Politika

CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre yazdı | Beşir Atalay'ın anılarının düşündürdükleri: İmamoğlu ve arkadaşları neden cezaevinde?

Ak Partililer iktidara nasıl gelindiğini biliyorlar, İmamoğlu ve arkadaşlarına yönelik operasyon “iktidara nasıl gelinir?” sorusuna yanıt oluşturan insanların devre dışı bırakılması girişimi olarak değerlendirilmelidir

03 Mayıs 2025 16:46

Güncelleme: 03 Mayıs 2025 16:57

CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre

Geçtiğimiz günlerde önemli bir söyleşi kitabı yayımlandı. Uzun yıllar AK Parti hükümetlerinde bakanlık yapan ve AK Parti'nin kuruluşunda da önemli katkılarda bulunmuş olan Beşir Atalay'ın anılarının çocukluğundan Ak Parti’nin iktidara gelişine kadar olan kesiti Sadece Yaşayıp Yazdıklarım başlığıyla kitapçı raflarında yerini aldı. Beşir Atalay'ın 1950'lerden bugüne tanıklıklarını değerlendirmek başka bir yazının konusu. Bu yazıda Atalay'ın AK Parti'nin iktidara yürüyüş sürecindeki tanıklıklarının İmamoğlu ve arkadaşlarının cezaevine konulmasının nedenlerine nasıl ışık tuttuğunu ele alacağım.

Kitabın odağı Beşir Atalay'ın çocukluğu, ilk gençliği, akademik kariyeri ve bürokratik kariyeri üzerine olsa da benim bu yazı bakımından ilgimi çeken ve okuyucuların dikkatine sunmak istediğim bölümleri ise Atalay’ın ANAR’ı kurması ve bu şirket yoluyla Yenilikçi Hareket olarak bilinen siyasi çalışmalara bir uzman olarak yaptığı katkılarla ilgili. Ayrıca SETA’nın kuruluşuna ilişkin önemli hazırlıkların ve raporlamanın yine Beşir Atalay tarafından yürütüldüğünü eklemek gerekiyor.

İktidara nasıl gelinir?

Kitabın bu bölümleri okunduğunda iktidara gelen bir hareketin iletişim, siyaset planlama, araştırmalar yapma, strateji geliştirme, kampanya ve iktidara hazırlanma bakımından neler yaptığını, kimlerle ve nasıl çalıştığını görüyorsunuz. Aslında bu anlatımlar bize iktidara nasıl gelindiğiyle ilgili önemli şeyler söylüyor. Bu satırlar okunduğunda Erdoğan’ın ve çevresinin iktidara nasıl gelindiğini, nasıl hazırlanılması gerektiğini iyi bildiğini açıklıkla görüyorsunuz. Bu nedenle iktidara nasıl gelindiği bilenler tarafından İmamoğlu ve çevresine neden 19 Mart operasyonun yapıldığını daha iyi anlıyorsunuz.

İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı adaylığıyla için kapsamlı bir hazırlık içine girdiğini ve bu hazırlıktaki en yakın çalışma arkadaşlarının da 19 Mart operasyonuyla tutuklandığını not etmek istiyorum. Burada özellikle dört ismi hatırlatacağım: Mehmet Ali Çalışkan, Necati Özkan, Buğra Gökçe ve Resul Emrah Şahan. Bu dört isim İmamoğlu’nun siyasi çalışmalarındaki en yakın arkadaşları arasında. Buğra Gökçe ve Emrah Şahan İstanbul Planlama Ajansı’nın şimdiki ve bir önceki başkanları. Mehmet Ali Çalışkan politika geliştirme ve araştırma alanında büyük deneyim sahibi bir araştırmacı. Necati Özkan ise kampanya stratejisi ve reklamcılık alanında ülkemizin en önemli girişimcilerinden. Herhangi bir suçla bir ilgisi bulunmayan bu isimlerin kaçma şüphesi bulunmamasına ve delilleri karartma ihtimali olmamasına rağmen tutuklu olarak yargılanması aslında İmamoğlu’na yönelik siyasi operasyonun kapsamını bize gösteriyor. İktidara nasıl gelindiğini bilenler, iktidara yürüyenleri, iktidar yolundan alıp cezaevine kapatıyor.

Bu parantezi şimdilik kapatarak tekrar Beşir Atalay’ın anılarına dönmek istiyorum.  Beşir Atalay siyaset planlama, anketler, Kanal 7 televizyonunun araştırmaların sonuçlarının toplumla paylaşılması için düzenli olarak kullanılması, İstanbul ve Ankara arasında mekik dokuyan uzmanlar, parti programının, seçim beyannamesinin ve hükümet programının yazılması ve Erol Olçok öncülüğünde yürütülen iletişim ve kampanya stratejisine ilişkin kitapta çok kapsamlı ve önemli bilgiler veriyor. Buradan İmamoğlu'na bağlantı kurarken bir siyasi değerlendirme yapmak ihtiyacı var. Türkiye'de çok uzun süredir iktidarın başarısız olduğu ve Erdoğan döneminin sona ermesinin Türkiye için iyi olacağı fikri çoğunluk tarafından kabul görüyor. Ama bu iktidar değişikliği için yeterli değil. Yani iktidarın değişmesi ancak Erdoğan gitsin diyen çoğunluğun Erdoğan'dan sonra kim gelsin sorusuna da bir yanıt vermesine bağlı. Aslında bu öykü 2002 Türkiye’sine de benziyor. O dönemde de yerleşik partilerin ve dönemin üçlü koalisyonunun gitmesi konusunda bir genel kabul vardı. Ancak yerine Ak Parti’nin ve Erdoğan’ın gelişi kendiliğinden gerçekleşmedi. Beşir Atalay’ın da dahil olduğu bir grup uzman, araştırmacı, bürokrat ve siyasetçi politik arenadaki boşluğu gördü ve seçmenleri iktidar değişikliğinin onların hayatını olumlu etkileyecek bir gelişme olduğu fikrine ikna etti. Sonuç olarak çoğunluğun üçlü koalisyonun gitmesini düşünmesi başlı başına Ak Parti’yi iktidara taşıyan bir etken değildi. Gidenlerin yerine Ak Parti’nin ve Erdoğan’ın gelmesi fikrinin yaygınlaşması bir siyasi hazırlık, planlama ve kampanya meselesiydi ve Beşir Atalay ve Erol Olçok başta olmak üzere bir grup uzmanın katkılarıyla başarıldı.

Muhalefetin çoğunlukta olması iktidara gelmek için yeterli mi?

Çoğunluğun iktidardan hoşnut olmamasının iktidarları götürmeye yetmediğini ve iktidarı isteyenlerin gerekli hazırlıklara sahip olması gerektiğini yakın tarihimizden birkaç örnekle hatırlatmak istiyorum. Unutmayalım ki 2015 Haziran seçimlerinde de AK Parti döneminin kapanması için verilen oylar çoğunluktaydı. Bu seçimlerde iktidarın desteğinin yüzde 40'a düştüğü muhalefet bloğunun yüzde 60 olduğu bir moment yaşanmıştı. Ama göründü ki iktidara karşı olanların çoğunlukta bulunması iktidarın döneminin sonlanması için yeterli değil. Muhalefet yeni gelecek iktidarın ülkeyi daha iyi günlere taşıyacağına seçmenleri ikna edemediği ve kendi içinde tutarlı bir birliktelik ortaya koyamadığı için iktidar oyunu kendi lehine çevirmeyi başardı. Benzer şekilde 2023 seçimlerine giderken de iktidar gitsin diyenler çoğunluktaydı. Seçime doğru iktidarın montajlara dayalı terörizmle ilişki kampanyası, son altı ayda atılan adımlarla tüketici güveninin yükseltilmesi ve bir ekonomik hareketlilik yaratılması gibi gelişmeleri ayrıca not etmek gerekir. Ama seçmen çoğunluğunun iktidar gitsin fikrinde olması yine bu seçimlerde de iktidarın değişmesine yetmedi. Çünkü iktidar gitsin diyen seçmen çoğunluğu iktidara şu kişi ya da parti gelsin demedi. 

Bugün de iktidarın dönemi sonlansın görüşü çoğunluğun görüşüdür. Ama yerine kimin geleceği ve gelenlerin olumlu işler yapacağı beklentisinin çoğunluk görüşü haline gelmesi halkın ikna edilmesine bağlıdır. Ön seçimlerin gerçekleştirileceğinin açıklanmasıyla birlikte İmamoğlu'nun sahaya çıkışı ve illerde yaptığı toplantılar işte bu “kim gelecek ve gelince ne yapacak?” sorularına kapsamlı bir yanıt sunmak amacındaydı. İktidar İmamoğlu’nun ne yaptığını ve nasıl yaptığını kendi iktidara yürüyüş sürecinden bildiği için İmamoğlu’na karşı bir savaş açtı ve savaşı İmamoğlu’nu iktidar mücadelesini yürütemeyecek hale getirmek için karargahını dağıtarak başlattı. İmamoğlu’na açılan savaşın savaşmayı bilen kişilerce yürütüldüğüne kuşku yok. Bu savaşın iki cephede devam ettiğini belirtmek gerekiyor. Bu iki cephe İmamoğlu’nun iktidar mücadelesinin iki boyutunu oluşturuyor. Biraz açalım.

İki cepheli savaş

Bu noktada İmamoğlu'nun iktidar mücadelesinin iki boyutuna odaklanmak gerekiyor. İlki İmamoğlu’nun mensubu olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’dir. CHP bir siyasal kuruluş olarak birçok işlevinin yanında bütün Türkiye'de örgütlü olan, toplumla doğrudan iletişim kuran, siyasete kadrolar hazırlayan ve seçim güvenliği için çok kapsamlı önlemler alarak oylara sahip çıkma görevini yüklenen organizasyon konumundadır. Zaten CHP'ye kayyum tartışmaları ve CHP'nin kurultayının iptal edilmesi çabaları da iktidarın açtığı savaşın birinci cephesidir. CHP hedeftedir ve etkisiz kılınması iktidar açısından temel önceliktir. İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı yolculuğunun ikinci boyutu kampanya stratejisinin ve söyleminin oluşturulması, politikalar geliştirilmesi ve bu politikaların halka anlatılması şeklinde özetlenecek çabaları içermektedir. İşte bu noktada aslında İmamoğlu'nun ve başlangıçta adlarını zikrettiğim İmamoğlu'nun yakın çalışma arkadaşlarının niçin gözaltına alınıp tutuklanmış olduğuna ulaşıyoruz. İktidarın açtığı savaşın ikinci cephesi 2000’lerin başında Beşir Atalay ve Erol Olçok’un Ak Parti’nin iktidara yürüyüşünde üstlendikleri işlevlerin bugün İmamoğlu’nun adaylığı sürecinde yerine getirilememesidir. Mehmet Ali Çalışkan, Necati Özkan, Buğra Gökçe ve Resul Emrah Şahan bu nedenle ailelerinden uzakta ve cezaevinde tecrit altında tutulmaktadır.

Vakti gelmiş fikir

Yukarıda belirttiğim gibi Beşir Atalay’ın tanıklığından anlıyoruz ki Ak Partililer iktidara nasıl gelindiğini biliyorlar, İmamoğlu ve arkadaşlarına yönelik operasyon “iktidara nasıl gelinir?” sorusuna yanıt oluşturan insanların devre dışı bırakılması girişimi olarak değerlendirilmelidir.

İktidar muhalefeti protest bir mecraya taşıma ve iktidar için hazırlanma sürecinden koparma amacındadır. Muhalefetin sadece itiraz yükselten bir sınırda kalmasını istenmektedir. Her şeye rağmen bu durum değiştirilebilir ve ümitsiz olmaya yer yoktur. Yukarıda isimlerini zikrettiğim değerli arkadaşlarımız cezaevine gönderilmek yoluyla sahnenin dışına çıkarılmak istense de Türkiye'de muhalefetin birikimi iktidar için hazırlıkları sürdürmeye yeterlidir. Zira Victor Hugo’nun ünlü sözünde söylendiği gibi “Vakti gelmiş bir fikirden daha güçlü hiçbir şey yoktur.”