Dünya
Deutsche Welle

Akhanlı: Türkiye'nin yaptığı akıllıca bir şey değil

Türkiye'nin talebiyle İspanya'da gözaltına alınan yazar Doğan Akhanlı, Türkiye'nin mevcut tutumuyla Interpol'ü ve gerçek suçlarla mücadeleyi zayıflattığı görüşünde. Akhanlı DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.

19 Ekim 2017 22:53

Ağustos ayında tatil için gittiği İspanya'da Türkiye'nin Interpol nezdinde çıkarttığı kırmızı bülten nedeniyle gözaltına alınan yazar Doğan Akhanlı, 1992 yılından bu yana yaşadığı Almanya'nın Köln kentine geri dönüyor. Alman vatandaşı olan Akhanlı gözaltına alınmasının ertesi günü, Almanya'nın diplomatik girişimleri sonucu adli kontrol şartıyla serbest bırakılmış, ancak pasaportuna el konarak İspanya'dan çıkış yasağı getirilmişti.

2010 yılında İstanbul'a gidişinde, 1989 yılında bir kişinin öldüğü döviz bürosu soygununa katıldığı iddiasıyla havaalanında tutuklanarak cezaevine konan Akhanlı, hakkındaki davadan 2011 yılında beraat etmiş, ancak 2013 yılında Yargıtay'ın kararı bozmasıyla bu kez Akhanlı hakkında "ağırlaştırılmış müebbet hapis" istemiyle yeniden dava açılmıştı. Köln'e dönüş yolundaki Akhanlı, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı:

DW Türkçe: Gözaltına alındığınızda bu sizin için nasıl bir şok oldu?

Doğan Akhanlı: Avrupa’da gözaltına alınma ihtimalini hiç düşünmemiştim. Bu çok beklemediğim bir olay olduğu için bir şok yaşadım. Ortada mantıken tehditkar bir durum olmamasına rağmen, İspanya’da bir hücrede kalma gerçeği ruhumda oldukça sarsıntılara yol açtı. Türkiye’de alışmıştım ikide bir tutuklanmalara ama İspanya’da da tutuklanma benim için hoş bir deneyim olmadı ve çok ciddi bir zaman karmaşası yarattı hücrede. Bir anlamda bütün geçmiş o hücreye sıkışmış gibi geldi bana.

DW Türkçe: Kırmızı bülten konusunda bilginiz var mıydı?

Akhanlı: 2013 yılından sonra tekrar kırmızı bülten çıkarılabileceğini düşünüyordum çünkü mahkemeden o konuda bir karar çıkmıştı. Haberim vardı ama Interpol nezdinde Türkiye’den çok fazla ve ciddi olmayan bir sürü girişim olduğu için, Avrupa ülkeleri genellikle görmezden geliyorlardı. Sanırım İspanya ile Türkiye arasında farklı bir anlaşma oldu. Dolayısıyla benden 15 gün önce Hamza Yalçın, ardından ben tutuklanmış olduk. Bu da İspanya'nın tutumunun diğer ülkelerin tutumundan farklı olduğunun işaretlerinden biriydi.

DW Türkçe: Size ne gibi bir suçlama yöneltildi, kırmızı bültene hangi suçlama temel oluşturdu?

Akhanlı: Bunu mahkemede öğrendim. Hoş olmayan bir tecrübeydi bu çünkü 2010 yılında Türkiye'de havaalanında tutuklandığım ama beraat ettiğim, sonradan çok keyfi bir biçimde beraatimin bozulduğu suçlamanın İspanyolcasını duydum.

DW Türkçe: Bu süreçte Alman siyasetçilerin, Alman kamuoyunun desteği sizin için ne ifade etti?

Akhanlı: 2010 yılında da ben Türkiye’deki tutukluluktan esasında Alman basını ve kamuoyunun desteği sayesinde kurtulmuştum. Tabii bu sefer Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin çok kötüleşmiş durumda olması ve bir kriz boyutunda olması, biraz bardağı taşıran son damla oldu Almanya için. Dolayısıyla da çok sert tepki gösterdiler. Hükümet düzeyinde sert tepki göstermeleri, benim burada tutuklanmamı engelledi. Yoksa Hamza Yalçın gibi ben de tutuklanacaktım. Ama kamuoyunun çok hızlı tepki göstermesinin sonucu serbest bırakıldım. Dolayısıyla bu dayanışma önemliydi benim için. Köln’de ve diğer birçok şehirde dayanışma etkinlikleri düzenlendi ve sonuçta İspanya'da unutulmadım. Ama olayın büyümesi diğer yandan da belki benim gelişimi geciktiren bir etken oldu. İspanya hemen Almanya’nın baskısıyla hareket ediyormuş izlenimi vermek istemedi ve iki ay önce verilebilecek bir karar bu kadar süre geciktirildi.

DW Türkçe: Madrid’de uzun bir bekleyiş içindeydiniz. Nasıl bir bekleyişti bu?

Akhanlı: İlk haftadan sonra durumum iyiydi. Goethe Enstitüsü misafirhanesini açtı. Yazarlık bursu verdi. Bu arada Köln’de önemli bir yayınevinden kitap yazmam konusunda da bir öneri geldi. Böyle olunca hayatım hızla normalleşti. Kitabı yazmaya koyuldum. İki ay boyunca tek bir kez yağmur yüzü görmediğim Madrid’i tanıdım, kitabı bitirdim. Hikaye kötü başladı ama yeni bir kitabım var yayınlanacak. Öte yandan Türkiye’nin keyfi uygulamaları ve Interpol’ü bu tarzda kullanması ciddi bir politik tartışma konusu oldu. Dolayısıyla hem politik olarak hem kişisel olarak bu olaydan 2010’daki kadar çok yaralı çıkmadım.

DW Türkçe: Almanya Başbakanı Angela Merkel Ağustos ayında yaptığı açıklamada, Türkiye’yi Interpol'ü kötüye kullanmakla suçlamış ve Interpol’ün "bu tür şeyler için” kullanılamayacağını söylemişti. Siz, Türk polisi ile işbirliği konusunda Avrupa’nın nasıl bir yol izlemesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Akhanlı: Bu karmaşık bir konu. Türkiye Interpol’ün üyesi olduğu için, Interpol bir kişi hakkında çıkarılan “bu suçludur, bu teröristtir” şeklindeki arama emrini görmezden gelme şansı yok. Şimdi Türkiye’den aşırı ölçüde arama emri var. Türkiye’nin bu yaptığı akıllıca da bir şey değil. Örneğin Can Dündar gibi birisini tutup da Interpol’e arattırırsan sen, o zaman karışıyor iş. Türkiye kriminalite ve terörizm ile mücadeleyi zayıflatıyor bu tutumuyla. Zira bu durumda Interpol Türkiye’den gelen isteklerin çoğunu rafa kaldıracak. Ama bu rafa kaldırdıklarının içinde belki de gerçekten uyuşturucu ticareti ile uğraşan, çok insanın canını yakmış olan, arananlar, suçlular da olacak tabii. Aslında suçlularla mücadele konusunda yararlı olabilecek bir işbirliği kurumu, Türkiye için yararsız bir mekanizmaya dönüşecek. Ama zaten Türkiye’nin ilgisini çeken kriminalite ile uğraşmak değil. Interpol’ü kullandığı asıl alan, politik olarak hoşuna gitmeyen insanları izlemek için. Son derece sorunlu bir durum ve Avrupa’nın nasıl bir çözüm bulacağı konusunda ben de emin değilim.

DW Türkçe: Köln'de en çok neyi özlediniz?

Akhanlı: Kölnlüleri özledim en çok.

© Deutsche Welle Türkçe

Aydın Üstünel

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle