutlamak, gece başını yastığa sevdiklerinden ayrı koymak kolay değil. Kolay olsaydı, Derdo diye bir albüm olmazdı.

Sanatçı kimdir, ne iş yapar, ne zaman konuşur ve ne zaman susar? Hiçbirinin cevabı yazılı formüllerde saklı değil. Dedik ya, biz sözelciyiz. O yüzden yüzümüzü kameralar bakarken en önde bayrak tutup zor günde sırtını dönene değil, derdimizle “derdo” olana çevirmekle başlayalım işe. 

Cenneti evi olanın cehennemi gurbettir ve sürgünün kâbusu sürgünde kalmak değil, sürgünde ölmektir. “Bütün dünya mahallem, olur her yer başkent” demekle olmuyor, aman içimizi rahatlatmayalım. Olsaydı, Derdo diye bir albüm olmazdı.