Misak Koçunyan’dan Ahmet Midhat Efendi’ye: “Gerçekten büyük adam var mı bizde?”

"Koçunyan elbette Ahmet Midhat’ı anıyor. Onun nasıl vefat ettiğini anlatıyor, 70 yaşındaki yazarın son günlerini tasvir edip derin üzüntüsünü ifade ediyor. Dikkat çekici bir hürmet ve apaçık bir hayranlıkla yapıyor bunu. Öte yandan yazının diğer bölümünde Midhat Efendi’yle karşılaştırarak Osmanlı Ermenilerininin kültürel-edebi üretimini eleştiriyor. Bu bağlamda yazının hem başlığı ve açılış cümlesi olan ifade manidar: Gerçekten büyük adam var mı bizde?”

27 Ağustos 2020 22:30

Osmanlı’da milletlerin, dillerin, edebiyatların birbiriyle hangi biçimlerde ne düzeyde ilişkide olduğu ve daha önemlisi birbirlerini nasıl etkiledikleri özellikle Osmanlı modernleşmesinin iç dinamiklerini anlamak adına önemli bir mesele. Bu noktada, kendi milletlerinin ve dillerinin içine kapanmamış yazarlar bu geniş ve nispeten bakir araştırma alanında derinleşmek için değerli imkânlar sunuyorlar. Bunlardan biri hiç şüphesiz Ahmet Midhat Efendi.

Bu yazıda Osmanlı’nın son yıllarının en önemli yazar ve gazetecilerinden olan Misak Koçunyan’ın, Midhat Efendi’nin vefatının ardından 1912’nin Aralık ayında kaleme aldığı Ermenice anma yazısını, tam da söz ettiğim bağlamda, yakın okumayı deneyeceğim.

1863 Halep doğumlu Koçunyan, 1880’lerin ortasında İstanbul’a yerleşmiş uzun ve canlı bir gazetecilik kariyerini 1913’teki vefatına kadar sürdürmüş. Ermenice ve Türkçe basında Hayrenik, Nor Tar, Aravelyan Mamul, Manzume-i Efkâr, Sabah ve Masis gibi pek çok farklı gazetede çalışmış. Ama bugün onu en çok 1908’te kardeşi Sarkis ile birlikte kurduğu Jamanag gazetesi vesilesiyle hatırlıyoruz. Gazete bugün de yayın hayatına devam ediyor ve bu uzun-yaşarlığı ile Osmanlı-Türkiye basın tarihinde benzersiz bir yere sahip.

Sevan Değirmenciyan, Koçunyan’ın 1908-1913’te Jamanag’ta yazdığı makaleleri Orvan Mdadzumner (Günlük Düşünceler) adıyla 2014 senesinde derleyip yayımlamıştı. Osmanlı’nın ve İstanbul’un bu hem karışıklık hem de zenginlik bakımından eşsiz yıllarına ışık tutan söz konusu yazıların en ilginçlerinden biri de işte Koçunyan’ın Ahmet Midhat Efendi’nin vefatından sonra kaleme aldığı metin.[i]  

Öncelikle şunu söylemek gerek: Türkçe ve Ermenice edebiyat âlemlerinin dönem içinde birbirlerine nispeten kapalı kaldığı fikri araştırmacılar arasında oldukça yaygın. Örneğin Ermeniceden Türkçeye dikkat çekici bir tercüme faaliyeti ancak II. Meşrutiyet sonrasında gerçekleşiyor.[ii] Öte yandan, Ermeni harflerini öğrenip Ermeni harfli Türkçe yayınları takip ettiğini bildiğimiz (ya da en azından tahmin ettiğimiz) Müslüman münevverler varsa da sayıca fazla değiller. Ermeniler tarafına baktığımızda ise aslında ciddi bir asimetri olduğunu görüyoruz. Zira Ermenilerin önemli bir kısmı Türkçe biliyor ve üstüne Ermeni harfli Türkçede ciddi ve hacimli bir yayın geleneği var.[iii] Amma velakin Türkçeye bu doğal yakınlığa rağmen Türkçeden Ermeniceye tercüme ya da Ermenicede Türkçe edebiyat üzerine yayın sayısı da çok az görünüyor. Dolayısıyla yüzeyden bakıldığında yan yana yaşayan iki milletin edebiyatlarının birbirlerine derinlemesine temas etmeden geliştikleri saptaması yabana atılır durmuyor. İşte Koçunyan’ın yazısı nispeten kaba izlenimlere dayanan bu tabloyu yeniden düşünmek için özellikle önemli. Şimdi metne daha yakından bakalım.

Makalenin aslında iki temel meselesi var. Bir yandan Koçunyan elbette Ahmet Midhat’ı anıyor. Onun nasıl vefat ettiğini anlatıyor, 70 yaşındaki yazarın son günlerini tasvir edip derin üzüntüsünü ifade ediyor. Dikkat çekici bir hürmet ve apaçık bir hayranlıkla yapıyor bunu. Öte yandan yazının diğer bölümünde Midhat Efendi’yle karşılaştırarak Osmanlı Ermenilerininin kültürel-edebi üretimini eleştiriyor. Bu bağlamda yazının hem başlığı ve açılış cümlesi olan ifade manidar: “Gerçekten büyük adam var mı bizde?” Yazı ilerledikçe Koçunyan’ın kafasındaki büyük adam timsalinin Midhat Efendi olduğunu ve benzer bir münevver-müellif tipinin Ermenilerde olmadığına hayıflandığını anlıyoruz!

Koçunyan’a göre Midhat Efendi’yi benzersiz kılan (ve benim de bu yazıyı yazmama neden olan) şaşırtıcı bir niteliği var: Onun Ermeni basını tarafından “kucaklanmış” olması. Garabed Panosyan’ın Manzume-i Efkâr’da, Garabed Ütücüyan’ın Masis’te, Madteos Mamuryan’ın Aravelyan Mamul’de Ahmet Midhat’a kapıları sonuna kadar açtıklarını söylüyor Jamanag banisi. Bu önemli ve ilginç bir bilgi. Ahmet Midhat Efendi’nin eserlerinin bazılarının (en başta Felatun Bey ve Rakım Efendi olmak üzere) Ermeni harfli Türkçe olarak tefrika edildiğini ve yazarın bir Ermeni okur kitlesi olduğunu biliyoruz. Hatta bizzat kendisi (kendisinin kahramanı olduğu!) Müşahedat romanında söz konusu durumu Ermeni bir roman kahramanına söyletiyor (Osmanlı romanının en tatlı sahnelerinden biri olsa gerek bu). Ama Koçunyan’ın ifade ettiği bundan çok daha fazlasına işaret eder gibi duruyor. Sadece Ermeni harfli Türkçe değil, Ermenice basında da Ahmet Midhat Efendi kendine bir alan açmış görünüyor bu sözlere bakıldığında.[iv] Maalesef Koçunyan söz konusu saptamanın ayrıntısına girmiyor.

Peki Midhat’ı dikkate değer kılan diğer özellikler neler? Koçunyan, ilk başta onun benzeri zor bulunur üretkenliğinin üzerinde duruyor. Tek başına farklı dallarda 200’den fazla eser üretmiş bir yazarla karşı karşıya olduğumuzun altını sıkı sıkıya çiziyor. Öte yandan “öğretici ve okunası” bir yazar o. Burada Midhat’ın yer yer eleştirilen (ve bazen eleştirmenler tarafından küçümsenen) “halkı terbiye etme ve aydınlatma” tavrına Koçunyan’ın büyük muhabbetle baktığını görüyoruz. Bu uğurda onun halkın anlayacağı bir dil ve üslup geliştirmiş ve konularını halkın “gerçek” hayatından alan eserler yazmış olmasını kuvvetle takdir ediyor. Ve bu “gerçek”i anlatma tavrı, Midhat Efendi’nin eserlerini Osmanlı İmparatorluğu bağlamında özel kılıyor:

“Romanlarından çoğu hakikaten gerçek hayatı temsil ederler ve böylece sadece Türkler değil Ermeniler, Rumlar ve başka komşu milletler de sık sık onun sahnesinde var olurlar” (s. 441).

Hakikaten Ahmet Midhat Efendi okurları, Osmanlı’nın çoğulluğunu edebiyatta temsil etmede, onun çağdaşlarından daha farklı bir tavra sahip olduğunu teslim edeceklerdir.[v] Koçunyan’ın sözleri Ermeni okuryazarların da Ahmet Midhat’ın nispeten ana damardan ayrılmış tavrının farkında olduklarını ve takdir ettiklerini gösteriyor.

İşte Koçunyan Ermeni münevverler ve müellifler arasında böyle bir üretken, halkçı ve memleketin diğer unsurlarına açılabilen “büyük adam”ların yokluğundan şikâyetçi. Midhat’ı kucaklayan gazetelerdeki yayıncı-yazarları Midhat’la karşılaştırarak ve tek tek değerlendirerek onların nasıl Ahmet Midhat olamadıklarını gösteriyor! Panosyan’dan, Ütücüyan’dan, Ayvadyan’dan, Khocasaryan’dan ve hatta meşhur Mamuryan’dan geleceğe, yeni nesillere pek bir şey kalmadığını, kalmayacağını iddia ediyor. Kendisinin sözleriyle, “doğrusu, bu karşılaştırma çok acı” (439). Dönemin Ermeni edebiyatını ve basın-yayın faaliyetini tanıyanlar için bu ifadeler acımasız görünebilir ama Koçunyan kendi yorumundan oldukça emin.

Yazının son paragrafı Ahmet Midhat’ın Ermenilerle ilişkisi üzerine, biraz da minnetle sarmalanmış ifadelerle dolu: “Müteveffa Midhat Efendi ziyadesiyle Ermeni-dostu idi ve Ermenileri müdafaa etmek fırsatı ortaya çıktığında kalemini sık sık devreye sokardı,” diyor Koçunyan. Devamında onun Ermeni dostlarından, öğretmenlerinden dem vuruyor, muhabbetli ilişki içinde bulunduğu Ermenileri anıyor. Buna bakarak, Koçunyan’ın kafasındaki “büyüklük” fikrinin kendi milletinin sınırlarını aşmakla ilişkili olduğunun bir kez daha altını çizelim.  

Elbette ömrünün son yıllarında, özellikle II. Meşrutiyet’in ertesinde Ahmet Midhat Efendi eski şöhretinde ve kuvvetinde değildi. Bazı dokundurmalardan Koçunyan’ın da bunun farkında olduğunu ve teessüfle karşıladığını görüyoruz. Ama netice itibariyle Koçunyan’ın bu “büyük adam”ın vefatından sonra kaleme aldığı yazı, Osmanlı modern edebiyatının belki de en önemli kalemi olan Ahmet Midhat Efendi’de sadece Türkçe âleme bakarak gördüğümüzden daha büyük bir hazine olduğunu bize fısıldıyor.

Ne mutlu bu hazineyi keşfedecek araştırmacıya!  

 


[i] Yazının tam künyesi şöyle: Misak Koçunyan. “İrabes Medz Mart Unink Mer Meç?” Orvan Mdadzumner (1908-1913) içinde. Haz. Sevan Değirmenciyan. İstanbul: Jamanag Yayınları, 2014: 439-443.

[ii] Bu konuda ayrıntılı bilgi için şu yayımlanmamış teze bakılabilir. Sena Şen. Between Brotherhood and Hostility: Cultural Encounters between Armenian and Turkish Communities in the Ottoman Empire: 1908-1914. İstanbul Şehir Üniversitesi. Kültürel Çalışmalar Programı. 2017.

[iii] Konu hakkında ayrıntılı bilgi için ilgili okur Murat Cankara’nın doktora tezine ve çeşitli makalelerine başvurabilir. Ama özellikle: “Rethinking Ottoman Cross-Cultural Encounters: Turks and the Armenian Alphabet.” Middle Eastern Studies 51/1: 1-16.

[iv] Manzume-i Efkâr Ermeni harfli Türkçe yayın yapan bir gazeteydi, diğer ikisi ise Ermenice.

[v] Ahmet Midhat Efendi’deki gayrimüslim temsilleri için bkz. Fazıl Gökçek. Osmanlı Kapısında Büyümek. İstanbul: İletişim Yayınları, 2006.