Gündem

Haberin Var mı İnisiyatifi: 100 günü aşan esaret; gazetecilere özgürlük için 24 Haziran'da buluşalım

22 Haziran 2020 11:46

Haberin Var mı İnisiyatifi, “MİT mensubunun kimlik bilgilerini yayınlama" gerekçesiyle tutuklanan Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu, muhabir Hülya Kılınç ve Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Yeni Yaşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik, Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ve Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel'in yargılandığı  dava hakkında bilgilendirme amaçlı basın toplantısı düzenledi. 

Mart ayından bu yana tutuklu bulunan gazetecilerin yakınlarının da mesaj gönderdiği basın açıklamasına CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da katıldı. Kaftancıoğlu "Basın özgür oluncaya kadar, hukukun üstünlüğü tesis edilinceye kadar sizlerin yanında olmaya devam edeceğiz" dedi. 

DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren de "Gazeteci arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını talep ediyoruz, gazetecilik suç değildir" diye konuştu.   

 

Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ın avukat Serkan Günel 24 Haziran'da ilk duruşması görülecek dava öncesi yaptığı açıklamada iddianameye yönelik değerlendirmede "Böyle bir iddianame üzerine 10 dakika bile konuşmak fazla. Ortada bir suç yok, suç yaratılmak isteniyor. Amaç OdaTV'yi susturmak" ifadesini kullandı. 

MİT mensubu ile ilgili bilgilerin 21, 22 Şubat'ta sosyal medyada, Meclis'te yer aldığını ama 3 Mart'ta OdaTV'de yer alan haberle birlikte geriye dönük soruşturma başlatıldığını belirten avukat Serkan Öngel, tek eylem olduğunu (Cenaze haberi) ama Barışların iki suçlamayla karşı karşıya kaldığını belirtti. 

Murat Ağırel ve Hülya Kılınç'ın avukat Celal Ülgen de "Gazetecileri susturmak için komplolar dönemi FETÖ yargısı döneminde başladı; AK Parti iktidarı döneminde aynı uygulamalar yaşanmaya başladı" diye konuştu. 

İddianamede İstanbul Başsavcı ve vekilinin imzasının olmasının da dikkat çekici olduğunu ifade eden Ülgen" Bu güne kadar böyle bir yöntem kullanılmamıştı. Bu belli bir yöne 'ben size bağlıyım' mesajı vermektir" dedi.

"Gazeteci Erk Acerer'in ifadesi alınmadan hakkında iddianame düzenlenemez" diye Ülgen, "Bu da hukuki açı açıdan affedilecek bir şey değil" yorumunu yaptı. 

Ferhat Çelik ve Aydın Keser'in avukat Özcan Kılıç da "Sabah gazetesinin haberiyle davanın açıldığını duyduk. Biz avukatlar iddianameyi sonra görebildik. Sabah gazeteci ısrarla savcıyla birlikte görev yapıyor sanırım. Emniyetin bile haberi yoktu bu olaydan" diye konuştu. 

Dosyadaki isimlerin gazetecilikten yargılandığını belirten avukat Kılıç,  Yeni Yaşam Gazetesi'den Aydın Keser ve Ferhat Çelik'in adının bazı haberlerde geçmemesini eleştirdi. 

Basın açıklamasına tutuklu gazetecilerin yakınlarının gönderdiği mesajlar ise şöyle: 

Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu’nun eşi Özge Terkoğlu: 

Bir dava düşünün suçlusunu suçtan önce seçmiş, işte böyle bir dava daha bu. Araştırmacı gazetecilik yapamazsınız, haddinizi bilin diyenlerin alkış tuttuğu, ittirdiği bir dava. Ama onlar bilmiyorlar ki, bugün yapabildiklerinden daha büyük hesapları vardır hayatın ve insanlığın. Bugün bu dava ne yazık ki ne kadar güvensiz ve güvencesiz olduğumuzu ortaya koyuyor. Koyuyor da ne oluyor, insanız demekten vaz mı geçiyoruz? Barış ile gurur duyuyorum. Onu, onu anlayan ve seven herkesin gözünden bir kez daha seviyorum. Adaletin ancak çok insanın onu çok istediğinde geleceğini düşünüyorum ve sizi bizimle beraber adalet istemeye çağırıyorum. 

Hülya Kılınç’ın ağabeyi Bektaş Kılınç: 

Kardeşim Hülya dört aydır tutuklu ve tek başına kalıyor. Bir ses, bir nefes yok. Apar topar Manisa’dan alınıp İstanbul’a götürülüp tutuklandı. Bu süreçte bir kez görüştük. Sonra korona ve tedbirleri… Anlatılmaz bir sıkıntı ve acı… Hülya bir haber yaptı, bir düşüncesi vardı. Bu iktidarın hoşuna gitmedi. Bedeli cezaevi oldu. Bu da yetmedi, Koronavirüs belası… Ne garip bir dünya! Birilerine verdikçe veriyor, bize vurdukça vuruyor. Neyse, şimdi yakınma zamanı değil. Tarih “insanlık, kanla gözyaşı ve bedel ödemelerle yürür" diyor. Bu bize düştü. Hülya’ya, arkadaşlarına…Ve bedel ödeyenler…Onlar sadece kendileri için değil, demokrasi için, hukuk ve adalet için, insanlık için bedel ödüyor. Ve tarih onları insanlığın onur sayfasına yazacak.

Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın eşi Aysel Pehlivan:

Davadaki hukuksuzlukları avukatlar anlatıyorlar ancak çok kısa sunu vurgulamak isterim, “Bu davada gazetecilik yargılanıyor.” Bu dava ile birlikte, işlerini yaptıkları için tüm gazeteciler korkutulmaya, sindirilmeye çalışılıyor. Bu davada, yapılan haberi yargılama konusu yapabilmek için yazılmış, lime lime dökülen bir iddianame var. Bu iddianame ile insanlar 100 küsür gündür, ailelerinden sevdiklerinden ayrı, tecrit altında tutuluyorlar. Barış meslek hayatı boyunca doğru, ilkeli ve tarafsız habercilik yapmak için uğraştı, kitaplar yazdı ve her dönem bunun bedelini ödedi, ödemeye devam ediyor. Korona günlerinde hapishaneler yüksek risk nedeni ile boşaltılmaya çalışılırken onlar yargılandıkları cenaze haberi nedeni ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden kendilerine özel yasa çıkarılarak hapiste tutulmaya devam ettiler. 109 gündür tecrit altındalar. 109 gündür Barış, iki buçuk yaşındaki kızını görmedi, ilk cümlelerini haftada bir yaptığı telefon görüşmelerinde duydu. Nasıl büyüdüğünü mektuplardan öğreniyor, fotoğraflardan izliyor. Barış bu haberleri, kitapları yazarken çocuklarımız adil bir gelecekte büyüsün diye mücadele ediyor. Tüm zorluklara rağmen yine gazetecilik yapmaya devam edecek ve yine halkın haber alma özgürlüğünü her şeyin üzerinde tutacak. Biz her zaman onun yanındayız ve onunla gurur duyuyoruz. 24 Haziran’da serbest bırakılmalarını umut ediyor ve bekliyoruz. 

Yeni Yaşam gazetesi Sorumlu Yazıişleri Müdürü Aydın Keser’in eşi Öznur Keser: 

Eşim Aydın Keser, dünyanın hiçbir yerinde suç sayılamayacak bir nedenden ötürü, gazetecilik yaptığı için neredeyse üç buçuk aydır tutuklu. Yalnızca o da değil, Türkiye'de yıllardır cezaevinde tutulan onlarca gazeteci var ve Türkiye artık bütün uluslararası raporlarda gazeteciler için “tehlikeli ülke” ilan edilmiş durumda. 

Eşimin tutuklanması ve suçlandığı konular üzerine uzun uzun hukuki değerlendirme yapacak değilim; ancak eşim ve daha birçok gazetecinin sadece gazetecilik faaliyetlerinden ötürü tutuklu olduğunu biliyorum. Kamuya açık bilgilerin haber haline getirilmesinin suç olamayacağını da biliyorum.    

Aydın cezaevine girdiğinden bu yana kendisini ancak iki sefer görebildim, o da camın arkasından telefonla yapılan görüşmelerdi. Bunun zor bir süreç olduğu, bir bilinmezin içinde olduğumuz ortadayken, çocuğumuza bütün bunları anlatmanın, onu babasızlığa alıştırmanın ne demek olduğunu ancak yaşayan bilir. Asrın, babasına çok düşkün bir çocuk ve Aydın onun her şeyiyle ilgilenen bir baba olduğu için de çocuğun bu duruma alışması hiç kolay değil. Sürekli olarak "Babam gelsin, telefonla arayalım, görüntülü konuşalım" diyor ve ona bunun mümkün olmayacağını anlatmak, beş yaşındaki bir çocuğun bu durumu anlamasını beklemek tahmin edersiniz ki, bir anne için oldukça zor. 

Üstelik bütün bunların ortasında bir de pandemi süreci yaşıyoruz ki, anlatması mümkün değil. Biliyorsunuz, hükümet, tam da pandeminin orta yerinde çıkardığı bir yasayla mafya liderlerini bile sokağa bırakırken, gazetecileri cezaevinde tutmayı tercih etti. Böylece, bizim gibi insanların endişeleri de ikiye katlanmış oldu. Şu anda diken üstündeyiz. Daha üç gün önce Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü cezaevlerinde 6 mahkumun koronavirüsten ötürü yaşamını yitirdiğini açıklamışken ve salgın hala etkisini sürdürürken, neler hissettiğimizi anlatmama gerek yok sanırım.

Umarım 24 Haziran'da hukukun gereği yerine getirilir ve oğlum Asrın'la birlikte biz de bütün bu endişelerden kurtuluruz. 

Yeni Yaşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik’in kardeşi Serhat Çelik: 

Ağabeyim Mehmet Ferhat Çelik'in de dahil olduğu gazeteciler üç aydan uzun bir süredir gazetecilik yaptıkları için tutuklu. Koronavirüs salgını gerekçesiyle alındığı iddia edilen önlemler tecrite dönüşmüş durumda. Hırsızlar, uyuşturucu satıcıları, katiller ve çeteciler afla serbest kalırken iki kere kendi ayakları ile ifadeye giden insanlar tutuklu ve tecrit altında. Halkın haber alma hakkı için gazetecilik yapan insanlar ceberut muktedirler eliyle psikolojik ve fiziksel işkenceye maruz kalıyor. Toplumun her kesimine uygulanan baskı gazetecilere de en ağır şekilde uygulanıyor. Bütün bu baskılar Ferhat ve diğer gazetecileri yıldırmıyor ve dimdik duruyorlar. Çarşamba günü yargılanacak gazeteciler baskı ve şiddet mağduru ilk gazeteciler değil. Yüzyılı aşkın süredir gazeteciler gazetecilik mesleğini icra edebilmek için böyle zorluklarla mücadele ediyor ve saygıyla anılıyor. Gücünü evrensel hukuk ve adalet değerlerinden değil egemenlerden alıp gazetecilere baskıyı reva görenleri tarih her seferinde mahkum etti ve etmeye de devam edecek. Ferhatların alnı açık başları dik. Onlar ve siz gazetecilik onuru için mücadele edenler haklılığınızdan aldığınız gücün bedelini boynunuzda bir madalya gibi taşımaya devam edeceksiniz. 

Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel’in eşi Dilek Ağırel:

Eşim daha önce sosyal medyada ve  birçok platformda haberi yapılmış, şehitlerimizle ilgili sadece bir tweet attığı için tam 105 gündür Silivri Cezaevi’nde üç kişilik bir koğuşta tek başına  kalmaktadır. Çok ağır bir tecrit altındadır. COVİD-19 yasakları kapsamında 100 gün sonra geçen hafta bir tek ben görüşe gidebildim. Murat’ın çok fazla kilo verdiğini gördüm. Sekiz yaşındaki kızıma görüşe gideceğimi söyleyemedim. Çünkü babasına olan özlem ve hasreti artık dayanılmaz bir boyut aldı. Babasını artık görmek istiyor ancak görüş için izin yok. Murat, bilgiye, belgeye dayalı cesur bir gazetecilik yaptı ve yapmaya da devam edecektir. Haksızlıklar ve adaletsizlikler karşısında asla susmayan pes etmeyen, çok güçlü bir kişiliğe sahiptir. Bu süreç onun doğrularında hiçbir değişiklik yaratmayacaktır. 24 Haziran’da dava başlıyor. Artık bu hukuksuzluğa ve adaletsizliğe bir son verilmeli, eşim tahliye edilmelidir.

 

Haberin Var mı İnisiyatifi'nin açıklaması: 

Gazetecilere özgürlük için 24 Haziran'da buluşalım

Türkiye’de yıllardır istibdat dönemi yaşanıyor. Sansür ve otosansür medyanın geniş kesimlerinde gönüllü suskunluk ya da yandaşlıkla kök saldı. Gerçekleri halka ulaştırmayı meslek onuru olarak gören gazeteciler ise tehdit altında. Hakikati savunmanın bedeli epey ağır. Bazen işten çıkartılmak, bazen maaşlı trollerin lincine maruz kalmak, bazen siyaset kürsülerinden tehdit edilmek ve bazen, sabaha karşı polisin evin kapısını çalması.

Yakın geçmişte iftiralar, yalanlar, sahte delillerle basın mensupları aylarca, yıllarca cezaevinde tutuklu kaldı. Daha yakın bir geçmişte bu davaların siyasetçi, polis ve yargı mensupları eliyle kurulmuş kumpaslar olduğu ortaya çıktı.

Şimdi benzer bir süreci tekrar yaşıyoruz. Amaçları yine aynı, soru soran, araştıran ve gerçeğin peşine düzen herkesi susturmak, medyayı kendilerine tezahürat yapan şakşakçılardan ibaret hale getirmek.

Kumpas 2020

Bunun için 4 Mart 2020’de tekrar düğmeye basıldı. MİT mensubunun cenaze töreni hakkındaki haber bahane edilerek gazetecilere yönelik yeni bir operasyon başlatıldı. Daha önce defalarca yaşandığı gibi yine troller hedef gösterdi. Ertesi gün gazeteci Barış Terkoğlu, sabaha karşı evinin kapısını çalan polislerce gözaltına alındı. Aynı gün gazeteci Hülya Kılınç ile birlikte tutuklandılar. 6 Mart günü ise Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Ferhat Çelik ve Aydın Keser, Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na ifade için çağırıldı. Tutuklanacağını bilerek çantasıyla adliyeye giden Barış Pehlivan hapse atıldı. Serbest bırakılan diğer gazetecilerin kapısını ertesi sabah yine polis çaldı. Hepsi tutuklandı.

Zaten yayınlanmıştı

Gazeteciler MİT mensubunun kimliğini açıklamakla suçlanıyordu. Oysa MİT mensupları hakkındaki bilgiler 19 Şubat tarihinden itibaren sosyal medyada defalarca yayınlanmıştı. Bir MİT mensubunun ailesinin yaşadığı köyün muhtarı, kimlikleri ve fotoğrafları sosyal medya hesabından paylaşmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 22 Şubat’ta “Libya’da birkaç şehidimiz var” demişti. MİT mensubunun cenaze törenine katılan devre arkadaşları çelenk fotoğrafını sosyal medya hesabına koymuştu. İYİ Parti Milletvekili Ümit Özdağ, Meclis’te Libya’daki saldırı ve MİT mensupları hakkında bilgiler verdi ve bu açıklama onlarca gazete, internet sitesi ve televizyonda yer aldı. 

İnfaz yasasına eklemi yaptılar

6 gazeteci hapsedildiğinde koronavirüs salgını yayılıyordu. Covid 19’un cezaevlerine girmesi büyük bir tehlikeydi. İktidar kapasitesinin çok üzerinde dolu olan hapishanelerden 90 bin kişinin tahliyesi için infaz yasasında düzenlemeye gitti. AKP milletvekillerince 6 gazetecinin hapiste kalması için yasaya 13 Nisan tarihinde sabaha karşı özel madde eklendi.

Tecrit ve hasret

Gazeteciler tek kişilik koğuşlarda tecrit altında tutuldu. Birlikte kalmak için yaptıkları başvurular kabul edilmedi. Salgın endişesine hasret eklendi. Görüşler yasaklanmıştı, aileleriyle sadece telefonla haftada bir kez görüşebildiler. Çocuklarını bu süre içerisinde hiç göremediler.

Dört duvar arasında, kendilerini savunma şansları yokken dahi onlar hakkında iktidar medyasına suçlamalar sızdırılıyordu. İddianame, geçmiş kumpas dönemlerinde olduğu gibi avukatlara bile ulaşmadan yandaş medyada bir karalama kampanyasıyla duyuruldu.

İftiralar ifşa oldu

İddianamenin henüz tamamlanmadığı günlerde Anadolu Ajansı, MİT mensubunun cenaze töreninin gizlice görüntülendiği yönünde haberler yaptı. Günlerce bu yönde yayınlarla casusluk algısı yaratılmaya çalışıldı. Daha sonra ortaya çıktı ki; cenaze törenine katılan belediye başkanının basın biriminde çalışan görevli herkesin içinde bu fotoğrafları çekmişti. Gizlice çekilen herhangi bir görüntü yoktu.

Yandaş medyada Murat Ağırel’in uluslararası bir haber ajansı ile yaptığı 15 dakikalık telefon görüşmesi ‘sır görüşme’ diye yansıtıldı. Bu telefon görüşmesinin canlı yayın olduğu ortaya çıktı. Murat Ağırel, Sputnik’te kitabı Sarmal’ı anlatmıştı ve bunun kaydı Youtube’taydı.

MİT mensubunun kimliğini ifşa etmekle suçlanan haberde isim ve soy isim ilk harfleri kodlanarak verilmişti. Törenin yapıldığı köyün ismi de yazılmamıştı. Suçlama konusu bir başka haberde MİT mensubu olduğu bilgisi bile yoktu. Buna karşın iddianame kabul edildi ve dava açıldı.

İddianamede ayrıca, Barış Pehlivan’ın Silivri Cezaevi’nde koğuşa koyulmadan darp edilmesine dair beyanları bir dezenformasyon faaliyeti olarak yer aldı. Darp iddiası hakkında savcılık takipsizlik kararı vermiş, başsavcılık iddiaları yalanlamış ve yandaş medya ‘Yalanı ortaya çıktı’ diye başlıklar atmıştı. İddianamenin kabul edilmesinden kısa süre sonra Barış Pehlivan’ın darp edildiği anların güvenlik kameralarınca kaydedilmiş görüntüleri ortaya çıktı.

100 günü aşkın esaret

İşte Türkiye’de gazeteciler böyle hapsediliyor. Tertemiz gazeteciler, sadece gerçeği savundukları ve sansür baskısına boyun eğmedikleri için 100 günü aşkın süredir tutuklu. 6 gazetecinin davası 24 Haziran 2020 günü Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nda başlayacak. Basın özgürlüğü, haber alma hakkı ve adalet için orada olacağız. Susmayacağız.

Haberin Var mı İnisiyatifi

 

Ne olmuştu?

Aydın Keser, Ferhat Çelik, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel, Libya’da görev yaparken hayatını kaybeden bir MİT mensubunun Manisa’da toprağa verilmesi konusunda yaptıkları haber nedeniyle tutuklandı.

5 Mart 2020’de gece baskınıyla başlayan süreçte ilk olarak Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu evinden gözaltına alındı. Terkoğlu’nun ardından haberi yapan muhabir Hülya Kılınç Manisa’da gözaltına alınarak İstanbul’a getirildi. İki gazetecinin 24 saat sonra tutuklanmasının ardından sıra Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Yeni Yaşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik, Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ve Yeniçağ Murat Ağırel’e geldi. 4 gazeteci ayrı ayrı ifadeye çağrıldı. Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan aynı gün tutuklanırken, diğer gazeteciler serbest bırakıldı. Ertesi sabah gözaltına alınan gazeteciler tutuklandı.