Gündem

AK Parti'nin DNA'sıyla oynamak...

Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Lastiği bir çekersiniz, iki çekersiniz, üçüncüsünde kopar. Üstelik elinizi de yakar...

09 Kasım 2013 13:28

Yavuz Baydar

Kız ve erkek öğrencilerin aynı evlerde kalması üzerine Başbakan Erdoğan'ın sözleri ile başgösteren, inatlaşarak tırmandırdığı krizin AKP içindeki bazı dikişleri attırması, beklenmedik bir şey değildi.

İpler kopma noktasına gelmeden, üç gün önce Al-Monitor sitesine yazdığım analizde, şunların altını çizmiştim:

'Dikkate değer iki nokta var. Birincisi, tartışma tırmandıkça, artık anayasal değerlere kafa tutmaya başlayan Erdoğan'ın yanlış yolda olduğuna dair mutabakat tabanı da genişliyor.Onu canla başla destekleyenlerr bile bu son çıkışlar ardından araya mesafe koyma gayreti içerisine girdi.

İkinci nokta kendi partisiyle ilgili.İyice şahsileştirdiği politikaları yürütme biçimiyle Erdoğan artık en yakın yol arkadaşlarını acımasızca ters köşeyeb yatıran bir şahsiyet olarak temayüz etmeye başladı.Gezi Parkı protestoları ardından, partinin kurucularından olan, ve yüksek haysiyetli muhafazakar bir siyasetçi olarak saygı duyulan Bülent Arınç'ın inandırıcılığını bir kez daha tarumar etmiş bulunuyor. Böyle aşağılanan Arınç şimdi sessizliğe bürünür veya hükümet sözcülüğü görevinden istifa ederse, kimse şaşmamalı.'

Bu öngörü benim yıllardır tanıdığım, anti-militarizm çizgisini, sivilleşme yolunda gözüpek mücadelesini, hayatını dahi ortaya koyarak vermesini ilgiyle izlediğim Arınç'ın kişiliğinin kırmızı çizgilerini bilmekten kaynaklanmıştı.

Ama, böyle berrak bir belagatle devlet televizyonundan 'yeter artık, buraya kadar' diyeceğini tahmin etmemiştim. Sadece bu noktada yanıldım.

Arınç'ın bu çıkış yolunu seçmesi, yani meseleyi teşkilat veya kabine içinde sınırlı, kapalı tutmayıp bangır bangır kamuoyu önüne taşıması, muhtemelen şu sebebe dayanıyor:

Bülent bey, Başbakan tarafından bir kez daha ofsayta düşürülme ardından bir gönül alma, bir düzeltme bekledi.

Belki de bunu ona dolaylı yollardan iletti.

Bekledi.

Diğer taraf oralı olmayınca, vicdanının ona emrettiğini yaptı.

Şaşırtmadı.

Böyle yaparak, Tayyip Bey'in sıkça dile getirdiği ' Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum. Biz uysal koyun değiliz' lafına, partinin içinde büyüyen kuşku havasına uygun, kalıcı bir anlam da kazandırmış oldu.

New York Times'da dün çıkan kapsamlı bir haber-analiz de şekil şemal kazanan bu havayı şöyle aktarıyordu:

'Parti yöneticileri, diplomatlar ve partiyle sıkı ilişki içindeki uzmanlarla teşkilat içi mütalaaların hassasiyeti nedeniyle isim verilmemek kaydıyla yapılan yapılan mülakatlar, AKP içinde keskinleşmekte olan ayrışmaların altını çiziyor: Erdoğan'ı kayıtsız şartsız destekleyenler ile uzlaşma yanlısı Cumhurbaşkanı Gül'ün etrafına toplanan, (Gezi) protestocularının bazı kaygılarını paylaşan, daha ılımlılar arasında net bir bölünme var.'

Arınç'ın resti, Başbakan ve AKP lideri Erdoğan'ın epeydir keyfilik, vefasızlık ve artan bir acımasızlık üzerine kurguladığı siyasi üslup ve hamlelerine karşıteşkilat dokusunun nasıl tepki vereceğine dair yol haritasını da ima ediyor.

Keyfilik, 'ben istediğim bir anda, aklıma ne gelirse, nasıl arzu edersem öyle yaparım, kimsenin bunu nezaketle dahi olsa en ufak bir şekilde sorgulamasına izin vermem, yapmaya kalkanı da ezer, fena halde benzetirim' gibi bir halet-i ruhiyeye dayalı yönetme biçimi.

Türkiye özelinde bu hal, her türlü sınırı duvarı aşmış vaziyette.

Şahsileştirilmiş iktidar virüsü, topluma yayılmanın yanı sıra ülkenin en büyük siyasi hareketinin içine de dalmıştır artık.

Sosyal barışı ve huzuru sağlayacak demokratik bir anayasa beklenirken bu konudaki her faaliyet artık fiilen rafa kalktı.

Temel meseleleri bir yana bırakarak sosyal dokunun en yaralı faylarını kanırtan, hayat tarzlarına müdahale üzerinden,hakim bir mezhebin çekim alanında 'neo-vesayet' anlayışını empoze etmeye çalışan, kültür çatışmalarını inatla körükleyen, yepyeni bir genç kuşağın durduk yerde rahatını bozan, hayatın her katmanını bir mühendislik projesi olarak gören, kabin basıncını habire artıran bir anlayış sadece Türkiye'ye zarar vermeyecek, bir aşamada AKP'nin kendisini de kuşatacak, etkisi altına alacaktı.

Olan budur.

Siyasi halüsinasyon, Tayyip Bey'i sorumlu olduğu siyasette en son girmesi gereken kulvara sürükledi.

Parti içinde ve medyada kendisi sorgulanamaz, itiraz eedilemez hale getirdikçe, getrildikçe, AKP'ninvaroluş nedenini zorlamaya başladı. Sıra şimdi buna geldi.

AKP farklı bir parti.CHP ve MHP gibi devlet partisi değil, gücünü ve teveccühünü teşkilat içi dikey yapılanma üzerinden kazanmadı.

AKP 2010-11'e kadar aşağıdan yukarıya doğru yükseldi, bağlarını böyle kurdu; yabancı diplomatları imrendirecek, modern bir iç istişare, kollektif karar mekanizması üzerinden kök saldı, fark yarattı.Onun ötesinde, bu yapısal kurgu sayesinde 2008'lere kadar ülkede dönüşümün makinesi de olabildi.

Ne kadar tersini iddia ederse etsin, bu mekanizma, işleyiş biçimi artık yok.

Yok ama, böyle farklı kurgulanmışn bir partinin de tek adam egemenliğine kendisini teslim etmesi, tamamen şahsileşmiş bir siyaset üretiminin oyuncağı olması da pek mümkün görünmüyor.

İmkansız değil, olabilir, ama böylesine bir tersdönüşümün bedelleri de çok ağır olacaktır.Sosyolojimizde, halkın eskileşmeyi seçen bir partiye sırt çevireceğine dair yeterli veri var, hala da geliyor.

Arınç'ın çıkışı bu sebepten tarihi bir kırılmanın işaretidir.Böyle bir parti için dış seslerin değil - çünkü anlamlı muhalefet yok - içerden akil ve saygın bir sesin yankılanması asli önem taşıyacaktır.

İstendiği kadar saklansın, örtbas edilmeye çalışılsın, partinin içi Erdoğan'ın kabaran tahakkümüne karşı epeydir alerji üretmeye başladı. Bunu Gezi Parkı olayları öncesinden beri gözlemlemek mümkündü.

Bir akil AKP'linin, 2013 parti manzarası ve icraatı için 'bu bizim 2001'de kurduğumuz parti değil, alakası kalmadı nerdeyse' diye özel konuşmalarda yakınması da boşuna değil.

Arınç'ın verdiği alarm, Erdoğan'ın AKP'nin DNA'sıyla, genetik yapısıyla oynamasına karşı öncü, dik bir duruşa işaret etmektedir.

Bu çıkışla, Arınç'ta açtığı zarar Erdoğan'a geri dönmüştür.

Nasıl ki Gezi olayları durduk yerde üstüne üstüne gidilen gençlerin 'van minüt' hamlesiyse, Arınç da hem kendi şahsiyeti, hem de partisi adına lidere 'van minüt' demiştir.

Bu, 'bu kaçıncı sille' deme noktasına gelen, sabırlı ama yeri gelince lafını esirgemeyen bir 'ağabey'den gelen çok önemli bir uyarıdır.

Krizin bundan sonrasını yönetmesi gereken de Başbakan'dır.

Arınç sadece tek bir mesaj vermedi, üslubu ve ruh hali üzerinden Erdoğan'a, yeni bir 'durumdan vaziyet çıkartma'iştahı üzerinden valilere, temel hak ve özgürlüklere hukuk adına saygısı üzerinden topluma, siyaset kariyerini sona erdirme açısından parti teşkilatınada kendi doğrularını hatırlatmış oldu.

Krizin çözülmesi Başbakan'ın geri adım atmasını gerektirecektir.Böyle mi olacak, göreceğiz.Böyle olmaz, beklentileri karşılıksız kalır veya gürültüye getirilmeye çalışılırsa Arınç'ın sözcülükten çekildiğini açıklaması sürpriz olmayacaktır.

Son olarak iki çift söz de medyaya.

Bu çıkış bir haberdir. Özellikle ihale medyasının bu haber gibi haberi nereye koyacağını, ne yapacağını bilemez halleri halkın gözünden kaçmamaktadır.

Bu miyoplukta, korkaklıktan, yüzsüzlükten vazgeçin.

Ülkeye zarar veriyorsunuz, zekalarıyla oynayarak insanların daha çok öfkesini topluyorsunuz.

Arınç olayı, bize sadece geçmişi değil, bugünü de etraflıca haber yapıp tartışmanın önemini hatırlattı. Bu mesleği iki paralık ettiniz, bari bu bir fırsat olsun.