Öfkeli genç cadılar takım elbiseli adama karşı: popüler kültürde cadı imgesi

"1920’lerin kült sessiz filmi Häxan’dan Sabrina’nın tüyler ürpertici maceralarına kadar popüler kültürde cadı imgesinin dönüşümleri: Kendini cadı olarak tanımlayan paganların sayısı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gün be gün artarken, cadılık ve ekolojik feminizm daha uzun yıllar boyunca el ele yürüyeceğe benziyor."

07 Aralık 2020 21:36

Eskiden cadı denince aklımıza Oz Büyücüsü’ndeki Batının Kötü Cadısı gibi karga burunlu, sivri şapkalı, sırtı kambur, suratı benlerle dolu, boş zamanlarında süpürgeye binip kazan kaynatan ve önüne geleni kurbağaya çeviren yaşlı kadınlar gelirdi. Oysa Buffy the Vampire Slayer’ın meşhur Willow Rosenberg’inden bu yana semavi dinlerden uzaklaşıp pagan köklerine dönen kitlelerle birlikte cadıların popüler kültürdeki yansıması da hatırı sayılır bir evrim geçirdi.

Batının Kötü Cadısı: Oz Büyücüsü / The Wizard Of Oz, 1939.

“Arıza çıkarmıyorum anne. Ben bir cadıyım.”
Willow Rosenberg / Buffy the Vampire Slayer (1997-2003).

“Otobüs Şoförü: Manyaklara dikkat edin kızlar."
Nancy: "Manyak olan biziz bayım.”
The Craft, 1996.

Çağımızın cadı temsilleri arasında en güçlü ve belirgin örnek sayılabilecek Chilling Adventures of Sabrina’ya bakılırsa ‘90’larda The Craft ile esmeye başlayan büyülü rüzgârı süpürgesinin altına alan milenyum sonrası cadılar genç, cesur ve eğitimliler. Hem teknolojiyle hem de doğayla ilişkileri sağlam. Hem günümüz kültürüyle iç içe yaşıyorlar hem de atalarının ve geçmiş cadıların geleneğine sahip çıkıyorlar. Doğanın güçlerini tek bir kaynakta toplayarak bütünün iyiliği için kullanıyorlar. Kısacası günümüzün genç ve modern cadısı, tıpkı Sabrina örneğinde olduğu gibi okuluna gidiyor, ödevlerini yapıyor ama karanlık patikalara dalıp gizemli bilgileri özümserken kötülere kafa tutmaktan da korkmuyor. Daha doğrusu korkularının üzerine gitmekten asla vazgeçmiyor diyelim… Hem ormanda gizemli ritüellere katılıyor hem de okulun mezuniyet balosunda erkek arkadaşıyla dans ediyor. Cadıların dünyasını ele geçiren patriyarkaya kafa tutuyor ve amansız kötülerle savaşırken tecrübesiz ve genç bir cadı olmak onu çekingen yapmıyor. Aksine, elindeki bilgi ve malzemelerle gerilla usulü elinden gelenin en iyisini yapıyor, çünkü biliyor ki başka yolu yok ve bu dünyayı yetişkinlerin uykulu düzenine bırakırsa her şey hepten elden gidecek. Bütün bu örgüde en dikkat çekici nokta ise genç cadıların çoğunlukla küçük klanlar/cemiyetler halinde bir araya gelerek hareket etmesi, kız erkek yan yana ve birlikte çalışması. Yani yetişkinlerin örneğinde görmeyi özlediğimiz işbirlikleri ve yardımlaşma bu işin itici gücü ve önemli bir parçası.

 

“Hepimiz bizi sevmekten aciz bir adam tarafından sevilmek istedik.” Vanya Hargreeves / The Umbrella Academy, 2019.

Aslına bakılırsa gelmiş geçmiş tüm süper kahraman hikâyelerinde baş karakterin laneti ile süper gücünün aynı kaynaktan geldiğini görürüz, zira başta “güç” olmak üzere “her şey zehirdir ve mühim olan dozdur” (bkz. Paracelsus). Her insanın olduğu gibi her gücün de karanlık bir gölgesi vardır. Örneğin Örümcek Adam güçlerini ilk keşfettiğinde henüz onları kontrol edemediği için sürekli kapıya duvara çarpar ama zamanla yolunu bulur. Oysa Buffy the Vampire Slayer’da güçlerini kontrol etmeyi başaramadığı için kontrolü kaybedip tehlikeli bir silaha dönüşen Willow’dan bu yana genç cadılarımız oldukça yol kat etti, güçlerini doğru kanalize etmeyi öğrendi ve eko-feminizmin umut verici bir simgesi olmayı başardı. “Büyü de yaparım, kariyer de” diyen Sabrina’ya gelene kadar Buffy’deki Willow’dan Umbrella Academy’deki Vanya Hargreeves’e sıra dışı güçlere sahip genç kız imgesi çoğunlukla kontrol altında tutulmadığı takdirde dünyanın sonunu getirebilecek bir tehdit olarak görülmekten ne yazık ki bir türlü kurtulamamıştı. İnsanlar nedense “Takım Elbiseli Adam” dururken el kadar kızdan şüphe etmekten bir türlü vazgeçmediler, oysa dişinin gücünü tehdit olarak algılamak zaten “cadı” kavramının ve cadı avının da çıkış noktasıydı.

Zavallı küçük histerik cadı! Häxan, 1922. 

Benjamin Christensen’in 1920 yılında çektiği İsveç-Danimarka ortak yapımı Häxan: Witchcraft Through the Ages / Çağlar Boyunca Cadılık filmi popüler kültürdeki korkunç, yaşlı ve çirkin cadı imgesinin nasıl ortaya çıktığına büyük ölçüde ışık tutuyor. Dört bölümden oluşan film cadılık tarihiyle ilgili bilimsel gerçeklere yer verirken, aynı zamanda gerçekçi canlandırmalarla cadıların dünyasına ve Ortaçağ Avrupası’na da ışık tutuyor. Filmin çekildiği tarih göz önüne alınırsa, bugün de geçerliliğini koruyacak kadar çarpıcı ve etkileyici bir görselliğe sahip olması insanı daha da büyülüyor. Dönemin imkânlarına dayalı sadeliğine rağmen son derece özenli ve detaylı prodüksiyonu, kusursuz kadrajlarıyla unutulmaz sahnelerin ardı ardına dizildiği Häxan hem bakış açısı hem anlatımı hem de görselliğiyle zamanının oldukça ötesinde bir yapım. Dolayısıyla gelmiş geçmiş en yüksek bütçeli İskandinav sessiz filmi unvanına sahip olması da şaşırtıcı sayılmaz.

Bilimin dünyada bir avuç insanın çabalarından ibaret olduğu ve kitlelerin dinî kurumların gölgesinde yaşadığı Ortaçağ, aslında dişinin gücünü ve deyim yerindeyse ‘eş başkanlığını’ kutlayan paganizmi bastırmak, yok etmek ve tarihten silmek için bitmek bilmez bir çaba içinde geçti. Kilise Tom Robbins’in Parfümün Dansı’nda anlattığı üzere boynuzlu tanrı Pan’a şeytani özellikler atfedip onu bizzat Şeytan’a dönüştürerek halkı pagan köklerinden soğutmak için elinden geleni ardına koymadı. Bu yıllarda pagan şölen ve festival geleneklerine dair her şey “cadı ayini” adı altında yasadışı hale getirilirken, tüm şifacı ve bilim insanları da cadı yaftası yedi. Kadının cinselliği ancak erkeğin kontrolü altında ve gizli kapaklı olduğu sürece mubahtı. Dolayısıyla kadının gitgide tüm hayatı çocuk bakmak ve erkeğe hizmet etmekten ibaret gönüllü bir köleye dönüşmesi ve kontrol altında tutulması da kolaylaşacaktı. Nitekim kiliseden güç alan engizisyon mahkemeleri cadı peşinde koşarken, asıl yasaklanan ve günah ilan edilen paganlık, özgürlük, kadınlık, cinsellik ve aşk olacaktı.

Malleus Maleficarum  2018 yılında Artes Yayınları tarafından Cadı Çekici adıyla Türkçe olarak basıldı.

Häxan’ın anlattığı hikâyede mazbut bir ev hanımı bilimin yokluğunda kocasının yakalandığı amansız hastalığın karanlık bir büyüden kaynaklandığına inanıyor. Suçladığı ilk kişi de hemen yakınındaki yaşlı, çirkin, aciz ve sınıfsal açıdan kabul görmeyen yaşlı bir kadın oluyor. Cadılıkla suçlananların bağlanıp suya atılarak sopayla suyun derinliklerine itildiği ve dibe batanların cadı olduğuna inanıldığı bu dönemde apar topar tutuklanan yaşlı kadın türlü işkencelerden geçiyor. Christiensen filmde bu dönemde kullanılan işkence araçlarını bir bir araştırmış ve detaylı bir şekilde aktarmış. Neticede işkencenin şiddetine dayanamayan kadın sonunda kendinden ne isteniyorsa hepsini “itiraf” ediyor ama onu ateşe atanları da cadılıkla suçlamayı ihmal etmiyor. Böylelikle bir çalılık yangını gibi etrafı saran cadı avı kasabayı ele geçirirken suçlamayı yapan genç ve güzel kızımız da kendini işkence odasında buluyor. Engizisyonun elinde geçirdiği günlerin ve gecelerin ardından bu zarif ve bakımlı ev hanımı neye benziyor dersiniz? Tam bir cadıya… İşkenceyle bükülen beli kamburlaşmış, sayısız darbeyle burnu kırılmış, tıpkı yaşlı bir kadın gibi topallayarak yürüyor. Üstü başı kir içinde, saçları “cadı gibi” yani birbirine karışmış… Kısacası engizisyon haçların üzerinde tepinip tüküren, kurbağa ve bebek yiyen, gizli törenlerde şeytanın kıçını öpen cadı hikâyelerini yarattığı gibi cadıları da kendi üretiyor. Bu dönemde gezgin engizisyon mahkemeleri nereye giderse cadılık illetinin oraya da bulaştığı ortaya çıkıyor ve anında kıyım başlıyor. İki yüce gönüllü rahip tarafından kaleme alınan Maleus Maleficarum(Cadıların Çekici, 1486) gibi kaynakların kör ışığında %70’i kadın, 40.000-60.000 kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor.

Alman Cizvit rahip, profesör ve şair Friedrich Spee, 1631’de yayınlanan Cautio Criminalis adlı kitabında bizzat eşlik ettiği işkence ve infazlar sırasında yargılanan insanların masum olduğunu savunurken, engizisyonun yoktan cadılar var ettiğini yazıyor ve Spee’nin kitabı Avrupa’da cadı avının sona ermesinde önemli rol oynuyor:

“Burada okuyucunun yüksek müsaadesine sığınarak seneler boyunca çeşitli yerlerde pek çok kadının ölümüne eşlik ettiğimi itiraf etmek istiyorum. Oysa şimdi masumiyetlerinden öylesine eminim ki, bu gerçeği ortaya çıkarmak için ne kadar çabalasam yeterli olmayacaktır…”

Christiensen’in Häxan’da dile getirdiği üzere, bu dönemde yaşlı ve çirkin olmak tehlikelidir ama genç ve güzel olmak da güvenli sayılmaz. Cadıların bizzat “otorite” tarafından üretildiği Ortaçağ’dan ‘90’lara kadar popüler kültüre hâkim olan karga burunlu, kambur, yaşlı ve çirkin cadı imgesi de bu dönemde yaratılmıştır.

Görselliğiyle bugün bile izleyiciyi büyülemeye devam eden Häxan ilk gösterime girdiğinde pek çok insan aşırı tepki göstermiş ve ABD’de gösterimi 50 yıl kadar yasaklanmış. Dönemin eleştirmenleri “katıksız bir dehşet” yaşattığını iddia ettikleri filmin kitleler için uygun olmadığını belirtmişler. Oysa filmde kusursuz bir gotik estetiğin ötesinde insanı korkutan tek şey varsa, o da cadıları ve iblisleri gölgede bırakan bağnaz din adamlarının merhametsizliği. Ve görünüşe bakılırsa sırf otoriteyi bu denli sorgulatması bile filmin “dehşetengiz” olarak etiketlenmesi için yeterli olmuş.

Yönetmenin Şeytan’ı bizzat canlandırdığı Häxan, 1968 yılında Daniel Humair imzalı caz müzikleri ve William S. Burroughs’un anlatımı eşliğinde 77 dakikalık kısaltılmış bir versiyonla da gösterilmişti. 

Christiensen, Şeytan’ı bizzat canlandırdığı Häxan’ın son bölümünde engizisyon tarafından cadılıkla suçlanan kadınların durumunu modern zamanların, yani 1920’lerin psikolojik rahatsızlıklarına benzetiyor. Ortaçağ’da şeytani özellikler atfedilen kimi niteliklerin uyurgezerlik, kleptomani, travma kaynaklı stres bozukluğu ya da “histeri” gibi durumlardan farksız olduğuna dikkat çekiyor. Oysa “histeri”nin tarihine baktığımızda bunun da kadınlara atfedilen cadı avını aratmayan bir etiket olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

“Dr. Granville, sizi temin ederim ki, kadınlar da fiziksel hazlardan en az erkekler kadar keyif alırlar, rastlaması zor olsa bile.” Hysteria, 2011. 

Tanya Wexler’ın 2011’de yönettiği Hsyteria Mutlu Et Beni adlı filmde soyadını telaffuz edemesek de her daim hayranlık duyduğumuz Maggie Gyllenhaal, Charlotte Dalrymple kimliğinde çarpıcı ve eğlenceli bir anarko-feminist portresi çizerken, Dr. Mortimer Granville’in kadınlar için vibratörü icat etme ve yaygınlaştırma hikâyesi anlatılıyor. Bu hikâyenin en çarpıcı özelliklerinden biri de herhangi bir psikolojik rahatsızlığı olan, gergin, huysuz, rahatsız, mutsuz tüm kadınların “histerik” olarak etiketlenmesi. Oysa toplumsal baskılarla cinselliğinin gücü ve kontrolü tüm özgürlükleriyle birlikte ellerinden alınarak evlerinde “masum eş ve kutsal ana” olmaya zorlanıp nefes aldırmayan korseler içine hapsedilen kadınların psikolojik semptom göstermemesi başlı başına bir mucize! Dolayısıyla cadılıkla doğrudan ilgisi olmasa da bu eğlenceli ve çekici filmi izleme listenize mutlaka eklemenizi öneririm.

“Erkeklerin her şeyin cevabı olduğuna inanmıyorum.” / The Witches of Eastwick, 1987. 

Cadılarımıza geri dönecek olursak… Küçük Denizkızı’ndaki Ursula’dan Pamuk Prenses’in üvey annesine, Disney geleneği yüzünden senelerce kazanlarda kurbağa kaynatan cadılar ‘80’lerde ve ‘90’larda kimlik ve biçim değiştirmeye başladılar. 1987’de Eastwick Cadıları / The Witches of Eastwick ile bakımsız ciltler ve neme hasret kalmış kuru saçlar fenomeni nihayet son buldu, zira Susan Sarandon, Cher ve Michelle Pfeiffer’ın canlandırdığı ‘80’lerin olgun cadıları son derece görkemli saçlara sahipti. Eastwick Cadıları aynı zamanda cadılığı popüler kültürde feminizmle örtüştüren güçlü örneklerden biriydi. Ardından bu sene The Craft: Legend adlı yeniden çevrimiyle gösterime giren 1996 yapımı The Craft geldi. Sinemasal değeri tartışılır olsa da The Craft okulda akran zorbalığı temalı lise filmlerine cadı konseptiyle bambaşka bir boyut getirirken, cadılık yaşını da aşağılara çekerek Sabrina: The Teenage Witch’in yolunu açmış oldu.

Sabrina karakteri ilk kez 1962 yılında Archie Comics’in Archie’s Madhouse adlı çizgi romanı ile doğdu.

Konuşan Kedi Salem: “Kendine gel kadın! Sen bir prenses değilsin, ejderhasın!”
Sabrina The Teenage Witch (1996-2003).

Genç Cadı Sabrina karakteri ilk olarak 1962 yılında Archie Comics’in 22’nolu Archie’s Madhouse  sayısında ortaya çıktı ve daha sonra Sabrina: The Teenage Witch adıyla yayınlanmaya devam etti. Sabrina Spellman ve konuşan kedisi Salem, 1996’dan 2003’e kadar Melissa Joan Hart’ın başrolü oynadığı bir TV dizisi olarak uyarlandı ve genç cadıların kalplerini fethetti. 2014’te gösterime giren Chilling Adventures of Sabrina  da Archie Comics’ten uyarlanmıştı ama bu defaki uyarlama 2014 tarihli Archie Horror etiketinden basılan farklı bir çizgi romana dayanıyordu. Mad Men ile tanıdığımız Kiernan Shipka’nın canlandırdığı genç cadımızın dünyası ‘90’lardakine göre çok daha karanlıktı ve güçleriyle birlikte sorumlulukları da bir o kadar artmıştı. Dünyanın gidişatına bakılırsa böyle olması da son derece doğaldı, zira Buffy’den bu yana yaklaşmakta olan kötülüğün şimdi tam kalbindeydik ve birilerinin bir şeyler yapması gerekiyordu. Takım Elbiseli Adam’a ve temsil ettiği her şeye karşı koymak için kendi gücüne sahip çıkan küçük bir kızdan daha iyi bir kahraman olabilir miydi?

Sihirli ve öfkeli.

“Kendimi Karanlık Lord’a saklamakla ilgili çekincelerim var. Neden vücudumla ne yapıp ne yapmayacağıma o karar veriyor ki?” / Chilling Adventures of Sabrina

2014 model Sabrina Spellman sadece iblislerle ve kötü ruhlarla değil, cadıları emir kulu haline getirip onların güçlerini sömüren, cinsiyetçi, eril Satanizm’e de karşı koymak ve cadıları sistemden özgürleşmek için mücadele etmek durumundaydı. Dolayısıyla Şeytan’ın öz be öz kızı olduğunu keşfetmesi çok da şaşırtıcı sayılmazdı. Ne de olsa her kız çocuğunun bağımsız bir birey olmak gibi bir niyeti varsa öncelikle babasına isyan etmesi ve ailesinden özgürleşmesi şarttı! ‘90’ların Sabrina’sı 16 yaşında bir gece uykusunda havalanana kadar cadı olduğundan habersizdi. Oysa 2000’lerin Sabrina’sı baştan itibaren cadı olduğu bilgisi ile büyütülmüştü. Ayrıca 2000’lerin cadı dünyasında kadın ve erkek eşcinsel karakterlere, cinsellikle henüz tanışan ergenlerin merak ve keşiflerine de yer açılmıştı. Hatta ergen cinselliği konusu ve karakterlerin yarı çıplak sahneleri bir hayli sorgulandı.

Öte yandan yeni seride Satanic Temple kilisesinin şeytani Baphomet heykel tasarımı izinsiz kullanıldığı için yapımcılara dava açıldı ki, benzerlik gerçekten de su götürmezdi ve çağdaş Satanistler kutsal saydıkları heykelin “Sabrina Heykeli” olarak anılmasını hiç istemiyorlardı.

Başlı başına bir makaleyi hak eden The Satanic Temple kilisesinin Chilling Adventures of Sabrina dizisinde izinsiz kullanılan Baphomet heykeli.

New York’lu gazeteci-yazar Hazel Cills klasik cadı hikâyelerinin feminist davayla kusursuzca örtüştüğüne dikkat çekiyor: “Öncelikle gücünü kabul görmediği bir dünyayı değiştirmek için kullanan bir kadın söz konusu. Cadı masalı bu açıdan feminist bir fantezidir çünkü gücünü elinden almak isteyen bir dünyada hakiki ve tehlikeli bir değişim yaratabilecek fiziksel ve mistik güçlere sahip olmakla ilgilidir.” Cills’in mesajını daha da sadeleştirirsek ortaya şöyle bir mesaj çıkıyor: Kadın güçlüdür ve değişim kapımızdadır! Dolayısıyla genç cadıların davası, geçerli düzenin bayat ekmek kırıntıları gibi avuçlarımızda dağılmak üzere olduğu şu günlerde her zamankinden daha da geçerli bir nitelik kazanıyor.

Yeni çağ cadılarının sunaklarına tipik bir örnek.

Kendini cadı olarak tanımlayan paganların sayısı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gün be gün artarken, cadılık ve ekolojik feminizm daha uzun yıllar boyunca el ele yürüyeceğe benziyor. Yeni çağın cadıları, bitkilerin ve doğanın gizemlerini araştırırken farkındalık ve meditasyon gibi araçlarla kendi yollarını çiziyorlar. Kendi topraklarında semavi dinlerden önceki gelenek ve kökleri araştırıyor, kayıp tanrıçaları onurlandırıyorlar. Hatta cadılar için üretilen malzeme, kıyafet ve aksesuarların şimdiden başlı başına bir sektöre dönüştüğünü söylemek mümkün. Dolayısıyla işyerinizdeki arkadaşlarınızdan birinin öğlenleri en yakın parka koşup gizlice ağaçlara taptığından ya da ay ışığında kristallerini şarj edip büyülü sözleri söylediğinden şüpheleniyorsanız belki de haklı olabilirsiniz…

 

GİRİŞ RESMİ:

Buffy the Vampire Slayer ile Sabrina The Teenage Witch (1996-2003). dizilerinden birer kare.
Büyük resim Häxan'dan...