Devlet ve Tabiat

“Dev” ve “çılgın” projeler ekolojik sistemi talan edip kendine rant sağlamaya devam ediyor. Bu bir savaş. Tabiatın devletle savaşı. Devletin hem tabiatla hem de halkla savaşı...

12 Eylül 2019 12:30

"Devlet nedir? Devlet yok halk var. Kimdir devlet? Devlet bizim sayemizde devlettir. Bizim dedelerimiz buradan aşağıya yaya gitmişler ve şehit olmuşlar. Ne demek? Bu vali gelecek buraya. Yaylaların yolu birleşmeyecek. Her yaylanın yolu var. Yaylalar birbiriyle birleşmeyecek. Kesinlikle istemiyoruz. Vali bize iki tane çapulcu diyor. Biz çapulcuysak sen nesin? Sen sandalyede oturmuşsun. Biz buraların hamurunda yoğrulmuşuz. Biz çocukluğumuzdan beri burada yaşıyoruz. İş makinelerini alıp gidin buradan…”

Havva Ana

 

Bir gram altın için bir ton toprak, üç ton su…

20 bin ton siyanür.

Başka ülkelerden gelen tonlarca plastik çöp.

Kopan atık su borusu, dereye karışan kimyasal.

Binlerce, yüz binlerce ağaç.

Yanan ormanlar. Evlerinden edilen canlılar.

Mahvolan yaylalar. Borular, atık sular, iş makineleri...

Hevsel Bahçeleri, Yeşil Yol, Yırca, Carettepe, Dersim, Urla Ovacık Köyü ve niceleri.

Holdingler, şirketler, şirket grupları, ihaleler…

Salda Gölü'nde gazetecilere figüranlık yapan şaşkın bir pelikan.*

Başta İstanbul olmak üzere yönetimlerin “dev” ve “çılgın” projeleri ekolojik sistemi talan edip kendine rant sağlamaya devam ediyor.

Biz bu dosyayı hazırlarken bir haber düşüyor önümüze. İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde açık alanda yığılı tonlarca plastik atık. İtalya’dan gelmişler. Neden?

Kendi çöpünü ne yapacağını bilmeyen bir ülke Türkiye. Ama ticaret. Çöp de olsa rant...

Bu bir savaş. Tabiatın devletle savaşı. Devletin hem tabiatla hem de halkla savaşı.

İşte, bu yüzden de bu ayki dosyamız: Devlet ve Tabiat.

 

Sedat Gündoğdu yazdı:  Plastik çöp ticareti: Değerin çöpe dönüşümü

Henüz kendi çöpünü bile toplayamayan bir ülke neden başkalarının çöpünü ithal eder? Sıfır atık gibi bir “strateji planı” oluşturan bir ülkenin başka ülkelerin çöplerini ithal etmesinin altında nasıl bir gerekçe yatabilir? 

Ümit Şahin sorularımızı yanıtladı: "Devlet doğayı düşman gören anlayışın cisimleşmiş hali"

Bir ülkede güçlü bir yeşil siyaset odağı, yeşil bir siyasî parti olmazsa, bir başka deyişle yeşil düşünce siyasî yelpazede temsil edilmez, yerel yönetimlerde ve parlamentoda kendine yer bulamazsa diğer siyasî partilerin çevre-ekoloji politikaları çok etkisiz ve çok geç kalır. Türkiye’deki durum bu. Güçlü bir Yeşiller Partisi’ne ihtiyaç var. Bunun için de iyi kötü işleyen bir demokratik sistem gerek. Ekoloji ve demokrasi mücadelesi aynı şey…

Ayşe Çavdar yazdı: Neo-Müslüman’ın anlam dünyasında “mesele üç-beş ağaç değil”

Tüm Türkiye’yi en beterinden bir humma gibi sarmıştı barajlar, yollar, termik santraller, megaprojeler. Kendisinden başka hiç kimseye saygı duymayan, taleplere kulaklarını tıkayan, şikâyetçi olanları ya darbecilikle ya bozgunculukla ya da bilmem hangi bela sıfatla tarif eden iktidara laf anlatmanın, “bak bu yanlış” demenin yolu kalmamıştı. Öte yandan, kendilerini iktidar saflarında tanımlayanlar aynı cümleyi, “mesele üç-beş ağaç değil, bize darbe yapıyorlar” diye anlamayı tercih ediyorlardı. Onların “seçilmiş” iradelerinin halefine talepler ve şikâyetler başka nasıl açıklanabilirdi ki?

Cihan Erdönmez yazdı: Ormanlar ve ulusal ormancılık politikasına genel bir bakış

Öncelikle orman ve ağaç aynı şey değildir. Bu nedenle, ormanlardan ağaç sayısı ile bahsetmek büyük bir orman cehaletinin göstergesidir. Son zamanlarda ulusal ve uluslararası iletişim kanallarında ve özellikle sosyal medyada moda olan, kesilen ya da dikilen ağaç sayısı üzerinden yapılan analizlerin ormancılık bilimi açısından hiçbir değeri bulunmamaktadır. 

KOS Adalet Çavdar’ın sorularını yanıtladı: Kuzey Ormanları Savunması yaşamı savunmaya devam ediyor

Son 13 yılda sadece ormanlarda madenlere açılan alanının 99 bin 124 hektarı bulduğu (**) düşünülünce, ekonomiyi bu şekilde döndürmeye "siyasî körlük" diyebiliyoruz ve iklim krizi döneminde gördüğümüz ve daha da ağır şekilde göreceğimiz su ve gıda kıtlıkları ile birlikte ele alındığında, bu duruma siyasî körlüğün ülkeye ihanet eder hâle gelmesi sonucunu da çıkarabiliriz.

Özlem Işıl, Umut Kocagöz, Fevzi Özlüer yazdı: Aşağıdan yukarıya belediyecilik

Kentsel ölçekte de, yine ekolojik tahribata yol açan, kentsel dönüşümü rantçı bir zihniyetle düzenleyen, sermaye gruplarını, siyasî çıkar gruplarını, vakıflarını, derneklerini besleyen bir yerel yönetim bütçe politikasının oluştuğu görülüyor. Dolayısıyla, devletin mevcut pratiğinin ekolojik hakları ve aynı zamanda yurttaşlık haklarını da tahrip eden, sınırlayan; katılımcılığı ve kamusal faydayı değil, siyasî ve iktisadî rantı esas alan bir yaklaşım olduğunu belirlemek mümkün.

 

Önümüzdeki aylarda yeni dosya konumuzla burada olacağız ama öncesinde bir haber verelim. Tatlı Perşembe'den sonra haftaya Salı'dan itibaren yeni bir içerikle sesleneceğiz size. Bu sefer ses. 

Görüşmek üzere.

 

 

* "Salda Gölü'nde pelikan görmedik."